“Katar, rehinelerin IŞİD eline geçmesinden ve muhtemelen de idam edilmelerinden korkuyordu ki bu noktada Hizbullah ve İran Katar ve Türkiye’yi sorumlu tutabilirdi”
Al Akhbar’dan Hasan İleyk’in “Lübnanlı rehineler ve pilotlar nasıl kurtarıldı?” başlıklı makalesi, Türkiye bağlantılı grupların kaçırdığı Lübnanlı rehinelerin asıl olarak Katar inisiyatifinde yürütülen bir süreçle bırakıldığını anlatıyor. Makale, Ozan Kemal Sarıalioğlu’nun çevirisiyle medyasafak.com sitesinde yayımlandı.
İleyk’in yazısı:
Lübnanlı rehineler ve pilotlar nasıl kurtarıldı?
Yaklaşık 10 ay önce, Lübnan Genel Güvenlik Direktörü General Abbas İbrahim Türkiye’deydi. İbrahim, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve İstihbarat Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmesinde, Lübnanlı ziyaretçilerin Suriye’nin Azez kasabasında kaçırılmasının Lübnan-Türk ilişkilerinde yol açtığı olumsuz etkiyi anlattı uzun uzun.
İbrahim, Lübnan tarafının elindeki tüm bilgilerin Türklerin bu kaçıranlar üzerinde büyük etkisi olduğunu gösterdiğini vurguladı. İbrahim’in birkaç hafta önce kaçırılan iki Türk vatandaşın serbest bırakılması için gösterdiği çabalarından duyduğu etkilenmesi hala süren Erdoğan Fidan’a döndü ve “Lübnanlı esirleri getirip General İbrahim’e teslim etmek için en fazla iki haftan var” dedi.
Fidan, başbakanın emirlerini yerine getirme sözü verdi, fakat iki hafta geçti, ardından haftalar ve aylar da, fakat hiç ümit yoktu. İbrahim doğru zamanın henüz gelmediğini biliyordu.
Aslında, rehine krizini takip eden herkes, Türkiye ve Katar’ın rehineleri serbest bırakmak için Hizbullah’tan politik bir bedel koparma üzerine tutuştukları bahsi sürdürdüğünü biliyordu. Fakat İbrahim vazgeçmedi. Paris’ten Doha’ya, Ankara’dan Şam’a müzakereler için bastırmayı sürdürdü.
İbrahim Türklere, kaçıranlarla doğrudan görüşme yapma teklifi götürdü. Doğrudan görüşmelerini Türk ve Katarlı temsilcilerin huzurunda yaptı. Bir noktada da, Türklerin ağzından, kendilerinin ziyaretçileri kaçıranlarla aynı tarafta olduklarının açık itirafını aldı. Ve bu itiraf alınırken, müzakere toplantıları kayda alınıyordu ve bu dakikalar belgelendi.
İbrahim, Doha’dan rehinelerin serbest bırakılması çabasının sözünü aldı. Aynı şekilde Şam da başkanlık düzeyinde, İbrahim’e Lübnanlı ziyaretçilerin serbest bırakılmasını kolaylaştırmak için ne gerekiyorsa yapılacağı sözünü verdi.
İbrahim artık doğru zamanı bekliyordu ve bunun işaretleri de birkaç hafta önce belirmeye başlamıştı. Katar aşamalı olarak Suriye arenasından çekilmek ve Hizbullah, İran ve hatta Suriye rejimi ile yeni bir sayfa açma kararı almıştı. Türkiye’ye gelince, o da El Kaide ve bağlaşıklarının güney sınırının her iki tarafındaki giderek büyüyen etkisinden telaşlanmaya başlamıştı. Bu arada, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) şemsiyesi altında savaşan gruplar, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) darbeleri altında gün be gün eriyordu.
Çatışma meydanındaki ve politik sahnedeki gelişmeler bir noktada kesişince bunun artık tek bir anlamı vardı: Azez’de kaçırılan Lübnanlı rehinelerin serbest bırakılma vakti gelmişti. İbrahim çabalarına yeniden başladı, New York’taki BM’den Doha’ya ve pek çok başkent arasında mekik dokumaya başladı.
İbrahim, Suriye’nin kuzeyindeki kasaba ve köylerini IŞİD gibi aşırılıkçı gruplara karşı korumak için savaşan Kürtlerle arası iyi olan gizli bir arabulucudan da yardım istedi. Aslında, IŞİD, esirleri elinde tutan Kuzey Fırtınası Tugayı’nın kökünü kazımak üzereydi ki berikiler Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu Afrin’e (Azez’in batısında) doğru kaçmaya başladılar. Kürtler onlara silahlarını Kürt Halk Savunma Güçlerine (YPG) teslim etmeleri şartıyla güvenli geçiş hakkı tanıdı. Hatta bazı yerlerde YPG güçleri Kuzey Fırtınası tarafında çatışmaya dahil oldu.
Bu gizli arabulucunun teklifi üzerine, Kürt yetkililer Kuzey Fırtınası’ndan Lübnanlı rehineleri serbest bırakmasını istediler. Buna paralel olarak Katar da sürece dahil olarak rehineleri kaçıranların dört liderine 9 milyon dolar ödeme ve Avrupa’ya yerleşmelerine yardım etme sözü verdi. Katar, rehinelerin IŞİD eline geçmesinden ve muhtemelen de idam edilmelerinden korkuyordu ki bu noktada Hizbullah ve İran Katar ve Türkiye’yi sorumlu tutabilirdi.
Türkiye fırsatı değerlendirerek anlaşmaya dahil oldu. Erdoğan için Lübnan’daki iki rehineyi göz ardı etmek, özellikle de seçimler yaklaşırken giderek güçleşiyordu. Bu esnada, Selame sınır kapısında Liva el Tevhid örgütü Kuzey Fırtınasının yerini devraldı ve böylece Azez’in doğu kısmında bu örgütten geri kalanları korumuş oldu.
Ankara ardından Liva el-Tevhid’den rehineleri serbest bırakmasını istedi ve Müslüman Kardeşler kökenli bu örgüt için altın yumurtlayan tavuk haline gelen sınır kapısını kapatmaya gücünün yeteceğini hatırlattı.
Böylece herkesin çıkarı çakışmış oldu ve anlaşma olgunlaştı. İbrahim, bunun üzerine son temasları yaptı ve rehineler bir Katar uçağıyla Beyrut’a varmadan önce 16 Ekim’de Türkiye topraklarına hareket ettiler.
Al Akhbar’dan Hasan İleyk’in “Lübnanlı rehineler ve pilotlar nasıl kurtarıldı?” başlıklı makalesi, Türkiye bağlantılı grupların kaçırdığı Lübnanlı rehinelerin asıl olarak Katar inisiyatifinde yürütülen bir süreçle bırakıldığını anlatıyor. Makale, Ozan Kemal Sarıalioğlu’nun çevirisiyle medyasafak.com sitesinde yayımlandı.
İleyk’in yazısı:
Lübnanlı rehineler ve pilotlar nasıl kurtarıldı?
Yaklaşık 10 ay önce, Lübnan Genel Güvenlik Direktörü General Abbas İbrahim Türkiye’deydi. İbrahim, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve İstihbarat Bakanı Hakan Fidan ile yaptığı görüşmesinde, Lübnanlı ziyaretçilerin Suriye’nin Azez kasabasında kaçırılmasının Lübnan-Türk ilişkilerinde yol açtığı olumsuz etkiyi anlattı uzun uzun.
İbrahim, Lübnan tarafının elindeki tüm bilgilerin Türklerin bu kaçıranlar üzerinde büyük etkisi olduğunu gösterdiğini vurguladı. İbrahim’in birkaç hafta önce kaçırılan iki Türk vatandaşın serbest bırakılması için gösterdiği çabalarından duyduğu etkilenmesi hala süren Erdoğan Fidan’a döndü ve “Lübnanlı esirleri getirip General İbrahim’e teslim etmek için en fazla iki haftan var” dedi.
Fidan, başbakanın emirlerini yerine getirme sözü verdi, fakat iki hafta geçti, ardından haftalar ve aylar da, fakat hiç ümit yoktu. İbrahim doğru zamanın henüz gelmediğini biliyordu.
Aslında, rehine krizini takip eden herkes, Türkiye ve Katar’ın rehineleri serbest bırakmak için Hizbullah’tan politik bir bedel koparma üzerine tutuştukları bahsi sürdürdüğünü biliyordu. Fakat İbrahim vazgeçmedi. Paris’ten Doha’ya, Ankara’dan Şam’a müzakereler için bastırmayı sürdürdü.
İbrahim Türklere, kaçıranlarla doğrudan görüşme yapma teklifi götürdü. Doğrudan görüşmelerini Türk ve Katarlı temsilcilerin huzurunda yaptı. Bir noktada da, Türklerin ağzından, kendilerinin ziyaretçileri kaçıranlarla aynı tarafta olduklarının açık itirafını aldı. Ve bu itiraf alınırken, müzakere toplantıları kayda alınıyordu ve bu dakikalar belgelendi.
İbrahim, Doha’dan rehinelerin serbest bırakılması çabasının sözünü aldı. Aynı şekilde Şam da başkanlık düzeyinde, İbrahim’e Lübnanlı ziyaretçilerin serbest bırakılmasını kolaylaştırmak için ne gerekiyorsa yapılacağı sözünü verdi.
İbrahim artık doğru zamanı bekliyordu ve bunun işaretleri de birkaç hafta önce belirmeye başlamıştı. Katar aşamalı olarak Suriye arenasından çekilmek ve Hizbullah, İran ve hatta Suriye rejimi ile yeni bir sayfa açma kararı almıştı. Türkiye’ye gelince, o da El Kaide ve bağlaşıklarının güney sınırının her iki tarafındaki giderek büyüyen etkisinden telaşlanmaya başlamıştı. Bu arada, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) şemsiyesi altında savaşan gruplar, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) darbeleri altında gün be gün eriyordu.
Çatışma meydanındaki ve politik sahnedeki gelişmeler bir noktada kesişince bunun artık tek bir anlamı vardı: Azez’de kaçırılan Lübnanlı rehinelerin serbest bırakılma vakti gelmişti. İbrahim çabalarına yeniden başladı, New York’taki BM’den Doha’ya ve pek çok başkent arasında mekik dokumaya başladı.
İbrahim, Suriye’nin kuzeyindeki kasaba ve köylerini IŞİD gibi aşırılıkçı gruplara karşı korumak için savaşan Kürtlerle arası iyi olan gizli bir arabulucudan da yardım istedi. Aslında, IŞİD, esirleri elinde tutan Kuzey Fırtınası Tugayı’nın kökünü kazımak üzereydi ki berikiler Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu Afrin’e (Azez’in batısında) doğru kaçmaya başladılar. Kürtler onlara silahlarını Kürt Halk Savunma Güçlerine (YPG) teslim etmeleri şartıyla güvenli geçiş hakkı tanıdı. Hatta bazı yerlerde YPG güçleri Kuzey Fırtınası tarafında çatışmaya dahil oldu.
Bu gizli arabulucunun teklifi üzerine, Kürt yetkililer Kuzey Fırtınası’ndan Lübnanlı rehineleri serbest bırakmasını istediler. Buna paralel olarak Katar da sürece dahil olarak rehineleri kaçıranların dört liderine 9 milyon dolar ödeme ve Avrupa’ya yerleşmelerine yardım etme sözü verdi. Katar, rehinelerin IŞİD eline geçmesinden ve muhtemelen de idam edilmelerinden korkuyordu ki bu noktada Hizbullah ve İran Katar ve Türkiye’yi sorumlu tutabilirdi.
Türkiye fırsatı değerlendirerek anlaşmaya dahil oldu. Erdoğan için Lübnan’daki iki rehineyi göz ardı etmek, özellikle de seçimler yaklaşırken giderek güçleşiyordu. Bu esnada, Selame sınır kapısında Liva el Tevhid örgütü Kuzey Fırtınasının yerini devraldı ve böylece Azez’in doğu kısmında bu örgütten geri kalanları korumuş oldu.
Ankara ardından Liva el-Tevhid’den rehineleri serbest bırakmasını istedi ve Müslüman Kardeşler kökenli bu örgüt için altın yumurtlayan tavuk haline gelen sınır kapısını kapatmaya gücünün yeteceğini hatırlattı.
Böylece herkesin çıkarı çakışmış oldu ve anlaşma olgunlaştı. İbrahim, bunun üzerine son temasları yaptı ve rehineler bir Katar uçağıyla Beyrut’a varmadan önce 16 Ekim’de Türkiye topraklarına hareket ettiler.