Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE

GAZETE DEMOKRAT / İKTİDAR DOSYASI

HIDE_BLOG

THY işçilerinin gözünden direniş

Grev alanında horonların ve halayların yanı sıra Gangnam Style, Harlem Shake danslarının edildiği THY’de, işçiler alışılmışın dışında b...

Grev alanında horonların ve halayların yanı sıra Gangnam Style, Harlem Shake danslarının edildiği THY’de, işçiler alışılmışın dışında bir mücadeleye imza atıyor. Sadece grevleri değil, 305 işçinin işten çıkarılmasıyla başlayan son bir yıllık mücadele boyunca da THY işçileri, İngilizce-Türkçe dövizleriyle, yaratıcı tişörtleri ve tezahürata çalan sloganlarıyla, eylem alanlarının en renkli ve dinamik mücadelesine imza attılar. THY'nin reklam sloganı 'Globally Yours' (Küresel çapta hizmetinizde) mücadele sürerken önce 'Brutally Yours'a (Vahşice hizmetinizde) ardından 'Globally False'a (Küresel çapa haksız) dönüştü. Son sloganları 'Globally Tırt' oldu.

HAYATLARI DEĞİŞİYOR

THY'de büyük bir dinamizm barındıran grev, işverenin bütün oyunlarına rağmen devam ediyor. THY’de hepsi bir yıl içinde gerçekleşen ve hala devam eden işten atılma, direniş ve grev süreci, sadece Türkiye'nin eylem pratiğini dönüştürmüyor, yaşam standartlarından tüketim alışkanlıklarına, hatta 'mutluluk' tanımlarına işçilerin hayatını da değiştiriyor.
BirGün, grevin ikinci haftasında, işçilere bu değişimi sordu. İyi para kazanmanın mutlu olmak için yeterli olmadığını, para için değil onurları için mücadele ettiklerini söyleyen işçiler, direniş ve grevle birlikte sohbet konularından duyarlılıklarına, ilgi alanlarından empati duygusuna ve önyargılarının yıkılmasına, farklılaşan hayatlarını anlattılar.

'Edindiğim tecrübe 5 bin lira maaşla ölçülemez'

Son bir yılda yaşadıklarının sabırlı ve duyarlı olma özelliğini kendisine edindirdiğini söyleyen kabin memuru Tuğçe Gürsoy, bu işçilerden biri.
Gürsoy çalıştığı dönemdeki alışkanlıklarını kısaca şöyle anlattı, “Ortalama 4 bin TL ücret alıyorduk. Bununla birlikte sendikalı olmaktan kaynaklı, bayram mesailerimiz, pazar mesailerimiz,  pas biletlerimiz gibi ek kazançlarımız da oluyordu. Tabii insanların aldıkları maaşa göre belli bir hayat standardı oluşuyor ister istemez.  Örneğin bir parfüme hiç düşünmeden 200-300 TL verebiliyor, istediğiniz gibi alışverişe çıkabiliyor, haftada 2-3 gün belli restoranlara gidiyorsunuz. Ancak bir saatte, bir mesajla bunlardan mahrum kaldık.”
İşten atıldığını öğrendiğinde ‘sudan çıkmış balık gibi olduğunu, hayat standartlarının birden yere vurduğunu’ söyleyen Gürsoy, uğradığı haksızlığa karşı mücadeleye giriştiğini, karda, yağmurda, soğukta, sıcakta bir senedir süren direnişin zorlu şartlarına rağmen sabırla hakkına sahip çıktığını ifade etti.
"Bu süreç size ne getirdi?" sorusuna açık yüreklilikli, "Ben iyi ki işten atılmışım" yanıtını veren Gürsoy, yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Biraz şey bakmışız hayata... Nasıl olsa kazanıyoruz, yaşıyoruz.  Özverili bir iş yapıyoruz, sürekli uçuşlara gidiyoruz, bari ayağımız yere bastığında, iyi arabaya binelim, iyi bir semtte oturalım, gezelim, tozalım, yurtdışında tatile gidelim diyorduk. Ama şu bir senede hayat bize gerçek yüzünü öğretti. Direniş sırasında edindiğim tecrübe, 4 bin 5 bin liralık maaşımızla ölçülemez. Onurlu duruşumdan hiçbir şekilde pişman değilim. Kurduğum arkadaşlıklar, bu alanda öğrendiklerim hayatımı değiştirdi."
"Direniş hayatımda ilk defa yaşadığım bir tecrübe. Haksızlığa uğrayarak işten atılma başınıza gelince duyarlı olmayı çok iyi öğreniyorsunuz. Çünkü maalesef, canınız yanmadığı sürece çevrenizde olup bitenlere seyirci kalıyorsunuz. Şu an bir kurumda insanlar haksızlığa uğradığında ya da işten çıkarıldığında, kendi yaşadığım duyguyu o işçiler için de hissedebiliyorum. Haksızlık sadece THY’de değil, ülke genelini maalesef kaplamış durumda. Atanamayan öğretmenler, metal işçileri, kargo işçileri var. Birçok işkolunda, kurumda haksızlık sürüyor."

Eylem alanından düğün alayına

Direniş sırasında kendisi gibi işten atılan Yunus Emre Sever’le tanışan, nişanlanan ve evlenmek için grevin sonucunu bekleyen Aslı Gökmen ise yaşadıkları zorlukların yanında, grev sırasında zaman zaman yaşanan yaşanan romantik anların önemine dikkat çekti.
Şimdilerde nişanlısıyla birlikte grev gözcülüğü yapan Gökmen, çalıştığı döneme ilişkin, “Çok rahat bir hayat yaşıyordum” dedi. Ailesinin evinden ayrılıp yeni bir eve geçme planları yaparken işten atıldığını söyleyen Gökmen, “Çalışırken gittiğim mekânlara şimdi bir yıldır uğrayamıyorum, Alışveriş merkezlerine gidemiyorum, çünkü eskiden kıyafetlerimi aldığım mağazaların içine giremeyecek hale geldim. Bir yıldır üstüme tek bir tişört bile alamadım. Çünkü şu an önceliğim, kredi kartı borçlarımı ödemek, öncelikli ihtiyaçlarımı karşılamak” diye konuştu.
Eylemleri sırasında nişanlısıyla tanıştığını söyleyen ve direniş sürecinin evlilik öncesi kendileri için bir sınav olduğunu belirten Gökmen, "İki sevgilisiniz, beraber bir şey yapmak, gezip tozmak istiyorsunuz ama biz akşam evde oturup annemlerle birlikte çay içmek zorunda kalıyoruz. Yani tamamen minimize ettik hayatımızı. Greve odaklandık" dedi.
"Bizim cebimizde direnişten kazandığımız çok şey var ve bunları parayla satın alamazsınız" diyen Gökmen, "Çok basit bir şey; grevin ilk günü iki tarafımız polislerle çevrili ve deli gibi yağmur yağarken, üstümüzde yağmurluk yok, sırılsıklam olmuş şekilde kirpiklerimizden akan yağmur damlalarını silerken sevgilime 'Çok romantik değil mi? Hatamızda bir daha böyle bir günü ne zaman yaşayacağız?' dedim.  O günlerdir bunu anlatıyor, ‘Bana bunlar yeter’ diyor. Bunlardan mutlu oluyoruz" diye konuştu.


ÖNYARGILAR YIKILIRKEN...

'Dayanışma nedir, işçi nedir, hak nedir, burada öğrendim'

İşçilerden Birol Avcı ise işçi mücadelesini, sınıf dayanışmasını direniş sürecinde öğrendiklerini, kendilerine desteğe gelen sol gruplarla birlikte birçok önyargılarının yıkıldığını dile getirdi.
2006 yılında THY’de teknisyen olarak göreve başladığını söyleyen Avcı, “Genel bir tabir vardır, işçi olarak pek görmezdik kendimizi açıkçası. Şundan görmezdik, işçi denilince akla askeri ücretle çalışan, güç bela yaşayan, tatil nedir bilmeyen, sosyal aktivitelerden mahrum kalan insan akla geliyor. Biz öyle değildik” diye konuştu.
THY’de çalıştığı sıralar işçi sınıfı mücadelesine ilgi duymadığını da belirten Avcı, "İşçi, memur hareketiyle ilgilenmezdik. Çünkü ihtiyacını hissetmezdik. Çalışan kazanıyor diye bakıp, kapitalizmin çok da kötü bir sistem olmadığını düşünüyorduk. Atıldık ve ‘bir musibet, bin nasihatten iyidir’ derler ya, aynen o misal oldu" şeklinde konuştu.
Avcı, “Atilay Ayçin direnişin ilk zamanları toplantılarda bizlere ‘Direniş bir okuldur’ derdi. Üniversite okudum, şimdi yüksek lisans yapıyorum. Onca yıllık eğitim hayatımda görmediğim, öğrenmediğim, dayanışma nedir, işçi nedir, hak nedir, hukuk nedir, en önemlisi adalet nedir, empati nedir, bunları bir yıl içinde öğrendim. Sonuçta bir sınıf dayanışması varmış. Bizim yanımızda hep sol gruplar oldu. Kürtlere bakış açımızdan gözaltılara kadar birçok önyargımız yıkıldı. Bunlar üniversitelerde öğrenilenden kat be kat daha önemli” dedi.
Avcı grev alanında söylenen şarkılarla ilgili ise, “Bizim yaşantımız farklı olduğu için, ürettiğimiz sloganlar da eğlenceli oluyor. Taraftar havasında oluyor. Bir arkadaş geliyor, 'Bugün de şöyle yapalım mı' diyor. Hangi ritimle, nasıl söylesek diye konuşuyoruz. Tabii Çarşı’nın marşları, ritimleri çok güzel, onlardan etkileniyoruz” diye konuştu.
Avcı, “Bize destek veren herkese, buraya gelmese bile kalbi bizimle olan herkese teşekkürler, bizi desteklemeye devam etsinler” diye de çağrıda bulundu.

Çocukları için onurlu gelecek


Eşi de THY çalışanı olan Efem Çaycı, büyük bir sorumluluk altında olan bir baba olarak gazetemize konuştu: “1998 yılından bu yana THY’de çalıyordum. 14 yıl boyunca hiç aksatmadan görevimi icra ettim. Bir mesajla işten atıldım. Bir anda gelirimi kaybetmiş olmak, aileyi temelden sarstı. Yaşadığımız maddi zorluklar nedeniyle aracımızı satmak zorunda kaldık."
Taylan isimli oğlunun otizm teşhisiyle yaklaşık 2 yıldır tedavi gördüğünü öğrendiğimiz Efem Çaycı, şu an eşinin de grevde olduğunu belirterek, "Eşim işinden atılan eşinin yanında olmayı tercih etti ve grev katıldı. Belki hayatımızı biraz daha riske ettik. Aslında risk olmaması lâzım. Çünkü grev anayasal bir haktır. Maalesef Türkiye’de haklarınızı kullandığınız zaman bir anda işsiz kalabiliyorsunuz. Bu bir duruştur. Biz çocuğumuza onurlu bir gelecek bırakmak için bu duruşumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
Daha önceden de siyasete ilgisiz kalan biri olmadığını kaydeden ama grev pankartı altında tenleri kavrulmuş şekilde oturan işçileri görse de şimdiye kadar yanlarına gitme cesareti gösteremediğini belirten Çaycı, "Anlam veremezdim. Şimdi anlıyorum onların onurlu duruşlarını" dedi.
Çaycı, sol grupların önce direniş, şimdi grev alanına gelmelerinin THY işçileri için övünç olduğunu ifade ederek, “Sayıca az olmanız haksız olduğunuz anlamına gelmiyor. Siyasette de sayıca az olan yeni yeni tanıştığımız insanların haklı olduğunu direniş sürecinde daha iyi gördük. Onlar da sizin gibi hep yanımızda durmaya çalıştılar. Tabii ki bu ayrı bir övünç kaynağı bizim için. Zaten onların, sizin sadece hava işçilerinin değil hakkı yenen her kesin yanında olacağını da biliyoruz” şeklinde konuştu.
Efem Çaycı yandaş medyanın yaptığı haberler konusunda birkaç söz söylemek istediğini belirterek, “Bizim için, direnişimizin başında ‘Bunlar yüksek ücretli’ dediler, topluma bizi karalamaya çalıştılar. Diğer taraftan işçilerin genelinin, açlık sınırının altında aldığı ücretleri hiç sorgulamadılar. Aslında sadece güzel bir yaşam standardı sağlayan ücretler alıyorduk. İşçilerin hepsi bu düzeyde ücretler almalı.  12 aydır işsiz olan bir insan olarak çok iyi anladım ben durumu.  Herkesin yaşamını rahatlıkla sürdürecek kadar ücret alması sorgulanırsa, bir şeyler değişebilir" şeklinde konuştu.

'Şimdi başkalarına desteğe gidiyoruz'


İşçilerden Başak Çetin ise kendi canları yanınca, diğer işçi mücadelelerini görmeye başladıklarını söyledi. Toplumda insanların haklar konusunda duyarlılıklarının kendi canları yandığında ortaya çıktığını belirten, Çetin, "Şartlarınız doğrultusunda, yaşadığınız dünyadan ibaret görüyorsunuz her şeyi. Belki bizim de başımıza bu gelmeseydi, ne işsiz insanları görecektir, ne işçi mücadelelerini" diye konuştu.
Direniş sürecinde birçok arkadaşının arabasını sattığını söyleyen, bazı arkadaşlarının kirayı ödeyebilmek için ortak evde oturmaya başladığını belirten, kendisinin de küçük bir eve taşındığını kaydeden Çetin, çok şeyden de fedakarlık yaptıklarını belirtti. Çekin, "İşimizi yaparken çok sık kuaföre giderken, bunu şimdi minimum seviye indirdik. Ayda 3-4 defa gittiğimiz yerlere artık hiç gidemiyoruz. Çalışan arkadaşlarımızla aramızla da ilişkilerimiz koptu. Tabii direnişle birlikte yeni bir boyuta geçiyorsun. Konuştuğumuz konular artık farlı. Önce, gitmek, gelmekten, alışverişten, tatilden konuşurken şimdi artık, Türkiye’deki direnişleri, işçi sınıfının sorunlarını tartışıyoruz. Bunlara nasıl çözüm bulunur? Birleşik nasıl hareket edilir? Sorularını tartışıyoruz. İlk başta direnişe gelip ne yapacağız diyen arkadaşlarımızla, şimdi başka direnişlere desteğe gidiyoruz" şeklinde konuştu.
Çetin, grevi kesinlikle başarıyla sonuçlandıracaklarına inandıklarını belirterek, “Katılım gerçekten yüksek. Her ne kadar yansıtılmasa da çok ciddi aksamalar var. Ne kendimi ne arkadaşlarımı motive etmek için söylüyorum, ben kesinlikle, yüzde yüz grevin bizim istediğimiz şekilde sonuçlanacağına inanıyorum. Çünkü karşılarında işçinin gücü var, başarılı olacağız" dedi.

'Polis hırsızı, katili tutuklar sanırdım'

Eşiyle birlikte grevde olan Meltem Akdağ ise polis ordusuyla birlikte iktidarın toplumun tüm kesimlerine saldırdığı görüşünde olan bir işçi.
Emekliliğine bir yıl kala basın açıklamasına katıldığı gerekçesiyle Los Angeles’de görevdeyden, bir SMS’le işten atılan ve dönüş için de uçağa bindirilmek istenmeyen Akdağ,  işten atıldığı sırada ev kredisi ödediğini ve bu taksitlerin ödemenin zorluğunun yanı sıra çocuğunun okul taksiti gibi ödemeleri yapma konusunda da zorlandıklarını söyledi. Eşiyle birlikte çok temkinli şekilde alışveriş yaptıklarını, çalışırken ayda birkaç kez ailece gittikleri yerlere gitmeyi bıraktıklarını belirten Akdağ, direniş sürecinde, iktidarın yandaşı olmayan toplumun tüm kesimleriyle uğraştığının bilincine vardığını dile getirdi.
Hayatımda ilk defa bu yıl katıldığı 1 Mayıs’ta Beşiktaş’ta polisin attığı gaz bombasının fişeğiyle bacağından yaralanan Akdağ, polislere kızgınlığını ise şu sözlerle ifade etti: “Hiçbir şey yapmadan insanlara polislerin saldırmasını şiddetle kınıyorum. Benim çocukluğumdan beri öğrendiğim polis, hırsızları, katilleri ne bileyim kötü insanları tutuklar. Polisler normal halka bir şey yapmaz diye bakıyordum. 1 Mayıs’ta Taksim yasak dediler, daha Beşiktaş’ta öldüresiye, üstümüze üstümüze biber gazı attılar, su sıktılar. Bu kadar acımasızca halka saldıran teşkilatı şiddetle kınıyorum.”

TUVALETTEN BİLE ÇIKTILAR
Şimdi de grevlerinin korkutucu bir polis ablukası altında sürdüğünü söyleyen Akdağ, "Grev sözcülüğü yaptım ilk gün, inanır mısınız tuvaletten bile çevik kuvvet çıkıyordu. 25-30 metrelik salonda kalkanları, gazlarıyla her an saldıracak gibi bekliyorlar, çalışanlara korku salıyorlardı. Yasal hakkından vazgeçmek zorunda kalan çok arkadaşımız var" diye konuştu.

'SARI ÖKÜZ MESELESİ'
Akdağ’ın grevci eşi ise, THY’de yaşanan sürecin kırılma noktasının 305 işçi olduğunu kaydederek, “Yıllardır toplusözleşmelerin kazanıldığı hakların geriye götürülmesi söz konusu bende bu yüzden greve katıldım. 305 kişiyi attılar, bizim içimize ise işten atılma korkusunu salmaya çalışıyorlar. Bir sarı öküz hikayesi vardır, onu bilenler bilir. Burada sarı öküz 305 işçi oluyor. Onları verirsek gerizi gelir. O yüzden onlara herkesin destek vermesi gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuştu.

Monçi ile birlikte sendikasının yanında

Renkli giyimi ve bazen grev alanına birlikte geldiği köpeği Monçi’yle dikkat çeken Gamze Tanak da, zor günler yaşayan ama sendikal haklarına sahip çıkmanın doğruluğundan şüphe duymayan bir işçi. İşten atıldıktan sonra ev kredisini ödeyebilmek için, arabasını satmak zorunda kaldığını söyleyen Tanak, “Bu onurlu mücadele için gerekirse yine böyle bir fedâkarlık yaparım. Sonuçta ölünmüyor, yaşanıyor. Önemli olan insanların insanca yaşamaları. Bunun için mücadele veriyoruz” dedi.
Greve katılmayan işçilere de mesaj gönderen Tanak, “Greve katılmayan arkadaşlar boşu boşuna kendilerini yıpratıyorlar, para için bu kadar ödün vermeye değmez. Zaten biliyorsunuz bizim sorunumuz para da değil, insanca yaşamaktı, dinlenme sürelerimizdi, izinlerimizdi” diye konuştu.
Birinin emri altında olduğunuz sürece işçisiniz ve sizin haklarınızı koruyacak örgüt sendikanızdır” diyen Tanak, grevin hep birlikte başarıyla sonuçlandırılacağı görüşünde. Tanak, “Biz fabrikada çalışmıyoruz, sonuçta, uçuştan gelen arkadaşlarımız var, greve katılımlar sürüyor, iyi durumdayız. Bize çığ gibi büyüyen destekle de konunun önemini daha iyi anladık. Birlikten güç doğar, kazanacağız hep beraber” dedi.

ANNELER DE GREV ALANINDA

Grevci işçilere aileri, grev alanına gelerek destek veriyor. Gamze’nin annesi Türkan Güney bunlardan biri. Güney de, “Kızımın ödemeleri kaldı. Borçları var. Ailemizde huzursuzluk yaratılar. Adaletli olmalarını istiyorum.  Hak var hukuk var, emekçi insanlar bunlar. Bu yüzden bende grev alanına gelerek kızıma destek veriyorum. Herkes bize destek versin” diye konuştu.