Hasan Cemal’in Milliyet’te yazılarının sansürlenmesinin ardından istifa etmesi bir dönem medyada AKP’nin liberallerle olan ilişkisinin bundan sonra nasıl olacağı tartışmasını gündeme getirdi. Özellikle referandum döneminde AKP’ye verdiği destek ile bilinen medyadaki liberal isimlerin Başbakan Erdoğan’la sert polemiklere girmesi ve bulundukları mevkilerden birer birer istifa etmeleri bu tartışmaların en önemli ayağını oluşturuyor. Giderek otoriterleşen iktidarın liberallerle olan ‘ortaklığı’ bozulmaya başlarken bu durumun önümüzdeki dönem nelere yol açabileceğini medya üzerine analizleriyle tanınan Gazeteci Ragıp Duran’la konuştuk.

»Bir Dönemin Hasan ‘Abi’si de sansüre uğrayanlar kervanına katıldı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Başbakan Erdoğan’ın, ilk başlarda AKP’nin politikalarını destekleyen Hasan Cemal’e ‘Hasan Abi’ diye hitap ettiğini biliyoruz. Ne var ki, zaten muhafazakâr ve dinci AKP’nin özellikle referandum ve yüzde 50’lik  seçim başarısından sonra giderek daha fazla  otoriter/milliyetçi bir politika benimsemesi, iktidar partisinin eski yol arkadaşları liberal kesimi hükümetten uzaklaştırdı. Mesela Ahmet ve Mehmet Altan ile Şahin Alpay ve Eser Karakaş, AKP yanlılığından  AKP ve Erdoğan karşıtlığına geçtiler. Hasan Cemal de siyasi olarak bu liberal kutba yakın olmasına rağmen, Cemal esas olarak gazeteci kimliği ile özel, ayrı bir konuma sahip. Cemal’in sansüre uğraması doğrudan Erdoğan’ın müdahalesi ile gerçekleşti. Çünkü, Başbakan’ın lanetli ‘Batsın bu gazetecilik’ ibaresini  içeren konuşmasında, bir cümle önce Hasan Cemal’in yazısından bir alıntı var: Siyasetçiler devleti yönetsin, biz gazetecilik yapalım… Erdoğan’ın eski Hasan Abisine garezi sıradan ve doğal değil. Başbakan vakti zamanında kendisini desteklemiş bir kalemin daha muhalefete geçmesini sindirememiş olsa gerek. Bu, işin kişisel ama siyasi boyutu. İlk başlarda  Erdoğan, AB’ye önem veren, Kürt ve Ermeni meseleleri konusunda kadim devletten farklı düşünen, liberal hatta neo-liberal politikalar savunur ve uygularken, Hasan Cemal öyle körü körüne olmasa da yani bazı çekincelerle birlikte AKP’ye  yazılarında destek verdi. O dönemin Hasan Cemal’i kuşkusuz bugünkü  Hasan Cemal değil. Ama o dönemin Erdoğan’ı ile bugünkü Erdoğan arasında da büyük farklar var. Bu türbülansta genel ideolojik ve mesleki ilkelere sadık kalarak dik durmasını bilenler kazanıyor. Ötekiler, iktidarda da olsa, iktidar yanlısı da olsalar kaybediyor/kaybedecek.

»Bu olayla birlikte artık ‘liberal iyimser  hava’ nasıl etkilenir?

Kısaca ‘Yetmez ama Evet’ sloganıyla ifade edilmiş olan AKP’ye  liberal yandaşlık, aslında uzunca bir süredir zaten ‘Yetti artık! Hayır!’a dönüşmüştü. Referandum ve seçimden sonra AKP, daha doğrusu Erdoğan, Suriye’den Roboski’ye kadar iç ve dış politikada neye elini attıysa çuvalladı, çarşafa dolandı.  AKP’nin dışarıda iki koltuk değneği vardı: Muavin cemaat ile sağcı liberal yazar-çizer güruhu… Muavin henüz ve hala ayakta. Bıçkın delikanlı ayaklarında. Aslında ayakçı!  Sağcı liberal kesim ise en son Taraf gazetesinde yönetim değişikliği ile vefat ilanını yayınladı. AKP’nin faşizan politikaları kutuplaşmayı iyice  şiddetlendirdi. Artık liberal cenahta bile ya AKPlisin, ya da hükümet karşıtı…

»Hasan Cemal’in istifasının ardından büyük tepkiler gelmedi. Sansür durumu giderek kanıksanıyor mu?
Halen egemen medyada çalışan meslekdaşlarımız, köşe sahipleri, üst, orta ya da alt düzey yöneticiler, eminim Hasan Cemal hadisesinden sonra daha da tedirgin ve daha da çekingen hale gelmişlerdir. Hürriyet ve Vatan’da Hasan Cemal’den sözeden arkadaşlarımızın yazıları kesildi, yayınlanmadı. Otosansür zaten güçlüydü şimdi sansür de yoğunlaştı. Bir yandan korku var, kimileri mevki ve mevzilerini yitirmek istemiyor, bir yandan da iktidar yanlılığı yeni bir kimlik olarak temayüz ediyor medyada. Hasan Cemal’in kovulmasını Erdoğan’a değil Demirören’e bağlayanlar var mesela… Akdoğan gibileri hiç olmazsa kendi okurunu aptal yerine koymasa iyi olur. Aksi takdirde okur, yazarın zekasından ve dürüstlüğünden kuşkuya düşer.

»Görüşmelerin olduğu bir dönemde iktidar kaynaklı bu sansür ne anlama geliyor?

Erdoğan Çözüm Süreci adını verdiği operasyonda kendisinden başka kimsenin görüş belirtmesini, yorum yapmasını, müdahil olmasını istemiyor. Başbakan en fazla, Ankara’da MHP’liler ‘Diyarbakır Newroz’unda neden Türk bayrağı yoktu?’ diye dayılanınca, Başbakan da taa Hollanda’dan alıyor bu cümleyi tekrar ediyor. Erdoğan, her şeyi tek başına yapmak istiyor. Çünkü ‘İmralı Zabıtları’nda Öcalan, bazı açıklamalarında AKP ve Erdoğan’ın açıklarını teşhir ettiği gibi, iktidara karşı ideolojik egemenlik kurabilecek cümleler sarfediyor, bir başka açıdan bakılırsa SÜREÇ’in esas ve tayin edici aktörünün kendisi  olduğunu ilan ediyor. Bunlar Erdoğan’ın hoşuna giden bilgi ve gelişmeler değil. Namık Durukan imzalı haberin yanı sıra  Hasan Cemal gibi Kürt meselesinde uzmanlaşmış, muhabirlikle köşe yazarlığını birleştirmiş, etkili ve prestijli bir isim, Erdoğan’ın Çözüm Süreci’nin eksik, hatalı, sahte yanlarını kısacası kirli çamaşırlarını ortaya dökebilecek potansiyele sahip… Yılanın başı küçükken ezilmeli!  Erdoğan ayrıca Hasan Cemal’i devre dışı bıraktırarak tüm medyaya ve olası muhalif yazarlara da mesaj göndermiş oldu. Amaç barış ise, hatta çatışmasızlık ise,  bu hedeflere sansürle varılmaz, varılamaz.

»Bundan sonra iktidarın medyaya bakışı nasıl olacak? Giderek daha baskıcı ve otoriter olan bir iktidardan söz edebilir miyiz?
Bundan sonrası için, sizin olumsuz öngörü/tahminlerinizin gerçekleşme ihtimali yüksek. Çünkü son 10 yılda, yani AKP iktidara geldiğinden bu yana, hükümet medyaya çok kötü baktı/bakıyor. Medya mülkiyetinde önemli değişiklikler yaptı AKP. Çok sayıda hakiki gazeteci, meslekten uzaklaştırıldı. Seçimlerde yüzde 50 oy alan AKP, medyada yüzde 95’lik bir egemenlik kurdu. Dünyada en çok gazeteci Türkiye’de hapiste. Kürt meselesinde AKP başarılı olabilirse- ki benim çok umudum yok- önümüzdeki dönemde düşünce, ifade, basın özgürlüğünün kaçınılmaz olarak bugüne oranla çok daha derinleşmesi, genişlemesi gerekecek. Demokrasi, yani özgürlük olmadan barış da olmaz fikir hürriyeti de…

»Türkiye’deki medya patronlarının iktidarla ilişkisi nasıl?
Türkiye’de medya işverenlerinin durum ve konumu trajiktir, acıdır, acıklıdır. Türk egemen medyasının patronları, başka sinai, ticari, mali alanlardaki faaliyetlerini güçlendirmek ve siyasi iktidarla ilişkilerini düzenlemek amacıyla medya organlarını satın aldı/alıyor. Türkiye’deki iş dünyası-siyasi iktidar ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda Türk medya patronlarının bağımsız ve özgür olmadıklarını saptıyoruz. Başbakan’ın ricası ve yardımıyla medya patronu olanlar, Başbakan’ın iki dudağı arasından çıkan emir ve talimatları uygulamak mecburiyetinde. Bu patronlar, medya faaliyetinden  hem doğru dürüst kâr etmiyor hem de  kendi şirketlerini istedikleri gibi yönetemiyor. Türkiye’deki medya patronları, siyasi iktidar ile medya özgürlüğü arasında doğru tercih yapabilecekleri zaman olumlu bir tutum takınmış olacaklar. Bu seçeneği bizim kuşak görür mü emin değilim!CAN UĞUR/BİRGÜN
Daha yeni Daha eski