Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

Devrimcilik ciddi iş de, hiç eğlenemeyecek miyiz?

Metin Çulhaoğlu “Ortodoks Marksizm” dışı, ama “yenilikçi”, “kalıpların ötesine geçen”, kimi noktalarda “Marx’ı aşan” ve elbette ...

Metin Çulhaoğlu
“Ortodoks Marksizm” dışı, ama “yenilikçi”, “kalıpların ötesine geçen”, kimi noktalarda “Marx’ı aşan” ve elbette “radikal” ve “devrimci” tezleri ciddiye alıp bunların eleştirisine girişilmesi, pek çok kişiye işin doğrusu gibi gelebilir.
Kuşkusuz gerektiğinde bu da yapılabilir ve yapılmalıdır. Ama kendi adıma konuşursam, bu tür tezler ve sahipleri beni önce güldürüyor.
“Bu ne ciddiyetsizlik” demeyin. Daha önceleri böyle bir yaklaşımım ve alışkanlığım yoktu. Son 11 yıldır var. “Suçlusu” da ben değilim. 11 yıl önce bir yazı okudum; gerçi hayatım değişmedi, ama “radikal demokrat” tezleri öfkelendirici değil eğlendirici bulmaya başlamamda bu yazının önemli etkisi oldu.
“Suçlu” Emre Aslan’dır.
2002 yılı Mayıs ayında Almanya’da yapılan bir kongreyi değerlendiren Emre Aslan’ın “suç aleti” yazısının uzunca bir bölümünü aşağıda aktarıyorum.
***
Dördüncü gün sabahı Kongre’nin son büyük oturumu yapıldı. “Devlete Eleştirel, Çoğulcu, Radikal Demokrat Yaklaşım –Yeni Dünya Düzeninde Enternasyonalizm” başlıklı oturuma (…) Frankfurt Üniversitesi’nden Joachim Hirsch ve Mexico City Üniversitesi’nden John Holloway da katıldılar. Holloway konferansa katılan Alman radikal solcularının büyük hayranlık beslediği Zapatista hareketinin teorisini yapan kişilerden biri olarak görülüyordu.
Seyredenlerin birçoğunun Holloway’ı büyülenmek niyetiyle dinledikleri belli oluyordu. Holloway da bu atmosfere uygun olarak bir guru edasıyla şiirsel ve aforizmatik konuşuyordu. Holloway’ın felsefi ve şiirsel aforizmaları dinleyenlerin alkışlama ihtiyacını tatmin edecek gibi oluyordu ama bir türlü Holloway’ın sözleri somut bir şeye bağlanmadığı için seyirciler bir kararsızlık içindeydi.
Moderatör ikinci turda heyecanla Holloway’a ortaya attığı “iktidar karşıtı” tezin enternasyonalizm bağlamında nasıl somutlaştırılabileceğini sordu. Holloway bir süre durdu, düşündü. Herkes gibi moderatör de Holloway’ın ufuk açıcı yanıtını bekliyordu. Ancak Holloway uzunca bir düşünüşün ardından kendisinin böyle pratik konulara yanıt vermek istemediğini söyledi. Seyircilerin bir kısmı nedense bu ifadeyi alkışlama gereğini hissetti, moderatör ise Holloway’ın sözlerini şaka sanıp yeniden sordu. Ama Holloway şaka yapmıyordu.
Konuşmacılardan biri Holloway’a iktidar karşıtlığı ve iktidar arasındaki ilişkiyi nasıl temellendirdiği sorusunu yöneltti. Soruyu soran, Holloway’ın tezinin özü iktidar karşıtlığına dayandığı için, bu soruyu zevkle yanıtlayacağını düşünüyordu. Holloway ise yine uzunca bir süre düşündü ve sonunda bu türden oturumların çok baskıcı olduğunu, insanın rahat düşünceye dalamadığını söyledi. Bazı Holloway fanları hala yılmadı ve bu derin sözlere alkışla karşılık verdi.
Holloway’ın ilk ve (son!) konuşmasında her iki cümleden birinde toplumsal edim (gesellschaftlisches Tun) kavramı geçiyordu. Bir başka konuşmacı Holloway’ın bu kavramı hem üretim aracı, hem üretim ilişkisi, hem de praksis yerine kullandığını, birçok Marksist kavramın tek bir kavram altında toplanmasının doğru olup olmadığını sordu. Holloway soruyu soran kişiye uzun uzun baktı ve hiçbir yanıt vermeden önüne döndü. Holloway fanları bunda da bir keramet görmüş olmalılar ki, Holloway’ı gene alkışladılar.
Konferanstaki en önemli işlevi Holloway’ın söylediklerinin aslında somut olduğunu anlatmaya çalışmak olan Hirsch, bir kez daha “Zapatista demek istiyor canım” mealinde şeyler söyledi. Holloway fanları da bir kez daha “Ha, tabi ya!” diyerek rahatladılar. Holloway konuşmasına devrim ve iktidar sorununa ortodoks Marksist teorilerin yanıt veremediği klişesini tekrarlayarak girmişti ve bu nokta birçok radikal Alman solcusu tarafından pekâlâ anlaşılıyordu. Ama Holloway’ın devrim ve iktidar sorununa yanıtını anlamak bir türlü mümkün olmuyordu. Holloway şiir gibi konuşuyordu ama kendi eylemleri için somut bir çerçeve bekleyen aktivistler çaresizce dinliyorlardı.
Oysa Konferans gazetesinde çıkan “İktidar Karşıtlığı Üzerine 12 Tez” adlı yazısında Holloway bir yanıtı olmadığını süslü sözlerle ama açık açık söylüyordu: “Devrim acil ama belirsizdir. Devrim bir yanıt değil, bir sorudur… Eski kesinliklerin ölümü özgürleşimi temsil eder. Bu nedenle devrim bir yanıt olarak değil, sadece bir soru, onurun gerçekleşmesi için bir arayış olarak anlaşılmalıdır.” (Emre Aslan, Olay Mahalli: Küreselleşme Almanya Enternasyonalizm Koordinasyonu (BUKO) Kongresi, Praksis, sayı 7, Yaz 2002, s. 314-316).
***
Geçen hafta Ankara’da ABD’li Marksist Bertell Ollman’ın bir söyleşisini dinledim.
Ne Ollman sorulan sorular karşısında “derin düşüncelere daldı”, ne izleyiciler Ollman’da alkışlayacak “anlamlı suskunluklar” bulabildiler ne de ben gülünecek herhangi bir şey…
Acaba bir dahaki sefere John Holloway’ı mı çağırsak?