Gerici, liberal iktidarın karşısında demokratik çözümün tarafıyız Kawa’nın yüzyıllar önce Dehak’a karşı yaktığı isyan ateşi, Newroz’l...
Gerici, liberal iktidarın karşısında demokratik çözümün tarafıyız
Kawa’nın yüzyıllar önce Dehak’a karşı yaktığı isyan ateşi,
Newroz’larda, yani baharın, yeni günün, eşitliğin, barışın ve halkların
kardeşliğinin bayramında yanmaya devam eder. Halklarımızın Newroz’u
kutlu olsun. Halklara yoksulluk, ölüm ve düşmanlıktan başka hiçbir çözüm
sunmayan egemenlere boyun eğmeyenler, halkların kardeşliği ve insanca
bir yaşam mücadelesinde yanyana olanlar İstanbul 2013 Newroz’una
‘gerici, liberal AKP’nin ve iktidar oyunlarının karşısındayız,
demokratik bir çözümün tarafıyız’ diyerek katılıyor.
Ülkemizde 29 yıldır süren bir savaşın içinde her Newroz’un ayrı bir
anlamı vardır. Hem ezilenler için hem de egemenler için 2012 Newroz’una
AKP emri ile yasaklar, saldırılar, ölüm ve tutuklamalarla girdik, 2013
Newroz’unda ise aynı AKP “çözüm” sözünü dilinden düşürmüyor. Ne tarihi
unutuyoruz ne AKP maskelerine kanıyoruz.
Savaşın son 11 yılından birinci dereceden sorumlu olan AKP
iktidarı, emperyalizm işbirlikçisi ve halk düşmanı politikalarını
sürdürebilmek için şoven ve saldırgan siyaseti bilinçli bir tercih
olarak tırmandırdı. Halka umut olarak pazarlayacağı somut projeleri
tükenen AKP, her faşist iktidar gibi gerici toplumsal saflaşmaları tırmandırma yoluna gitti ve Kürt düşmanlığı AKP’nin “sağın birliği” siyasetinde önemli bir harç oldu.
Ne var ki AKP iktidarı iki büyük başarısızlıkla duvara tosladı.
Suriye’ye dönük hesaplar ters tepti. Türkiye sınırları içinde Kürt
hareketini askeri ve siyasi olarak tasfiye planı başarısız oldu.
Hakkari, Şırnak başta olmak üzere Kürt illerinde devleti ciddi zafiyet
içinde gösteren çatışmalar, uluslararası alanda ses getiren açlık
grevleri, AKP’nin Kürt hareketini siyasi ve askeri açıdan tasfiye etme
planlarının iflasını ifşa etti. Bu durum yalnızca, Kürtler başta olmak
üzere halk kesimleri içinde değil aynı zamanda iktidar bloku içinde de
AKP’ye yönelik itiraz ve sorgulamaların çoğalmasına neden oldu.
ABD’nin eski Ankara büyükelçisi Morton Abromowitz’in yaz aylarında kaleme aldığı “Sallantıdaki Türkiye”
başlıklı makale, siyaseten rakipsiz Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Kürt
sorunu nedeniyle sıkıntılı bir süreçten geçtiğinden söz ediyor, AKP’nin
bir bölünme ya da çözülme yaşayabileceği uyarısı ile bitiyordu. AKP’li Kürt milletvekilleri
Tayyip Erdoğan’ın Kürtlere karşı söyleminden rahatsız olduğunu ifade
edince, Erdoğan peş peşe iki ikna toplantısı yapmak zorunda kaldı ancak
vekilleri ikna edemediği gibi kendisini sınırlaması, görüntüyü
değiştirmesi gerektiğini anladı.
Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hevesinin basıncı altında çıkmaza
giren yeni anayasa tartışmalarının ortasında; yerel seçim,
cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin peş peşe sıralandığı bir seçim
döneminin öngününde AKP, kendi iktidarına güvence olarak benimsediği şoven-saldırgan siyasetin aynı zamanda iktidar temelini oyan bir tehdit unsuruna dönüştüğünü de gördü.
AKP’nin 2013’e girerken ilan ettiği ancak en az birkaç ay önce
başladığı anlaşılan İmralı görüşmeleri iktidar açısından böylesi bir
sıkışmanın ve çaresizliğin ürünü olarak gündeme geldi. İki buçuk ay
geride kalırken, “sürece” ilişkin olarak AKP’nin bir yandan çözüm
iddiasını öne sürmesi bir yandan da çözümsüzlüğü büyüten
anti-demokratik, şoven, saldırgan siyasetini sürdürmesi; AKP’nin
çaresizliğinin ve çözümsüzlüğünün yansımasından başka bir şey değildir.
Roboski (Uludere) Katliamı raporunun sorumluları gizleyen ve katliamı aklayan içeriği, Bitlis’te binin üzerinde yeni korucunun silah altına alınması, terörizmin finansmanı yasasına
dayanarak iktidarın Van’daki demokratik kitle örgütlerini kapatması,
askeri operasyonların sürmesi ve ardı arkası kesilmeyen cenazeler, KCK operasyonlarının devamı, af beklentilerini karşılamak bir yana ülkeyi hapishaneye çeviren ortamı daha da pekiştiren 4. Yargı Paketi, Tayyip Erdoğan’ın dışlayıcı saldırgan söylemdeki ısrarı AKP’nin gizlemeye çalışmadığı gerçek yüzüdür.
Halk muhalefeti sürecin aktif bir tarafı olacaktır!
Türkiye’nin demokratik muhalefet güçlerinin pasif birer seyirci konumuna itildikleri bu süreçte Halkevleri olarak biz aktif bir taraf olacağız.
Çünkü;
• Kürt sorunu ve bu eksende yaşanan 29 yıllık savaş, yalnızca
iktidarla Kürt hareketi arasındaki bir sorun değil, emekçiler başta
olmak üzere Türkiye toplumunun bütün kesimlerinin ortak sorunudur.
Bugüne kadar AKP dahil bütün iktidarların savaş politikaları ile
düşmanlaştırılan Türk ve Kürt halklarının demokratik birliğinin ve
yeniden kardeşleşmesinin biricik güvencesi sosyalistlerdir. Bu bağlamda
tarihsel görevimizi yerine getireceğiz.
• “Süreç” aynı zamanda bir saldırı sürecidir. Gerek
saldırıları püskürtmek, gerek AKP’nin gerici, anti-demokratik “çözüm”
iddialarının toplumsal meşruiyet kazanmasını engellemek için, Kürt
halkının demokratik taleplerini destekleyen ve AKP’nin anti-demokratik
planlarına ve saldırılarına muhalefet eden üçüncü bir tarafın varlığı,
AKP’nin sıkışmasını ilerici bir çıkış zeminine dönüştürebilecektir. Biz
Kürt halkının demokratik taleplerinin yanında, AKP’nin karşısında aktif
bir taraf olacağız.
• “Süreç” basitçe iki siyasi aktörün tamamen kendilerine ilişkin bir pazarlığından ibaret değildir. Anayasa dahil olmak üzere bütün ülkenin kaderini ilgilendiren bir pazarlık masası
ortaya konmuştur. AKP bütün koşullarını kendisinin belirlediği bir
siyasi düzlem tarif edip Kürt hareketini sınırlayıp geri kalan
muhalefeti seyirciliğe zorlayarak kendi sıkışıklığını aşmaya
çalışmaktadır. Biz bu düzlemi kabul etmek zorunda değiliz ve AKP’nin
istediği değil demokratik bir sürecin gerektirdiği bir düzlemin
oluşmasına katkıda bulunmak için bizzat bir taraf olarak devreye
gireceğiz.
• “Süreç” ilerici toplumsal muhalefetin seyirci kalması halinde, muhalefeti AKP lehine bölme potansiyeline sahiptir. Ulusalcı ve liberal tezlerin ortaklaştığı “AKP-Kürt hareketi işbirliği içinde Kürt sorunu çözülecek” safsatası
Kürtleri AKP destekçiliğine, toplumsal muhalefetin geri kalanını da
Kürt düşmanlığına (sosyal şovenizme) itmektedir. Bu bölünme her iki
yönüyle de faşizmin ekmeğine yağ sürecek, toplumsal muhalefete ağır bir
darbe vuracaktır. Biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. İlerici toplumsal
muhalefetin bütün bileşenlerini bu süreçte iktidarın karşısında ve
demokrasi, eşitlik, özgürlük taleplerinin yanında seferber etmek için
çabalayacak, gerekli eleştirimizi de iktidar karşısındaki doğru eylem
çizgimizle ortaya koyacağız.
2013 Newroz’unun, bu topraklarda yaşayan halklar için eşitlik,
özgürlük mücadelesini ilerletmek, eşitlik temelinde yeniden
kardeşleşmenin önünü açmak için yan yana olacağımız bir biçimde
yaşanmasını diliyor ve bunu örgütlüyoruz.
Newroz piroz be!
Yaşasın halkların kardeşliği.
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Başkanı