12 Mart 1971'de ordu, Demirel hükümetine muhtıra vermişti. Ancak darbenin hedefinde "sivil hükümet" değil, sol ve işçi sın...
12 Mart 1971'de ordu, Demirel hükümetine muhtıra vermişti.
Ancak darbenin hedefinde "sivil hükümet" değil, sol ve işçi sınıfı
duruyordu.
Bugün 12 Mart darbesinin 39'uncu yıldönümü. "Sivil hükümete karşı askeri vesayet" tartışmalarının odağında darbe konusunun ele alındığı bugünlerde 12 Mart da farklı yorumlanıyor olsa da, ordunun o dönemdeki müdahalesinin amacı çok açıktı: ülkede giderek güçlenmekte olan solun ve işçi sınıfının önünü kesmek.
"1960 Anayasası bol geldi", o dönemlerde en fazla dile getirilen düşüncelerden birisiydi. 1960 Anayasası'nın getirdiği birtakım özgürlüklerin, ülkenin siyasi istikrarını bozucu etki yarattığı düşünülüyordu. 60'lı yıllarda "istikrarın bozulması" olarak görülen gelişmeler, DİSK ve Türkiye İşçi Partisi'nin kurulması ve hem işçi hareketinin, hem de sol hareketlerin giderek güçlenmesiydi. TİP'in 1965'te Meclis'e 15 milletvekili göndermesinin ardından seçim barajı hemen yükseltilirken, önlemler bununla sınırlı kalmadı. Üniversiteler başta olmak üzere birçok yerde solculara karşı dinci gerici ve faşist örgütlenmeler yaratıldı ve bu gruplar sola karşı provokasyonlara başladı.
16 Şubat 1969'da devrimci gençlik örgütleri İstanbul'da Beyazıt Meydanı'nda ABD'nin 6. Filo'sunu protesto etmek için toplandıkları gün, sağcılar tarafından haftalardır hazırlığı yapılan bir saldırı gerçekleştirildi. Bu planlı provokasyonda iki kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi yaralandı. Saldırıda yer alan Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) gibi yapılanmalarda, Turgut Özal'dan Abdullah Gül'e, siyaset ve medyada tepe noktalara yükselen birçok isim yer alıyordu.
15-16 Haziran 1970'te bazılarının "devrim provası" olarak adlandırıp korkuyla saldırdıkları, kimi patronların uçaklarına binip İstanbul'u terk ettiği rivayet edilen, DİSK'in önünü kesmek ve işçi sınıfının örgütlülüğünü kırmak amacıyla çıkarılan yasalara bir tepki olarak örgütlenen işçi eylemleri, düzenin asıl çekinmesi gereken gücün kim olduğunu açık seçik ortaya koymuştu. Provokasyonların gerdiği ortamda, 9 Mart'ta ordu içinden gelen başarısız bir müdahale girişiminin arkasından 12 Mart'ta muhtıra verildi. Demirel hükümeti çekildi, ancak parlamento feshedilmedi. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim partiden istifa ederek yeni hükümeti kurdu. Parlamento feshedilmemiş, Anayasa askıya alınmamış olsa da, asıl değişiklik sola ve işçi sınıfına karşı yaratılan baskı ortamıydı.
Bu süreçte çok sayıda devrimci tutuklandı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, darbenin yarattığı ortamda idam edildiler. Diğer birçok devrimci yaşanan çatışmalarda yaşamlarını yitirdiler.
Süleyman Demirel ise ilki 1975'te olmak üzere, 12 Mart'ın ardından dört defa daha Başbakanlık yaptı, 16 Mayıs 1993'te ise Cumhurbaşkanı seçildi.
Bugün 12 Mart darbesinin 39'uncu yıldönümü. "Sivil hükümete karşı askeri vesayet" tartışmalarının odağında darbe konusunun ele alındığı bugünlerde 12 Mart da farklı yorumlanıyor olsa da, ordunun o dönemdeki müdahalesinin amacı çok açıktı: ülkede giderek güçlenmekte olan solun ve işçi sınıfının önünü kesmek.
"1960 Anayasası bol geldi", o dönemlerde en fazla dile getirilen düşüncelerden birisiydi. 1960 Anayasası'nın getirdiği birtakım özgürlüklerin, ülkenin siyasi istikrarını bozucu etki yarattığı düşünülüyordu. 60'lı yıllarda "istikrarın bozulması" olarak görülen gelişmeler, DİSK ve Türkiye İşçi Partisi'nin kurulması ve hem işçi hareketinin, hem de sol hareketlerin giderek güçlenmesiydi. TİP'in 1965'te Meclis'e 15 milletvekili göndermesinin ardından seçim barajı hemen yükseltilirken, önlemler bununla sınırlı kalmadı. Üniversiteler başta olmak üzere birçok yerde solculara karşı dinci gerici ve faşist örgütlenmeler yaratıldı ve bu gruplar sola karşı provokasyonlara başladı.
16 Şubat 1969'da devrimci gençlik örgütleri İstanbul'da Beyazıt Meydanı'nda ABD'nin 6. Filo'sunu protesto etmek için toplandıkları gün, sağcılar tarafından haftalardır hazırlığı yapılan bir saldırı gerçekleştirildi. Bu planlı provokasyonda iki kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi yaralandı. Saldırıda yer alan Komünizmle Mücadele Derneği ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) gibi yapılanmalarda, Turgut Özal'dan Abdullah Gül'e, siyaset ve medyada tepe noktalara yükselen birçok isim yer alıyordu.
15-16 Haziran 1970'te bazılarının "devrim provası" olarak adlandırıp korkuyla saldırdıkları, kimi patronların uçaklarına binip İstanbul'u terk ettiği rivayet edilen, DİSK'in önünü kesmek ve işçi sınıfının örgütlülüğünü kırmak amacıyla çıkarılan yasalara bir tepki olarak örgütlenen işçi eylemleri, düzenin asıl çekinmesi gereken gücün kim olduğunu açık seçik ortaya koymuştu. Provokasyonların gerdiği ortamda, 9 Mart'ta ordu içinden gelen başarısız bir müdahale girişiminin arkasından 12 Mart'ta muhtıra verildi. Demirel hükümeti çekildi, ancak parlamento feshedilmedi. CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim partiden istifa ederek yeni hükümeti kurdu. Parlamento feshedilmemiş, Anayasa askıya alınmamış olsa da, asıl değişiklik sola ve işçi sınıfına karşı yaratılan baskı ortamıydı.
Bu süreçte çok sayıda devrimci tutuklandı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, darbenin yarattığı ortamda idam edildiler. Diğer birçok devrimci yaşanan çatışmalarda yaşamlarını yitirdiler.
Süleyman Demirel ise ilki 1975'te olmak üzere, 12 Mart'ın ardından dört defa daha Başbakanlık yaptı, 16 Mayıs 1993'te ise Cumhurbaşkanı seçildi.