Bundan 1 yıl 7 ay önce, 5 Eylül 2011 tarihinde Yazar bu köşede kendisine söz vermiş, “Bahar geldiğinde fonda mutlaka Candan Erçetin’i dinleyerek yazmalı” diye bir kenara not almıştı. Kış bitmiş yine bahar gelmişti işte… Yazar 1 yıl 7 ay sonra sözünü tuttu ve “o şarkıyı” dinlerken başladı yazmaya...
1 yıl 7 ay önce de kelimeleri mıncıklamış ve bu arada etimolojik “araştırmaları” sonucunda “yazarlık” kelimesinin/ eyleminin çok manalı bir noktasına dahi parmak basmıştı. “Bir anlamını daha söyleyeceğim, biliyorum inanmayacaklar” diye kıkırdamıştı Yazar ve “yazmak” kelimesinin o anlamını yazmıştı: Osurmak! (Kaynak dahi göstermişti. Nişanyan, Sözlerin Soyağacı: Ebu Hayyan, Kitabü-l İdrak li Lisan-il Etrak [1312])
Aradan 1 yıl 7 ay geçmiş, Yazar, “yazmak” işini “osurmak” eylemiyle gerçekleştiren birçok örneğe tanıklık etmiş ama hiç şaşırmamıştı. Bu ülkede sadece şaşırmak şaşkınlıkla karşılanırdı. Mesela, 1 yıl 7 aylık zaman diliminde, soyadı “Altan” olan Mehmet yahut Ahmet’lere artık hükümet kararnamesiyle barış sürecinde “Niyazi” adı verilmemiş miydi?
Barış muhabbeti de böyleydi. Aklına, ağabeyi Gültekin’in muhabbet kuşu geldi. O kuş var ya o kuş, kuş gibi ötmek, cikciklemek yerine (insan sesini taklit ederek) “cik cik” demekteydi! Peki yine kuş türüne ait leş kargaları da insanlık taklidi yapamaz mıydı? Akit yazarları dahi barışçılık taklidine koyulmuşken, böyle insanlık taklitlerine de hiç şaşmamalıydı.
“İnsanlık bu mu!” diye iç geçirdi Yazar. İyi ama kimi insanların yazmak niyetine osurduğu, Akit’çilerden barışçı imal edilebildiği bir ülkede insani gelişme acep nasıl olurdu?
Cevabını bulmak için Birleşmiş Milletler’in 14 Mart’ta yayınlanan yıllık İnsani Gelişme Raporunu incelemeye girişti. Rapor, milli gelir yanı sıra insana yakışır, uzun ve sağlıklı bir yaşam, bilgiye erişim gibi koşulları değerlendirmekteydi. 187 ülke arasında Türkiye’nin ancak 90. sırada yer alabildiği bu yılki insani gelişme endekslerinde, en üst derecedeki 47 ülkenin ilk sırasında Norveç vardı. Ardından orta derecedeki 47 ülke geliyordu ve Türkiye işte burada da sondan beşinciydi. (Oysa üç yıl önce 169 ülke arasında 83. sıradaydı, demek ki gidişat hakikaten berbattı.) En düşük derecedeki 46 ülke ise başta Eritre olmak üzere Afrika ülkeleriydi. RTE’nin filan küçümsediği Yunanistan ilk kategoride 29. sıradaydı, ikinci kategorideki İran (76), Bosna (81) ve Ermenistan (87) Türkiye’nin üstündeydi.
Milli gelir sıralaması-insani gelişme sıralaması farkı ise Türkiye için, 2011 raporunda eksi 25 iken makas giderek açılmış, 2013’te eksi 32 olarak saptanmıştı. Dünyadaki en yüksek eksi puana sahip ülkelerden biriydi Türkiye, AB ortalamasının epey altındaydı, OECD ülkeleri arasında sonuncuydu.
“Ama” dedi Yazar, “AKP’nin derdi insani gelişme filan değil ki!” Asıl derdi dinsel mevzular kisvesi altında vahşi kapitalizme hizmet, 3 çocuk doğurtma, tabiatı, kültürel varlıkları filan boş verip her dere başına HES ve her tarihi eser yerine yepyeni AVM dikmek olunca, insani gelişme endeksindeki sıralama da fasaryaydı… İşte tam da bu yüzden Emek sineması için direnmek, sadece kültürel bir varlık için değil insanlık için direnmek demekti.
İçi sıkıldı Yazar’ın… Sıkılmamalıydı. Fonda “Bahar” şarkısı ve dışarıda baharın kendisi vardı.
O şarkıyı söyleyebilen bir sanatçının Dersim’de polis haftası etkinliklerine katılmasına hayıflanmaktan bile vazgeçti, “sürece katkı için orada olduğunu söylüyor, üstelik silah namlusuna da karanfil takmış” deyip ikna oldu.
Çünkü Yazar’ın asıl heyecanı baharlaydı. Bahar hep aşkı ve hep devrimi çağrıştırmaktaydı... 1 yıl 7 ay önce de, Candan Erçetin’in “Bahar” şarkısını mırıldanmıştı:
“Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum / Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar / Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var / Tabiî ki ben böyle olduğum için bahar / Çünkü sana değdiğinden beri ellerim / Bütün kış dallarında tomurcuklar var.”
Çünkü, diye tekrarladı Yazar… Aşk: Beşinci Mevsim!
Çünkü, diye vurguladı Yazar… Devrim: Her daim Kış’a karşı isyanın, yani her daim Bahar’ın yaşandığı bir Beşinci Mevsim!
Öyleyse devrimciye her mevsim Bahar…
Çünkü Devrim’e değdiğinden beri ellerimiz, bütün kış dallarımızda tomurcuklar var!

MELİH PEKDEMİR-BİRGÜN
Daha yeni Daha eski