Ekonomide neler oluyor? Daha bir buçuk ay öncesine kadar, ekonomide yaşananlar ekonomi yönetimi ve piyasacılar tarafından ülke tarihinde görülmemiş bir mucizenin yaşandığı şeklinde değerlendiriliyor, borç alabilme kapasitemizi değerlendiren kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırımları peş peşe geliyor, borsada 100 bin hedefi konuşuluyor, Ekonomi Bakanı faizlerin daha da düşmesi gerektiğini söylüyordu.

Bir buçuk ayda ne oldu da, dün mucizeyi konuşurken, bugün 2 TL’yi aşması muhtemel dolar kurundan, nerede duracağı belirsiz şekilde düşen borsadan, hızla yükselen borçlanma faizlerinden bahseder hale geldik? TL’nin değer kaybı, borsada düşüş, faizlerdeki yükseliş, Merkez Bankası’nın “etkili ve geçici” müdahalesine, son bir ayda 6 milyar dolara ulaşan döviz satışına karşın durdurulamıyor. Düne kadar ekonominin sağlamlığının kanıtı olarak gösterilen şeyler şimdi zayıflığın göstergesi olarak değerlendiriliyor.
BANKACILIK HİSSELERİ DÜŞÜYOR
Borsa ile başlayalım; ABD Merkez Bankası kaynaklı olarak yaşanan dolar bolluğunun da etkisiyle, 6 Temmuz 2012-22 Mayıs 2013 tarihleri arasında yüzde 48,77 yükselen Borsa İstanbul (BİST), Bernanke’nin para musluklarını keseceğini söylemesi üzerine, 22 Mayıs’tan bu yana yüzde 22 oranında değer kaybetmiş durumda. Parasını, karını alan dolara çevirip yurtdışına çıkıyor.
Bankacılık sistemimiz, ekonomimizin gururu; Bankacılığımızın, dünyanın neredeyse hiçbir ülkesinde olmadığı kadar sağlam olduğunu,  piyasa oyuncuları ve ekonomi yönetiminin ağzından uzun süredir dinliyoruz.
Bu güvenilirliğin sonucu olsa gerek, borsanın yüzde 48 kazanç sağladığı, 6 Temmuz 2012-22 Mayıs 2013 döneminde, borsada işlem gören bankacılık hisseleri, ortalamanın yüzde 10 üzerinde,  yüzde 58,9 oranında değer kazanmış. Son 1,5 ayda ise bu algı değişmiş durumda, BİST 100, yaklaşık olarak yüzde 22 değer yitirirken bankacılık hisselerindeki düşüş ortalamanın oldukça üzerinde, yüzde 32 olarak gerçekleşmiş.
FAİZ ARTIŞLARI DÜNYA REKORUNA KOŞUYOR
Benzer bir durum faizler cephesinde de yaşandı. Moodys’in, Türkiye’nin kredi notunu BB'den BB+'ya çıkarmasını ertesinde yüzde 4,5’lara kadar düşen faiz, son günlerde yüzde 8’in üzerine çıkmış durumda. Neredeyse dünya rekoru.
Haziran ayı enflasyon rakamları mucizeye inanan kesimleri şaşkınlığa uğrattı. TÜFE’de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,30, ÜFE’de, yüzde 5,23 artış gerçekleşmiş durumda. Merkez bankasının 2013 yılının tamamı için enflasyon tahmininin 5,3 olduğunu hatırlatalım.
Yaşananlar aslında ekonomideki uzun süredir parlak durumda olmayan gerçek durumun finansal göstergelere yansımasından başka bir şey değil. Ancak göstergelerdeki bozulmanın gerçek ekonomideki mevcut sorunları daha da artıracağı da ortada.
SANAYİ ÜRETİMİ DÜŞTÜ
Sanayinin durumu ile başlayalım. Son açıklanan sanayi üretim verileri, yüzleri güldürecek gibi değil. TÜİK tarafından açıklanan Mayıs 2013 Sanayi Üretim Endeksi’ne göre, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bir önceki aya göre yüzde 0,6 azalmış durumda.
Sanayi üretimi düşerken, ihracatın ithalata bağımlılığı her geçen gün artıyor. Ocak 2012’de yüzde 58,5 olan ithalata bağımlılık oranı, 2013 yılı başında yüzde 62,1’e yükselmiş durumda. Yüz liralık ihracat için 62,1 TL’lik ithalat yapmak zorunda kalıyor sanayici. Bu durum, ara malı ve hammadde açısından dışa bağımlı hale gelen sanayi üretimimizi döviz kurundaki değişimlere karşı son derece kırılgan hale getirmiş durumda. Sanayicinin tek rekabet şansı, ucuz ve mümkün olduğunca güvencesiz emek.
KÖYLÜ ÜRETMEKTEN VAZGEÇTİ
Tarım ve hayvancılıkta durumun, Tarım Bakanlığı’nın televizyon reklamlarında anlatıldığı gibi parlak olmadığı uzun süredir yaygın kabul gören bir gerçek. Tarımın, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki payı 2003’den bu yana yüzde 2,1 azalarak yüzde 11,4’den yüzde 9,3’e düşmüş, köylü üretmekten vazgeçmiş durumda. Tekstil sektörü için pamuğu, hayvancılık için samanı bile ithal eder duruma gelmiş durumdayız. İyi tarım, sertifikalı tohum adı altında, tohumda yaratılan dışa bağımlılık, ülke tarımının geleceği için en büyük tehdit.
Televizyon reklamlarının değişmezi inşaat sektöründe de durumlar pek parlak görünmüyor. Tüm tanıtım ve promosyonlara karşın konut stokları azalmıyor, maketten satışlarda ciddi gecikmeler/sorunlar yaşandığı söyleniyor ( http://ekonomi.haberturk.com/emlak/haber/814462-ikinci-banker-vakasi-cok-yakin).  
Sektörün, Ocak 2013 sonunda 48,813 milyar lira olan nakdi kredi borcu, Mayıs sonu itibariyle 57,097 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Satış yapmakta zorlanan sektör, ciddi oranda stok ve finansman maliyeti yüklenmek zorunda kalıyor.
CARİ AÇIKTA DÜNYA LİDERLİĞİNİNE OYNUYORUZ
Dış ticarette bozulan dengeler ve ona bağlı olarak cari açıktaki artış dünya liderliğine oynadığımız bir diğer önemli sorun. İhracatın ithalatı karşılama oranı, Mayıs ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3 düşerek, yüzde 57,3 olarak gerçekleşmiş durumda. Bu yılın ilk beş aylık döneminde cari işlemler açığı, beklentilerin ve yılsonu tahminlerinin çok üzerinde gerçekleşmiş durumda. Mayıs ayı cari açık rakamları bu eğilimin artarak devam ettiğini gösteriyor. Cari açık Mayıs ayında 7.52 milyar dolar olarak gerçekleşti. Beklentiler 6,7 milyar dolardı. Cari işlemler açığı yılın ilk 6 ayında ise 31,9 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Yukarıda verdiğimiz rakamlar ciddi şekilde incelendiğinde, son 1,5 ayda yaşanan hızlı bozulmanın nedenlerinin aslında çok daha uzun süredir var olduğu görülecektir.  ABD kaynaklı para bolluğunun görünmez kıldığı bu yapısal/sistemik sorunların, ABD Merkez Bankası’nın ‘para basmayı azaltacağım’ demesi sonrası görünür hale gelmiştir.
SONBAHAR AYINDA VATANDAŞI ZOR GÜNLER BEKLEYECEK
Bütün bu gelişmelerin vatandaşa yansımasının, sonbahar aylarıyla birlikte gün yüzüne çıkacak hızlı fiyat artışları ile başlayacağını söylemek kehanet olmayacaktır. Enflasyondaki yükseliş ve doğalgazın ayda 70 TL’lik alış limitine bağlanmış olması, “mucizeciler” görmezden gelse de, bizim gibi“kötümserler” için buzdağının suyun üzerindeki parçasından başka bir şey değildir.
Ondan ötesi ne olur? Suçu ABD Merkez Bankası’na ya da gezi parkı eylemcilerine atmak, açılımı sürdürmek ya da yeni bir anayasa bu sorunlarımızı çözer mi? Pek inandırıcı gelmiyor ama. Yaşayıp göreceğiz.
Ahmet Müfit-KEMALİST GAZETE.NET
Daha yeni Daha eski