BirGün gazetesi yazarı, eski Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Turan Eser Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sebil Yayınevi ta...
BirGün
gazetesi yazarı, eski Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Turan Eser
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sebil Yayınevi tarafından yayınlanan
“Batinilerin ve Karmatilerin İçyüzü” adlı kitap için suç duyurusunda
bulundu.
BirGün yazarı Eser suç duyurusu gerekçesiyle ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Basın Suçlarını Soruşturma amaçlı, 2013/1243 Dosya numarası ile “BATİNİLERİN VE KARMATİLERİN İÇYÜZÜ” isimli kitap hakkında suç duyurusunda bulunarak, bu kitabın kitapevlerinde satışta olanlarının ve tüm kamu kütüphanelerinden toplatılmasının bu kitabı yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sebil Yayınevi hakkında dava açılmasını için talepte bulundum.
“Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Basın Suçlarını Soruşturma amaçlı, 2013/1243 Dosya numarası ile “BATİNİLERİN VE KARMATİLERİN İÇYÜZÜ” isimli kitap hakkında suç duyurusunda bulunarak, bu kitabın kitapevlerinde satışta olanlarının ve tüm kamu kütüphanelerinden toplatılmasının bu kitabı yayınlayan Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sebil Yayınevi hakkında dava açılmasını için talepte bulundum.
Çünkü, söz konusu kitap, düşünce ve ifade
özgürlüğü ile açıklanamayacak derecede çirkin ifadelerde bulunmak
suretiyle alenen Alevi-Bektaşiliğe ve değerlerine pervasızca saldırılmak
suretiyle Alevi inancına, Alevilere ve Bâtıniliğe inanan
Alevi-Bektaşiler, hakarete ve aşağılamaya maruz bırakmıştır. Dolaysıyla
DİB ve Sebil yayınevinin bu eylemlerinden dolayı toplumda infiali
uyandıracak bir tepki de meydana geldiği için buna sebep olan
sorumluların TCK 216/3. Madde kapsamında cezalandırılmaları ve söz
konusu kitabın toplatılması zorunludur.
“Dini değerlere hakaret ve aşağılama, insanları kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suç sayılsa da, kamu yayınları ve özel yayınlar suç işlemeye devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) 1948’de basılmış, 24 nolu yayını olan “BATİNİLERİN VE KARMATİLERİN İÇYÜZÜ” isimli kitap ve bu kitabın Sebil Yayınevi tarafından tekrar basılmış yeni baskısı bu suçu işlemeye devam ediyor.
DİB’nın ve Sebil yayınevinin, 1948 ve 2004 baskısı olan bu skandal kitap, kitapçılarda satılmakta ve kütüphanelerde okuyan insanların beynini zehirleyerek Alevilere yönelik düşmanlığı ve nefreti yaratmaktadır.
Söz konusu kitap Alevi-Bektaşi inancına, bu inanca mensup Alevi-Bektaşilere ve inanç önderi dedelerine yönelik iftira, itibarsızlaştırma, hakaret, nefret ve aşağılama nitelikleri olan propaganda yayınıdır.
Şüphelilerin yayınladığı kitabın tamamı bu nitelikte olup emsal olması açısından küçük bir kısmını beyan ediyoruz;
Dönemin Diyanet İşleri Başkanlığının Alevi Kini Ve Nefreti
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sebil Yayınevi’nin kitap yoluyla Alevi-Bektaşiliğe ve Alevilere Yönelik hakaretleri, insanları kin ve nefret yoluyla düşmanlığa tahriki; kitabın Önsöz’ünde Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki şöyle yazmaktadır.
“Bugün de bunların bakiyeleri vardır. Irak’ta bunların adı Karamita ve Mazdekiyye’dir. Çünkü bunlar da tıpkı Sasaniler devrinde Mazdek’in ortaya attığı mal ve kadında herkesin ortak olduğunu,bunlarda temellük ve tasarruf olamayacağını da söylüyorlardı. Horasan’da bunlara Talimiye ve Melâhide denildiği gibi; Karmat’ın kardeşi olan Meymun’a nizbetle Meymuniyye de denir. Mısır’da meşhur Ubeyd’e nisbetle Ubeydiyyun, Şam’da Nusayriye,Dürzü, Tayamine adını alır. Filistin’de Bahaiye, Hint’te Behere ve İsmailiye, Yemen’de Yamiyye, Kürdistan’da Aleviyye, Türkler arasında Bektaşi ve Kızılbaş, Acemistan’da Babiye diye anılırlar.” denilmek suretiyle “Alevilerin mal ve kadını ortak kullandığı” gibi çirkin bir iftira atılmaktadır.
“DEDELER SOYSUZ”, “ALEVİLERİN KESTİĞİ YENMEZ” VE “ALEVİLERDEN KIZ ALINMAZ VE VERİLMEZ”
Kitapta, dönemin Diyanet İşleri Başkanı ve Hatay Müftüsü İsmail Hatib Erzen Alevi-Bektaşi ve Nusayrileri ve ateistleri “haramı helal sayarlar”, “sapıklar” diye suçladıktan sonra, Alevilere yönelik iftira ve önyargıların ürünü olan “mum söndü” olayı kitapta Alevilerin bir tür “kutsal ayini” olarak anlatılmaktadır.
Kitabın bu iftira, aşağılama, hakaret ve nefret içeren görüşleri, kitapta şu şekilde yer almaktadır;
”Ehli Beyt’e muhabbet iddia eden soysuzlar” ve “dış görünüşü Ehl-i Beyte muhabbet, içyüzü ise Mecusilik ve Yahudilikten ibaret bulunan Rafızi tarikatı”
“Batıniye tarikatına, ki bugünkü manasıyla İbahiye, dinsizlik demektir.”
Diyanet Başkanı, sözü Alevi pirleri ve dedeleri gibi “Ehl-i Beyt soyundan geldiklerini“ iddia edenlere getirerek, şu hakaretleri savurmaktan geri durmuyor:
“Ehli Beyte muhabbet iddia eden bu soysuzlar’dan bir takımları da uydurma Şecereler’le Peygamber’in neseb-i pâkine mensup olduklarını iddiaya kadar cüret ettiler.”
“Kötü emeller peşinde koşan bu Şeytan ruhlu kimselerin tuzağına düşmekten milleti korumak en önemli vazifedir. Bu yoldaki ilmi yayınlarımıza imkân nisbetinde hız vereceğiz”
“..Bunlardan kız alıp vermek caiz olmadığını, kestiklerinin yenmediği için bunların Yahudi ve Hristiyanlardan daha kafir olduklarını…”
“Akşam karanlığı basıp kadehler dolaşır; başlar kızar; nefisler çakır keyf olunca, bu mel’ün tarikatın bütün mensupları karılarını getirirler; her kapıdan erkeklerin yanlarına girerler; çıraları ve mumları söndürürler ve her biri eline geçeni tutar.”
Bu türden açık suçun işlendiği, bir arada yaşama kültürünü zehirleyen fikirlerin yer aldığı bu skandal kitap, kitapçılarda ve kütüphanelerde zehirlenecek yeni beyinleri bekliyor.
Sebil Yayınevi tarafından basılı söz konusu kitabın arka kapağında ise, yayınevi adına Batinileri “İslama karşı ihanet” olduğunu, bu nedenle “Sebil yayınevi günümüz ihanetlerini anlayıp değerlendirmede çok müessir bir kıstas olarak rol oynayabilecek böyle bir eseri yayınlamaktan şeref duyar..!” diyerek, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Alevilere-Bektaşilere, Nusayrilere ve Ateistlere adeta “ihanetçiler”, “sapıklar”, “Mum söndü ayini yapıyorlar” ve “ahlaksızlar” damgası vurularak, hedef gösterilmektedir. Bu kitabı inanarak okuyan insanların, Alevilere önyargıyla yaklaşması, Alevilere yönelik şiddet eylemine (Maraş, Çorum ve Sivas Madımak otelinde 35 insanın yakılması gibi) katılması engellenemez. Ancak teşvik edilir.
Oysa ister kamu adına olsun, ister özel yayıncılık adına olsun, toplum içinde farklı dinlere ve inançlara mensup kişilere karşı eşitlikçi, özgürlükçü ve hoşgörülü anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta eğitim, kamu kurumları, sivil toplum ve yayıncılık aracılığıyla olmak üzere, aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
Tüm din ve inançlarda olduğu gibi özellikle Alevilik ve Bektaşilikte Bâtınilik çok önemli bir yer tutmaktadır. Yukarıda bir kısmını belirttiğimiz kitaba ait bölümler incelendiğinde; resmen isimler (Kürdistan’da Aleviyye, Türkler arasında Bektaşi ve Kızılbaş) verilerek, Alevi-Bektaşiliğe ve Alevi-Bektaşi inançlı insanlara yönelik ağır hakaret ve iftira unsurları bulunmaktadır.
Alevi-Bektaşi felsefesinde önem atfedilen Bâtıniliğe yönelik kullanılan ağır suçlayıcı, itibarsızlaştırıcı ve aşağılayıcı üslup kullanmaktadır. Kitapta yer alan yazılar açıktan ve düpedüz bu Alevilere hakaret etmektedir. Ayrıca şüpheliler, kitapta, Alevilere “mum söndü” iftirasını tekrar edecek kadar ileri gitmektedir.
Sağduyulu ve vicdan sahibi insanlarca malum olduğu üzere, Türkiye’de farklı inanç, felsefi görüş, siyasi kanaatten 76 milyon insanın karşılıklı saygı ve hoşgörü içinde kardeşçe yaşaması ve barışçıl bir ortama yaratılmak zorundadır. Farklı inançlardan ve dinlerden insanların bir arada, barış ve hoşgörü içinde yaşaması gerekirken, DİB’nın ve Sebil Yayınevi bu kitapla, ortamını bozma bu ülkeye ve bir arada yaşama kültürüne verilebilecek zararların en büyüklerinden biridir.
Yirmi milyon civarında Alevi-Bektaşi inancına mensup insanların yaşadığı ülkemizde, Aleviler için önemli olan Bâtınilik öğretisine yönelik böylesi hakaret ve aşağılama unsurları taşıyan bir şekilde yazılmış kitabın, çok açık bir şekilde konu edilmesi TCK 216. Maddede yerini bulan “DİNİ DEĞERLERİN AŞAĞILANMASI” eylemidir.
Hem bizim hukukumuz, hem de ifade özgürlüğünün en son sınırlarına kadar yaşandığı bir yer olarak kabul edilen Avrupa’da dini değerlere yönelik böylesi saldırılar hukuken karşılığını bulmaktadır. Dini ve inanç değerlerine saldırı tehlike suçları kapsamında görülmekte ve tüm hukuk sistemlerinde bu konuda düzenlemeler yapılmaktadır. Bu suçun tehlike suçu olduğu AİHM kararlarında ve evresel hukuk ilkelerinde kabul edilmiştir.
Bu eylemin, Türk hukuk sistemindeki karşılığı TCK MADDE 216/3 fıkrasında düzenlenmiştir. TCK 216. Maddesi ile korunan hukuki yarar; kamu barışı, güveni ve düzenidir. Bu düzenleme ile toplumda suç işlenmesine de sebep olabilecek tehlikeli durumların ortaya çıkmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. TCK md.216/3 aynen şu şekildedir: Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. TCK 216/3 maddesinde “DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA” ve “FİİLİN KAMU BARIŞINI BOZMAYA ELVERİŞLİ OLMASI” şart olarak görülmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere DİB ve Sebil yayınevi kitap yayını yoluyla Alevi-Bektaşi inançlı insanların inancına pervasızca saldırı mahiyetinde olup, tüm Alevi-Bektaşilerce kabul edilen tüm değerlere saldırarak, hakaret ederek ve iftiralar atarak, inanç değerlerine alenen aşağılama olduğu izahtan varestedir.
Söz konusu kitap, ayrımcı ifadelerle dolu, Alevi-Bektaşilere karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar suç teşkil etmektedir. Bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı, uygulamalar denetlenmeli ve hukuksal yaptırımlar kullanılmalıdır.
İftira, Küfür Ve Nefret, Düşünce Ve İfade Özgürlüğünün Dışındadır
Bu skandal kitap, ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında kabul edilemez.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, ifade özgürlüğü kullanılırken aşağıdaki özel durum açıkça göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, başkalarının dini, inançsal, felsefi hislerini veya örf ve âdetini yaralamaya elverişli olan düşünce açıklamalarında özellikle dikkatli davranılmalı, diğer önemli bir husus ise, kin ve düşmanlığın yaygınlaştırılması yol açmaya elverişli durumlarda yine özellikle dikkatli davranılmalıdır. Soruşturmaya konu olan kitap incelendiğinde şüphelilerin eylemleri ifade ve düşünce özgürlüğü sınırları içinde kabul edilemez. Zira dine hakaretin fikir olmadığı, ifade özgürlüğü olarak görülemeyeceği aşikardır, bu hususla AİHM kararları mevcuttur.
İnsanların inanç değerlerine saldırarak toplumsal barışı dinamitleyen böylesi tehlikeli eylemlerin, özgürlük çerçevesinde görülüp kabul edilebilmesi mümkün değildir. Hiç kimse bir başkasının inanç değerlerine ve bizatihi kendilerine mizah yoluyla da olsa hakaret edemez aşağılayamaz. Hiçbir hukuk sistemi böylesi eylemleri kabul etmez, edemez.
Bilindiği üzere kitap yayıncılığı, satışı, kütüphanelerde bulunması nedeniyle birçok kişiye ulaşabilme imkânı vardır.
Daha önceleri buna benzer ve Alevilere yönelik “mum söndü” gibi son derece saygısızca, inançsal değerleri aşağılayıcı ve küçültücü ifadeler, TV programlarında da dile getirildiğinde özellikle Alevi toplumunda ciddi tepkilere neden olmuştur. TV programlarında bu hakaretlerde bulunanlar, görevlerinden alınmıştır. Ayrıca Alevi inanç değerlerini aşağılama eylemini kitap yoluyla yayınlanmasının Alevi-Bektaşileri rencide edip, kızdıracağı, tahrik edeceği, kamu barışını bozacağı aşikârdır.
Nitekim bu kitabın yayınlanması, satılması ve defalarca baskısının yapılmış olması sonucu, içindeki hakaretler basına ve diğer kitaplara yansımıştır. Dolayısıyla suç unsurları tam olarak oluşmuştur.
Bu kitabın provakatif amaçlı olduğu, bu kitap üzerinden Alevi-Bektaşi inancına mensup vatandaşlarının değerlerine hakaret edildiği, aşağılandığı, toplumsal barışı zedelemeye, inançlı insanları rencide edip aşağılamaya yönelik olduğu açıktır.
Sonuç olarak tüm bu Avrupa ülkemizdeki emsal mahkumiyet örnekleri, emsal Yargıtay Kararları, emsal AİHM kararları, şikayet konusu şüphelinin yazılarının içeriği, bu yazılara ve üslubu üzerine meydana gelen ve basına yansıyan toplumsal tepkiler, haberler ve yorumlar; bu tarz dini değerlere yöneltilen hakaret, aşağılama, alay gibi hukuk dışı eylemlerin tehlikeli, toplumsal barışı bozucu, tahrik ve provakatif hareketler olduğunu, bunları yapanların hukuk karşısında gerekli cevabı almalarını bekliyoruz.
Hükümetten Beklentim;
76 milyonun huzuru ve kardeşliği, toplumsal çeşitliliğimizin barış içinde ve zenginliğiyle yaşama özgürlüğüne sahip olursa mümkündür. Herkesin kendi kültürel, inançsal kimliğiyle eşit koşullarda, eşit haklarla, barış içinde, kardeşçe, şiddetten, ön yargıdan, nefretten, iftiralardan ve hakaretlerden arındırılması için, yayın yoluyla bunu teşvik eden bu türden yayınlar ve kitaplar hakkında en üst düzeyde açıklama yaparak, bunun SUÇ olduğunun açıkça ifade etmelidirler.
Diyanet ve Sebil Yayınevi’nden Talebim;
Yayınladıkları kitabın, suçu, nefreti, çatışmayı, önyargıyı ve toplumsal kutuplaşmaya hizmet ettiğini açıkça kabul edip, özür dilemeleri ve kamuoyuna bir açıklama yaparak, kitabın içeriğinin hakikat dışı, Alevilere yönelik iftira, karalama, çirkin bir önyargı oluşturma amacı taşıyan ve tümüyle ideolojik amaçlı nefret propagandası olduğunu ifa etmelidirler.
Basınımızdan Ricam;
Basınımızın, toplumsal çeşitliliğimize, barışımıza ve huzurumuza yayın yoluyla zarar veren bu türden küfür ve hakaretnamelere itibar edilmvemesi için, mezhep çatışmalarının hortlatılmaya çalışıldığı bir dönemde, Alevi, Sünni, gayri Müslim ve Ateistlerin kardeşçe ve bir arada barış içinde yaşamasının önemi büyüktür. Basın yayın ilkelerimizin gereği göstereceğiniz duyarlılık için şimdiden sizlere çok teşekkür ederim.
Saygılarımla
Turan Eser
BirGün Gazetesi Yazarı
“Dini değerlere hakaret ve aşağılama, insanları kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suç sayılsa da, kamu yayınları ve özel yayınlar suç işlemeye devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın (DİB) 1948’de basılmış, 24 nolu yayını olan “BATİNİLERİN VE KARMATİLERİN İÇYÜZÜ” isimli kitap ve bu kitabın Sebil Yayınevi tarafından tekrar basılmış yeni baskısı bu suçu işlemeye devam ediyor.
DİB’nın ve Sebil yayınevinin, 1948 ve 2004 baskısı olan bu skandal kitap, kitapçılarda satılmakta ve kütüphanelerde okuyan insanların beynini zehirleyerek Alevilere yönelik düşmanlığı ve nefreti yaratmaktadır.
Söz konusu kitap Alevi-Bektaşi inancına, bu inanca mensup Alevi-Bektaşilere ve inanç önderi dedelerine yönelik iftira, itibarsızlaştırma, hakaret, nefret ve aşağılama nitelikleri olan propaganda yayınıdır.
Şüphelilerin yayınladığı kitabın tamamı bu nitelikte olup emsal olması açısından küçük bir kısmını beyan ediyoruz;
Dönemin Diyanet İşleri Başkanlığının Alevi Kini Ve Nefreti
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Sebil Yayınevi’nin kitap yoluyla Alevi-Bektaşiliğe ve Alevilere Yönelik hakaretleri, insanları kin ve nefret yoluyla düşmanlığa tahriki; kitabın Önsöz’ünde Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki şöyle yazmaktadır.
“Bugün de bunların bakiyeleri vardır. Irak’ta bunların adı Karamita ve Mazdekiyye’dir. Çünkü bunlar da tıpkı Sasaniler devrinde Mazdek’in ortaya attığı mal ve kadında herkesin ortak olduğunu,bunlarda temellük ve tasarruf olamayacağını da söylüyorlardı. Horasan’da bunlara Talimiye ve Melâhide denildiği gibi; Karmat’ın kardeşi olan Meymun’a nizbetle Meymuniyye de denir. Mısır’da meşhur Ubeyd’e nisbetle Ubeydiyyun, Şam’da Nusayriye,Dürzü, Tayamine adını alır. Filistin’de Bahaiye, Hint’te Behere ve İsmailiye, Yemen’de Yamiyye, Kürdistan’da Aleviyye, Türkler arasında Bektaşi ve Kızılbaş, Acemistan’da Babiye diye anılırlar.” denilmek suretiyle “Alevilerin mal ve kadını ortak kullandığı” gibi çirkin bir iftira atılmaktadır.
“DEDELER SOYSUZ”, “ALEVİLERİN KESTİĞİ YENMEZ” VE “ALEVİLERDEN KIZ ALINMAZ VE VERİLMEZ”
Kitapta, dönemin Diyanet İşleri Başkanı ve Hatay Müftüsü İsmail Hatib Erzen Alevi-Bektaşi ve Nusayrileri ve ateistleri “haramı helal sayarlar”, “sapıklar” diye suçladıktan sonra, Alevilere yönelik iftira ve önyargıların ürünü olan “mum söndü” olayı kitapta Alevilerin bir tür “kutsal ayini” olarak anlatılmaktadır.
Kitabın bu iftira, aşağılama, hakaret ve nefret içeren görüşleri, kitapta şu şekilde yer almaktadır;
”Ehli Beyt’e muhabbet iddia eden soysuzlar” ve “dış görünüşü Ehl-i Beyte muhabbet, içyüzü ise Mecusilik ve Yahudilikten ibaret bulunan Rafızi tarikatı”
“Batıniye tarikatına, ki bugünkü manasıyla İbahiye, dinsizlik demektir.”
Diyanet Başkanı, sözü Alevi pirleri ve dedeleri gibi “Ehl-i Beyt soyundan geldiklerini“ iddia edenlere getirerek, şu hakaretleri savurmaktan geri durmuyor:
“Ehli Beyte muhabbet iddia eden bu soysuzlar’dan bir takımları da uydurma Şecereler’le Peygamber’in neseb-i pâkine mensup olduklarını iddiaya kadar cüret ettiler.”
“Kötü emeller peşinde koşan bu Şeytan ruhlu kimselerin tuzağına düşmekten milleti korumak en önemli vazifedir. Bu yoldaki ilmi yayınlarımıza imkân nisbetinde hız vereceğiz”
“..Bunlardan kız alıp vermek caiz olmadığını, kestiklerinin yenmediği için bunların Yahudi ve Hristiyanlardan daha kafir olduklarını…”
“Akşam karanlığı basıp kadehler dolaşır; başlar kızar; nefisler çakır keyf olunca, bu mel’ün tarikatın bütün mensupları karılarını getirirler; her kapıdan erkeklerin yanlarına girerler; çıraları ve mumları söndürürler ve her biri eline geçeni tutar.”
Bu türden açık suçun işlendiği, bir arada yaşama kültürünü zehirleyen fikirlerin yer aldığı bu skandal kitap, kitapçılarda ve kütüphanelerde zehirlenecek yeni beyinleri bekliyor.
Sebil Yayınevi tarafından basılı söz konusu kitabın arka kapağında ise, yayınevi adına Batinileri “İslama karşı ihanet” olduğunu, bu nedenle “Sebil yayınevi günümüz ihanetlerini anlayıp değerlendirmede çok müessir bir kıstas olarak rol oynayabilecek böyle bir eseri yayınlamaktan şeref duyar..!” diyerek, 21. Yüzyıl Türkiye’sinde Alevilere-Bektaşilere, Nusayrilere ve Ateistlere adeta “ihanetçiler”, “sapıklar”, “Mum söndü ayini yapıyorlar” ve “ahlaksızlar” damgası vurularak, hedef gösterilmektedir. Bu kitabı inanarak okuyan insanların, Alevilere önyargıyla yaklaşması, Alevilere yönelik şiddet eylemine (Maraş, Çorum ve Sivas Madımak otelinde 35 insanın yakılması gibi) katılması engellenemez. Ancak teşvik edilir.
Oysa ister kamu adına olsun, ister özel yayıncılık adına olsun, toplum içinde farklı dinlere ve inançlara mensup kişilere karşı eşitlikçi, özgürlükçü ve hoşgörülü anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta eğitim, kamu kurumları, sivil toplum ve yayıncılık aracılığıyla olmak üzere, aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
Tüm din ve inançlarda olduğu gibi özellikle Alevilik ve Bektaşilikte Bâtınilik çok önemli bir yer tutmaktadır. Yukarıda bir kısmını belirttiğimiz kitaba ait bölümler incelendiğinde; resmen isimler (Kürdistan’da Aleviyye, Türkler arasında Bektaşi ve Kızılbaş) verilerek, Alevi-Bektaşiliğe ve Alevi-Bektaşi inançlı insanlara yönelik ağır hakaret ve iftira unsurları bulunmaktadır.
Alevi-Bektaşi felsefesinde önem atfedilen Bâtıniliğe yönelik kullanılan ağır suçlayıcı, itibarsızlaştırıcı ve aşağılayıcı üslup kullanmaktadır. Kitapta yer alan yazılar açıktan ve düpedüz bu Alevilere hakaret etmektedir. Ayrıca şüpheliler, kitapta, Alevilere “mum söndü” iftirasını tekrar edecek kadar ileri gitmektedir.
Sağduyulu ve vicdan sahibi insanlarca malum olduğu üzere, Türkiye’de farklı inanç, felsefi görüş, siyasi kanaatten 76 milyon insanın karşılıklı saygı ve hoşgörü içinde kardeşçe yaşaması ve barışçıl bir ortama yaratılmak zorundadır. Farklı inançlardan ve dinlerden insanların bir arada, barış ve hoşgörü içinde yaşaması gerekirken, DİB’nın ve Sebil Yayınevi bu kitapla, ortamını bozma bu ülkeye ve bir arada yaşama kültürüne verilebilecek zararların en büyüklerinden biridir.
Yirmi milyon civarında Alevi-Bektaşi inancına mensup insanların yaşadığı ülkemizde, Aleviler için önemli olan Bâtınilik öğretisine yönelik böylesi hakaret ve aşağılama unsurları taşıyan bir şekilde yazılmış kitabın, çok açık bir şekilde konu edilmesi TCK 216. Maddede yerini bulan “DİNİ DEĞERLERİN AŞAĞILANMASI” eylemidir.
Hem bizim hukukumuz, hem de ifade özgürlüğünün en son sınırlarına kadar yaşandığı bir yer olarak kabul edilen Avrupa’da dini değerlere yönelik böylesi saldırılar hukuken karşılığını bulmaktadır. Dini ve inanç değerlerine saldırı tehlike suçları kapsamında görülmekte ve tüm hukuk sistemlerinde bu konuda düzenlemeler yapılmaktadır. Bu suçun tehlike suçu olduğu AİHM kararlarında ve evresel hukuk ilkelerinde kabul edilmiştir.
Bu eylemin, Türk hukuk sistemindeki karşılığı TCK MADDE 216/3 fıkrasında düzenlenmiştir. TCK 216. Maddesi ile korunan hukuki yarar; kamu barışı, güveni ve düzenidir. Bu düzenleme ile toplumda suç işlenmesine de sebep olabilecek tehlikeli durumların ortaya çıkmasının önlenmesi amaçlanmaktadır. TCK md.216/3 aynen şu şekildedir: Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. TCK 216/3 maddesinde “DİNİ DEĞERLERİ ALENEN AŞAĞILAMA” ve “FİİLİN KAMU BARIŞINI BOZMAYA ELVERİŞLİ OLMASI” şart olarak görülmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere DİB ve Sebil yayınevi kitap yayını yoluyla Alevi-Bektaşi inançlı insanların inancına pervasızca saldırı mahiyetinde olup, tüm Alevi-Bektaşilerce kabul edilen tüm değerlere saldırarak, hakaret ederek ve iftiralar atarak, inanç değerlerine alenen aşağılama olduğu izahtan varestedir.
Söz konusu kitap, ayrımcı ifadelerle dolu, Alevi-Bektaşilere karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar suç teşkil etmektedir. Bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı, uygulamalar denetlenmeli ve hukuksal yaptırımlar kullanılmalıdır.
İftira, Küfür Ve Nefret, Düşünce Ve İfade Özgürlüğünün Dışındadır
Bu skandal kitap, ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında kabul edilemez.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre, ifade özgürlüğü kullanılırken aşağıdaki özel durum açıkça göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, başkalarının dini, inançsal, felsefi hislerini veya örf ve âdetini yaralamaya elverişli olan düşünce açıklamalarında özellikle dikkatli davranılmalı, diğer önemli bir husus ise, kin ve düşmanlığın yaygınlaştırılması yol açmaya elverişli durumlarda yine özellikle dikkatli davranılmalıdır. Soruşturmaya konu olan kitap incelendiğinde şüphelilerin eylemleri ifade ve düşünce özgürlüğü sınırları içinde kabul edilemez. Zira dine hakaretin fikir olmadığı, ifade özgürlüğü olarak görülemeyeceği aşikardır, bu hususla AİHM kararları mevcuttur.
İnsanların inanç değerlerine saldırarak toplumsal barışı dinamitleyen böylesi tehlikeli eylemlerin, özgürlük çerçevesinde görülüp kabul edilebilmesi mümkün değildir. Hiç kimse bir başkasının inanç değerlerine ve bizatihi kendilerine mizah yoluyla da olsa hakaret edemez aşağılayamaz. Hiçbir hukuk sistemi böylesi eylemleri kabul etmez, edemez.
Bilindiği üzere kitap yayıncılığı, satışı, kütüphanelerde bulunması nedeniyle birçok kişiye ulaşabilme imkânı vardır.
Daha önceleri buna benzer ve Alevilere yönelik “mum söndü” gibi son derece saygısızca, inançsal değerleri aşağılayıcı ve küçültücü ifadeler, TV programlarında da dile getirildiğinde özellikle Alevi toplumunda ciddi tepkilere neden olmuştur. TV programlarında bu hakaretlerde bulunanlar, görevlerinden alınmıştır. Ayrıca Alevi inanç değerlerini aşağılama eylemini kitap yoluyla yayınlanmasının Alevi-Bektaşileri rencide edip, kızdıracağı, tahrik edeceği, kamu barışını bozacağı aşikârdır.
Nitekim bu kitabın yayınlanması, satılması ve defalarca baskısının yapılmış olması sonucu, içindeki hakaretler basına ve diğer kitaplara yansımıştır. Dolayısıyla suç unsurları tam olarak oluşmuştur.
Bu kitabın provakatif amaçlı olduğu, bu kitap üzerinden Alevi-Bektaşi inancına mensup vatandaşlarının değerlerine hakaret edildiği, aşağılandığı, toplumsal barışı zedelemeye, inançlı insanları rencide edip aşağılamaya yönelik olduğu açıktır.
Sonuç olarak tüm bu Avrupa ülkemizdeki emsal mahkumiyet örnekleri, emsal Yargıtay Kararları, emsal AİHM kararları, şikayet konusu şüphelinin yazılarının içeriği, bu yazılara ve üslubu üzerine meydana gelen ve basına yansıyan toplumsal tepkiler, haberler ve yorumlar; bu tarz dini değerlere yöneltilen hakaret, aşağılama, alay gibi hukuk dışı eylemlerin tehlikeli, toplumsal barışı bozucu, tahrik ve provakatif hareketler olduğunu, bunları yapanların hukuk karşısında gerekli cevabı almalarını bekliyoruz.
Hükümetten Beklentim;
76 milyonun huzuru ve kardeşliği, toplumsal çeşitliliğimizin barış içinde ve zenginliğiyle yaşama özgürlüğüne sahip olursa mümkündür. Herkesin kendi kültürel, inançsal kimliğiyle eşit koşullarda, eşit haklarla, barış içinde, kardeşçe, şiddetten, ön yargıdan, nefretten, iftiralardan ve hakaretlerden arındırılması için, yayın yoluyla bunu teşvik eden bu türden yayınlar ve kitaplar hakkında en üst düzeyde açıklama yaparak, bunun SUÇ olduğunun açıkça ifade etmelidirler.
Diyanet ve Sebil Yayınevi’nden Talebim;
Yayınladıkları kitabın, suçu, nefreti, çatışmayı, önyargıyı ve toplumsal kutuplaşmaya hizmet ettiğini açıkça kabul edip, özür dilemeleri ve kamuoyuna bir açıklama yaparak, kitabın içeriğinin hakikat dışı, Alevilere yönelik iftira, karalama, çirkin bir önyargı oluşturma amacı taşıyan ve tümüyle ideolojik amaçlı nefret propagandası olduğunu ifa etmelidirler.
Basınımızdan Ricam;
Basınımızın, toplumsal çeşitliliğimize, barışımıza ve huzurumuza yayın yoluyla zarar veren bu türden küfür ve hakaretnamelere itibar edilmvemesi için, mezhep çatışmalarının hortlatılmaya çalışıldığı bir dönemde, Alevi, Sünni, gayri Müslim ve Ateistlerin kardeşçe ve bir arada barış içinde yaşamasının önemi büyüktür. Basın yayın ilkelerimizin gereği göstereceğiniz duyarlılık için şimdiden sizlere çok teşekkür ederim.
Saygılarımla
Turan Eser
BirGün Gazetesi Yazarı