Ayhan Çarkın. Eski bir özel harekâtçı. Susurluk’ta bir mercedesin kamyona çarpmasıyla ilk kez adı duyuldu. Devlet adına cinayet işleyen derin devletin tetikçisi olarak yargılandı. Ceza alınca memurluktan atıldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Kumkapı sahilde bir baraka içerisinde, sahilde yürüyüş yapanlara çay satarak geçimini sürdürmeye başladı. Newroz’a, ailesiyle birlikte katılması ve ardından çıktığı programlarda Susurluk dönemiyle ilgili çarpıcı açıklamalarla yeniden Türkiye’nin gündemine geldi. Dün İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Organize Şubesi ekiplerince gözaltına alınan Ayhan Çarkın, son röportajını Taraf ’la yaptı. İşte “kullanıldım” diyen Çarkın’ın açıklamaları...
»Önce Diyarbakır günlerinizden başlayalım. Orada ne zaman görev yaptınız?- 1986-1990 yıllarında. Özel harekâtın ilk giden grubuyduk. Sonra ikinci grup geldi. İbrahim Şahin’in grubu. Onlar özel harekâtı bozdular. Diyarbakır’da görev yaptığım dönemde, kamuflajla evime gidiyordum. Lojmanımız yoktu. Kirada oturuyorduk. Halkın içerisinde. Bize hiç tepki yoktu.
» Diyarbakır’da neler yaşandı da, devlete tepki duymayan halk, daha sonra devletten korkar oldu?
- Biz jandarmanın uygulamalarına o dönem karşı çıkıyorduk. Köylere giriyorlardı, infazlar. Özel harekâtçı olarak jandarmanın yaptığı uygulamaları yapmıyorduk. Halka çok işkence yapıldı. Diyarbakır Cezaevi’nde bok yedirdiler halka.
» Hepsini asker mi yaptı? Polis bu işlerin içerisinde yok muydu?
- Diyarbakır Cezaevi’nin hemen yanındaydı şubelerimiz. Cezaevi, yanında siyasi şube, istihbarat vardı. Hanefi Avcı istihbarattaydı. İstihbarat dediğin işkence yapıyordu. Siyasi şubedeydi. Cezaevi duvarıyla yan yanaydı şubesi. Onun yanında da bizim şube vardı. Cezaevi koridorundan adamlar içeri alınıyor, işkence yapılıyordu. Necdet Menzir o dönem orada müdürdü. Cezaevinden gelen çığlıkları şimdi duyuyorum ben. Kahkaha atıyorlardı.
» İtirafçı müessesi de Avcı’nın döneminde başladı sanırım...
- İtirafçıları kullanan, onlara operasyon yaptıran da bunlar. Kendi işlerini temizlettiler itirafçılara... Hizbullah diyorlar. Ne Hizbullah’ı, hepsini bunlar yaptı. Dönemimizde Hizbullah falan yoktu. Ne olduysa 1990’dan sonra oldu. Ben de 1990’da İstanbul’a geldim. Operasyon timindeydik. 13 kişiydik. Bütün örgütlerin operasyonuna biz giderdik. Bize adresleri gösteriyorlardı. Operasyon yapıyorduk.
» İlk yaptığınız operasyonu hatırlıyor musunuz?
- Unutmadım ki. İlk olay TİKKO operasyonuydu. Kemal Yazar. Yaralı ele geçirdik. Ben vurdum. Dursun Karataş Cezaevi’nden firar ettirildi, ondan sonra başladı her şey.
» Bahçelievler çatışmasında da siz vardınız sanırım...
- Evet. O çatışma 3,5 saat sürdü. Hatta iki tane kadın vardı. Onları aldık. Ben orada üç tane de polis vurdum. Çünkü orada iki çocuk vardı. İçerdekilerle konuştuk. Bir şey yapmayacağız çocuğu ve kadını bırakın diye. Bana inandılar. Çocukları bıraktılar. O arada bizimkiler ateş etmeye kalktılar. Kollarından vurdum.
» Dev-Sol’un başına geçeceği söylenen Sinan Kukul ve Sabahat Karataş’ın infazı da derin devletin örgüte yön verme operasyonu muydu?
- Sinan Kukul başına geçecekti, ondan öldürüldü. Bunu kime soracaklar. Fikret Işıkkaralar. Bu işleri en iyi bilen o. Dev-Sol masasının başındaydı.
» Peki Bedri Yağan operasyonu. Çatışma demişlerdi ama ‘Mösyö’ kitabımda adli tıp raporlarını yayımladım. Kafalarına sıkılarak öldürüldükleri ortaya çıktı.
- Bedri Yağan operasyonunda ben başka yerdeydim. Olay yerine gittiğimde bitmişti herşey. Hatta iki tane çocuk vardı. Sağ kurtulmuşlardı çatışmadan. İçeri dahi girmedim. İki çocuğu dışarıda alan kişi benim. O olay infazdı.
» Dursun Karataş nasıl kurtuldu?
- Karataş o operasyonlardan anlaşarak kurtuldu. Sonra ona polisleri taratma işlerini yaptırdılar. O dönemin bütün polis istihbarat ve MİT yetkililerinin alınması sorgulanması lazım.
» Devlet mi polisleri tarattı?
- Kağıthane’de beş polis öldürüldü. Çırpıcı deresinde, Şehremini’de, her yerde polis öldürüldü. Polislerin ölümünden sonra bize operasyon yaptırdılar. Dursun Karataş cezaevinden firar ettirildikten sonra her şey başladı. Böyle vatan sevgisi olmaz olsun. Terörü de kendi üretiyor, kahramanını da. Kaç tane polis öldü. Şimdi bunların hepsi ortaya çıkmalı. Ekip otolarını tarattırdılar. Hepsini bunlar yaptı.
» Siz olayların neresindeydiniz?
- Bizim katıldığımız operasyonlar ortada. Vurduklarımızı söylüyoruz. Hanefi Avcı sinyal kaydırma yapıyordu. Sinyal kaydırma dediğin nedir biliyor musun? Biz şimdi ikimiz burada bir ağaç keseceğiz. Ağaç kesmeye gidiyoruz. Ama oraya gittiğinde bir bakıyorsun ağaç kesilmiş. Sen artık ortasındasın. Bu Topal (Ömer Lütfi Topal) meselesinde falan biliyorsunuz. Bütün telefon dökümleri önümüze geldi. Orası bizim çalıştığımız alandı. Abdullah Çatlı’nın arkadaşı olduğum için bizi de kattılar.
» Olayların bazıları sizin üzerinize bilerek mi yıkıldı yani?
- Bir tane olay olsa kendimizi savunuruz. Bir operasyona gidiyorsun. Silahlı çatışma çıkmış. Belki üç kişi çatışmış. Ama işi bitiriyorsun, bir bakıyorsun kağıt imzalatılıyor. On bir kişinin ismi yazılmış. İmzanı atıyorsun. Sonra diyorlar “aferin oğlum devam et” sonra bir bakıyorsun birinden 10, birinden 20, derken 80 mermi çıkmış. Sonra gel Ayhan Çarkın ifadeye.
» Müdürler imzalamıyorlar mıydı, olay tutanak raporlarını?
- Bizim müdürlerden imzalayan da var imzalamayan da. Kim hesap verecek? İbrahim Şahin mi verecek? Adamda bilmem ne hastalığı çıkmış yırtmaya çalışıyor. Mehmet Ağar’ı, Hanefi Avcı’yı dışarıda bırakan devlet, devlet değildir. Tetiği kim düşürdü, kim çekti? Ayhan Çarkın. Suçlu o. Emir verenler nerede? Mehmet Ağar, Susurluk döneminde beni ve Oğuz Yorulmaz’ı Ankara’ya çağırdı. “Aman dikkatli olun” falan. Ben, Oğuz’a “Ne diyor bu” dedim. “Aman paralar ile ev almayın. Paranızı dikkatli harcayın.” O ara Oğuz ile göz göze geldim. “Paraları yurt dışına transfer edin” falan. Kullanıldığımızı o gün anladım. Paramız yoktu çünkü. Bak bu siyasi şubede patlayan bomba vardı. Ben oradan kurtuldum. Tüp şeklinde bomba vardı.
» 17 Mart 1992 tarihinde siyasi şubede patlayan tüp olayını kastediyorsunuz anladığım kadarıyla. 3 kişi ölmüş, 19 kişi yaralanmıştı.
- Beş kişi öldü. Bunlar yerleştirdi. Ben eve doğru çıktım. Çocuğumla ilgili bir sorun vardı. Sonra bomba patladı. Televizyonda alt yazı geçiyor. Ayhan Çarkın öldü diye. Kriminal laboratuarında bugün bu olay sorgulansa iş ortaya çıkar. Diyorlar ki bu bombayı itinalı şekilde içi su dolu tanka koyup imha edin. Ama nedense biri oraya bırakıyor. Şimdi altına bomba koyan zihniyetle nasıl hesaplaşacaksın.
Sizi birileri yok etmek mi istedi?..
- O tüp gaz meselesinde bizi yok etmek istediler. Muhsin Bozok, Ankara Siyasi Şube’de. Onun alınması lazım. Fikret Işıkkaralar, Şakir diye bir Başkomiser vardı. Bunların alınması lazım. Ercüment Yılmaz bu olaylara en çok karşı çıkan kişiydi. Ona komünist dediler.
» Perpa çatışmasında neler oldu?
- Perpa’da o kızı vuran Ayhan Özkan’dı. Ona kızı ben verdim. Buna dikkat et başına bir şey gelmesin diye. Kız orada çalışan biriydi. Hatta orada ölenlerden bir çocuk daha vardı. O da suçsuz olabilir. Kızın cenazesini memleketine göndertmemişlerdi.
» Ömer Lütfi Topal cinayeti de sizin üzerinize yıkılan bir cinayet miydi?
- Topal olayında bir tane Başkomiser tozlu raflara girmiş de Abdullah Çatlı’nın orta parmağının orta bilmem neyinde bulmuş da. Bütün dünyada parmak izi var bu adamın. İnterpol tarafından aranıyor. Montaj. Biri o parmak izini monte etti. Sonra hep birlikte bizi aldılar. Topal olayında kimse gelmesin üstüme, özel mahkeme kurulsun Topal meselesi için. Topal olayını size söylemem. Adalet varsa konuşuruz. O dönem niye konuşmadın diyorlar. Niye konuşayım?
» Neden konuşmaya karar verdiniz?
- Balyoz Davası’nda 161 subay tutuklandı. ‘Hah adalet böyle olur’ dedim. O gün kapının kapandığına yeni kapının açıldığına karar verdim. “Savcılar olayları çözecekler” dedim. Bir de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin görevinden alındı. ‘Tamamdır’ dedim. Artık konuşabilirim. Susurluk’u kimler kapattı? Susurluk soruşturmasını yürüten Aykut Cengiz Engin’di. Şimdi karşı karşıya gelelim. O kapattı. Sedat Karagül vardı hâkim. Metin Çetinbaş vardı. Bunlar kapattı. Yargıtay Başkanı Sabih Kanadoğlu’na söyledim. Böyle yargılama mı olur?
» Gazi olayında da isminiz geçti, sonra yalan olduğu ortaya çıktı?
- Gazi olaylarını Erzincan’dan çıkartırsınız. İlhan Cihaner dosyasına bakın. Aynı orası gibi. Orada Başbağlar’ı da görürsünüz. Gazi’de beni yüz defa teşhise götürdüler. Ben yapanları biliyorum. Bizim bildiğimiz, Hüseyin Kocadağ olayları durdurdu. Oradaki kanı engelledi. Bu işlerden hesap soracağı zaman götürüldü. Gazi olaylarının iç yüzünü biliyordu. Necdet Menzir’le ters düştü. Kavga etti. Asala dosyasını niye açmıyorsunuz. Arşivlere girsenize. Büyük elçilerimizi kim öldürdü?..
» Kim öldürdü?
- Çatlı bu Ermeni meselesinde kullanıldığını anladı. Bizim büyükelçilerimizi öldürenler yine bunlardır. Bu Dağlık Karabağ’a kadar uzanıyor. Orada da bir Ergenekon var. Ermenilere saldırıyoruz değil mi? Bir katliam yapıp fotoğraflarını çektin mi iş Ermeniye kalır. Çiller döneminde bu adama her türlü yetki verildi. Her türlü pasaport verildi. Bu arşivlerde var. Mesut Yılmaz diyor ki “12 Martta ne oldu açıklayamam, devlet sırrı.” Ne devlet sırrı. Siyasilerin de içinde olduğu bir şebeke bunlar. Ben Mehmet Ağar’la adalet huzurunda yüz yüze konuşmak istiyorum. Herkes gelecek oraya.. Burada ben haklıyım demiyorum. Katil mi istiyorsun? Burada, ben katilim. Ama bir sürü namussuzun dosyasını yanıma koymuşlar. Adam burada (İstanbul) katliam yapıyor. Sahte belgeyle, kadrosu Diyarbakır’da.
» Kim bu kişi, hangi katliam?
- Ayhan Akça. Hangi olay olduğunu mahkemede söylerim. Onu orada söylerim. Bu olay ortaya çıkar. Sonra Hizbullah operasyonu oldu İstanbul’da. Allah korudu, ben orada yoktum. Velioğlu’nun ölü ele geçirildiğin söylenen operasyon. Ona çatışma mı diyorsun. Ne çatışması. Git bilirkişilere nerede çatışma olmuş, nerede infaz olmuş ortaya çıkar. Çatışma falan olmadı orada. Yedi günde Susurluk’u, derin devleti, infazları anlatıp bitireceğim. Aylarca konuşmayacağım. Neyi yaşadıysam kimlerle yaşadıysam anlatacağım savcılara.
» Susurluk olayına gelecek olursak, kazayı nasıl öğrendiniz?
- Çatlı’nın öldüğünü telefon ile öğrendim. Sedat Bucak’ın hanımının korumasıydım. İstanbul’a geliyordum. Galiba Yaşar Okuyan haber vermiş. Çatlı, Okuyan ile konuşurdu. Ama onun için hiç iyi şeyler düşünmezdi. Ankara Balgat’ta onunla görüşürdü. Ankara’dan İstanbul’a yola çıktım. Telefon gelince Susurluk’a gittim. Morgda Çatlı’yı gördüm. Sonra arabaya baktım, ona baktım. Dedim bu işte ihanet var. Mahkemeye çağıracaklar beni. Kimsenin bilmediği kimsenin tahmin etmediği bir şey çıkacak.
» Ne çıkacak?
- Herkes o kazanın nasıl olduğunu görecek. Kaydı var. Arena programında bir foto çıkmıştı. Geri çektiler o fotoyu. O fotoyu kim çektiyse cinayeti o işledi. Abdullah Çatlı devletle anlaşma yaptı. Haluk Kırcı’nın idamını engelledi. Mesut Yılmaz’la anlaşma yaptı. Mesut Yılmaz tarafından da çok ciddi ihanete uğramıştır Abdullah Çatlı. Ben bu konuları mahkeme aşamasında anlatacağım. Çatlı istihbaratta kullanıldığını anladı. Bunların yüzünü gördü. Özellikle Mehmet Eymür’ün yüzünü gördü.
» Susurluk’ta kaybolan meşhur bir çanta hikâyesi var. Ne vardı o çantada?
O çantanın özelliği yok. Herkes bir şey almış. Kimi defter, kimi çanta almış. Ama bende olan hiç kimsede yok. Yakında göreceksiniz. Adalete anlatacağım. Beni çağıracaklar, “Susurluk’u anlatın” diyecekler. “Buyurun beyefendi” diyeceğim, Susurluk. Buyurun seyredin. Adalet huzurunda anlatacağım. Olmuyor çünkü...
Mehmet Baransu / Sadık Güleç
Taraf Gazetesi, 26 Mart 2011
»Önce Diyarbakır günlerinizden başlayalım. Orada ne zaman görev yaptınız?- 1986-1990 yıllarında. Özel harekâtın ilk giden grubuyduk. Sonra ikinci grup geldi. İbrahim Şahin’in grubu. Onlar özel harekâtı bozdular. Diyarbakır’da görev yaptığım dönemde, kamuflajla evime gidiyordum. Lojmanımız yoktu. Kirada oturuyorduk. Halkın içerisinde. Bize hiç tepki yoktu.
» Diyarbakır’da neler yaşandı da, devlete tepki duymayan halk, daha sonra devletten korkar oldu?
- Biz jandarmanın uygulamalarına o dönem karşı çıkıyorduk. Köylere giriyorlardı, infazlar. Özel harekâtçı olarak jandarmanın yaptığı uygulamaları yapmıyorduk. Halka çok işkence yapıldı. Diyarbakır Cezaevi’nde bok yedirdiler halka.
» Hepsini asker mi yaptı? Polis bu işlerin içerisinde yok muydu?
- Diyarbakır Cezaevi’nin hemen yanındaydı şubelerimiz. Cezaevi, yanında siyasi şube, istihbarat vardı. Hanefi Avcı istihbarattaydı. İstihbarat dediğin işkence yapıyordu. Siyasi şubedeydi. Cezaevi duvarıyla yan yanaydı şubesi. Onun yanında da bizim şube vardı. Cezaevi koridorundan adamlar içeri alınıyor, işkence yapılıyordu. Necdet Menzir o dönem orada müdürdü. Cezaevinden gelen çığlıkları şimdi duyuyorum ben. Kahkaha atıyorlardı.
» İtirafçı müessesi de Avcı’nın döneminde başladı sanırım...
- İtirafçıları kullanan, onlara operasyon yaptıran da bunlar. Kendi işlerini temizlettiler itirafçılara... Hizbullah diyorlar. Ne Hizbullah’ı, hepsini bunlar yaptı. Dönemimizde Hizbullah falan yoktu. Ne olduysa 1990’dan sonra oldu. Ben de 1990’da İstanbul’a geldim. Operasyon timindeydik. 13 kişiydik. Bütün örgütlerin operasyonuna biz giderdik. Bize adresleri gösteriyorlardı. Operasyon yapıyorduk.
» İlk yaptığınız operasyonu hatırlıyor musunuz?
- Unutmadım ki. İlk olay TİKKO operasyonuydu. Kemal Yazar. Yaralı ele geçirdik. Ben vurdum. Dursun Karataş Cezaevi’nden firar ettirildi, ondan sonra başladı her şey.
» Bahçelievler çatışmasında da siz vardınız sanırım...
- Evet. O çatışma 3,5 saat sürdü. Hatta iki tane kadın vardı. Onları aldık. Ben orada üç tane de polis vurdum. Çünkü orada iki çocuk vardı. İçerdekilerle konuştuk. Bir şey yapmayacağız çocuğu ve kadını bırakın diye. Bana inandılar. Çocukları bıraktılar. O arada bizimkiler ateş etmeye kalktılar. Kollarından vurdum.
» Dev-Sol’un başına geçeceği söylenen Sinan Kukul ve Sabahat Karataş’ın infazı da derin devletin örgüte yön verme operasyonu muydu?
- Sinan Kukul başına geçecekti, ondan öldürüldü. Bunu kime soracaklar. Fikret Işıkkaralar. Bu işleri en iyi bilen o. Dev-Sol masasının başındaydı.
» Peki Bedri Yağan operasyonu. Çatışma demişlerdi ama ‘Mösyö’ kitabımda adli tıp raporlarını yayımladım. Kafalarına sıkılarak öldürüldükleri ortaya çıktı.
- Bedri Yağan operasyonunda ben başka yerdeydim. Olay yerine gittiğimde bitmişti herşey. Hatta iki tane çocuk vardı. Sağ kurtulmuşlardı çatışmadan. İçeri dahi girmedim. İki çocuğu dışarıda alan kişi benim. O olay infazdı.
» Dursun Karataş nasıl kurtuldu?
- Karataş o operasyonlardan anlaşarak kurtuldu. Sonra ona polisleri taratma işlerini yaptırdılar. O dönemin bütün polis istihbarat ve MİT yetkililerinin alınması sorgulanması lazım.
» Devlet mi polisleri tarattı?
- Kağıthane’de beş polis öldürüldü. Çırpıcı deresinde, Şehremini’de, her yerde polis öldürüldü. Polislerin ölümünden sonra bize operasyon yaptırdılar. Dursun Karataş cezaevinden firar ettirildikten sonra her şey başladı. Böyle vatan sevgisi olmaz olsun. Terörü de kendi üretiyor, kahramanını da. Kaç tane polis öldü. Şimdi bunların hepsi ortaya çıkmalı. Ekip otolarını tarattırdılar. Hepsini bunlar yaptı.
» Siz olayların neresindeydiniz?
- Bizim katıldığımız operasyonlar ortada. Vurduklarımızı söylüyoruz. Hanefi Avcı sinyal kaydırma yapıyordu. Sinyal kaydırma dediğin nedir biliyor musun? Biz şimdi ikimiz burada bir ağaç keseceğiz. Ağaç kesmeye gidiyoruz. Ama oraya gittiğinde bir bakıyorsun ağaç kesilmiş. Sen artık ortasındasın. Bu Topal (Ömer Lütfi Topal) meselesinde falan biliyorsunuz. Bütün telefon dökümleri önümüze geldi. Orası bizim çalıştığımız alandı. Abdullah Çatlı’nın arkadaşı olduğum için bizi de kattılar.
» Olayların bazıları sizin üzerinize bilerek mi yıkıldı yani?
- Bir tane olay olsa kendimizi savunuruz. Bir operasyona gidiyorsun. Silahlı çatışma çıkmış. Belki üç kişi çatışmış. Ama işi bitiriyorsun, bir bakıyorsun kağıt imzalatılıyor. On bir kişinin ismi yazılmış. İmzanı atıyorsun. Sonra diyorlar “aferin oğlum devam et” sonra bir bakıyorsun birinden 10, birinden 20, derken 80 mermi çıkmış. Sonra gel Ayhan Çarkın ifadeye.
» Müdürler imzalamıyorlar mıydı, olay tutanak raporlarını?
- Bizim müdürlerden imzalayan da var imzalamayan da. Kim hesap verecek? İbrahim Şahin mi verecek? Adamda bilmem ne hastalığı çıkmış yırtmaya çalışıyor. Mehmet Ağar’ı, Hanefi Avcı’yı dışarıda bırakan devlet, devlet değildir. Tetiği kim düşürdü, kim çekti? Ayhan Çarkın. Suçlu o. Emir verenler nerede? Mehmet Ağar, Susurluk döneminde beni ve Oğuz Yorulmaz’ı Ankara’ya çağırdı. “Aman dikkatli olun” falan. Ben, Oğuz’a “Ne diyor bu” dedim. “Aman paralar ile ev almayın. Paranızı dikkatli harcayın.” O ara Oğuz ile göz göze geldim. “Paraları yurt dışına transfer edin” falan. Kullanıldığımızı o gün anladım. Paramız yoktu çünkü. Bak bu siyasi şubede patlayan bomba vardı. Ben oradan kurtuldum. Tüp şeklinde bomba vardı.
» 17 Mart 1992 tarihinde siyasi şubede patlayan tüp olayını kastediyorsunuz anladığım kadarıyla. 3 kişi ölmüş, 19 kişi yaralanmıştı.
- Beş kişi öldü. Bunlar yerleştirdi. Ben eve doğru çıktım. Çocuğumla ilgili bir sorun vardı. Sonra bomba patladı. Televizyonda alt yazı geçiyor. Ayhan Çarkın öldü diye. Kriminal laboratuarında bugün bu olay sorgulansa iş ortaya çıkar. Diyorlar ki bu bombayı itinalı şekilde içi su dolu tanka koyup imha edin. Ama nedense biri oraya bırakıyor. Şimdi altına bomba koyan zihniyetle nasıl hesaplaşacaksın.
Sizi birileri yok etmek mi istedi?..
- O tüp gaz meselesinde bizi yok etmek istediler. Muhsin Bozok, Ankara Siyasi Şube’de. Onun alınması lazım. Fikret Işıkkaralar, Şakir diye bir Başkomiser vardı. Bunların alınması lazım. Ercüment Yılmaz bu olaylara en çok karşı çıkan kişiydi. Ona komünist dediler.
» Perpa çatışmasında neler oldu?
- Perpa’da o kızı vuran Ayhan Özkan’dı. Ona kızı ben verdim. Buna dikkat et başına bir şey gelmesin diye. Kız orada çalışan biriydi. Hatta orada ölenlerden bir çocuk daha vardı. O da suçsuz olabilir. Kızın cenazesini memleketine göndertmemişlerdi.
» Ömer Lütfi Topal cinayeti de sizin üzerinize yıkılan bir cinayet miydi?
- Topal olayında bir tane Başkomiser tozlu raflara girmiş de Abdullah Çatlı’nın orta parmağının orta bilmem neyinde bulmuş da. Bütün dünyada parmak izi var bu adamın. İnterpol tarafından aranıyor. Montaj. Biri o parmak izini monte etti. Sonra hep birlikte bizi aldılar. Topal olayında kimse gelmesin üstüme, özel mahkeme kurulsun Topal meselesi için. Topal olayını size söylemem. Adalet varsa konuşuruz. O dönem niye konuşmadın diyorlar. Niye konuşayım?
» Neden konuşmaya karar verdiniz?
- Balyoz Davası’nda 161 subay tutuklandı. ‘Hah adalet böyle olur’ dedim. O gün kapının kapandığına yeni kapının açıldığına karar verdim. “Savcılar olayları çözecekler” dedim. Bir de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin görevinden alındı. ‘Tamamdır’ dedim. Artık konuşabilirim. Susurluk’u kimler kapattı? Susurluk soruşturmasını yürüten Aykut Cengiz Engin’di. Şimdi karşı karşıya gelelim. O kapattı. Sedat Karagül vardı hâkim. Metin Çetinbaş vardı. Bunlar kapattı. Yargıtay Başkanı Sabih Kanadoğlu’na söyledim. Böyle yargılama mı olur?
» Gazi olayında da isminiz geçti, sonra yalan olduğu ortaya çıktı?
- Gazi olaylarını Erzincan’dan çıkartırsınız. İlhan Cihaner dosyasına bakın. Aynı orası gibi. Orada Başbağlar’ı da görürsünüz. Gazi’de beni yüz defa teşhise götürdüler. Ben yapanları biliyorum. Bizim bildiğimiz, Hüseyin Kocadağ olayları durdurdu. Oradaki kanı engelledi. Bu işlerden hesap soracağı zaman götürüldü. Gazi olaylarının iç yüzünü biliyordu. Necdet Menzir’le ters düştü. Kavga etti. Asala dosyasını niye açmıyorsunuz. Arşivlere girsenize. Büyük elçilerimizi kim öldürdü?..
» Kim öldürdü?
- Çatlı bu Ermeni meselesinde kullanıldığını anladı. Bizim büyükelçilerimizi öldürenler yine bunlardır. Bu Dağlık Karabağ’a kadar uzanıyor. Orada da bir Ergenekon var. Ermenilere saldırıyoruz değil mi? Bir katliam yapıp fotoğraflarını çektin mi iş Ermeniye kalır. Çiller döneminde bu adama her türlü yetki verildi. Her türlü pasaport verildi. Bu arşivlerde var. Mesut Yılmaz diyor ki “12 Martta ne oldu açıklayamam, devlet sırrı.” Ne devlet sırrı. Siyasilerin de içinde olduğu bir şebeke bunlar. Ben Mehmet Ağar’la adalet huzurunda yüz yüze konuşmak istiyorum. Herkes gelecek oraya.. Burada ben haklıyım demiyorum. Katil mi istiyorsun? Burada, ben katilim. Ama bir sürü namussuzun dosyasını yanıma koymuşlar. Adam burada (İstanbul) katliam yapıyor. Sahte belgeyle, kadrosu Diyarbakır’da.
» Kim bu kişi, hangi katliam?
- Ayhan Akça. Hangi olay olduğunu mahkemede söylerim. Onu orada söylerim. Bu olay ortaya çıkar. Sonra Hizbullah operasyonu oldu İstanbul’da. Allah korudu, ben orada yoktum. Velioğlu’nun ölü ele geçirildiğin söylenen operasyon. Ona çatışma mı diyorsun. Ne çatışması. Git bilirkişilere nerede çatışma olmuş, nerede infaz olmuş ortaya çıkar. Çatışma falan olmadı orada. Yedi günde Susurluk’u, derin devleti, infazları anlatıp bitireceğim. Aylarca konuşmayacağım. Neyi yaşadıysam kimlerle yaşadıysam anlatacağım savcılara.
» Susurluk olayına gelecek olursak, kazayı nasıl öğrendiniz?
- Çatlı’nın öldüğünü telefon ile öğrendim. Sedat Bucak’ın hanımının korumasıydım. İstanbul’a geliyordum. Galiba Yaşar Okuyan haber vermiş. Çatlı, Okuyan ile konuşurdu. Ama onun için hiç iyi şeyler düşünmezdi. Ankara Balgat’ta onunla görüşürdü. Ankara’dan İstanbul’a yola çıktım. Telefon gelince Susurluk’a gittim. Morgda Çatlı’yı gördüm. Sonra arabaya baktım, ona baktım. Dedim bu işte ihanet var. Mahkemeye çağıracaklar beni. Kimsenin bilmediği kimsenin tahmin etmediği bir şey çıkacak.
» Ne çıkacak?
- Herkes o kazanın nasıl olduğunu görecek. Kaydı var. Arena programında bir foto çıkmıştı. Geri çektiler o fotoyu. O fotoyu kim çektiyse cinayeti o işledi. Abdullah Çatlı devletle anlaşma yaptı. Haluk Kırcı’nın idamını engelledi. Mesut Yılmaz’la anlaşma yaptı. Mesut Yılmaz tarafından da çok ciddi ihanete uğramıştır Abdullah Çatlı. Ben bu konuları mahkeme aşamasında anlatacağım. Çatlı istihbaratta kullanıldığını anladı. Bunların yüzünü gördü. Özellikle Mehmet Eymür’ün yüzünü gördü.
» Susurluk’ta kaybolan meşhur bir çanta hikâyesi var. Ne vardı o çantada?
O çantanın özelliği yok. Herkes bir şey almış. Kimi defter, kimi çanta almış. Ama bende olan hiç kimsede yok. Yakında göreceksiniz. Adalete anlatacağım. Beni çağıracaklar, “Susurluk’u anlatın” diyecekler. “Buyurun beyefendi” diyeceğim, Susurluk. Buyurun seyredin. Adalet huzurunda anlatacağım. Olmuyor çünkü...
Mehmet Baransu / Sadık Güleç
Taraf Gazetesi, 26 Mart 2011