Türkiye’de başörtüsü tartışmaları cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanıyor. Senelerce bir yasaklanıyor, bir serbest bırakılıyor...

Cumhuriyetin ilk döneminden itibaren, Türkiye'de başörtüsü meselesi çok tartışıldı. Bir serbest bırakıldı, bir yasaklandı...
AK-DER in raporlarına göre, 1998-2002 döneminde 5 bin başörtülü kadının kılık kıyafet yönetmeliğine uymadıkları gerekçesi ile işten çıkarıldı ve 10 bine yakını istifa etmeye zorlandı. Kamuda çalışan başörtülü kadınlar, çoğunlukla, yönetmeliğe uymadıkları için disiplin maddelerine dayanılarak soruşturma geçirerek meslekten men edildi.
"Latife Hanım" kitabının yazarı gazeteci İpek Çalışlar, başörtüsüyle ilgili Cumhuriyet'in ilk yıllarını şöyle özetliyor:
"Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, konu hassas olduğu için kadınlara dair kılık kıyafet düzenlemesi yapılmadı. Yerel yönetimler zaman zaman zorlayıcı kararlar aldılar. Devlet dairelerinde çarşaflı kadın çalışamaz şeklinde bir talimat çıkarıldı, zaten çok az kadın memur vardı. Ancak örtünme yasağı fiilen bittiği için ve kadınlar şapka giymeye teşvik edildiği için dileyen ya da yeni duruma ayak uydurmak zorunda kalanlar örtüsünü attı. Mevhibe hanım (İsmet İnönü'nün eşi) Lozan’a giderken batılı giysilere bürünmüştü. Latife hanım ise muhafazakarları ürkütmemek için başını mutlaka örtüyordu. Reşide hanım (Celal Bayar’ın eşi) başını açmadı uzun süre."

Üç kadın

Türkiye’de başörtüsü tartışmaları 1950’lere kadar uzanıyor.
Bu konudaki ilk tartışma 1950’lerde doktorluk yapan Hümeyra Ökten başörtüsüyle hastaneye gitmesiyle başlıyor. Ökten aldığı tepkiler üzerine, Kızılay’dan da aldığı teklifle 1953’te Medine’ye gidiyor ve bir daha dönmüyor.
Başörtüsü yasağı ise ilk kez 1964’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden dönem birinciliğiyle mezun olan Gülsen Ataseven’inmezuniyet konuşmasını başörtüsüyle yapmasına izin verilmemesiyle görünür oluyor.
Ardından 1967’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki derslere başörtüsüyle katılan Hatice Babacan okul yönetimince engellenince arkadaşları okulu işgal etti.

İlk hukuki düzenleme

Tüm bu fiili engellemelere karşın başörtüsü ile ilgili ilk hukuki düzenleme 1981’de çıktı ve öğrencilere yönelikti:
“Milli Eğitim Bakanlığı ile Diğer Bakanlıklara Bağlı Okullardaki Görevlilerle Öğrencilerin Kılık Kıyafetlerine İlişkin Yönetmelik”e göre Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı yüksekokul öğrencilerinin uymaları gereken giyim kuralları:
a) Kız öğrenciler: Elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade, ayakkabılar ve çizmeler sade ve normal topuklu, baş açık, saçlar düzgün taranmış ve toplanmış olacak, kurum içinde baş örtülmeyecek
b) Erkek öğrenciler: Elbiseler ve ayakkabılar temiz, düzgün olacak, kurum içinde baş açık bulunacak, aşırı derecede favori ve saç uzatılmayacak, sakal bırakılmayacak, bıyık varsa temiz, taranmış ve dudak kenarını taşmayacak şekilde kesilecektir. Kravat takılacaktır. Sıcak mevsimde sadece gömlek ve soğuk mevsimde ceket altına kapalı yakalı kazak giyilebilecektir.

Kamuda ve üniversitede

Kamu çalışanlarına yönelik kılık kıyafet yönetmeliği ise 1982’de düzenlendi ve kadın memurların başlarının açık olması gerektiğine dair hükümler yer aldı.
Aynı sene MEB yönetmeliğinde de değişiklik yapılarak, ilk metinde yer alan “yüksekokullar” ifadesi yönetmelikten çıkarıldı ve böylece üniversite öğrencileri yönetmelik kapsamı dışına çıkarıldı. Ancak Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) “çağdaş kıyafet” zorunluluğunu öngören kılık kıyafet genelgesinde de “(tüm öğrencilerin) başı açık olacak ve kurum içinde baş örtmeyecektir” hükmü getirildi. Bu tarihten itibaren bazı üniversitelerde öğrenciler başlarını örttükleri için okula alınmazken, bazı üniversitelerde aynı gerekçeyle disiplin cezaları verildi.

YÖK’ten bir ileri bir geri

Aradan geçen sürede artan öğrenci protestoları karşısında, 1984’te YÖK “öğrencilerin modern bir şekilde türban kullanabileceklerini” öngören bir genelge yayımlayarak üniversite rektörlerine duyurdu:
 20 Aralık 1982 tarihli genelge ile ilgili olarak yapılan görüşmelerde, yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören kız öğrencilerin başlarının açık olması esası yer almış olmasına rağmen, bazı yükseköğretim kurumlarında, sayıları az da olsa bazı kız öğrencilerin müessese içinde başörtüsü kullandıkları konusu üzerinde durarak bu durumun etkin bir surette önlenmesi gerektiği; ancak modern bir şekilde ‘türban’ kullanılabileceği görüşü çoğunlukla benimsendi.
Ancak 1987’de YÖK, Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde “Yükseköğretim Kurumlarının dershane, laboratuar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünüm dışındaki bir kıyafet ve görünümde bulunmak“ yasaklandı. Bu yasağa aykırı hareket edenler için “kınama disiplin cezasının” verilmesi öngörüldü. Daha sonra maddeye “Dini inanç nedeniyle boyun ve saçlar, örtü veya türbanla kapatılabilir” ifadesi eklendi.
1988’de “örtü ve türban serbestliği”, YÖK kanununa getirilen ek bir madde ile kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3511 sayılı kanunla yeni Ek 16. maddeyi kabul etti. Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan bu kanun 27 Aralık 1988’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
1989’da, yüksek yargı, "Türbanlılar tamam ama çarşaflı ve mayolular da gelirse ne olacak" diyen Kenan Evren’in başvurusu üzerine durumu yeniden değerlendirdi. Anayasa Mahkemesi, Ek 16. maddenin “dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” diyen ikinci cümlesini iptal etti.
Aynı sene “Yükseköğretim Kurulu Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği”nde yapılan değişiklikle kılık kıyafet düzenlemesi disiplin yönetmeliğinden çıkartıldı.

Sicil affı

1990’da, kılık kıyafet nedeniyle ortaya çıkan disiplin cezalarının öğrencilerin sicillerinden silinmesine ilişkin 3670 Sayılı Kanun kabul edildi:
Geçici 1. madde: “Bu kanun yürürlüğe girmeden önce Yükseköğretim Kurumlarında kılık kıyafet ile ilgili olarak verilmiş her türlü disiplin cezaları bütün hüküm ve sonuçları ile birlikte ortadan kalkar”.
1995’te kendi okullarında sorun yaşayan öğrencilerin farklı kurumlarında eğitimlerine devam etmelerine imkan veren Ek Madde 23 yürürlüğe girdi.
28 Şubat (1997) sürecinde ise yeniden bütün üniversitelerde YÖK tarafından başörtülü öğrencilerin kampüs içinde dolaşmaları yasaklandı. Bu yasağa uygulamayan rektörler hakkında soruşturma açıldı.
2006’da, memurlar ile diğer kamu görevlerinin disiplin suçlarından doğan cezaları affedildi.

Demokratikleşme Paketi

30 Eylül 2013'te Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından açıklanan Demokratikleşme Paketi'nde, hakim, savcı, polis ve asker meslekleri dışında kamu çalışanlarına yönelik başörtüsü yasağının kaldırılacağı açıklandı.
Kamuda Çalışan Personelin Kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik'te yapılan değişiklik bugün (8 Ekim) Resmi Gazete'de yayınlandı. Yeni yönetmelik şöyle:
"Kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise ile strech, kot ve benzeri pantolonlar giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi (sandalet) ayakkabı giyilmez."
* Bu haberde TESEV'in "Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık" raporundan faydalandık.BİA
Daha yeni Daha eski