Türkiye'nin en önemli boşanma avukatlarından Kezban Hatemi'nin oğlu Mehmet Ali Hatemi, Hürriyet Gazetesi'nden Melis Alphan&...
Türkiye'nin en önemli boşanma avukatlarından Kezban Hatemi'nin oğlu Mehmet Ali Hatemi, Hürriyet Gazetesi'nden Melis Alphan'a konuştu. Oğul Hatemi, annesinin kendisini zorla akıl hastanesine yatırdığını söyledi.
İşte o röportaj:
Annenizle öteden beri nasıl bir ilişkiniz var?
Annem
hükmedemediğiyle ilişki kurmaz. Doymayan bir egosu var. Hayatta en
gelemeyeceği şey ona tabi bir insanın hegemonyasından çıkması.
AİLEMİN ZORUYLA HUKUK OKUDUM
Ailenizin zoruyla mı hukuk okudunuz?
Tıp
okumak istiyordum, "Tek evladımızsın, bir imparatorluk kurduk, sen
devam ettireceksin" dediler. "Türkiye'de terör var" diyerek beni
İsviçre'ye gönderdiler, sonra "Terör arttı. Dönme" diyerek İngiltere'ye
yolladılar. Bu sefer başka şey okumak istedim, izin vermediler.
1991-2001 arası hiç dönmeden yurtdışında hukuk okumak zorunda kaldım.
KIZ ARKADAŞLARIM ARANDI REZALETLE ÇIKARILDI
Dönünce?
-
2001-2004 arası hiçbir kız arkadaşıma izin verilmedi, aileleri arandı,
rezaletler çıkarıldı. 2004'te ortak tanıdıklar "Seni görücü usulü
evlendirecekler" dedi. Staj yaparken tanıştığım, tam da ailemin
kriterlerindeki Aslı Çelik'i bu olaya mani olmak üzere tanıştırdım. 6
aya evlendik. 2009'a kadar hayatım annemin güdümünde, annem, ben ve
eşimin birlikte çalıştığı ve her gün didiştiği bir ortamda geçti. Bu
arada birer yıl arayla ve şimdi 9 aydır bana gösterilmeyen iki çocuğum
oldu.
ÇOCUKLAR BİZİM DEĞİL ANNEMİNDİ
Annenizin çocuklarınızla ilişkisi nasıl?
-
Çocuklarım yeni deneme tahtaları. Bir tatilde Emir'e bir şey aldım,
kırdı. İkinciyi aldım, onu da kırdı. "Emir artık yok sana" deyince 4.5
yaşındaki çocuk dişlerini sıkarak "Her isteğim olacak, bunu babaannem
söyledi" dedi. "Anne sen böyle demişsin. Doğru mu?" dedim. Çocuğun
önünde "Onun her istediği olacak, ona kızılmayacak, evimde her şeyi
kırabilir, yakabilir, yırtabilir" dedi.
Annem
her gün bizdeydi. Çocuklar bizim çocuğumuz gibi olamadılar çünkü
muayenelerinden sağlık sigortalarına, yediklerinden giydiklerine
çocukların her şeyi en lüks seviyede annem tarafından karşılandı.
Annemin üzerine olan evde oturuyorduk. Evliliğim boyunca eşim ayrı ben
ayrı Kezban Hatemi'den Türkiye standartları üzeri maaşlar aldık. Eve ve
çocuklara katkı sağlamamıza gerek yoktu. Bunlar annem tarafından dikte
edilerek karşılandı.
BABAM ANNEMİN ZULÜMLERİNİ DİZGİNLEMEDİ
Babanız hiç müdahil olmuyor mu?
-
Basından Hüseyin Hatemi'yi siz ne kadar tanıyor ve seviyorsanız, ben
de o kadar tanıyor ve seviyordum. Küçük yaştan itibaren kendisiyle
hiçbir baba-oğul ilişkisi kuramadık. Annemin bana karşı zulümlerini hiç
dizginlemedi. Meydanı boş bıraktı.
KANSERE YAKALANDIĞIMDA İSYAN ETMEDİM
Bu duruma isyanınız ne zaman başladı?
-
İsyan etmedim, 2009'da yakalandığım kanser sonrası hayatı sorguladım.
Gayrettepe Florance Nightingale'de tümörüm alındı. Sonrasında Prof. Dr.
Sait Okkan gözetiminde bir aylık radyoterapi yetti. Tedavi sürecim o
sırada bitti. Başta 3.5 ayda bir, sonra 6 ayda bire düşen, en son yılda
bire düşecek tetkiklerim 2015'e kadar sürecek. 2015'e kadar nüksetmezse
"Yendin" denecek.
Anneniz o dönemde yumuşadı mı?
Doktorlar
"Stresten uzak dur" dedi. Tek yolu annem ve eşimle aynı çatı altında
çalıştığım hukuk mesleğini terk etmekti. Annemin yakın dostu Hikmet
Mizanoğlu'nun "Gel sanat galerisi kuralım" demesi üzerine kanser olmasam
asla izin vermeyecek olan annem maddi desteğini esirgemeyerek sanat
galerisi kurmama olanak sağladı. Meğer Mizanoğlu kâğıt üzerinde ortağım
ve annemin başıma diktiği bir gözetmenmiş.
Avukatlığı tamamen bıraktınız mı?
- Annem "Oyalansın biraz" diye düşünüyordu. Uzun bir ara verecektim, belki 5-10 yıl. Nasıl olsa o yıllarda tuzum kuruydu.
'ANNEMLE HEP FİKİR AYRILIĞI YAŞADIK'
Annenizin sizi hukuka aykırı olarak hastaneye yatırdığını iddia ediyorsunuz. Olaylar nasıl bu hale geldi?
-
Annemle hep fikir ayrılığı yaşardık. Dediğim gibi, o yakınındaki
insanların kendi kontrolünde olmasını ister. Yakın zamana kadar benim
için de böyleydi. Kansere yakalandıktan sonra, hayatımda yeni bir sayfa
açmak istedim. Kendi tercihlerimle var olacaktım. Annemin benim için
seçtiği işi yapmayacaktım. Yapmadım da. Ve artık, mutlu olmadığım halde
çocuklarım için sürdürdüğüm evliliğimi de sonlandıracaktım. 2012 başı
itibariyle evliliğimin elle tutulur bir yanı kalmamıştı. Cesaretimi
topladım, Türkiye'nin en ünlü boşanma avukatı olan anneme "Senden yeni
kuracağım hayatla ilgili maaş, harçlık, destek almayacağım. Artık kendi
ayaklarım üzerinde durmak, hastalığımın nüksetmesine neden olacak
öğeleri bir araya getirmek istemiyorum. Evliliğimi de devam ettirmek
istemiyorum" dedim. Onay veren annem ertesi gün beni çağırıp "Babanla
istişare ettik. Bu yaşımızdan sonra torunlarımızı mumla aramak
istemiyoruz. Sana destek verirsek Aslı bize torunlarımızı göstermez"
dedi. Bunun üzerine gidip eşimle konuştum. Yüzüğü çıkardım, "Bu işi
kafamda bitirdim. Maddi manevi seni ve çocukları asla mağdur
ettirmeyeceğim" diyerek evi terk ettim.
ANNEM BENİ TAKİP ETTİRMİŞ
Nereye gittiniz?
-
İki gece annemde kaldım. Korkunçtu. Sıkıntı ve stresten uzak kalmak
için evi terk etmiştim ama annem ve babam daha da beterdi. Onlara karşı
çıktığım için olayı kişiselleştirmişlerdi. Katlanamadım, bir otele
yerleştim. Ertesi akşam oda telefonu çaldı, resepsiyon müdürü "Odanıza
silah kabzası gösteren, polis olmadığına emin olduğumuz insanlar çıkmak
için diretiyorlar" dedi. Bir telefon daha: "Yakındaki gece kulübünün
korumalarını alıp geldiler, onlar da çıkmak istiyor. Ellerinde vesikalık
resminiz var. Belli ki takip edilmişsiniz. Annenizin sizi merak
ettiğini söylüyorlar" dedi. İstanbul'dan bir süreliğine ayrılmaya karar
verdim.
Şimdi kız arkadaşınız olan Zeynep Hanım'la o zaman tanışıyor muydunuz?
-
2010'da bir dost ortamında tanıştık. Hiç baş başa kalmayıp
görüştüğümüz birkaç günden sonra 2012 Mayısı'na kadar ne konuştuk ne
görüştük. 2 yıl sonra Sait Mingü'nün sergi açılışına ortak
arkadaşımızla geldi Zeynep. Hatta ben onu hatırlamayarak, arkadaşımın
nişanlısı sanıp herkese öyle tanıştırdım. Arkadaşım düzeltince de
Zeynep'i arattırıp özür diledim. Çünkü numarası dahi bende yoktu. Uzun
müddet dost kaldık. Bizi duygusal anlamda yakınlaştıran olay hastanede
yaşananlardır.
"KEZBAN HATEMİ İŞİN İÇİNDEYSE BİR BİLDİĞİ VARDIR"
Ve siz Güney'e gittiniz.
Pazartesi
İstanbul'a döndüm. Galerime gittim. Kapıcı "Ali Bey sizi karanlık
tipler sordu" dedi. Aşağı indim. "Buyrun beyefendi" dedim. Sivil
kıyafetli adam polis rozeti gösterdi. "Mali şube. Emniyet'e gelip ifade
vereceksiniz" dedi. "Bir avukatı yanında başka bir avukat, savcı ve
mahkeme kararı olmadan götüremezsiniz" dedim. Diğer sivil polisleri
alarak benimle galeriye çıktı. Sonra içeri yine bir sivil kişi geldi ve
omzumu sıkarak "Kanser tedavisini reddetmişsiniz. Bu suç. Bizimle
merkeze geleceksiniz" dedi. Çok sonradan onun karakol amiri olduğunu
öğrendim.
Anlattığınız kadarıyla tedaviniz bitmişti ve tetkikleriniz sürüyordu. Böyle olmasa bile tedaviyi reddetmek suç mu?
Herkes
tetkiki de tedaviyi de reddetme hakkına sahip. Bu kişinin kendi vücut
bütünlüğü. Ben hiçbir şeyi hiçbir zaman reddetmediğim gibi böyle deli
saçması bir suç da olamaz. O gün yanına gitmek üzere sözleştiğim annemi
aradım, açmadı. Avukat ve tek gerçek dostum olan Zeynep'i aradım.
Zeynep bana bir avukatın numarasını yolladı. Avukat bey, "İki avukat
yolluyorum. Onlar adımını atmadan ne ifade ver ne de yola çık" dedi.
Zeynep, Baro Avukat Yardım Ünitesi'nden yardım istedi, barodan da bir
avukat geliyordu. Bu arada galerideki odama kapanan polislerin
aralarında konuştuklarını yardımcım anlattı; "Annesi, babası ve eşi
yapmış bunu. Vesayet altına alınmaya çalışılıyor" gibi laflar. O sırada
Baro Yardım Şubesi'nden gelen avukat "Kezban Hatemi işin içindeyse bir
bildiği vardır" dedi. Diğer iki avukat, ardından ellerinde bir kâğıtla
iki polis daha geldi. Avukat elinde kâğıtla şöyle dedi: "Ali Bey bu
halis munis, hâkimce imzalanmış bir mahkeme kararı. Anladığım kadarıyla
tamamen hukuksuz. Aileniz sizi özel bir akıl hastanesine zorla yatırma
kararı almış. İçeridekiler zor kullanacak. Cüzdanınızı ve telefonunuzu
burada bırakın çünkü orada yasak."
Avukat beyi aradım, "Kezban Hatemi deyince akan sular durur" dedi. "Niye çok mu seversiniz?" diye sordum, "Bir sevgisizliğimiz yoktur ama sayarız" dedi.
10 polis beni bir Doblo'ya bindirip özel bir akıl hastanesine götürdüler.
Avukat beyi aradım, "Kezban Hatemi deyince akan sular durur" dedi. "Niye çok mu seversiniz?" diye sordum, "Bir sevgisizliğimiz yoktur ama sayarız" dedi.
10 polis beni bir Doblo'ya bindirip özel bir akıl hastanesine götürdüler.
KORKUNÇ KİŞİLERLE AYNI KOĞUŞTA
Birini kendi rızası olmadan akıl hastanesine yatırmak bu kadar kolay mı?-
Yatırabilmek için topluma tehlike oluşturduğunu ispatlamaları lazım. Önceden bir psikiyatr veya psikoloğun teşhis koyması, bazı ilaçların zerk edilmiş olması lazım. O günden evvel hayatımda psikolog veya psikiyatr görmedim.
Bu özel akıl hastanesinde ilk yedi gün '1. Erkekler' adlı birimdeyim. 5 metrekarelik, demir parmaklıklı küçücük penceresi olan bir odada kaldım. Bakırköy'de çalıştığı için arada bir bu özel akıl hastanesine gelen yetkili doktor "Aileniz tarafından panik atak, hipertansiyon, majör depresyon teşhisleriyle getirildiniz. Tetkik sürenize biz karar veriyoruz" dedi. İlk akşam enjektörle damar yolu bulmaksızın kanser tetkiklerim yapıldı. Daha sonra da zorla uyutuldum. Diğer günlerde de ne olduğunu açıklamadıkları bir ilaç almak zorunda kaldım.
Korkunç tiplerle beraberdim. Babamdan 20 yaş büyük bana "Beybaba" diyen bir adam; "Tarkan'ın menajeriydim, Serdar'a geçtim, şimdi de Arto'ylayım" diye gece uyurken yanımda biten bir adam; arya söyleyenler; çakmakla kendini yakmak isteyenler...
Yatırabilmek için topluma tehlike oluşturduğunu ispatlamaları lazım. Önceden bir psikiyatr veya psikoloğun teşhis koyması, bazı ilaçların zerk edilmiş olması lazım. O günden evvel hayatımda psikolog veya psikiyatr görmedim.
Bu özel akıl hastanesinde ilk yedi gün '1. Erkekler' adlı birimdeyim. 5 metrekarelik, demir parmaklıklı küçücük penceresi olan bir odada kaldım. Bakırköy'de çalıştığı için arada bir bu özel akıl hastanesine gelen yetkili doktor "Aileniz tarafından panik atak, hipertansiyon, majör depresyon teşhisleriyle getirildiniz. Tetkik sürenize biz karar veriyoruz" dedi. İlk akşam enjektörle damar yolu bulmaksızın kanser tetkiklerim yapıldı. Daha sonra da zorla uyutuldum. Diğer günlerde de ne olduğunu açıklamadıkları bir ilaç almak zorunda kaldım.
Korkunç tiplerle beraberdim. Babamdan 20 yaş büyük bana "Beybaba" diyen bir adam; "Tarkan'ın menajeriydim, Serdar'a geçtim, şimdi de Arto'ylayım" diye gece uyurken yanımda biten bir adam; arya söyleyenler; çakmakla kendini yakmak isteyenler...
Ortak avluya
çıkmama bile izin yok. Okuyacak, yapacak hiçbir şey yok, sürekli Kral
TV açık, koridora çıkmanın bile saatleri var.
EN KÖTÜ BİRİME ATIN
Sonradan öğrendim ki orada yatmama hastane karar vermemiş. Annem "En kötü birimde tutun, burnu sürtsün" demiş.
Dışarıdan kimseyle görüşemiyor muydunuz?
Dışarıyla irtibatımı kiminle sağlamak istediğimi sordular. Yardımcım İsmail'i söyledim.
Peki
bu özel akıl hastanesinde sizin raporda belirtilen rahatsızlıklara
sahip olmadığınızı anlamadılar mı?- Hastanede asla önceden tanımadığım
ama Hipokrat yeminine başından beri sadık doktor hanım beni beşinci
görüşünde şöyle dedi: "Hastaneye girmenizi sağlayan raporda adı geçen
hastalıklara ilişkin hiçbir bulguya rastlanmadı ama size inatla 40 yaş
bunalımı ilacı veriliyor. İş etiğim gereği şimdiye kadar sustum. Birkaç
arkadaş daha aynı kanaatteyiz. Dişinizi sıkın, başhekimle konuşup bu
bulgularımızı ileteceğiz" dedi. Yedinci gün aynı şartların devam ettiği
ama daha medeni bir birime alındım.
Bu arada anneniz hiç sizi görmedi mi?
-
10'uncu gün yardımcım İsmail "Zeynep Hanım Çağlayan Adliyesi'nde
bekliyor. Karara itiraz için 10 günlük hak düşürücü süreniz var. Her
sayfasını imzalamanız için bir dilekçe yazdı" dedi.
ANNEM ZORLA AKIL HASTANESİNDE TUTMAK İSTEDİ
İmzalarken
bir anda annem belirdi. "İmzaladığın ne?" dedi. "Anayasal hakkım"
dedim. "Göreceğiz o anayasal hakkı" dedi. Meğer doktorların itirazı
üzerine yetkili doktor o gün annemi çağırmış. Birlikte odasına girdik.
"Sizin ve hocamın medyatik kişiliğinizden yola çıkıp size inandık,
güvendik ve beyefendiyi buraya yatırdık, tetkik süremizi de uyguladık.
Ama bütün hastane bana karşı ayaklandı çünkü bu bulguların hiçbiri Ali
Bey'de yok. O yüzden bir daha böyle bir kuruma da girmesini
engelleyecek şekilde 'Akli dengesi yerindedir' raporu vererek kendisini
taburcu etmek zorundayız" dedi. Annem döndü, "Lütfen, hâkime burayı
özel hastane diye seçtirdik. Parasını ödüyoruz, tutabildiğiniz kadar
tutun çünkü o kanser hastası. Ne kadar yaşayacağı belli değil zaten"
dedi.
Doktor Bey "Çıkarmak zorundayım.
Böyle birini Bakırköy'e yatırsaydınız ertesi gün çıkarırlardı. Biz
tutabildiğimiz kadar tuttuk" dedi.
Annem
odadan çıkıp İsmail'i aramış, "Bulunduğun yerde kal" demiş. Yanına
gidip dilekçenin her sayfasını yırtarak "Bu da Ali'nin anayasal hakkı"
demiş.
"ZEYNEP'LE HASTANEDE KENETLENDİK"
'Medeni birim' nasıldı?
- Şartlarım devam etti; cüzdan, telefon yok, yine dışarıyla tek irtibatım İsmail.
ANNEM EŞİMİ TEHDİT ETTİ
"Zeynep
ziyarete gelecek" diye haber verdi. Zeynep geldi, karşılıklı ağlaştık.
İki dakika geçmeden kapıdan Zeynep'in eski patronu girdi. Annem aramış
"Senin yetiştirdiğin kız oğluma musallat oldu. Beni kurtar" demiş. O
da söz vermiş, "Bitireceğim" demiş. Halbuki o ana kadar Zeynep'le
aramızda o anlamda ciddi bir şey de yok. Hastane dönemi bizi kenetledi,
"Ben ne yapıp edip bu kızla evleneceğim" diye orada dedim.
Bu arada annem, annemin çevresi sürekli Zeynep'in İzmir'deki ailesini arayıp hakaret etmiş, tehditler savurmuş.
Hastaneden çıkınca olup biteni öğrendiniz mi?
İnsan
hayatıyla ilgili böyle bir karar ancak Sağlık Bakanlığı'na bağlı bir
devlet hastanesinden alınan raporla ve o kişinin yargıç huzurunda
dinlenmesiyle alınabilir.
Güney'e gittiğim
gün, annem, babam ve eşim hayatımda adını duymadığım bir hastaneye
gitmiş. Adı Avrupa Florence Nightingale. Benim ameliyat olduğum
Gayrettepe Florence Nightingale değil. İsimleri aynı ama benim
gittiğim, 6 hastaneden oluşan grubun üyesi olmayan bu hastane İstanbul
Bilim Üniversitesi'ne bağlı.
YASALAR ÇİĞNENDİ
Bu
hastanede Prof. Dr. Çavlan Çiftçi adlı kardiyologdan şöyle bir rapor
almışlar: "Hastanemizde kanser tümörü operasyonu, hipertansiyon, panik
atak, majör depresyon tanılarıyla son bir yıldır izlenmekte olup
tedavilerine gelmemiştir." Başına da "İlgili makama" yazmış. Rukiye Özer
adlı hâkim de hastayı çağırmadan böyle bir mahkeme kararına imza
atmış.
Annem talebinin altına bir de "... adlı özel hastaneye yatsın" yazmış. Yasalar gereği, yatıranın hastaneyi seçememesi lazım.
Annem talebinin altına bir de "... adlı özel hastaneye yatsın" yazmış. Yasalar gereği, yatıranın hastaneyi seçememesi lazım.
MİRASTAN FERAGAT ETMEMİ İSTEDİ
Hastaneden çıkar çıkmaz ne yaptınız?
Bir
avukat buldum. Ona "Evden çıkış nedenim Zeynep değil, annemle bir
görüşme ayarlayabilir misiniz?" dedim. Bir hafta sonra avukat aradı,
"Swissotel'in lobisinde bekliyoruz" dedi. Gittim, mirastan feragat
etmemi istediler. "Akıl hastanesinden çıktım, üstüne adım atıp mirastan
mı feragat edeceğim? O ıskat ediyorsa etsin" dedim. Annem "Tam da o
yüzden feragat etmeni istiyorum. Çünkü biz Emir ve Zeynep'i torun kabul
ediyoruz. Sen iblisle torbaya girdin. İblis tohumlarından Emir ve
Zeynep'i korumak için feragat edeceksin!" dedi. Orayı terk ettim.
9 Mayıs'ta ailenize ceza davaları açtınız. Bunun nedeni ne?
-
Bize yapılan akla hayale sığmayacak zulümlere direnç gösteriyorduk.
Aslı'nın avukatı aradı, avukatsız görüşme talep etti. Buluştuk. İlk
cümlesi şu oldu: "Malum bu akıl hastanesi olayı oldu. Boşanma ısrarını
sürdürürseniz aileniz sizi vesayet altına alacak" dedi. "Toplum ve
çevresi için tehlike teşkil ediyor, ailesine zarar veriyor" diyerek yine
hukuksuz yolla bir mahkeme kararı aldıracakları anlamına geliyordu.
Dava açtım. Hüküm giyeceklerini sanmam ama inşallah adalet yerini bulur.
Asıl amacım bunlarla maddi manevi bağım kalmadığını göstermek. Çünkü
bu kadar zulmü hiçbir anne-baba çocuğuna yapmaz. 9 Mayıs'ta Zeynep'le
"Seviyoruz işte, var mı diyeceğiniz?" dedik.
Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Kazanacak tek şeyim de Zeynep. Biz bu işe 5-6 yıl değil, 60 yıl da olsa baş koyduk.
Gölge etmeyin, başka ihsan istemiyorum.
Şimdi nasıl geçiniyorsunuz?
Evden ayrıldığımda 5 liram yoktu. O andan itibaren Hatemi soyadı taşıyan birinden ne 1 kuruş aldım ne de 1 lira birikimim vardı.
SAATLERİMİ SATARAK GEÇİNDİM
İki
değerli saatim vardı. Saatlerden birini yardımcım İsmail'in maaşını
ödemek için, diğerini ise ekim, kasım ve aralık aylarını geçirebilmek
için sattım.
Bu arada galerimi elimden
aldıklarında toplamı 10 bin TL'yi geçmeyen tablo satışıyla ve bir
Fransız tablomu 15 bin TL'ye Antik AŞ'de sattırarak yaşadım. Ayda 2-3
bin lira kazanıyor, bunu Zeynep'imin 2500 liralık maaşına ekliyorum;
birlikte mütevazı ama mutlu yaşayıp gidiyoruz.
Bu süreçte minnet borcumun oluştuğu bir-iki de dostumun maddi desteği sayesinde onurlu ve gururlu yaşıyorum ilk defa.
Son bir buçuk yıla baktığınızda ne görüyorsunuz?
-
Genç yaşta kefeni yırttım. Hayatı, geçmiş gelecek olgusunu sorguladım.
Tek suçum, kendi seçimlerimle yaşamayı istemekti. Zeynep aynı havayı
solumaktan en keyif aldığım, beni ben olduğum için seven; bu kadar
zulme, tehdide, haksız suçlama ve iftiralara rağmen terk etmeyip maddi
manevi desteğini zulüm arttıkça da arttıran bir tanrıça.
ONUN TEK DERDİ EGOSU VE İTİBARI
Annemin
durumu asla, yıkılacak olan bir yuvayı kurtarmaya çalışırken hatalar
yapan çaresiz anne olarak algılanmasın. Onun derdi kendi itibarı ve
egosu.
Mehmet Ali Hatemi'nin notu:
Verdiğim röportaj, açmış olduğum basın ve manşet yasağı bulunmayan ceza
davalarının konularına ilişkin olup, ben Avukat Ali Hatemi ve de
avukatlarım Av. Levent Turgut Karakoç ve Av. Derya Güler tarafından
revize edilmiş olup, kanaatimizce boşanma davasının yayın yasağını
ihlal etmemektedir.