Page Nav

HIDE

DÜNYANIN SESİ

GRID_STYLE

EN YENİLER

SHOW_BLOG

"Waters "la havle" çekmiş, "ya sabır" çekmiş, sonunda Şafak'tan kurtulmuş..."

  ELİF ŞAFAK, ROGER WATERS VE DOMUZLAR Elif Şafak, kim akıl verdiyse, Londra'ya gidip Roger Waters ile buluşmuş, gazeteci olmadığı...

ELİF ŞAFAK, ROGER WATERS VE DOMUZLAR
Elif Şafak, kim akıl verdiyse, Londra'ya gidip Roger Waters ile buluşmuş, gazeteci olmadığı için "hayatta ve sanattaki bazı temel kavramlar üzerinde" sohbet etmek istemiş. Waters "la havle" çekmiş, "ya sabır" çekmiş, sonunda Şafak'tan kurtulmuş...
Erman Çete (soL)
İnsan haddini bilmeli. Tasavvufsa, tasavvuf: Kişi önce kendini bilecek, karşısındakine de o gözle bakacak. İrfan'dır, Hikmet'tir, Vahdet'tir... İşte bunlar hep Hakikat'i içimizde duymanın vesileleri.
Mevlana ile Şems'i konu alan üçüncü sınıf romanlar yazmaya benzemiyor tabii bu iş. Örneğin şunu söyleyebilmek için, tevazu kisvesi altında burnunuzun arş-ı alaya değmesi gerekir: "Ben gazeteci değil, yazarım. Ve büyük hayranınızım. O yüzden size gazeteci soruları sormayacağım. Hayatta ve sanattaki bazı temel kavramlar üzerinde sohbet edelim istiyorum."
Nasıl olsa Elif Şafak'ın karşısında, kendisini tanımayan Roger Waters var. Waters çıkıp da "Ne yazarı yahu?" diyecek durumda değil - gerçi, "Sen ne yazıyorsun bakayım?" diyecek birazdan, orası ayrı. Ha, bir de "gazeteci soruları" var. "Meslekten" gazeteci sayılmam ama, "gazeteci soruları" nedir, ölesiye merak ediyorum. Şafak ikinci el roman taciri ve Roger Waters hayranı olduğu için, bizim anlamadığımız şeylerden bahsetmeye niyetli. Mesela hayatta ve sanattaki bazı temel kavramlar.
Bu kadar temel kavram bize çok
İnsan "hayatta ve sanattaki bazı temel kavramlar"dan bahsedileceğini duyunca tedirgin oluyor haliyle. Elif Şafak'ın Roger Waters ile yaptığı söyleşiyi bilgisayar ekranından okurken bile kendisine çeki düzen veriyor. Waters da tedirginliğimizi artırıyor. "Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım" diyor. Elif Şafak hem okuru, hem Waters'ı hemen başlangıçta sersemletiyor. Yazar olduğu için sanırım.
Sonra hayatta ve sanattaki bazı temel kavramları Waters'a fırlatmaya başlıyor. "Türkiye’de biraz tanınan bir insansanız" diyor Şafak, "o mesafe hemen kapanıyor. Siz o sınırı nasıl koruyorsunuz? Şarkıları yaparkenki o içedönük benliğinizle onları milyonlarla paylaşırkenki ışıltılı kimliğiniz arasında nasıl çelişki oluşmuyor?
Waters rahatlamış olmalı. Alnında biriken terleri siliyor. "Sıkıntı çıkmıyor" diyor, "çünkü" diyor, "gerektiği zaman çok kaba ve sert olabiliyorum. Bir restorana gidip sakince yemek yemek istersiniz ama sizi sevenler bir türlü rahat bırakmaz. Üçkağıtçı biri değilim. Öpeyim diye bebeklerini uzatırlar bazen. Çekilin gidin! Ben bebeğinizi öpmem çünkü bebeklerden nefret ederim. Böyle durumlarda ya çileden çıkarım ya da birine patlatırım."
Elif Şafak yılmıyor. Çok temel bir kavramı Waters'a ve okurlara hatırlatıyor: "Öfkelisiniz yani. Sizce yaratıcı olabilmek için öfke önemli bir duygu mu?"
Gerçekten çok temel bir kavram öfkeli olmak. Hele öfke ile yaratıcılık arasındaki ilişki 2000 yıldır unutulmuş durumdaydı. Şafak hatırlattı. Ama burada kalmadı, çoluğunu çocuğunu da öfke-yaratıcılık diyalektiğine meze yaptı. "Üç çocuk babası olmak öfkenizi dindirmedi mi?" diye sordu Roger'a. El cevap: "O kadar uzun zaman önce baba oldum ki bende neler değiştirdiğini hatırlamıyorum. Büyük oğlum 37 yaşında."
Roger Waters'ın bebeleri koca herif olmuşlar. Yine de, 2013'ten 37'yi çıkartınca, 1976 senesini elde ediyoruz. Pink Floyd'un en öfkeli albümleri olan Animals 1977, The Wall 1979 yapımı. Baba olmak Waters'a yaramamış anlayacağınız. Elif Şafak boşuna "belki büyüdüklerinde benim de öfkem geri gelir" demiş.
Elif Şafak'ın romanları ve anlamlı suskunluk
Elif Şafak'ın Roger Waters'la yaptığı gazetecilik gibi olmayan bu röportaja burun kıvırmaya hiç gerek yok. Aslında geyet öğretici; güldürürken düşündürüyor.
En eğlenceli yeri burası değil ama, Roger Waters'ın "pfff" diye gülmesini zor tuttuğunu hissedebiliyorsunuz. Roger Waters, "Bu böyle gitmez" diyerek kendisi de soru sormaya karar veriyor. Önce, Şafak'ın çocuklarının kaç yaşında olduğunu öğrenmek için soruyor. Akabinde, "Türkiye’de sanatçılar fark yaratıyor mu sizce?" diye Şafak'ın derin görüşlerinden bir makas alıyor. En sonunda, "Sizin romanlarınız ne hakkında?" diye soruyor.
Hakkaniyet namına, Şafak'ın cevabının hepsini alıyorum:
"Hepsi birbirinden farklı. Ben edebi romanlar yazıyorum. ‘Baba ve Piç’ biri Ermeni biri Türk, iki ailenin ortak hikâyesi, geçmişi üzerine kurulu. Unutmak, hatırlamak hakkında… En son romanım ‘İskender’. Yarı Türk yarı Kürt aile hakkında. Bir namus cinayeti etrafında gelişiyor ama alışılageldik bir namus cinayeti değil çünkü ailenin oğlu annesini bir yabancıya âşık olduğu için cezalandırmak istiyor. Annelerin oğullarını nasıl yetiştirdikleri ve erkeklik üzerine bir roman."
Sonra ne mi oluyor? Elif Şafak-Roger Waters-Elif Şafak diye giden "röportaj", bu cevapla birlikte, "Elif Şafak-Elif Şafak" dizisine dönüşüyor. (Susukunluk)(Gülüşmeler)
Tehlikeli sulara giren Şafak
İngiltere'de doğmuş birisi ABD'ye taşındıysa, bunun "dünya vatandaşlığı", "küresel ruh" gibi saiklerle yapıldığını düşünmek, Elif Şafak'lığın birinci kuralıdır. Elif Şafak gibi görünmek için, mümkün olduğunca kozmopolitizm, küreselleşme, yersiz-yurtsuzluk, ait olamama gibi anahtar kelimeleri, bilmeden de olsa kullanmak zorundasınız. Misal, ben Antep'li olmama rağmen Sinop'ta, Muğla'da, Adana'da, Adıyaman'da filan yaşadıysam, bu benim özgür ruhlu olmamdandır. Babam memur olamaz.
Elif Şafak soruyor: "Amerika’da yaşıyorsunuz. Ama İngilizsiniz. Amerikan vatandaşı da olmadınız. Bu bir tercih miydi? Kendinizi küresel bir ruh, bir dünya vatandaşı gibi mi görüyorsunuz?" El cevap: "Bakın, ruh deyince tehlikeli sulara giriyorsunuz."
Dakika bir, gol bir. Sonra bir "ulusal kimlik" muhabbeti geliyor, burasını önemsemiyorum. Elif Şafak çok önemsiyor gerçi. Ama sonra Şafak soruyor: "Amerika’ya ne zaman taşındınız?" Waters yanıtlıyor: "Politik değil, kişisel sebeplerden gittim. 1990’da ikinci evliliğimi yaptığımda İngiltere’den taşındım. Los Angeles’a yerleşip albüm yaptım. 2000’lere kadar ara ara İngiltere’ye gidip kaldım. Şimdi tamamen Amerika’dayım. İngiltere’ye geldiğim zaman kendimi evde hissetmem ama. İşin ilginci Amerika’da da böyle hissetmiyorum. Hiçbir yere ait olmadığım için de çok mutluyum."
Elif Şafak cebinden temel kavram çıkartıyor: "Dünyanın banliyösünde yaşamayı tercih eden biri gibisiniz…" Waters, "Ne alakası var?" der gibi cevap veriyor: "Hayır. Ben hayatta kalan biriyim. Katkıda bulunan."
Hakikaten, ne banliyösü?
Otostopçunun galaksi rehberi
Şimdi en güzel yere geldik. Elif Şafak, gazeteci değil, yazar olduğu kadar, büyük bir coğrafyacıdır da.
Eğer Britanya'nın ve Lübnan'ın nerede olduğunu biliyorsanız, birisi size "Londra'dan Beyrut'a otostopla gitmek için hangi ülkelerden geçmek lazım?" diye sorarsa, vereceğiniz cevaplardan en kesini "Türkiye" olacaktır, olmalıdır.
Elif Şafak böyle düşünmemektedir.
Soru: "Bir yerde gençliğinizde Beyrut’tan Londra’ya otostopla gittiğinizi okudum. Türkiye’den de geçtiniz mi?"
Böyle bir soruya, "Yürü git, sayıyla mı verdiler seni bana!" diyerek çemkirebilirsiniz, ama Roger Waters kendisini tutup cevabı yapıştırıyor: "Türkiye’den geçmeden yapmanız mümkün olamayan bir yolculuktu bu."
Ben de, paintte uzun uğraşlar sonucu Britanya'dan Lübnan'a en kısa otostop yolunu Elif Şafak ve soL okurları için harita üzerinde işaretledim. Buyrun:
map-official-british-19521312.jpg
Elif Şafak'tan siyaset dersleri
Bazı "kamusal" figürlerin sen ben bizim oğlana yaptığı çıkışlar merakımı celbediyor. Örneğin uluslararası düzlemde, Filistin sorununa ve İsrail'e bakış, önemli göstergelerdir, haliyle.
Elif Şafak, "sanatçılar arasında çok tartışılan bir konu" diyor, sanatçı olmadığım için bilemiyorum, "beğenmediğimiz bir hükümeti protesto etmek bazı ülkelere gidip gitmemek". "İnsan haklarının hiçe sayıldığı bir ülkeye gider misiniz?" diye soru soran Şafak'a, Waters, İsrail'i boykot ettiğini hatırlatıyor.
Şafak kıvırtıyor: "Bense her ülkeye gidip eleştirilerimizi orada da yapmak gerektiğine inanıyorum. Bundan dolayı kategorik boykotu desteklemiyorum çünkü ülkeler dünyanın geri kalanından tecrit edilince daha baskıcı ve otoriter tutumlar sergileyebiliyor. Yani bağlar kopunca o ülkenin insanları için hayat zorlaşıyor."
Bunları, Roger Waters'ın İsrail'in Filistinlilere yaptıklarının akıl almaz olduğunu söyledikten sonra döküyor eteklerinden! İnanılmaz, insan merak ediyor, Şafak İsrail'e gitse mesela, ne diyecek? Filistinlilerin geri dönüş hakkı için söylev mi verecek, İsrail'in 1967 ya da 1948 sınırlarına çekilmesini mi isteyecek, başta Kudüs olmak üzere bütün Filistin'de dalga dalga yayılan sistematik ilegal Yahudi yerleşimlerini mi kınayacak? Hangisi hakikaten?
Roger Waters da tersinden soruyu yapıştırıyor zaten: "Neden öyle diyorsunuz? Güney Afrika’ya yönelik uygulanan boykot sizce ülkenin politikasını etkilemedi mi? Ülkelerinin geleceğinin kendi ellerinde olduğunu hissetti böylece insanlar."
Ama olur mu? Güney Afrika özel bir örnek. Şafak böyle diyor. Ekliyor: "Bir ülkeyi boykot edip oraya hiç gitmemek yerine orada sahneye çıkmak, orada konuşma yapmak, insanlarla doğru bildiklerinizi paylaşmak daha etkili."
Waters yine gelişine vuruyor: "Ben İsrail’e gittiğim zaman insanlar söylediklerimi dinlemiyor bile. Dinleyenler de ülkenin içindeki muhalifler. Prensipte sizinle aynı fikirdeyim ama duruşumu korumam da gerek."
Waters özetle, Şafak'a "duruşun yok" diyor. El hak, doğru.
Bitirken, domuzlar...
Elif Şafak en sonunda, Türkiye'de ne olup bittiğine dair Waters sorusuna yanıt veriyor:
"Türkiye’de son dönemde meydana gelen en büyük gelişme ordunun rolünün daralması. Türkiye’de ordu her zaman demokrasinin ve sistemin hamisi bir kurum olarak görülüyordu. Oysa siyaseti askerler değil, sivil politikacılar ve halk şekillendirmeli. Sivil toplum daha çok güç kazandı. Bu bence zaten olması gereken bir şeydi. Ancak diğer taraftan ifade ve düşünce özgürlüğü halen yeteri derecede önemsenmiyor. Cinsiyetler arası eşitlik ve kadına yönelik şiddet konusunda hâlâ kat etmemiz gereken çok uzun yollar var. Aile içi şiddet halihazırda Türkiye için çok önemli bir sorun. Türkiye elbette demokratik bir ülke ancak halen çok olgun bir demokrasiden bahsedemiyoruz. Kendi aramızda sürekli tekrarladığımız bir şaka var: Türk demokrasisinin ilerleyişi Mehter Takımı’na benziyor. İki ileri gidersek, bir geri geliyoruz. Özellikle de ifade özgürlüğü konusunda…"
Elif Şafak'ın da bildiği üzere, öfkeli Pink Floyd albümü Animals'ın öfkeli şarkılarından Pigs der ki, üç çeşit domuz vardır...