Mayıs 1971’de Sömürücüye Yumruk Gazetesi’nde yayınladığımız bir yazı
nedeniyle ben de sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak tutuklandım.
Sıkıyönetim Mahkemesince 8.5 yıl olarak belirlenen cezam 1974 affıyla
sona erdi.
Bu belge 24 Nisan 1971 tarihli (Yıl 4, sayı 33) Sömürücüye Yumruk gazetesinin ilk sayfasına ait. Manşetin hemen altında “12 Mart Muhtırasından sonra kurulan Nihat Erim hükümetinin programı Türkiye’de gelişmekte olan tekelci kapitalizmin yeni bir aşamasında sanayicilerin isteklerini dile getirmektedir” cümlesini okuyabilirsiniz.
Daha aşağısında ise “Erim hükümetinin programı bir yönüyle egemen sınıflar ittifakı içindeki çelişkileri tekelci sanayi burjuvazisinin lehine çözmeye çalışırken, öte yönüyle de asayişin sağlanması maskesi altında, işçi ve emekçi sınıflarla tüm demokratik güçleri etkisi altında tutmayı amaçlamaktadır” deniyor.
Bu sayfayı Türkiye İşçi Partisi Zonguldak İl Başkanı olduğum dönemde Zonguldak İl Örgütü ile birlikte hazırladık.
O dönemde kendisinden sınıf mücadelesinin ne olduğunu öğrendiğim, unutulmaz işçi lideri, Parti Merkez Yürütme Kurulu üyesi Hüsamettin Güven’le birlikte çalışıyorduk Zonguldak’ta. 12 Mart muhtırası verildiği zaman iki aylık bir hapis sürecinden çıkalı bir gün olmuştu.
Ocak 1971’de bildiri dağıtan genç parti üyeleri gözaltına alınınca onları almak için Adliye’ye gitmiştim. O sırada daha önceden öldürülen parti üyemiz Necmettin Giritlioğlu hakkında çıkardığımız bildirilerden ötürü arandığımı söylediler ve beni de içeri aldılar. İki ay kaldım. 11 Mart’ta çıktım. Ertesi gün 12 Mart oldu.
Türkiye İşçi Partisi’nin 12 Mart sonrası darbe karşıtı tutumuyla dönemin diğer örgütlerinden ayrıldığını söylüyorduk. Nitekim parti Genel Başkanımız Behice Boran 12 Mart günü bir basın açıklaması yayınlayarak “İşçi ve emekçi sınıfların politik örgütü olan partimiz üzerindeki ve diğer ilerici güçler üzerindeki dolaylı-dolaysız baskı ve şiddet uygulamasının derhal kaldırılması ve önlenmesi 2. Seçim Kanunu'nda seçimlerin dürüst, halkın eğilimlerini yansıtacak ve alınan oyların gerçek oranlarda parlamentoda temsilini sağlayacak değişikliklerin yapılarak genel seçimlere gidilmesi, ilk adımda alınacak tedbirler olmalı” diye çağrıda bulundu.
Tarık Ziya Ekinci, bu basın açıklamasındaki seçim çağrısından ve Behice Boran’ın iktidar ve burjuva partilerine yönelttiği eleştiriden yola çıkarak TİP’in darbeyi destekleyen diğer kurumlardan farklı olmadığını söylüyor “Lice’den Paris’e Anılarım” başlıklı kitabında (2012, İletişim Yayınları).
TİP’in seçim çağrısını darbecilerle yapılan usta bir dayanışma ve işbirliği çağrısı olarak yorumluyor. TİP’in darbeye sonradan karşı çıktığını, başlangıçta Erim hükümetinden ciddi reform beklentileri olduğunu iddia ediyor. O dönemi yaşamış ve gerektiğinde partime kendi yazdığım yazılarda da son derece eleştirel de yaklaşabilmiş eski bir Türkiye İşçi Partili olarak bu yoruma kesinlikle katılmadığımı belirtmeliyim. Türkiye İşçi Partisi 12 Mart’tan önce öngörüsüyle Faşizme Karşı Kampanya başlatmıştı ve darbe karşıtı tutumu sonrasında da devam etti.
Nihat Erim hükümeti 26 Mart’ta kuruldu. Sömürücüye Yumruk’un yukarıda resmini gördüğünüz sayısını ise ondan bir ay kadar sonra 24 Nisan tarihinde çıkarttık. Bugünden bakıldığında acemice gözükebilir; ama o dönemin koşullarında üç yıldır çıkıyordu gazetemiz ve kendimizi oldukça geliştirmiştik.
Gazetede sadece Zonguldak bölgesindeki maden işçileriyle ilgili yerel haberlee değil, hükümet politikalarına, işçi eylemlerine, dünya haberlerine yer veriyor, hukuk ve sağlık köşelerimizde işçiler için faydalı konulara değiniyorduk. Zonguldak’ın orman köylerinde yaptığımız çalışmalar sonrası Orhan Taylan’ın afişleriyle yaptığımız Orman Mitingi ve Orman Köylüleri üzerine olan özel sayımız da çok etki yaratmıştı.
24 Nisan 1971 sayısında Nihat Erim’in hükümet programının temel özelliklerini sağdaki sütuna koyduk. O dönemde büyük sermaye grupları kendi yayınlarını çıkartacak, sık sık ortak görüş ve tavır birliği geliştirecek kurumsallığa sahip değillerdi. 1970’ler boyunca bu durum değişecekti. TÜSİAD 2 Nisan 1971’de daha yeni kurulmuştu. Bu nedenle sermaye temsilcilerinin görüşlerini dönemin gazetelerinden takip ediyorduk. O zamandan bu yanda düzenli gazete takip etme ve arşiv yapma alışkanlığını kaybetmedim. Sermayenin davranış biçimlerini, planlarını, reflekslerini bilmek sosyalistler için hala çok önemli. Seçtiğimiz haberlerle Erim hükümeti programının karşılaştırması cidden önemli bulgular sunuyordu. Sanayide, tarımda, vergilendirmede, idarede ve özel sektörde alınması gereken önlemler arasında pek çok paralellik vardı. Bunları tek tek sıraladık.
Nihat Erim programında yer alan kredi kurumlarının merkezileşmesinin esas itibariyle tarıma ve tüccara kredi veren mahalli bankaların İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası gibi sanayi yatırımlarını destekleyen büyük bankalara tabi kılınması sonucunu doğuracağını söyledik. İktisadi devlet teşekküllerinin verimli çalışması ve madenlerin devlet eliyle işletilmesi isteğinin sanayi burjuvazisine ucuz hammadde temin etmeye yönelik olduğunu belirttik. Tarımın ve ticaretin vergilendirilmesiyle sağlanan tasarrufların devlet kredileri kanalı ile yine burjuvaziye aktarılacağını ileri sürdük.
Nihat Erim, ekonominin yeniden organizasyonu için Başbakan Yardımcısı olarak Dünya Bankası’nda çalışmış Atilla Karaosmanoğlu’nu çağırmıştı. Sonradan Turgut Özal ve Kemal Derviş’in de Dünya Bankası çıkışlı bürokratlar olması geleneğinin başlatıcısı gibiydi Karaosmanoğlu’nun gelişi.
Mayıs 1971’de Sömürücüye Yumruk Gazetesi’nde yayınladığımız bir yazı nedeniyle ben de sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak tutuklandım. Sıkıyönetim Mahkemesince 8.5 yıl olarak belirlenen cezam 1974 affıyla sona erdi.
Sömürücüye Yumruk dönemi benim açımdan hala işçi sınıfıyla birlikte mücadele ettiğimiz, “araştırma yoksa söz hakkı da yok” şiarıyla köylerde araştırma yaptığımız, eylem yapmasını, parti teşkilatı idare etmesini, bildiri yazmasını öğrendiğimiz, Marksizmin yeni çevrilen kuramsal kaynaklarıyla tanışarak pratikle bütünleştirmeye çalıştığımız, sosyalist mücadelenin en öğretici ve canlı deneysel laboratuarı olarak kalmaya devam ediyor. (AHD/HK)http://www.bianet.org/biamag/diger/145060-bir-12-mart-tanikligi
Bu belge 24 Nisan 1971 tarihli (Yıl 4, sayı 33) Sömürücüye Yumruk gazetesinin ilk sayfasına ait. Manşetin hemen altında “12 Mart Muhtırasından sonra kurulan Nihat Erim hükümetinin programı Türkiye’de gelişmekte olan tekelci kapitalizmin yeni bir aşamasında sanayicilerin isteklerini dile getirmektedir” cümlesini okuyabilirsiniz.
Daha aşağısında ise “Erim hükümetinin programı bir yönüyle egemen sınıflar ittifakı içindeki çelişkileri tekelci sanayi burjuvazisinin lehine çözmeye çalışırken, öte yönüyle de asayişin sağlanması maskesi altında, işçi ve emekçi sınıflarla tüm demokratik güçleri etkisi altında tutmayı amaçlamaktadır” deniyor.
Bu sayfayı Türkiye İşçi Partisi Zonguldak İl Başkanı olduğum dönemde Zonguldak İl Örgütü ile birlikte hazırladık.
O dönemde kendisinden sınıf mücadelesinin ne olduğunu öğrendiğim, unutulmaz işçi lideri, Parti Merkez Yürütme Kurulu üyesi Hüsamettin Güven’le birlikte çalışıyorduk Zonguldak’ta. 12 Mart muhtırası verildiği zaman iki aylık bir hapis sürecinden çıkalı bir gün olmuştu.
Ocak 1971’de bildiri dağıtan genç parti üyeleri gözaltına alınınca onları almak için Adliye’ye gitmiştim. O sırada daha önceden öldürülen parti üyemiz Necmettin Giritlioğlu hakkında çıkardığımız bildirilerden ötürü arandığımı söylediler ve beni de içeri aldılar. İki ay kaldım. 11 Mart’ta çıktım. Ertesi gün 12 Mart oldu.
Türkiye İşçi Partisi’nin 12 Mart sonrası darbe karşıtı tutumuyla dönemin diğer örgütlerinden ayrıldığını söylüyorduk. Nitekim parti Genel Başkanımız Behice Boran 12 Mart günü bir basın açıklaması yayınlayarak “İşçi ve emekçi sınıfların politik örgütü olan partimiz üzerindeki ve diğer ilerici güçler üzerindeki dolaylı-dolaysız baskı ve şiddet uygulamasının derhal kaldırılması ve önlenmesi 2. Seçim Kanunu'nda seçimlerin dürüst, halkın eğilimlerini yansıtacak ve alınan oyların gerçek oranlarda parlamentoda temsilini sağlayacak değişikliklerin yapılarak genel seçimlere gidilmesi, ilk adımda alınacak tedbirler olmalı” diye çağrıda bulundu.
Tarık Ziya Ekinci, bu basın açıklamasındaki seçim çağrısından ve Behice Boran’ın iktidar ve burjuva partilerine yönelttiği eleştiriden yola çıkarak TİP’in darbeyi destekleyen diğer kurumlardan farklı olmadığını söylüyor “Lice’den Paris’e Anılarım” başlıklı kitabında (2012, İletişim Yayınları).
TİP’in seçim çağrısını darbecilerle yapılan usta bir dayanışma ve işbirliği çağrısı olarak yorumluyor. TİP’in darbeye sonradan karşı çıktığını, başlangıçta Erim hükümetinden ciddi reform beklentileri olduğunu iddia ediyor. O dönemi yaşamış ve gerektiğinde partime kendi yazdığım yazılarda da son derece eleştirel de yaklaşabilmiş eski bir Türkiye İşçi Partili olarak bu yoruma kesinlikle katılmadığımı belirtmeliyim. Türkiye İşçi Partisi 12 Mart’tan önce öngörüsüyle Faşizme Karşı Kampanya başlatmıştı ve darbe karşıtı tutumu sonrasında da devam etti.
Nihat Erim hükümeti 26 Mart’ta kuruldu. Sömürücüye Yumruk’un yukarıda resmini gördüğünüz sayısını ise ondan bir ay kadar sonra 24 Nisan tarihinde çıkarttık. Bugünden bakıldığında acemice gözükebilir; ama o dönemin koşullarında üç yıldır çıkıyordu gazetemiz ve kendimizi oldukça geliştirmiştik.
Gazetede sadece Zonguldak bölgesindeki maden işçileriyle ilgili yerel haberlee değil, hükümet politikalarına, işçi eylemlerine, dünya haberlerine yer veriyor, hukuk ve sağlık köşelerimizde işçiler için faydalı konulara değiniyorduk. Zonguldak’ın orman köylerinde yaptığımız çalışmalar sonrası Orhan Taylan’ın afişleriyle yaptığımız Orman Mitingi ve Orman Köylüleri üzerine olan özel sayımız da çok etki yaratmıştı.
24 Nisan 1971 sayısında Nihat Erim’in hükümet programının temel özelliklerini sağdaki sütuna koyduk. O dönemde büyük sermaye grupları kendi yayınlarını çıkartacak, sık sık ortak görüş ve tavır birliği geliştirecek kurumsallığa sahip değillerdi. 1970’ler boyunca bu durum değişecekti. TÜSİAD 2 Nisan 1971’de daha yeni kurulmuştu. Bu nedenle sermaye temsilcilerinin görüşlerini dönemin gazetelerinden takip ediyorduk. O zamandan bu yanda düzenli gazete takip etme ve arşiv yapma alışkanlığını kaybetmedim. Sermayenin davranış biçimlerini, planlarını, reflekslerini bilmek sosyalistler için hala çok önemli. Seçtiğimiz haberlerle Erim hükümeti programının karşılaştırması cidden önemli bulgular sunuyordu. Sanayide, tarımda, vergilendirmede, idarede ve özel sektörde alınması gereken önlemler arasında pek çok paralellik vardı. Bunları tek tek sıraladık.
Nihat Erim programında yer alan kredi kurumlarının merkezileşmesinin esas itibariyle tarıma ve tüccara kredi veren mahalli bankaların İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası gibi sanayi yatırımlarını destekleyen büyük bankalara tabi kılınması sonucunu doğuracağını söyledik. İktisadi devlet teşekküllerinin verimli çalışması ve madenlerin devlet eliyle işletilmesi isteğinin sanayi burjuvazisine ucuz hammadde temin etmeye yönelik olduğunu belirttik. Tarımın ve ticaretin vergilendirilmesiyle sağlanan tasarrufların devlet kredileri kanalı ile yine burjuvaziye aktarılacağını ileri sürdük.
Nihat Erim, ekonominin yeniden organizasyonu için Başbakan Yardımcısı olarak Dünya Bankası’nda çalışmış Atilla Karaosmanoğlu’nu çağırmıştı. Sonradan Turgut Özal ve Kemal Derviş’in de Dünya Bankası çıkışlı bürokratlar olması geleneğinin başlatıcısı gibiydi Karaosmanoğlu’nun gelişi.
Mayıs 1971’de Sömürücüye Yumruk Gazetesi’nde yayınladığımız bir yazı nedeniyle ben de sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak tutuklandım. Sıkıyönetim Mahkemesince 8.5 yıl olarak belirlenen cezam 1974 affıyla sona erdi.
Sömürücüye Yumruk dönemi benim açımdan hala işçi sınıfıyla birlikte mücadele ettiğimiz, “araştırma yoksa söz hakkı da yok” şiarıyla köylerde araştırma yaptığımız, eylem yapmasını, parti teşkilatı idare etmesini, bildiri yazmasını öğrendiğimiz, Marksizmin yeni çevrilen kuramsal kaynaklarıyla tanışarak pratikle bütünleştirmeye çalıştığımız, sosyalist mücadelenin en öğretici ve canlı deneysel laboratuarı olarak kalmaya devam ediyor. (AHD/HK)http://www.bianet.org/biamag/diger/145060-bir-12-mart-tanikligi