"Marx’ın komünist değil de cumhuriyetçi olduğunu iddia ettiğimi ileri sürenler varmış. Ne diyeyim ben buna şimdi? Aynı doğrultuda iletiler bana da geldi sanırım. Sanırım diyorum, çünkü bazılarını anlayamıyorum, yazılış saatine bakıyorum, sarhoşluk kazası mı diye…"
Kemal Okuyan - soL
Yazarla okur, okurla yazar...
soL söz konusu olduğunda, okur-yazar ayrımı silikleşiyor, silikleşmek zorunda… Okur yazıyor, yazar okuyor. Anlayacağınız, yazarla okur arasındaki ayrım o ana ait, duruma göre değişiyor.
Öte yandan, her yazının bir yazarı ve de okurları var.
Bu bir ilişki ve dostça olsun ya da olmasın, karşılıklı sorumluluklar yüklüyor.
Örneğin, yazar özensiz olmamalı. Bu köşede neredeyse her yazıda okumayı can sıkıcı hale getiren yazım yanlışları ile karşılaşıyorsunuz. Son tahlilde özensizlik. Açıklaması mutlaka var bunun. Yalnızca yazı hazırlayan biri değilim, sürekli koşturuyor, yolculuk ediyor, bazen oldukça kısa bir zaman aralığında yazıyorum. Aklıma geleni paylaşıyorum sonucu çıkarmayın, yazı bütün o yoğunluk içinde sürekli gündemimde. Ama yazım aşamasında gerçekten de çoğu kez işkenceye dönüşen zaman, hatta mekan baskısı yaşamaktayım.
Plaza yazarı değiliz, işin doğasında var bu zorluk.
Ancak bunlar okuru ilgilendirmemeli. İki kez okunuyorsa, beş kez okunmalı basılmadan önce bir yazı. Önceki gün çıkan “Marx cumhuriyetçiydi” yazısının daha hemen başında yer alan, anlam kaymasına neden olmasa da, insanın okuma şevkini kıran Türkçe yanlışı, daha özenli olmak gerektiği konusunda son bir uyarıydı benim için.
Dedim ya, okur nedeni-niçini ile uğraşmak zorunda değil. Bu tür sorunlar çözülmeli.
Okur da üzerine düşeni yapmalı.
Bir yargıda bulunacağı, yargısını paylaşacağı bir yazıyı iyi okumalı.
“Marx cumhuriyetçiydi” yazısını alalım. “Sanal dünyada” benim Marx’ın komünist değil de cumhuriyetçi olduğunu iddia ettiğimi ileri sürenler varmış. Ne diyeyim ben buna şimdi? Aynı doğrultuda iletiler bana da geldi sanırım. Sanırım diyorum, çünkü bazılarını anlayamıyorum, yazılış saatine bakıyorum, sarhoşluk kazası mı diye…
Sataşmak için yazılanları hiç hesaba katmıyorum. Asgari bir çaba harcanan, bu nedenle eleştiri sınıfına sokulabilecek olanlardan söz ediyorum. Ama gerçekten anlamıyorum: “... Marx’ın 1864’te yazdığı mektupla güya faşist cumhuriyeti savunmuşsunuz. O kadar geriye gitmenize gerek yoktu. Atatürk’ün komünist olduğunu bir kez daha yazsaydınız da olurdu. Yazıklar olsun size.”
Olsun! Bu iletiyi yollayan okur, birkaç cümle önce yazılarımı ilgiyle okuduğu, yararlandığı notunu düşmüş, sonra “ama bir eleştirim olacak” diye devam etmiş ve “yazıklar olsun size” diye bitirmiş. Belki sonradan söyleyeceklerinin etkisini artıracağını düşünmüştür. Haklı, işte gündem oldu!
Bir diğeri “Marks cumhuriyetciymis... Yeni yazisinin basligi kesin marks aslinda turkdu olacak...allah sonunuzu hayir etsin... Hahaha…” notunu yollamış.
Keşke yerimiz olsa, bu tür mektupları yayınlasak. Diyeceksiniz ki, “işiniz gücünüz yok mu”… Ama Türkiye solunda işler tam da böyle yürüyor. Düşünce, eleştiri diye bunlar yayılıyor. “Kemal Okuyan, Atatürk’e komünist demiş!”
“Vay namussuz!”
“Orada da kalmamış, Marx’a şey demiş…”
“Adi şerefsiz!”
Bir de gerçekten titiz okurlar var, onların yazdıklarından, eleştiri dozu ne kadar yüksek olursa olsun yararlanmaya çalışıyorsunuz. Katılmasanız bile değer veriyor, bir sonraki yazınızda ele aldığınız konuyu, okurun açtığı tartışma başlıklarına da yanıt vererek işliyorsunuz.
Marx’a gelince…
Ergenekoncu’ydu, bir numaraydı!
Kemal Okuyan - soL
Yazarla okur, okurla yazar...
soL söz konusu olduğunda, okur-yazar ayrımı silikleşiyor, silikleşmek zorunda… Okur yazıyor, yazar okuyor. Anlayacağınız, yazarla okur arasındaki ayrım o ana ait, duruma göre değişiyor.
Öte yandan, her yazının bir yazarı ve de okurları var.
Bu bir ilişki ve dostça olsun ya da olmasın, karşılıklı sorumluluklar yüklüyor.
Örneğin, yazar özensiz olmamalı. Bu köşede neredeyse her yazıda okumayı can sıkıcı hale getiren yazım yanlışları ile karşılaşıyorsunuz. Son tahlilde özensizlik. Açıklaması mutlaka var bunun. Yalnızca yazı hazırlayan biri değilim, sürekli koşturuyor, yolculuk ediyor, bazen oldukça kısa bir zaman aralığında yazıyorum. Aklıma geleni paylaşıyorum sonucu çıkarmayın, yazı bütün o yoğunluk içinde sürekli gündemimde. Ama yazım aşamasında gerçekten de çoğu kez işkenceye dönüşen zaman, hatta mekan baskısı yaşamaktayım.
Plaza yazarı değiliz, işin doğasında var bu zorluk.
Ancak bunlar okuru ilgilendirmemeli. İki kez okunuyorsa, beş kez okunmalı basılmadan önce bir yazı. Önceki gün çıkan “Marx cumhuriyetçiydi” yazısının daha hemen başında yer alan, anlam kaymasına neden olmasa da, insanın okuma şevkini kıran Türkçe yanlışı, daha özenli olmak gerektiği konusunda son bir uyarıydı benim için.
Dedim ya, okur nedeni-niçini ile uğraşmak zorunda değil. Bu tür sorunlar çözülmeli.
Okur da üzerine düşeni yapmalı.
Bir yargıda bulunacağı, yargısını paylaşacağı bir yazıyı iyi okumalı.
“Marx cumhuriyetçiydi” yazısını alalım. “Sanal dünyada” benim Marx’ın komünist değil de cumhuriyetçi olduğunu iddia ettiğimi ileri sürenler varmış. Ne diyeyim ben buna şimdi? Aynı doğrultuda iletiler bana da geldi sanırım. Sanırım diyorum, çünkü bazılarını anlayamıyorum, yazılış saatine bakıyorum, sarhoşluk kazası mı diye…
Sataşmak için yazılanları hiç hesaba katmıyorum. Asgari bir çaba harcanan, bu nedenle eleştiri sınıfına sokulabilecek olanlardan söz ediyorum. Ama gerçekten anlamıyorum: “... Marx’ın 1864’te yazdığı mektupla güya faşist cumhuriyeti savunmuşsunuz. O kadar geriye gitmenize gerek yoktu. Atatürk’ün komünist olduğunu bir kez daha yazsaydınız da olurdu. Yazıklar olsun size.”
Olsun! Bu iletiyi yollayan okur, birkaç cümle önce yazılarımı ilgiyle okuduğu, yararlandığı notunu düşmüş, sonra “ama bir eleştirim olacak” diye devam etmiş ve “yazıklar olsun size” diye bitirmiş. Belki sonradan söyleyeceklerinin etkisini artıracağını düşünmüştür. Haklı, işte gündem oldu!
Bir diğeri “Marks cumhuriyetciymis... Yeni yazisinin basligi kesin marks aslinda turkdu olacak...allah sonunuzu hayir etsin... Hahaha…” notunu yollamış.
Keşke yerimiz olsa, bu tür mektupları yayınlasak. Diyeceksiniz ki, “işiniz gücünüz yok mu”… Ama Türkiye solunda işler tam da böyle yürüyor. Düşünce, eleştiri diye bunlar yayılıyor. “Kemal Okuyan, Atatürk’e komünist demiş!”
“Vay namussuz!”
“Orada da kalmamış, Marx’a şey demiş…”
“Adi şerefsiz!”
Bir de gerçekten titiz okurlar var, onların yazdıklarından, eleştiri dozu ne kadar yüksek olursa olsun yararlanmaya çalışıyorsunuz. Katılmasanız bile değer veriyor, bir sonraki yazınızda ele aldığınız konuyu, okurun açtığı tartışma başlıklarına da yanıt vererek işliyorsunuz.
Marx’a gelince…
Ergenekoncu’ydu, bir numaraydı!