Devrimci Müslümanlar, uzun süredir farklı söylemlerle hemen herkesin ilgisini çekiyor. “Mülk Allah’ındır” diyerek ‘abdestli kapitalist’lere karşı bayrak açan devrimci Müslümanlar, İslam’ın mülkiyete bakış açısına yepyeni yorumlar getiriyor. 1 Mayıs’a katıldılar, Gezi sürecinde ön saflarda yer aldılar, parkta cuma namazı kılıp TOMA’ların önünde iftar açtılar... “Dinin özü eşitlenmektir” diyen Eren Erdem de “Devrim Ayetleri” kitabıyla ezberleri bozuyor. Öğrencilik yıllarında harçlığını boyacılık yaparak çıkaran Erdem ile hem gri merdivenleri beyaza boyadık hem de koyu bir sohbete daldık. Elçiye zeval olmaz, beğenmeniz dileğiyle... Hepinize şimdiden iyi bayramlar.


“Devrim Ayetleri” kitabınla sosyal medyada devrim yarattın. Kimsin sen, aniden hayatımıza nasıl girdin?

- (Gülüyor) Fatihliyim. Muhafazakâr bir kökten geliyorum ve haliyle oradaki klasik İslamcı eğitime tabi oldum.

Din hakkında kelam etmek için Fatih’te yetişmek farz mı?
- Şöyle anlatayım; anne tarafım seyyid olduğu söylenen bir ocak, bir dergahtır. Sülalem o dergahın pirliğini, şeyhliğini yapmıştır. Öteki taraftan Türkiye’de gayrimeşru şekillerde İslami müfredata göre öğrenci yetiştiren yerlerde eğitim gördüm.

Gayrimeşrudan kastın ne?
- İllegal, yani devlet nezdinde legal olmayan yerler... Bugün tekke ve zaviye kanunları kapsamında kapatılmış çok sayıda yerde eğitildim.

Çok genç değil misin? Bu kadar şeyi ne ara düşündün de, ne ara bu çıkarımları yaptın?

- 35 yaşındayım. Hayatım 10 yaşımdan beri sadece İslam külliyatlarını okuyup taramakla geçti. Artık gözlemlerimizi dışa vurma vakti...

Bu yolda hocaların olmuştur muhakkak...
- Alaylı değiliz, çekirdekten yetiştik. Türkiye’de kelam ve tefsir konusunda çok büyük eserler ortaya koymuş hocalarım var. Fakülte okumadık ama zaten oradaki ilahiyat anlayışına karşı da konumlanıyorduk.

SÜRÜDEN AYRILAN MÜSLÜMANSeni ilahiyat mezunu zannediyordum...
- Siyasal bilimler okuyordum ama uzmanlaşmaya çalıştığım esas alan din sosyolojisiydi. Üniversite hayatım boyunca 28 Şubat dahil pek çok hareketin içinde bulundum. Hatta tüm bunlardan dolayı kovulup iki kere aftan yararlanmama rağmen yükseköğretimimi tamamlama fırsatım olmadı.

Niye ilahiyat değil de siyaset?
- Hocalarım da ilahiyat okumama büyük ölçüde karşıydılar. Şunun altını ısrarla çizmek istiyorum; İslamiyet’i en son ilahiyatçılar anlayabilir.

Hoppala, ne demek bu şimdi?
- İslam dinini ilahiyatçıların anlaması pek mümkün değil, çünkü İslam dini teolojinin değil tarih felsefesi, antropoloji ve sosyolojinin alanına girer. Din bilimleri, İslam’ın bugünkü algılayış biçiminde yorumlanmasına sebep olan hastalıklı bir okuma tipi yarattı.

Sana bir kartvizit bastırmak istesem isminin altına meslek olarak ne yazmam gerekir?

- Ben dinin sosyolojik yüzünü gündemde tutmaya çalışan biriyim. Bu anlamda din sosyolojisi ağırlıklı olmak üzere, Kur’an düşüncesinin fıkh-ı kelamı üzerinde de yoğunlaşmış çalışmalar yaptım. “Devrim Ayetleri” ile gündeme geldiğim düşünülse de bu benim aslında 8’inci kitabım.

Baktın yedi kere olmadı, bu sefer “Polemiklerle işi götüreyim mi” dedin?
- Daha önceki kitaplarım çıktığında tabiri caizse sürüden ayrılmanın sonuçlarını yaşayarak fazla gündemde tutulmadım.

Sürü derken neyi kastediyorsun?
- (Gülüyor) Bugünkü egemen paradigmayı tesis eden muhafazakâr toplumdan koptuk biz.

Bu ayrılıktaki amaç neydi peki?
- Bugüne kadar anlamakta güçlük çektiğimiz farklı toplumsal kesimler ve siyasetleri doğru tanımamız, tanımlamamız ve bu siyasetlerle aramıza örülmüş mahalle duvarlarını yıkmamız gerektiği için ayrıldık. Memnunuz, mutluyuz.
HZ. MUHAMMED MUHAFAZAKÂR DEĞİL DEVRİMCİYDİ
Devrim Ayetleri” kitabında ne anlatıyorsun?
- Bu kitap, egemenlerin İslamına itiraz, ezilenlerin İslamına bir destekleme hareketidir. En önemlisi “muhafazakârlığı öldürür”, o yüzden kitabı ‘muhafazakârlara’ yakın tutun. Hz. Muhammed, muhafazakâr değil devrimciydi. Ben Peygamber’i örnek alıyorum. Peygamberimiz, Mekke’deki iktidarı eleştirmiştir ve o iktidarı da bir halk devrimiyle yıkmıştır.

Sürüden ayrılışını en çok biz (en azından ben) kurban hakkında düşüncelerinle öğrendik. Birçok kişi senin için “Eren kurbanı reddetti, münafıktır” diyor. - Kurbanı değil, kurban gibi devrimci bir ibadeti alıp hayvan kesmeye indirgeyen zihniyeti reddediyorum. Bugün Türkiye’de uygulanagelen kurban, Kuran’da geçen kurban ile hiçbir biçimde örtüşmez.

KURBAN, HAYVAN KESMEK DEĞİL YAKINLAŞMAKTIR
Kafam iyice karıştı...- Kurban kelimesi ‘kurb’ kökünden gelmektedir. Akraba kelimesi ile kurban kelimesi Arapça’da aynı kökten türemiş olup, eş anlamlıdır. Kurbanın kelime anlamı ‘yaklaşmak’tır.

Bak bu çok ciddi bir konu, münafıklıkla suçlanıyorsun. Kurbana tüm yaklaşımın bu mudur? Konuyu biraz daha açmanda yarar var.
- Ayette ne kurban kelimesi geçer ne de iması yapılır. Anlatmaya çalıştığım, kurban kelimesi hakkında bildiğiniz her şeyi unutmanız gerekir. Kurban yani yaklaşmak kelimesi Arapça’dır. “Hz. İbrahim oğlunu kurban etti” diye bir cümle kurarsak, “oğlunu yakınlık etti” gibi bir gariplik ortaya çıkar.

Ne yani, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban ettiğini inkar mı ediyorsun?
- Hz. İbrahim’in yaptığı şey, kendini mücadele şuurundan alıkoyan tüm imgelerden arınma fiilidir. Bütünüyle Allah’a yaklaşma (kurbi’yet kurma), Allah dışındaki her şeyden uzaklaşma eylemidir. Bu eylem imtiyaz, mal, makam, servet, hatta evlat ve eş sevgisinden bile bağımsızlaşma ile mümkündür.

Yapma Allah aşkına...

- İbrahim Peygamber ile ilgili şu bölüme dikkat ediniz. Hz. İbrahim’in çok istediği şey, yani erkek evlat kendisine verilmiştir. Sonrasında ise Allah’a yakınlığı test edilmek suretiyle “En çok sevdiğini feda edip edemeyeceği sorgulanmıştır”. Yani kurbanın temel amacı budur. Aksi bir mana, hayvan alıp kesme gibi bir ritüel gözlemlenmemektedir.

HAYVAN KESEREK KURBAN OLMAZ İÇİNDEKİ EGOYU KESECEKSİN
Ama sonuçta Hz. İbrahim tam oğlunu Allah için kesecekken, bir anda kurban indirilmiyor mu?
- Bu, Allah’ın bir lütfu olarak oğlu yerine bir kurban verdiği ifadesidir. Anlatılan mesele Hz. İbrahim’in yapmış olduğu fiil ve Allah’a yaklaşmasıdır. Kurban eylemsel bir ibadettir, bir ritüel değildir. Hayvan keserek olmaz, insanın içindeki egoyu kesmesiyle olur.

Özür dilerim ama bana biraz saçmalıyormuşsun gibi geliyor... Bunları yaparken de aynı zamanda hayvan neden kurban edilmesin?

- Simgesel olarak kurbanın ana manası, Allah’a yaklaşmak için miskine ve yetime yaklaşmaktır. Kastedilen ise anasız babasız kimse değildir. Yüzlerce akrabası olduğu halde bankadan kredi almak zorunda kalan herkes yetimdir. Bir hayvanın gırtlağını keserek yapılan ibadet, tarihsel pagan kültürünün dışavurumudur.

İSLAM BİR RİTÜEL DİNİ DEĞİLDİR
Ben yine anlamadım. Kurban, Hz. Muhammed zamanında da kesilmiyor muydu?
- Mezbahalarda eli kanlı kasapların ağzından çıkan Arapça dualar eşliğinde yapılan iş, peygamber efendimizin hayatı boyunca hiç vuku bulmamış bir uygulama olması sebebiyle din dışıdır. Ortadoğu’da hemen hiçbir ülkede bu uygulamayı göremezsin.

Ne yapacağız, Kurban Bayramları’nda el mi öpeceğiz sadece?
- Eğer diyorsan ki, hayırlı bir iş üretmek isterim, gidin ihtiyaç sahiplerine destek olun. Hastaları ziyaret edin, sokak çocuklarını sevindirin. İbadet hayatta, ritüel tapınakta yapılır. İslam bir ritüel dini değildir.
SAF TUTMAK SORUMLULUKTURKitabında “Camiye aç giren tok çıkacak” diyorsun. Peki bu nasıl olacak?- Namaz kıldığımız zaman bir selam veriyoruz değil mi? Şimdi yine bizim okuduğumuz tefsirlerde Kur’an’ı çeviren vatandaş öyle bir tahribat yaratmış ki, omuzlarının başına melekler koymuş, seni onlarla selamlaştırıyor.

Sana göre burada da yine yanlış yapıyoruz öyle mi?
- Gayet tabii. Namaz sırasında meleklere değil, yanındaki adama selam veriyor olman lazım. Ama nedense onun suratını görmemen için her yol deneniyor. Selam vermek demek, o adamın çocuğunun hastalığını, eşinin rahatsızlığını, kira borcunu bilmek demek.

Bir selamla bunları anlamak mümkün mü?
- Onları sormak zorundasın, zaten namazın sorumluluğu da budur. Saf tutmak demek, saftaki insanların meselelerini gündemde tutmak, sorunlarını masaya yatırmak demektir. Tabii burada imamlara da büyük görev düşüyor.

MAAŞLI İMAMIN ARKASINDA NAMAZ KILINMAZ
Neymiş o?
- İmamların namazdan önce “Aranızda hastası, problemi, borcu harcı olanlar var mı?” diye sorması, olanların olmayanlarla paylaşması, insanların dertlerine ‘merhem sürülmesi’ lazım. Bak bir de şunu açıkça söylüyorum; maaşlı imamın arkasında namaz kılınmaz.

Kim kıldıracak namazı peki?
- Cevabı çok basit, denilecek ki “Osman Amca geç bugün namazı sen kıldır”. İmamlık ancak böyle gönüllü olur. Biz bu meseleyi memuriyetle iştigal ettirmiş durumda olduğumuz için imamlık bütün samimiyetini yitirmiş, özüne yabancılaşmıştır. Bugün kılınan cuma namazları Kuran’a ve Peygamber’e aykırıdır.

“Halktan herhangi birinin namaz kıldırması lazım” diyorsun da o kişinin bu iş için doğru insan olduğunu nereden bileceğiz?

- Bugünkü imamlardan nereden eminiz? Niye arkalarında namaz kılıyoruz? Namazın şartları belli, okunacak sureler de belli, herkes kıldırabilir.

Peki ya sıra hutbe vermeye gelince?
- İslam’da hutbe diye bir şey yoktur.

Yapma artık, nasıl yoktur? Bütün bildiklerimizi tersine çeviriyorsun.
- Her kaynağı araştırırsan göreceksin ki cuma namazı farz olduğunda, Arap takviminde cuma diye bir gün yoktu. Biz şimdiki takvimde öyle bir gün olduğu için cuma namazını cuma günleri kılınır diye biliyoruz, o kadar.

Yine kafamı allak bullak ettin.
- ‘Cuma’, ‘cem’, ‘cami’ kelimelerinin hepsi aynı kökten gelir. ‘Toplanmak’ demektir. ‘Yerel gündem toplantısı’ anlamındadır. Herhangi bir mahalledeki camide o mahallenin meseleleri tartışılmak zorundadır.

Mühim olan gününe bakmadan ‘toplanmak’ mı diyorsun yani?
- Gayet tabii. Mesela bu Gezi direnişinden sonra kurulan mahalli forumlar sadece tartışma zemini açısından cuma namazına uygun bir içeriğe bürünmüşlerdir. Çünkü mahalli gündemi ve meselelerini tartıştılar. İşte cuma namazı da bu anlama gelir, benzer şekilde en üst toplantı da hacdır.
İSLAM’IN DURUŞU SOLA DAHA YAKIN
Bunca yıldır doğru bildiklerimize pat diye çıkıp “Yanlış” diyorsun. Bir tek Eren Erdem mi fark etti bu işi? Neden sana inanalım?
- Ben yeni bir şey söylemiyorum ki. Sekiz kitabımda da Sünni kaynaklardan topladığım bilgileri aktardım. Zaten 1400 yıl boyunca İslam benim söylediğim gibi anlaşılmıştı. Fakat son 200 yılda bugünkü noktaya getirildi.

Senden başka kimse niye çıkmadı bugüne kadar aynı söylemlerle?
- Çıkmaz olur mu efendim? İhsan Eliaçık ile ben yüzde 99.9 aynı şeyleri söylüyoruz. Ayrıca büyük ölçüde ayrıldığımız noktalar olsa da Yaşar Nuri Öztürk var, Mustafa İslamoğlu, Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Edip Yüksel var. İslam’da yenilikçilik ekolü olarak ince teferruatlarda ayrılsak da hepimizin değerlendirmeleri aşağı yukarı aynı.

Sen sanki ötekilere göre daha bir ‘kara koyun’ rolündesin.
- Ben işin en çok politik ve ekonomik yönünü vurguluyorum ama temelde birbirimizin referanslarını kullanıyoruz.

Sözlüklerde senin için “İhsan Eliaçık çok tutulunca, devamı çekildi” diyorlar...
- (Gülüyor) İhsan Abi ile biz çok uzun mesai yaptık ve bu mesai süresince de yenilikçi fikirleri savunan insanlar olarak bir araya geldik. Türkiye’de bu anlamda bir ilk değiliz ama aslında bizim anlattığımız temel felsefenin omurgası, İranlı düşünür Ali Şeriati’dir.

Anlayacağım dilden felsefenizi biraz açsana bana.
- Jean Paul Sartre “Eğer bir Allah’a inanacak olsaydım, bu kesinlikle Ali Şeriati’nin Allah’ı olurdu” der. Biz bugün İslam düşüncesinin kapitalizmle yan yana konumlandırıldığını ama düşüncenin tabiatı itibariyle bunun mümkün olmadığını savunuyoruz.

‘Biz’ dediğin bu topluluğun sıfatı ne olmalı sence?
- Devrimci Müslümanlar diyebiliriz. Eğer İslam düşüncesi bir siyasi ideolojiyle konumlandırılacaksa bu kapitalizmden ziyade sosyalizm olmalıdır. İslam’ın duruşu, ekonomik açıdan, sola, sosyalizme daha yakındır.

PARAYI SEVEN ALLAH’I SEVMEZ
Nereden vardın peki bu kanıya?
- Kelime-i Tevhid, otoriteye itiraz bakımından anarşizme yakındır. “La ilahe illallah” demek, “Bütün beşeri otoriteleri reddediyorum” demektir.

Hem Müslüman olmak hem de dini otoriteye teslim olmayan bir devrimci olmak mümkün mü?
- Biz sadece Allah’a teslimiyetten bahsediyoruz. Hz. Muhammed “Bir kimseyle ilişki kuracağınız zaman alnındaki seccade izine değil dirhemle kurduğu münasebete bakın” diyor. Demek ki parayı seven Allah’ı sevmez. İncil’de de buna benzer bir ayet vardır.

Peki İncil’i doğru çevirmişler mi?
- (Gülüyor) Kuran’a çok uygun olduğu için İncil’deki “Bir kişinin iki Rabbi olmaz, ya paraya ya Allah’a tapacaksınız” ayetinin doğru olduğu kanaatindeyim. İşte bizim anlayışımızın temelinde de bu vardır.

Parayla haşır neşir olmak illa ki ona tapıldığı anlamına mı geliyor sana göre?
- Toplumda o kadar yanlış örnekler sergilendi ve din adına o kadar hatalı şeyler yapıldı ki, entelektüel kesim dinden soğumak zorunda kaldı. Biz bu yanlış uygulamaları tasfiye etmeye çalışıyoruz.
CHE GUEVARA İMANLIYDI
Pek çok röportajında Che’den bahsediyorsun ama o da imanlı değildi.- Che Guevara’nın zulümle işbirliği yapmış bir Müslüman’dan daha imanlı olduğu kanaatindeyim. Che, o imanın adını koyamamıştır sadece. Zaten Kuran, “Ey iman edenler, ‘iman ettik’ demeyin, ‘İslam olduk’ deyin, çünkü iman henüz kalbinize girmedi” der.

Ortalama bir Müslüman’ın anlayacağı dilde söyler misin? Ne demek oluyor bu tam olarak?
- Mümin kimlikle Müslüman kimliğinin birbirinden ayrılması demek oluyor. Müminliğin çok daha önemli bir olgu olduğu belirtiliyor.

Yani Müslüman olmak kafi değil...
- Yetmez tabii. İman etmek gerekir. İman kelimesinin geçtiği ayetlerin yüzde 99’unda da ‘infak’ yani ‘vermek’ sözcüğünün yer aldığını düşünürsek, imanın en büyük imtihanının ‘muhtaç olmayanın malını paylaşması’ olduğunu görürüz. Buna Hz. Peygamber’in bir hadisinden örnek verirsek; “Bir koyun sürüsü üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye zararı, kişinin mal ve makam hırsının dinine verdiği zarardan daha fazla değildir” demiştir.

Helal yolla kazanılmış bile olsa paylaşılmayan servet haram mı oluyor sana göre?
- İnfak yapıldığı ve piyasada tutulduğu sürece haram değildir. Servet derken, bir kişinin 100 tane fabrikasının değil, 100 adet dairesi olmasını eleştiriyoruz. ‘Şirk’in ilk rahatsızlığı mülkiyettir.

Bu söylediğinde ‘sulandırılmış’ Marksizm havası seziyorum...

- Biz konuya klasik Marksist-Leninist açıdan bakmıyoruz. Metanın, kamu yararına harcanması, istihdama dönüştürülmesi infak sayılacağından bu durumda servetin şahsa ait olmasında bir sorun yok.

KİRA GELİRİ DE FAİZ GİBİ HARAMDIR
Bir bireyin daire ‘kotası’ kaç peki?
- Kuran “İhtiyacı kadar” der. Haydi biz biraz daha ileri götürelim, çocuklarının her birine de daire alsın diyelim. Mal biriktirenler ateş biriktirir.

Bu durumda kira geliri de haram mı oluyor sana göre?
- Bak sana şöyle bir örnek vereyim; 100 bin lirayı bankaya koyuyorsun, aldığın 1000 lira faize “haram” diyorsun. 100 bin liraya daire alıyorsun, oradan aldığın 1000 lira kiraya “helal” diyorsun. Halbuki teknik olarak kira da faiz de aynı şeydir, yani haramdır.
ALEVİ’NİN, KÜRT’ÜN, KADININ YANINDAYIM
Her şeye mi karşısın anlamadım ki kardeşim.- Riyaya karşıyım, o kadar.

O halde bir ‘riya tabircisi’ olarak, çağımızın en büyük üç meselesi nedir sence?
- Irkçılık, ayrımcılık ve ötekileştirmeyi aynı kapsam içine alırsak, bunların insanlığın izzetine musallat olmuş çok tehlikeli birer riya örneği olduğunu söyleyebilirim.

İzzeti karıştırmasak bu işe...
- (Gülüyor) Peki öyle olsun. İkinci sırada tabii ki sakat bir doğum olan kapitalizm geliyor. Son olarak da ‘abdestli kapitalizm’, çağımızın en büyük riya örneğidir.

Nedir peki bütün bu saydığın dertlerin dermanı?
- Kuran, “Ey iman edenler ve salih amel işleyenler” diyerek iman etmenin yeterli olmadığını belirtir. Salih amel ne demek? Mesela şu anda çıkıp dışarı, köprü altında bir tinerci çocuğun ıslah edilmesini sağladığın zaman, salih amel işlemiş olursun.

Sevap işlemek yeterli mi yani?
- İşte biz diyoruz ki insanların günahları ve sevapları neye inandıklarıyla değil, işledikleri salih amellerle doğru orantılıdır. Mülk Allah’ındır diyerek, toplumsal eşitliği ve kimsenin kimse üzerinde hegemonya kurmaması gerektiğini savunuyoruz.

Gelelim ayrımcılığa...
- Ben Sünni gelenekten geldiğim için Alevi’nin, Türk ve Kürt eşitlenene kadar Kürt’ün, kadın ve erkek aynı haklara sahip olana kadar kadının yanındayım. Zaten İslam’ın perspektifi mazlumun yanında olmaya dayanır.
“İSLAM’DA ÇOK EŞLİLİK” MUHAFAZAKÂR ZAMPARALIĞA KILIF UYDURMA OPERASYONUÇok tartışılan bir mesele var; İslam’da çok eşlilik. Senin bakış açın ne?- İslam’da böyle bir şey olmadığını düşünüyorum. Buna karşı çıkan da sadece ben değilim. Savaş sonrası gelen ‘çok eşlilik’ ayeti yanlış çevrilmiş olup aslında bir anlamda ‘toplu nikâhlanma töreni’ manasındadır. Sahipsiz kalan kadınların ortada kalmaması içindir. Bugünün dünyasında çok eşlilik gayrimeşrudur.

Ama kulağımıza çok yaygın olduğu geliyor...
- Ben buna ‘muhafazakâr zamparalığa’ kılıf uydurma operasyonu diyorum. Libidosu yükselen herkes bu ayetten cevaz aldığını iddia ederek çok eşlilikten bahsetmesin. Bu durumun varlığını meşru göstermek, Kuran’ı tahrif etmeye teşebbüs olup bizzat küfürdür.
ÇOK TEHDİT ALIYORUZBildiğimiz bütün ezberleri bozuyorsun, bu konuda hiç tehdit aldın mı?- Çok fazla sayıda alıyoruz. Tehditlere karşı izole bir yerde yaşıyorum. Yoğun bir şekilde gözlerin üzerimde olduğunun farkındayım. Hassas ve kritik bir alanda olmamız açısından bunlar sürekli de artıyor.

Korkmuyor musun?
- Hayır, korkmuyorum.
EVET, ALLAH’LI BİR KOMÜNİSTİMKitaplarından ciddi telifler alıyorsundur. Sen kazandığın parayı ne yapıyorsun? Dervişin fikri neyse zikri de o mu?- Tüm kazancımı ve kitap gelirimi paylaşan biriyim. Mütevazı yaşarım. İki çift ayakkabısı olan, ‘bir lokma bir hırka’ felsefesini benimsemiş bir adamım.

Senin için “Allah’lı komünist” diyorlar. Öyle misin?

- Komünizm demek, Marksist bir ideolojiye sahip olmak, paylaşımcı bir yaşamı savunmak değildir. Bu anlamda evet, ben “Allah’lı bir komünistim”.
NAMAZ, DEVRİMCİ BİR MANİFESTODUR“Namaz, devrimci bir manifestodur. Namaza duran kişi, evvela yüzünü kıbleye döner. Kıbleye dönen adam ‘Döndüm yüzümü hedefime, amacıma’ demiş olur. Benim hedefim eşitliktir. Hacda zengin-fakir, Kürt-Türk, siyah-beyaz, kadın-erkek diye ayrımlar var mı? Yok. Anlayacağın, kıbleye yüzünü dönen, toplumsal eşitliğe yüzünü dönmüş oluyor.”HÜRRİYET
Daha yeni Daha eski