Öldürüldüğü Tarih: 17 Nisan 1992
 
Öldürüldüğü Yer: Çiftehavuzlar İstanbul
 
Doğum Tarih: 1953
 
Doğum Yeri: Nusaybin
 
SABAHAT KARATAŞ'TAN "SABO"YA...
Sabo'yu seksen öncesi devrimci kadınlar derneği çalışmalarından tanıyorum. DKD'nin kurucularındandı. O dönem kadınların mücadele içindeki yeri konusunda netleşmiş bir bakışımız yoktu. Sabo tüm enerjisi ile bize öncülük ediyor, aynı zamanda bir işte çalışıyordu. Mütevazi idi, sıra neferi denirdi ya tam öyleydi. Kürdistan kökenli olduğu davranışlarından, genel havasından anlaşılıyordu. Beline kadar inen saçlarını ya arkasından tek örgü örer ya da bağlardı. Her zaman bol bir kadife pantolon ve gömlek giyer, gelenlerle sohbet ederdi. Özellikle fabrikada çalışan kadın işçilerden iş çıkışı ya da hafta sonu çocuğuyla beraber gelenleri hiç yalnız bırakmazdı. Onlarla sıkmadan, bir şeyler öğretiyor havasına girmeden doğallığında sohbet ediyordu.
Sabo ile daha sonra 83'teki büyük darbeden sonra karşılaştım, bu karşılaşmadan sonra uzun yıllar beraber çalıştık.
'83 operasyonunda altmıştan fazla arkadaşımız tutsak düşmüş, bunlarla beraber lojistik destek vb. pek çok şey polisin eline geçmişti. Biz de kılpayı kurtulmuştuk. Operasyonla ilişkisi olabilecek hiç kimseye gitmiyorduk, ev para ilişkisi hemen hiç bir şeyimiz yoktu, buna rağmen ben hareket kısa bir süre sonra müdahale eder, çözer diye düşünüyordum... Sabo o dönemdeki durumumuzu bana yıllar sonra anlattığında hem şaşırdım hem de üzüldüm; üzüldüm çünkü ona daha fazla destek olmak isterdim.
Sabo hareketin zor durumda olduğunu, olanakları bizim yaratmamız gerektiğini vb. söylüyor, var olan sorunları paylaşıyordu. Sabo o dönem hareketin sorumluluğunu üstlenmesine rağmen oldukça mütevazi ve soğukkanlı idi. O dönem yıllarca çalıştık ama ben onu alan sorumlumuz sanıyordum, konumunu hissettirecek hiç bir konuşması olmadı. Sakindi, soğukkanlıydı, en zor işleri bile dünyanın en doğal işiymiş gibi yapardı. Yanında sürekli poşet taşıyordu. O günlerde hepimizde bir poşet vardı. Neredeyse ayrılmaz bir parçamızdı. Kalacak yerimiz olmadığından zorunlu ihtiyaçlarımızı elbise ve benzerini yanımızda taşıyorduk. Bu nedenle ben özel eşyalarını taşıyor diye düşünüyordum. Daha sonra bir gün poşette örgütsel döküman, rapor, silah vb. bulunduğunu öğrendim. O'nun da kalacak yeri olmadığı ve onları bırakacak bir yeri olmadığından sürekli yanında taşıyordu. Yoldaşlık ilişkisinin ne olduğunu, yoldaşları sevmenin ne anlama geldiğini onunla çalışırken anladım. Yoldaşlarıyla yakından ilgilenirdi, onların düşünce ve duygularını anlardı. Ben daha O'na ne düşündüğümü, isteklerimi  anlatmadan anlardı.
Çok dikkatliydi. Şunu söyleyebilirim, beraber çalıştığımız yıllar boyunca, hasta olduğu dönemler de dahil, onun dalgın olduğuna tanık olmadım. İstisna dahi olsa hiç bir şey, hiç bir ayrıntı onun gözünden kaçmazdı. Hiç bir şeyi unutmazdı, uzun yıllar yakalanmamasının nedeni bir yanıyla da budur.
Sabo'nun kişiliğinin en belirgin yanlarından biri de ilkeli ve kurallı yaşamı, disiplinidir. Asla disiplinsizliğe taviz vermezdi. Verilen bir görevin zamanında yapılmaması, üstünkörü yapılması, gidilmemesi gereken bir yere gidilmesi, tüm bunlar karşısında, her zaman yoldaşlarına dostlukla sevgiyle yaklaşan Sabo'dan en ağır sözleri, en ağır eleştirileri duyabilirdik. O'nunla beraber çalıştığımız dönemde ilkesizlik, kuralsızlık nedeniyle bu tarzda aldığım eleştiriler vardır. Yaptığım eksiklikler nedeniyle hareket zarar görmemişti, ama Sabo o anı değil, geleceği düşünürdü. Hapishaneden çıktığımda yeni illegale çekildiğim dönemdi. O dönem beraber kalıyorduk. Alışverişe ben çıkıyordum. Bir gün alışverişten döndüğümde elimdeki poşete baktı, bunu nereden aldın dedi. Aldığım yeri söyledim, oraya, o bölgeye gitmemen gerekmiyor muydu dedi. Ben bir kez gittim, bir kez gitmekten bir şey olmaz deyinceye kadar o tamam anlaşıldı, bundan sonra aklın başına gelinceye kadar alışverişi semtten yapacaksın, başka bir yere gitmeyeceksin dedi. Arkasından hapishanede yatmak seni rehavete sürüklemiş anlaşılan, eskiden böyle yapmazdın dedi.
12 Temmuz operasyonu olmuştu. Operasyonun olduğu gün ben Sabo'nun yerleştirdiği bir evde kalıyordum. Operasyonun şaşkınlığı ve telaşı ile sabah kalktığımızda bakkala giderek gazetelerden aldık. Bir kaç saat sonra Sabo eve geldi. Eve girer girmez gazeteleri fark etti. Her zaman eve burjuva basından bir gazete alıyorduk, o sabah altı yedi gazete alınmıştı. Sabo nereden aldığımızı sordu, biz aldığımız yeri tarif ettik ve tabii hemen eleştirildik. Operasyonu merak ettik diye açıklamaya çalışıyorduk, ama Sabo dinlemedi. Korkunç bir şekilde sinirlenmişti. Bu kadar sinirlenmesinin nedeni bizim bile bile bu hatayı yapmamız, operasyondan sonra daha dikkatli olmamız gerekirken duygularımızla hareket etmemiz, ilkesizliğimizdi.
Yapılan hatalardan, ilkesizliklerden sonra bu derece sinirlenmesine rağmen son derece hassas ve duygulu bir kişiliği vardı. O'nun bu hassaslığına çokça tanık oldum.
İyi bir gözlemciydi. Çevresini, toplumu her yönüyle gözlemlerdi. İllegal yaşantıda bu gözlemlerini hem kendisi çok yönlü yaşamın her kesitinde kullanır, hem de ders çıkarmamız için bizimle paylaşırdı. Örneğin bazen başörtülü bir kadın gibi, bazen de şık bir bayan gibi dolaşırdı. Nasıl bir görüntü çizmesi gerekiyorsa sadece ona uygun giyinmez, ona uygun bir de görüntü çizerdi. İnsan kıyafetiyle bütünleşebilmeli derdi. Bu gözlem ve yaratıcılığı ile bir çok kez denetim dışına çıkabilmiştir. Bu özelliğini anlattığı bir olayla aktarmak istiyorum;
Hangi tarihte olduğunu hatırlamıyorum, bir gün takip alır, atlatamaz. Peşine takılan bir polisle beraber Mecidiyeköy meydanına gelir. Orada bekleyen bir resmi polise giderek sivili gösterip memur bey bu adam peşime takıldı bırakmıyor, ben evli bir kadınım diye söylenip bağırıp çağırır. Meydandaki herkes etraflarına toplanır. Polis sivil polisi alarak dövmeye başlar. Halk da vay ahlaksız, namus düşmanı diyerek polise yardım eder. Sabo bu karışıklıkta bir taksiye atlayıp uzaklaşır.
Sabo ilişki, olanak yaratmayan arkadaşları eleştirerek şöyle derdi; insanları seven, insana değer veren herkes her kesimden, her düşünceden insanla diyalog kurup onları dönüştürebilir. Biz ilişki yaratamıyorsak insanları ne kadar anlıyoruz, onları dinliyor muyuz, sadece kendimiz mi konuşuyoruz, tüm bunları düşünmeliyiz derdi.
Sabo çok yönlü biriydi. Yönetici idi, militan idi. Ama her şeye rağmen kadın kimliğini reddetmez, kadın olmaktan kaynaklı özelliklerini korur ve kimliğin reddedilmesine, devrimcilik militanlık adına bunun yapılmasına kızardı. O kadının olumlu yanlarını mücadele içine taşımış, geliştirmişti. Çeşitli örneklerle bizlere bu bakış açısını vermeye çalışırdı.
Sık sık seksen sonrası süreci anlatır ve şöyle derdi; ben kadının ne kadar güçlü olduğunu o yıllarda gördüm, biz kendi gücümüzün farkında değilmişiz derdi. Bunun yanında kadının doğasından gelen daha ince, hassas yanları olduğunu söyleyerek devrimcileşme adına bunları inkar ederek, erkek kimliğine bürünmenin yanlışlığını vurgulardı. Biz niçin bu özelliklerimizi reddedelim, bunları geliştirmeli, bu yanlarımızı yaratıcılığımızla geliştirerek mücadeleye sunmalıyız derdi. Bunları kadın yoldaşlarda açığa çıkan bir çok eğilim üzerine söylüyordu. Sabo'yu tanıyıncaya kadar ben de devrimciliği ve devrimci kadını farklı düşünüyordum.
87'lerdi. Ben Niyazi abi ile kalıyordum. Eve yeni taşınmıştık, kısa süre sonra Sabo geldi, şöyle bir eve baktı, ne kadar zevksizsiniz, nasıl böyle bir yerde kalabiliyorsunuz dedi. Sonra bana döndü, hadi erkekler bu işlerden anlamaz, ama sen ne biçim kadınsın diye kızdı. Arkasından evi nasıl yerleştirebiliriz, nasıl güzelleştirebiliriz diyerek dolaştı. Gerçekten çok kısa süre sonra ev çok sade ve zevkle yerleştirilmiş, insanı dinlendiren bir yere dönüşmüştü. Sabo tüm bu değişiklikleri hemen hiç para harcamadan yapmıştı. Daha sonra evin ilk hali ve benim yaklaşımım üzerine konuştu. Konuşmaya Stalin'in Moskova'da yaptırdığı metroyu örnek vererek başladı. Bu metro Moskova'da bu güne kadar yapılan en güzel sanat eserlerinden biriymiş. Metro hem kullanım açısından en güzel şekilde inşa edilmiş, hem de Stalin sosyalist insanın en ince zevkini katmıştır. Biz de böyle olmalıyız. Yaptığımız her işe ufak ya da büyük kendimizden bir şeyler katmalıyız. Örneğin bu ev, nasıl yapılacağını bilmiyorsan kataloglara bak, sonra biz nasıl bir yerde kalmalıyız diye düşün ve yerleştir. Ama emek ver ve düşün, yaptığın her işe böyle yaklaş. Bu sende yaratıcılığı geliştirir, siyasi faaliyetlerine de yansır bu. Ufak ya da büyük yaptığın her işi en iyi şekilde yapmalısın dedi. Kendisi yaptığı her işi büyük bir titizlikle yapar, yapılmasını isterdi. Örgütsel işlerden günlük yaşamdaki en ufak işe kadar başkalarının nasıl yaptığını da denetlerdi. Biz her şeyi en iyi şekilde yapmalıyız derdi.
Sabo'nun en belirgin bir özelliği de ulusal özelliklerini koruması, kültürünü sevmesiydi. Sabo entellektüel, aydın birikimi olan bir yoldaşımızdı, ama bu özelliğini hiç öne çıkardığını görmedim. Sabo ile uzun yıllar beraber çalıştım, onun için şunu söyleyebilirim, bana kimliğimi kişiliğimi kazandıran Sabo'dur. Çalıştığı her yoldaşa olduğu gibi bana da ısrarla, sabırla emek vermiştir. Sabo bizlerin hem öğretmeni, hem yoldaşı, hem de dostuydu. Onu yakından tanıyanlar bilir, hepimiz hiç kimseyle paylaşmadığımız sorunlarımızı, düşüncelerimizi rahatlıkla, tereddütsüz O'nunla paylaşırdık. Her durum için önerdiği bir çıkış yolu ve bir çözüm vardı. Hangi sorunla karşılaşılırsa karşılaşılsın, ne tür hata yapılırsa yapılsın her yoldaşına emek verir, dönüştürmeye çalışırdı. Bu düşüncesini şöyle ifade ederdi: insan hata yapabilir ya da zaafa düşebilir. Ama bunu açıklıkla gelip ifade etmesi gerekir. Harekete karşı açık olan bir insanın aşamayacağı sorun yoktur. Çünkü hareket insanına sahip çıkar, elinden tutar.
 Sabo yaşamı boyunca eğitimi ile, yoldaşlığı ile, sıcaklığı ile bizlere örnek oldu, destek oldu; bize insan olmayı öğretti diyebilirim. O yaşamında olduğu gibi şehit düşerken de yarattığı direnişle bizlere öğretti, öğretmeye devam ediyor...
Daha yeni Daha eski