KCK ve PKK İmralı görüşmeleriyle ile ilgili ne düşünüyor ve tavırları ne olacak? PKK'nın üst düzey yöneticelirne KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan'ın ANF'ye verdiği röportaj bu konuda ipuçları içeriyor.
İşte Duran Kalkan'ın o açıklamaları:

Görüşmenin ardından, Pervin Buldan Öcalan adına kısa bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?

Belli bir tartışma yapıldığı anlaşılıyor. Belli ki bazı şeyler hazırlanmaya çalışılıyor. Geçmişte de Önder Apo bu tür görüşmeler için şunu demişti: ‘‘Çözümün, barışın arka planını hazırlıyoruz. Zihniyet temelini hazırlıyoruz.’’ Hala bir hazırlık çalışması içinde olunduğu anlaşılıyor. Bir kararlılık, netlik var. Fakat bu bir sonuç değil. Hatta bir başlangıç bile değil, hatta bir başlangıcın arayışı denilebilir.Hazır bir şey yok

Hangi koşullarda esirleri bırakmaya evet diyebilirsiniz?

İnsani açıdan da, politik açıdan da diyeceğimiz, reddedeceğimiz, katılmayacağımız bir durum yok.. Serbest bırakma hangi koşullarda olur; bir boyutu süreçle bağlantılı olur. İyi niyet yaklaşımları olarak karşılıklı bu tür adımlar gündeme gelebilir. İkincisi, arabulucular olur, karşılıklı görüşmeler olursa böyle bir durum yine gelişebilir. Bizim insanları uzun tutma, çok tutma, tutuklu yapma gibi bir niyetimizin yaklaşımımızın olmadığı açık. Uyarı olarak bunu yaptık. Mevcut tutuklular da semboliktirler aslında. Yani tutuklamanın sadece kendilerinin yetkisinde olmadığını göstermek istiyoruz. Bu bakımdan mevcut olanları da çok tutalım, suçludurlar, bizim esirlerimiz olsunlar dediğimiz yoktur. Ama karşılığı var bunun.
Bu kadar siyasi soykırım operasyonu sürerken, KCK operasyonu adı altında binlerce insan sorgusuz sualsiz yıllarca bu biçimde tutulurken, hangi barıştan hangi demokratik çözümden, hangi demokratik siyasetin işlerliğinden söz edebiliriz? Eğer gerçekten bir yumuşama, demokratik siyasete işlerlik kazandırılacaksa bu, demokratik siyasetin özgürlüğü ortamında olur. Demokratik siyasete özgürlük olsa, binlerce KCK ya da BDP’li olarak insanlar tutuklanmış olmaz, bırakılır. Deniliyor ki, silah sussun, siyaset konuşsun. Siyaseti konuşturmayan AKP oldu. Bunların gündeme getirilmesi lazım.

TEK TARAFLI OLMAZ

Apo’nun çağrısını da tek yanlı anlamadık. Karşılıklı olmasını temenni ettiğini anladık. Öyle bir arayış gelişirse biz kapalı değiliz, açığız. Tek taraflı olarak da kimse bizden bunları beklemesin. Geçmişte yaptık bunları, çeşitli çevreler araya girdiler kıramadık. Aileler araya girdi, kıramadık. Biz insani bir hareketiz. O insanlarla çok sorunumuz yok, o insanları o duruma getiren siyasetle sorunumuz var. O nedenle mevcut insanlara da öyle yaklaşıyoruz. Zorda olma durumları yok. Bizden yana onları zorlayıcı bir yaklaşım yok. Eğer Hükümet saldırılarıyla onları da hedeflemezse, aileleri müsterih olabilir. Ama tabii iş artık siyasidir. Madem siyasi çözüm isteniyor, bu siyasi mücadele demektir. Bu siyaset de karşılıklıdır, tek yanlı olmaz.


AKP KENDİNİ BİR KEZ DAHA DENEDİ AMA BAŞARAMADI

Bir yıl öncesine kadar entegre stratejisi, Srilanka modelinden söz ediliyordu. Ne oldu da AKP hükümeti böyle bir süreç başlatma ihtiyacı hissetti?

Kendini bir kere daha denedi. Kendinden önceki hükümetlerin uygulayıp da başarılı olamadığı yöntemlerle PKK’ye, Kürt direnişine karşı saldırı yürütmede kendini denedi. Özellikle 12 Haziran 2011 seçim sonuçlarını bu temelde yorumladı. Bir güçlülük yeniden kazanma anlayışıyla ele aldı. Aslında AKP yöneticilerinin böyle bir yaklaşımı yoktu. İyi hatırlıyorum, iyi de izledim. 12 Haziran seçim sonrasındaki Başbakan’ın diğer AKP yöneticilerinin tutumunu. Bu noktada yine medyanın rolü oldu. Bazıları, kusura bakmasınlar ama yardakçı diyeceğim-, o tür çevreler o kadar abarttılar o kadar şişirdiler ki; şöyle kazandınız. Üçüncü defa iktidar oluyor, yüzde 50’ye yakın oy aldı. Oysaki AKP İktidarı 12 Haziran seçimlerini kazanamadı. Seçimler öncesinde meclisteki milletvekili sayısı daha fazlaydı. Onu tek başına en azından anayasa değişikliğini halk oylamasına götürecek çoğunluğu istiyordu. Mümkünse tek başına anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşmak istiyordu. Hedefi buydu. Tamam yüzde 50’ye yakın oy aldı ama Meclis grubu zayıfladı, azaldı. Bunu iyi hissetti Başbakan diğerleri. Ama çevre o kadar pohpohladı ki artık geri adım atamaz duruma düştü. Öyle olsa diğerlerini kaybedecek uzaklaştıracaktı. Böylece biraz da manipüle edildi, itildi AKP bir politika içerisine. Tekrar işte ben silahla şiddetle PKK’yi ezerim tasfiye ederim, gerillayı ezerim, marjinalleştiririm, İmralı’da tecrit uygularsam, Demokratik siyaset alanında soykırım operasyonlarını çok daha yaygınlaştırırsam, zindanlar üzerinde baskı uygularsam, Amerika ile çok daha fazla işbirliği yapar, Suriye üzerinde de işbirliğine ulaşır, gerekli teknik ve ekonomik siyasi desteği alarak tüm askeri imkanları harekete geçirirsem, tekniğe dayalı keşif istihbarata dayalı, biraz da özel eğitilmiş paralı güce dayalı operasyonlarla daha önceki hükümetlerin şiddetle savaş yoluyla PKK’yi, özgürlük hareketini marjinal kılma veya imha ve tasfiye etme planı yapıp da başaramadıklarını ben yapabilirim, onların gerçekleştiremediklerini ben gerçekleştirebilirim hesabı yaptı. Böyle bir hesapla yöneldi. Sadece PKK’ye yönelmedi 12 Haziran seçimlerinden sonra. Bütün siyasete yöneldi. MHP, CHP’ye, BDP’ye yöneldi. Seçilmiş milletvekillerini cezaevinden bıraktırmadı. Muhalefetin sesini kesmek için siyasi iradelerini kırmayı hedefleyen bir sürü baskı uyguladı. Uygulanan bir tür siyasi terördü. PKK’ye düşen de imha ve tasfiye amaçlı topyekûn özel savaş konsepti temelindeki saldırılar oldu. Bunu bütün boyutlarıyla yaptı. Özel savaşı bütün boyutlarıyla yürüttü, psikolojik savaş başta olmak üzere tüm medyayı harekete geçirdi. Liberalleri etkiledi, yanılttı. PKK başlattı, PKK savaş ilan etti, Silvan olayı bunun başlangıcı diyerek yanılttı etkisi altına aldı. Böyle bir saldırıyı destekler hale getirdi. Bu temelde ekonomik, siyasi, kültürel, ideolojik, psikolojik, diplomatik ve askeri alanlarda bir imha ve tasfiye hareketi yürüttü. 2011’de, Önder Apo ile görüşmeme durumu 1.5 yılı aşıyor. Avukatları tutuklattı, bürolarını bastırttı, kitaplarını yasaklattı. Önder Apo’ya ilişkin ne varsa her şeyi yasak ilan etti, medyada da karalama kampanyası başlattı. Bu, Önderliğimize dönük saldırıydı. Gerillaya dönük geçmişte hükümetlerin ABD’nin yürüttüğü savaşta edindikleri tecrübenin hepsini gözden geçirerek topyekun kullandı. AKP’nin yürüttüğü savaş, kendinden önceki hükümetlerin hepsinden daha fazla daha boyutluydu, psikolojik boyutu, yine teknik boyutu çok daha fazlaydı. Yani elinden gelen her şeyi yaptı. Umutlanmıştı. AKP’ye sen yaparsın dediler o da başarırım sandı. Başarılı olamadı. Görüşmeler, bütün bu planın başarılı olmaması sonucunda ortaya çıkıyor. AKP o saldırıları yürüttükçe gördü ki, bırak tasfiyeyi gerilla büyüyor. Gerillaya katılım artıyor. Gerillanın öfkesi, vuruş gücü artıyor. PKK’nin kitle desteği artıyor. Uluslar arası desteği artıyor. Türkiye’deki demokrasi güçlerinin desteği artıyor. PKK büyüyor. 12 Haziran seçimlerinden sonra gelişen direnişle PKK kendisini ikiye katladı. Her bakımdan gelişme sağladı. Sonunda bunu görünce o politikanın yanlış olduğunu görüp politika değiştirdiler.

AKP’NİN İNSANCILLAŞTIĞI YOK ÇARESİZDİR

Bazı gazeteciler Sri Lanka modelinden bahsediyordu. Bu konsept tamamen çöktü mü?

Fethullah Gülen’in uğursuz açıklamaları vardı, “vurun kırın” diye. Diğerleri yapamadı ama Srilanka Tamile karşı yaptı dediler. Halbuki Tamil kendi içinde parçalandı. Kendi durumlarından kaybettiler, Srilanka saldırılarından olmadı. Ama yanılttılar. Kendi şoven görüşlerini gerçek yerine koydular. AKP yönetimini yönlendirdiler, buna ne kadar inandılar bilemeyiz ama AKP yönetimi buna alet oldu. PKK’nin tasfiye olacağı yönünde bir konsept oluşturdular. 2011 Temmuz’undan 2012 Ağustosuna kadar bu planla saldırı yürüdü. Yani Tayyip Erdoğan’ın danışmanı, Yalçın Akdoğan’lar Mart’a kadar PKK bitecek diyorlardı.
Kürt direnişi tarafından politikaları başarısız kılındığı yenilgiye uğratıldığı için geçerliliği kalmadı. Başarısız kalınca birçok çevrede hatta Türkiye’nin müttefiklerinde bile artık AKP’nin yaklaşımlarıyla da olmayacağı düşüncesi gelişti. Şimdi Erdoğan zehir de içerim, bütün riskleri üstleneceğim diyor. Ne kadar tutarlı, güven vermiyor, ama şunu anlamak gerekiyor; çaresiz kalmıştır. Başka türlü PKK’ye karşı başarılı bir mücadele yürütemeyeceği noktasına gelmiştir. Yoksa insancıllaştığı yok. Bu kadar kanı kim akıttı, bu kadar çocuk zindanlara konuldu, katledildiler. AKP dönemindeki kadar polis zulmünü hiçbir dönemde görmedik. Kontrgerillanın zulmü oldu. Asker baskısı oldu 12 Eylül döneminde, Çiller döneminde, bu tür şeyler oldu. Ama AKP gerçekten de Türkiye’yi bir polis devleti haline getirdi. Faşist, Kürt düşmanı, kadın düşmanı, emekçi düşmanı bir polis ortaya çıkardı. Bu polis yıllardır Kürt halkının üzerinde olabilecek en ağır işkenceyi uyguluyor. Bütün bunlar AKP yönetimi altında oldu. Şunu söyleyebilir insan; 2002’de iktidara geldiğinde gerçekten AKP’nin eli kanlı değildi. Necmettin Erbakan yönetimi altında bugünkü AKP’liler hep kenardaydılar. Biraz da savaş rantçısıydılar. Herkes savaşa girdi, gücünü savaşta harcadı, kendisini tüketti. AKP buna girmeyerek palazlandı. Boşluk olunca da fırsat bildi, iktidara geldi. Ama geçen 10 yıl içinde değişti, eli kanlıdır.

AKP SADECE KELİME OLARAK ‘ÇÖZÜM’ DİYOR

AKP’nin yaklaşımı çözüm yaklaşımı değil, sadece kelime olarak ‘çözüm’ diyor. Yani neyi çözecek? PKK’yi mi çözecek, İmralı’yı mı çözecek. Yoksa Kürt sorununu mu çözecek, faşist milliyetçi histeriyi mi çözecek, o belli değil. Ciddi bir çözüm yaklaşımı yok. Söyleminde ve eyleminde bir tutarlılık yok. Söylemi de kupkuru, açık değil, muğlak. Çözümden söz ediyor umut vermeye çalışıyor. Mücadelci ortamı kırmaya çalışıyor. Baktılar ki 2011 seçimlerinden sonra kendileri geriliyor. PKK ve demokratik güçler gelişiyor. Şimdi bunu değiştirmek istiyorlar. Ortamı yumuşatarak yumuşatıcı sözler söyleyerek o ortamdan yararlanıp oy oranlarını, siyasi etkilerini artırmaya çalışıyorlar. AKP yaklaşımında oy yaklaşımı, politik yatırım çok önde. Mesela Mardin’i büyükşehir yapmış orayı almak için bizzat Tayyip Erdoğan neredeyse Mardin Valisi haline gelecek. Benzer pilot bölgeler seçmişler. Hepsini seçim için yapıyor, seçimi kazanmak için ona uygun bir zemin yaratmak istiyor diyenler var. Bu görüş yanlış değil. Tam yeterli olmayabilir, amacı tümden bu denilmeyebilir. Ama bir boyutu seçimi kazanmak için ortamı yumuşatmak oluyor. Ama tek o değildir. Kürt halkını, mücadele gücünü yumuşatmaya çalışıyor. Ama kendi vurma güçlerini hazır tutuyor. Burada akıl alır bir şey. Geri çekilme diyor. “Giderlerse onlara bir şey demeyeceğim” diyor. Gitmezlerse de bir şey diyemiyorsun zaten! Lütuf mudur bu? Gidin dediği yerleri bombalıyor, giderken de bombalıyor. Bir şey demem diyor ama, Paris’i de vuruyor. Ne yapacağı belli değil, tutarlı değil. Sorun çarpıtılıyor, sorun açık ortaya konmuyor. Sorun Kürtlerden kaynaklıymış gibi ortaya konuluyor. Kürtler bölücü ilan edildi şimdiye kadar. Bölücünün kim olduğu, ayrılıkçının, saldırganın kim olduğunu Sinop’ta Samsun’da Hatay’da gördük. Hangi partilerin, hangi toplumların birbirine düşmanlık oluşturmada ne duruma geldiklerini görüyoruz. Herhalde Sinop’taki durumu PKK yaratmadı. AKP siyaseti, MHP, CHP siyaseti yarattı. Kürtleri inkar eden onun arka planındaki psikolojik savaş yarattı. Öyle yaptılar ki insanları tam bir histerik ırkçı duruma getirdiler. Kürt gençlerine savaşır kılabilmek için. Sorun Kürtlerden kaynaklanmıyor. PKK gitsin sorun çözülsün deniyor. PKK sorun falan değil. PKK bir sorunun ortaya çıkardığı bir güç ve bir çözüm gücü. Soruna çözüm arıyor. Sen çöz, PKK mevcut PKK olmaktan çıkar. Çözmezsen ne yaparsan yap PKK’yi değiştiremezsin. Yok edemezsin. PKK Kürdün iradesidir. Saldırılar, soykırımlar katliamlar karşısında varlık duruşudur. Kimliğidir. Direnme gücüdür. Nasıl yok edeceksin? Kürt sorunu var olursa onun karşılığı olarak PKK her zaman var olur. Bu konumda var olur.

TÜRK ORDUSU GÜCÜNÜ ÇEKECEK Mİ?

PKK silah bırakacak mı, ateşkes olacak mı? Bu tartışmaları zaman kaybı olarak görüyor musunuz?

Evet, hem zaman kaybı hem de yanlış görüyoruz. Ben öyle söyleyenlere şu tavsiyelerde bulunabilirim; bir de şöyle desinler, acaba bu Türk ordusu Kürdistan’daki gücünün yüzde doksanını geri çekecek mi? Türk devlet polisi Kürdistan’dan gidecek mi? AKP Kürdistan’daki yönetimi Kürtlere bırakacak mı? Kürtler kendi seçimlerini yapacak hala gelecek mi? Eğer sorun çözülecekse böyle olacak. AKP yapacak, devlet yapacak. PKK’nin yapabileceği şeyler sınırlıdır. Ve PKK sorunu açığa çıkartıp çözümü dayatmakla mükelleftir. Çözüm üretecek güç devletir, hükümettir. Çözüm onların yaklaşımlarıyla olacak. Onlar çözümü geliştirirlerse ben şu güvenceyi verebilirim PKK adına, -bu PKK’nin genel görüşüdür-, PKK Kürt sorununun çözümünde ve Türkiye’nin demokratikleşmesi önünde asla engel değildir, olmayacaktır. Hiçbir zaman çözüm adımları gelişsin bizimle olsun demiyoruz, PKK’nin yöneticilerinin öyle Türkiye’yi veya Kürt toplumunu yönetme tutkuları yoktur. Bunu söyleyenler yanılıyorlar. Ama Kürt sorununu çözmede de sonuna kadar kararlılar. Kürt özgürlüğü sağlanana kadar da sonuna kadar kararlıdırlar, dirençlidirler. Bunu da herkes böyle bilsin.

KÜRTLER İÇİNDE SEÇİM YAPALIM

Kürtler bu çözümü kabul ederlerse PKK onun önünde de engel değildir. Bırakılım Kürt iradesi ortaya çıksın. Kürtlerin içinde seçim yapalım, tabii PKK de görüşlerini söyleyebilsin, toplum neye karar verirse biz ona da razıyız. PKK yani elbette ki çözüm gelişirse, çözümün durumuna göre kendi durumunu değiştirebilir de. Değiştirecektir de. Buna da açık bir sürü değişim yaşadı zaten. PKK’yi böyle gösteren anlayış, soykırımın etkisi altında kalan anlayış oluyor. Bu konuda Kürtler bence kendilerini daha iyi eğitmeliler. Kimlik, bakış açısı, yani soykırımın bütün boyutlarını görmeliler, asimilasyonun boyutlarını, özelliklerini görmeliler. Asimilasyona çok yönlü karşı çıkmalılar. Bu konuda darlık var Kürtlerde. Eleştiriyorum. Asimilasyonu sadece dil olarak algılıyorlar, Kürtlüğü de sadece Kürtçe konuşmak olarak sanıyorlar. Bence tabii dil çok önemli toplum varlığı açısından. Ama her şey değildir. Dilden daha önemli olan unsurlar da vardır. Zihniyet örneğin. Özgür zihniyet, bağımsız zihniyet, kendi zihniyetinin olması çok önemli.
Daha yeni Daha eski