Tarım, Gıda ve Hayvancılık Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan bir ortak komisyonun, nüfusu on bini geçen kentlerde ‘evlerde yemek yapmayı’ yasaklamak için bir yasa taslağı üzerinde çalışmalar yaptığını öğrendik. Komisyon üyelerinden bir uzman “evde yapılan yemeklerde sağlık koşullarına yeterince dikkat edilmediği için gıda zehirlenmeleri olduğunu ve tasarının halkın sağlığını korumayı amaçladığını” söylüyor.

Vatandaşlar yemeklerini ‘fast food’ ve normal restoranlarda, yemek şirketlerinde yiyebilecek veya eve ısmarlayabilecekler. Tasarıyı öğrenen çeşitli kuruluş ve kişiler tepki vermekteler. Tanığım bir uzman, büyük bir ‘fast food’ firmasının Türkiye’deki yatırımlarını neden arttırdığını şimdi anladığını belirtti. Ziraat Mühendisleri Odası, GDO’ya Hayır Platformu, Tüketiciler Derneği ve Ekoloji Platformu tasarıya sert tepki göstermekteler. Bu kuruluşların sözcüleri, amacın aslında halka ithal GDO ürünleri, zararlı trans yağları ve tarımsal ilaçlı, hormonlu gıdaları yedirmek olduğunu belirtiyorlar. Sözcüler; restoran sahiplerinin hiç sevinmemeleri, çünkü ‘fast food’ zincirleri ve yabancı yemek şirketlerinin kısa zamanda tekelci bir hegemonya kuracaklarını vurguluyorlar. Tasarıda, yemek şirketleri için getirilen minimum kapasite koşullarının bu amaca yönelik olduğu belirtiliyor. Bu konuda ilginç bir açıklama da ‘ikinci cumhuriyetçi’ bir yazardan geldi. Yazar “kapsama köylerin de alınmasını, böylelikle bu gerici katmanın dağılma yoluna gireceği, bunun da Türkiye’nin demokratlaşmasına katkı sağlayacağını” söyledi.

Yukarıda yazdıklarımın tamamen tarafımdan uydurulduğunu söyleyeyim. Adına açıklama yaptıklarımdan özür dilerim. Umarım; aceleci bazı okurlar yazının gerisini okumadan, ona buna göndermeye kalkmazlar!

Neden bunları yazdım? Türkiye’de birçok kamu kuruluşu özelleştirildi. Birçok kişi sanıyor ki, özelleştirilecek pek bir şey kalmadı. Çok yanılıyorlar. Daha çok şey var. Akarsular, barajlar, metro işletmeleri, ormanlar, parklar hatta cezaevleri. Neo-liberallerin özelleştirme konusunda vizyonları çok güçlü. Sağlık sektörü adım adım özelleştiriliyor.

Yazımın ilk paragrafını okuyanlar “Yok artık, bu kadarı da olur mu!” demişlerdir. Bir düşünelim. Henüz evde yemek yapmak yasaklanmadı ama ‘Tohum Yasası’ ile köylülerin tohum veya fidan satmaları yasaklandı. Bu da, kaliteyi arttırma gerekçesi ile yapıldı. Pazarlarda köylü fideleri kesiliyor. Kuş gribi bahane edilerek, köy tavukçuluğu yok edilmek istendi. Epeyce köyde köylü tavuğu katledildi. Aslında, kuş gribinin dünyada endüstriyel tavuk işletmelerinden çıktığı biliniyordu. Sağlık gerekçeleriyle, az kalsın köy tavukçuluğu tümden yok edilecekti.

Evet, henüz restoranlara büyüklük sınırlaması getirilmedi ama ‘Tütün Yasası’ ile yeni sigara fabrikaları veya atölyelerinin kurulmasını engellemek için, kapasite sınırlamaları veya yeni makine kullanma zorunlulukları getirildi.

Artık sadece özelleştirme silahı kullanılmıyor. Kamulaştırma da kullanılmakta. İzmir’in Efemçukuru Köyü’nde, arazilerini ‘altın’cı firmaya satmak istemeyen köylülerin toprakları kamulaştırılıyor ve şirkete veriliyor.

Neo-liberalizmin yapmak istediğinin bir çeşit köleliğe geri dönüş olduğu açık! 
TAYFUN ÖZKAYA-YURT 
Daha yeni Daha eski