'Mesele, Türkiye’de siyasal ve toplumsal yaşamın dinsel kurallarla kuşatılması. Bu doğrultuda politika yapan herkes yobazdır, herkes gericidir.'
Kemal Okuyan - soL
‘Din düşmanı...’
Etnik ve mezhepsel bir kavganın süregeldiği bir coğrafya. Fiyaskoya dönüşüp geriye çekilirken bile ortalığı yangın yerine çevirme potansiyeline sahip Osmanlı cilasının atıldığı Sünni ekseni projesi. Halifelikle padişahlık ve tercihan her ikisini birden hayal eden bir lider...
Dinin siyasal ve toplumsal yaşamı düzenlemesini, hukuk sisteminin dinsel referanslar içermesini engelleyen, daha doğrusu engellemesi beklenen laiklik ilkesi yerlerde sürünmekte. Okullar imam-hatipleşmekte, yurtlarda harem-selamlık uygulaması kural haline gelmekte, Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün bakanlıkların üstüne çıkmış, her konuda fetva vermekte.
Sanat yapıtları sansürlenmekte, evrim karşıtlığı üniversitelerde resmileşmekte, alkol sınırlaması fiili alkol yasağına dönüşmekte.
Alevi yerleşimlerine ihtiyaç olmadığı halde cami yapılmakta, insanların evleri işaretlenmekte, milletvekilleri “Allah adına” ölümle tehdit edilmekte.
Ve bu ülkede Başbakan sıfatını taşıyan kişi bir gün “iki alkolik” demekte, ertesi gün banklarda kadın-erkek yan yana oturanları kafaya takmakta ve her gün “üç çocuk yapacaksınız” diye talimat vermekte.
Yeterli olmalı.
Aynı Başbakan’ın “çocuğunuz din derslerini seçsin” demesi tüy dikmek biçiminde algılanmalı.
Bunu ben söylemiyorum, muhalefet partisinden birileri söylemiyor, kahvede pişpirik oynayan da söylemiyor. Bu ülkenin başbakanı söylüyor. Türkiye’de, yangının ortasında, gericileştirilen sevgili ülkemizde söylüyor. Laf olsun diye değil, dayatmak için, zorlamak için. Buyruk vermeye alışan biri olarak.
Yobaz da denir, gerici de denir!
Gazetemiz aynen bunu yaptı ve Başbakan’ın fetvasını manşetine taşıdı. Durumu olanca vahimliğiyle anlatan sözcükler seçerek...
İşte o sözcükleri Ahmet Hakan bize olduğu gibi iade etmiş. Çok ama çok tehlikeli bir ithamla, “din düşmanlığı”yla...
Hakan’a “hepimiz Müslümanız” diye yanıt verecek değilim. Kimsenin benim inancımı, inanıp inanmadığımı merak ettiğini sanmıyorum, merak edenlere de “sana ne” der geçerim. Ahmet Hakan’ın dinsel yönelimleri hakkında fikrim yok, neye inanıp neye inanmadığını da bilmiyorum, zerre umurumda değil. Ancak, insanların inancına, ibadetine karışmayı, bunu kaşımayı, bu konular üzerinden kışkırtmayı, yazarlığı, siyaseti bir kenara koyuyorum, insanlığa yakıştırmam.
Ahmet Hakan, “din düşmanlığı” suçlamasıyla, “camide içki içtiler” yalanına ortak olmuştur.
soL’un savunduğu değerleri taşıyan, savunan çok sayıda inançlı kişi var bu ülkede. Çok gelişkin bir ahlakı temsil ettiklerini görüp, imreniyorsunuz. Kimileriyse, midenizi bulandırıyor. Ancak mesele bu değil. Mesele, Türkiye’de siyasal ve toplumsal yaşamın dinsel kurallarla kuşatılması.
Bu doğrultuda politika yapan herkes yobazdır, herkes gericidir.
Ahmet Hakan “asıl siz gericisiniz, solcu değil” diye buyurmuş.
İslamcılıktan liberalizme yolculuğunu anladık da, bu arkadaşımız neden ve hangi hakla sola kıyafet biçiyor, sol adına konuşuyor?
Biz “sen ne biçim liberalsin” diyor muyuz? Solculuk, komünistlik orta malı mıdır da, milliyetçisinden İslamcısına, liberalinden sosyal demokratına herkes tarif peşinde!
Tamam, topun ağzında, Erdoğan’ın hışmına uğrayacak bilmem kaçıncı gazeteci olabilir, durumu kurtarmaya çalışıyor, anladık. Lakin bu işler böyle olmaz ki!
Solun sosyalist bölmesine küfrederek “aferin” alınmaz, Erdoğan için biz “uzaylıyız”, iflah olmayız, gündem dışıyız. Kendi her fırsatta hakaret yağdırır ama kimseye sosyalistlere, komünistlere saydırdı diye mavi kurdela takmaz.
Dolayısıyla, soL gazetesine Aykut Edibali ya da Akit ağzıyla saldırmak işe yaramaz.
Neyin işe yarayacağını buraya yazamam, bilen bilir.
Kemal Okuyan - soL
‘Din düşmanı...’
Etnik ve mezhepsel bir kavganın süregeldiği bir coğrafya. Fiyaskoya dönüşüp geriye çekilirken bile ortalığı yangın yerine çevirme potansiyeline sahip Osmanlı cilasının atıldığı Sünni ekseni projesi. Halifelikle padişahlık ve tercihan her ikisini birden hayal eden bir lider...
Dinin siyasal ve toplumsal yaşamı düzenlemesini, hukuk sisteminin dinsel referanslar içermesini engelleyen, daha doğrusu engellemesi beklenen laiklik ilkesi yerlerde sürünmekte. Okullar imam-hatipleşmekte, yurtlarda harem-selamlık uygulaması kural haline gelmekte, Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün bakanlıkların üstüne çıkmış, her konuda fetva vermekte.
Sanat yapıtları sansürlenmekte, evrim karşıtlığı üniversitelerde resmileşmekte, alkol sınırlaması fiili alkol yasağına dönüşmekte.
Alevi yerleşimlerine ihtiyaç olmadığı halde cami yapılmakta, insanların evleri işaretlenmekte, milletvekilleri “Allah adına” ölümle tehdit edilmekte.
Ve bu ülkede Başbakan sıfatını taşıyan kişi bir gün “iki alkolik” demekte, ertesi gün banklarda kadın-erkek yan yana oturanları kafaya takmakta ve her gün “üç çocuk yapacaksınız” diye talimat vermekte.
Yeterli olmalı.
Aynı Başbakan’ın “çocuğunuz din derslerini seçsin” demesi tüy dikmek biçiminde algılanmalı.
Bunu ben söylemiyorum, muhalefet partisinden birileri söylemiyor, kahvede pişpirik oynayan da söylemiyor. Bu ülkenin başbakanı söylüyor. Türkiye’de, yangının ortasında, gericileştirilen sevgili ülkemizde söylüyor. Laf olsun diye değil, dayatmak için, zorlamak için. Buyruk vermeye alışan biri olarak.
Yobaz da denir, gerici de denir!
Gazetemiz aynen bunu yaptı ve Başbakan’ın fetvasını manşetine taşıdı. Durumu olanca vahimliğiyle anlatan sözcükler seçerek...
İşte o sözcükleri Ahmet Hakan bize olduğu gibi iade etmiş. Çok ama çok tehlikeli bir ithamla, “din düşmanlığı”yla...
Hakan’a “hepimiz Müslümanız” diye yanıt verecek değilim. Kimsenin benim inancımı, inanıp inanmadığımı merak ettiğini sanmıyorum, merak edenlere de “sana ne” der geçerim. Ahmet Hakan’ın dinsel yönelimleri hakkında fikrim yok, neye inanıp neye inanmadığını da bilmiyorum, zerre umurumda değil. Ancak, insanların inancına, ibadetine karışmayı, bunu kaşımayı, bu konular üzerinden kışkırtmayı, yazarlığı, siyaseti bir kenara koyuyorum, insanlığa yakıştırmam.
Ahmet Hakan, “din düşmanlığı” suçlamasıyla, “camide içki içtiler” yalanına ortak olmuştur.
soL’un savunduğu değerleri taşıyan, savunan çok sayıda inançlı kişi var bu ülkede. Çok gelişkin bir ahlakı temsil ettiklerini görüp, imreniyorsunuz. Kimileriyse, midenizi bulandırıyor. Ancak mesele bu değil. Mesele, Türkiye’de siyasal ve toplumsal yaşamın dinsel kurallarla kuşatılması.
Bu doğrultuda politika yapan herkes yobazdır, herkes gericidir.
Ahmet Hakan “asıl siz gericisiniz, solcu değil” diye buyurmuş.
İslamcılıktan liberalizme yolculuğunu anladık da, bu arkadaşımız neden ve hangi hakla sola kıyafet biçiyor, sol adına konuşuyor?
Biz “sen ne biçim liberalsin” diyor muyuz? Solculuk, komünistlik orta malı mıdır da, milliyetçisinden İslamcısına, liberalinden sosyal demokratına herkes tarif peşinde!
Tamam, topun ağzında, Erdoğan’ın hışmına uğrayacak bilmem kaçıncı gazeteci olabilir, durumu kurtarmaya çalışıyor, anladık. Lakin bu işler böyle olmaz ki!
Solun sosyalist bölmesine küfrederek “aferin” alınmaz, Erdoğan için biz “uzaylıyız”, iflah olmayız, gündem dışıyız. Kendi her fırsatta hakaret yağdırır ama kimseye sosyalistlere, komünistlere saydırdı diye mavi kurdela takmaz.
Dolayısıyla, soL gazetesine Aykut Edibali ya da Akit ağzıyla saldırmak işe yaramaz.
Neyin işe yarayacağını buraya yazamam, bilen bilir.