FAKÜLTE BİLE DEĞİL, 2 YILLIK YÜKSEK OKUL
Araklı İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu.
2002 yılında girdiği üniversite sınavında sözel bölümde yüzde 23’lük, sayısal bölümde ise yüzde 85’lik dilimde yer aldı ve barajın 120 puan olduğu sınavda 134.5 puan alarak Türkiye’de bir üniversiteye girmeye hak kazanamadı.
Üstelik o sınavdaki orta öğrenim başarı puanı 42,6 idi. Böyle bir sınav sonucu, baraj puanı olan 120'nin de altında kalmış olmak anlamına geliyordu.
Daha sonra Gürman Giyim’in sahibi Remzi Gür’ün sağladığı burs sayesinde Amerika’da orta karar bir üniversitede eğitim aldı.
Bu eğitim için gerekli olan finans desteğini sağlayan Remzi Gür'ün, bu desteğinin karşılığının ne olduğuysa hiç bir zaman tam olarak öğrenilemedi.
O dönemde babasıyla birlikte dış ülkelere yapılan gezilerde giydiği 3 bin dolarlık ceket, 500 dolarlık kaşmir türban gibi fahiş fiyatlara sahip kıyafetleriyle adından epeyce söz ettirdi.
Kariyerinde, Ürdün’de gidilen 6 aylık bir Arapça kursu ve bazı gazetecilerin her ne hikmetse hayranlığını kazanan keman ve şan dersleri de var.
Hayranlığını kazandığı o bazı gazeteciler aylarca, üniversitede tarih okuduğunu yazsalar da aslında O, orta karar bir okul olan İndiana Üniversitesi’nde The School Of Public and Enveriomental Affairs (kamu ve çevre işleri) departmanında, Policy Studies (politika araştırmaları) okudu.
Okuduğu bu bölüm, o okulun asla rağbet edilmeyen ve sadece standart düzeydeki adayların biraz da mecburen tercih ettikleri tek bölümdü.
Ve üstelik fakülte değil, yalnızca 2 yıllık bir meslek yüksek okulu bünyesinde yer almaktaydı.
O okula devam ederken arkadaş gruplarıyla çektirdiği fotoğraflar medyada yer almaya başlayınca sansür mekanizması işlemeye başladı ve fotoğraflar çok kısa bir süre sonra dolaşımdan kaldırıldı. Fotoğrafların büyük çoğunluğu "kızlı erkekli" çektirilmiş fotoğraflardı.
Zaman içerisinde babasının hep yanında görünmeye başladı.
Çıkılan resmi ya da gayri resmi bütün yurt dışı ve yurt içi seyahatlerde daima babasının hemen arkasında yer aldı.
Sürekli verdiği bu fotoğraf giderek insanların kafalarını kurcalamaya ve karıştırmaya başlamıştı.
Sonra babasına danışmanlık yaptığı açıklandı.
Giderek yüksek sesle telaffuz edilmeye başlanan kimi soruları bertaraf etme amacıyla yapılan bu çok havada kalmış açıklama hiç kimseyi tatmin etmedi.
Bir ara, bu danışmanlık karşılığında, bütün diğer başbakan danışmanlarının aldığı ücreti aldığı da söylendi. Diğer danışmanlar her ay ortalama 52 bin TL alıyorlardı.
Bu "danışmanlık" meselesi, meclise de taşındı ve şimdiye kadar bir teki bile cevaplanmamış birçok soru önergesiyle deşilmeye çalışıldı.
Bu anlamda en çok merak edilenlerin başında; söz konusu danışmanlığın resmi boyutları geliyordu. Fakat bununla ilgili doğrular bugüne kadar bir türlü öğrenilemedi.
Bir diğer merak konusu da, olayda herhangi bir resmiyet boyutu yok ise, kendisiyle ilgili harcamaların kaynağının ne olduğuydu. Tabii ki bu da öğrenilemedi.
İşte bu Sümeyye Erdoğan için babası, yani bu ülkedeki başbakan sıfatlı tek şahıs; "Benim kızım başörtüsü mağdurudur" dedi.
HARVARD'DA "PRESTİJ KONTENJANI"NDAN MASTER
Necmeddin Bilal Erdoğan'a gelince...
Kendisiyle ilgili olarak internette yer alan bilgiler ne hikmetse çok az.
Sadece bir imam hatip lisesi ve hemen ardından da Harvard argümanları var.
Hiç kuşkusuz imam hatip çok önemli bir ayrıntı değil.
Bizim asıl üzerinde durmamız gereken nokta Harvard Üniversitesi meselesi.
Kızıyla ilgili olarak; bütün Türkiye'nin gözünün içine baka baka defalarca; "O bir başörtüsü mağdurudur" diyebilen Recep Tayyip, Bilal Erdoğan'dan söz ederken de her fırsatta; "Oğlum Boğaziçi'ni kazandığı halde gidemedi" cümlesini tekrarlayıp duruyor.
Duruyor ama, ortada bu söylemle ilgili tek bir belge, doküman falan yok. Üstelik öyle olduğu kabul edilse bile, neden gidemediği hep havada kalıyor.
Yoksa Necmeddin Bilal Erdoğan da mı bir başörtüsü mağduru?
Yani, "Boğaziçi'ne gidecekti ama, başörtüsü takmasına izin vermedikleri için gidemedi" durumları mı var, orası pek net değil.
İşte bu Bilal Erdoğan'ın Harvard Üniversitesi'nde bir master yaptığını biliyoruz.
İşte burası çok önemli.
Yandaş medyayla korkak medyanın üfürüp durduğu gibi, kişisel bir başarıyla elde edilmiş bir olanak değil bu master.
Peki ya ne?
Necmeddin Bilal Erdoğan o master'ı, Harvard'ın "Prestij Kontenjanı"ndan yapıyor.
Tıpkı, Abdullah Gül'ün, puan türlerine göre; YGS 1'de: 36 bininci, YGS 2'de: 38 bininci, YGS 3te: 86 bininci, YGS 4te: 102 bininci, YGS 5'te: 59 bininci, YGS 6'da: 40 bininci olan küçük oğlu Mehmet Emre Gül'ün yaptığı gibi.
11 YILDIR TEKRARLANAN BÜYÜK YALAN
Yukarıda yer alan, Sümeyye Erdoğan ve Necmeddin Bilal Erdoğan ile ilgili bilgileri köşemize taşımamızın hiç kuşkusuz bir nedeni var.
Üstelik bu bilgilerin birçoğu bütün ülke tarafından biliniyorken...
Başbakanın, bulduğu her fırsatta, hepimizin gözünün içine baka tekrarlayıp durduğu o "mağduriyet" cümleleri nedeniyle bu kadar detay bilgiyi sizlere aktardık.
Yani ortada bir mağduriyetin olmadığını göstermek için.
Bu mağduriyet söylemi 2002'den bu yana tam 11 senedir başbakan tarafından tekrarlanıp duruyor.
Bu yıl örneğin, 28 Şubat'ın yıldönümünde başladı bu tekrarlama.
Recep Tayyip, 27 Şubat'ta Viyana'da MÜSİAD'ın bir toplantısında yaptığı konuşmanın bir yerinde; "Ben 28 Şubat'ın mağduriyetini yaşarken aynı zamanda bir baba olarak da bu mağduriyeti yaşadım. 2 kızım 2 çocuğum bunları yaşadı. Kızlarım başörtüsü, çocuklarım da katsayıdan dolayı bu mağduriyeti yaşadı" diyerek 2013 yılı "Başörtüsü Mağduriyeti Sezonu"nu açtı.
En son, geçen Salı günü meclis grup toplantısında, başörtülü milletvekilleriyle ilgili olarak konuşurken aynı cümleleri kurdu.
Ardından Adana ve Kayseri'de birer "tekrar" daha yaptı.
Biz sizlere, başbakanın; "Kızlarım başörtüsü mağduru oldukları için yurt dışında okuyabildiler" derken gerçeği dillendirmediğini yukarıda dilimiz döndüğünce anlattık.
ZÜCCACİYE DÜKKANINA GİREN FİL
Bu arada başörtüsü mağduriyeti demişken bir iki not daha düşmemiz gerekiyor.
Mecliste başörtülü kadın milletvekilleri meselesi bir AKP tertibiydi, ellerinde patladı. Bunu bir kenara yazalım.
Tertibin amacı başından beri biliniyordu.
O kadınların meclise o halde gelmelerinin bir tek nedeni vardı; provokasyon yaratıp "mağduru oynamak!"
MHP ve BDP yönetimi sürekli ellerinin altında olduğu için, hedefi de doğrudan doğruya CHP idi.
Meclis genel kuruluna başörtüsüyle geldiklerinde, tıpkı geçmişte olduğu gibi bir CHP saldırısı hesaplamışlardı, hesap tutmadı.
Kuşkusuz bunda, CHP'nin uyanık, soğukkanlı ve provokasyona gelmeme tutumu çok belirleyici oldu.
Bu hesabın tutmaması demek, tam da seçim öncesinde hiç ummadıkları bir yenilgi demekti.
Yeni bir argüman bulmaları gerekiyordu acilen ve buldular!
Kendilerinin deyimiyle "Kızlı-Erkekli Öğrenci Evleri" tertibi bu şekilde ortaya çıktı.
Mevcut yasalara ve hukuka göre evet bu bir AKP zırvasıydı.
Zırva ortaya atıldıktan sonra, hemen bir kaç saat içerisinde neredeyse bütün bakanlar, başbakanın bu zırvasının içini doldurma telaşına ve yarışına girdiler.
İşi son olarak "Terör Yuvaları"na kadar vardırdılar.
18 yaşını doldurmuş yurttaşlara hukuken müdahale edilemeyeceğini hepsi, herkesten, hepimizden çok daha iyi ve dahi bal gibi bildikleri halde, zırvayı uzatabildikleri kadar uzatma kararlılığı içerisinde olduklarını göstermekte hiç bir sakınca görmediler.
Suni gündem tertibinin tutması için hala her akıllarına gelen yolu deniyorlar.
Bakanların yaptıkları açıklamalar artık cahillik ve altyapısızlık sınırlarını iyice aşmış görünüyor.
Bu zırvayla ilgili son cümle yine Recep Tayyip'e aitti.
Finlandiya'dan konuştu.
"Hangisi meşru, hangisi gayri meşru nereden bilelim" derken, bu ülkenin üniversiteli kızlarını nasıl iğrenç bir töhmet altında bıraktığını aklının ucundan bile geçirmedi.
Böyle bir insani durumu düşünecek halde değildi.
Seçim arifesindeydi çünkü ve sadece partisine gelecek oylara endekslenmişti.
Züccaciye dükkanına giren fil için kristallerin ne önemi olabilirdi ki...
BİNDİRİLMİŞ İSLAM TÜRKİYE'Yİ YÖNETİYOR
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a yönelik sistemli saldırı kampanyası sürüyor.
"Kuran, insanların çoğu küfürdedir diyor. İnsanların çoğu gerçeği görmez, görse dahi kabul etmez. Bir de üzerini örter. Şeytan ne yaptı? Diretti, büyüklendi ve kafirlerden oldu. Kafirliğin sebebi Allah yok demek değildir. Allah yok, Kuran yok demek kafirlik değildir. Kuran buna kafir demiyor. Mesela adam gerçeği görüyor, hangi gerçek olursa olsun fakat bunu kabul etmiyor ve üzerini örtüyor ki bu en küçük bir gerçek de olabilir. Diyelim bir adamın foyası ortaya çıktı, yalanı ortaya çıktı ama o yine de bunu kabul etmiyor. Çünkü ederse küçük duruma düşecek. Sırf insanlara bunu dedirtmemek için gerçeği kabul etmiyor. İşte kafirlik budur" diyen Eliaçık, malum çevrelerce her fırsatta yargısız infaza tabi tutuluyor.
Eliaçık'ın ne söylemek istediğini görebilmek için gündelik hayatta olan bitenlere bakın.
TOKİ'ye bakın, sahte cd'lerle sürdürülen ve bir karara bağlanan mahkemelere bakın, şikeden yargılanan adamın federasyon başkanı yapılmasına bakın, "mağdurum ben, mağdurum" diyenlerin ruh hallerine bakın, Kuran kursu binasının üst katında erkek öğrenciye tecavüz eden kurs hocasına bakın, kendisiyle barışmayı reddettiği için sokak ortasında karısını bilmem kaç yerinden bıçaklayan adama bakın, "o kadın da tecavüzcüsüyle evlensin canım" diyen Kadından Sorumlu Bakan'a bakın,
Eliaçık'a saldıran "İndirilmiş İslam" değil, "Bindirilmiş İslam"dır!
Ve evet, Bindirilmiş İslam Türkiye'yi yönetiyor.
23 EYLÜL 2004 TARİHLİ BBC HABERİ: "ZİNA ARTIK TÜRKİYE'DE SUÇ DEĞİL"
Finlandiya'dan, öğrenci evleri için, meşru - gayri meşru belirlemesinin şart olduğunu beyan eden başbakan ile, "bu ülkenin genetik kodları, kızlı - erkekli yaşamayı kaldırmaz" diyen kadından sorumlu bakana küçük bir hatırlatma:
Eylül 2004'ün sonuna doğru gerçekleşen Erdoğan ve AB yetkilileri arasındaki görüşmeleri ve çıkan sonucu 23 Eylül 2004 akşamı BBC Türkçe şu başlıkla dünyaya duyuruyordu;
"Erdoğan Brüksel’de çark etti. Yeni TCK’da zina artık suç değil"
Görüşmelere gitmeden önce; "Biz Türküz. Biz Türkiye’yiz AB iç işlerimize karışamaz" diyen Erdoğan dönüşte, Türkiye’nin gözünün içine baka baka, yeni TCK’da zinanın suç sayılmayacağını ve yeni TCK’nın en kısa sürede TBMM’de onaylanmasını umduğunu söyledi.
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın!
HAYRİ GÜNEL
Araklı İmam Hatip Lisesi’nden mezun oldu.
2002 yılında girdiği üniversite sınavında sözel bölümde yüzde 23’lük, sayısal bölümde ise yüzde 85’lik dilimde yer aldı ve barajın 120 puan olduğu sınavda 134.5 puan alarak Türkiye’de bir üniversiteye girmeye hak kazanamadı.
Üstelik o sınavdaki orta öğrenim başarı puanı 42,6 idi. Böyle bir sınav sonucu, baraj puanı olan 120'nin de altında kalmış olmak anlamına geliyordu.
Daha sonra Gürman Giyim’in sahibi Remzi Gür’ün sağladığı burs sayesinde Amerika’da orta karar bir üniversitede eğitim aldı.
Bu eğitim için gerekli olan finans desteğini sağlayan Remzi Gür'ün, bu desteğinin karşılığının ne olduğuysa hiç bir zaman tam olarak öğrenilemedi.
O dönemde babasıyla birlikte dış ülkelere yapılan gezilerde giydiği 3 bin dolarlık ceket, 500 dolarlık kaşmir türban gibi fahiş fiyatlara sahip kıyafetleriyle adından epeyce söz ettirdi.
Kariyerinde, Ürdün’de gidilen 6 aylık bir Arapça kursu ve bazı gazetecilerin her ne hikmetse hayranlığını kazanan keman ve şan dersleri de var.
Hayranlığını kazandığı o bazı gazeteciler aylarca, üniversitede tarih okuduğunu yazsalar da aslında O, orta karar bir okul olan İndiana Üniversitesi’nde The School Of Public and Enveriomental Affairs (kamu ve çevre işleri) departmanında, Policy Studies (politika araştırmaları) okudu.
Okuduğu bu bölüm, o okulun asla rağbet edilmeyen ve sadece standart düzeydeki adayların biraz da mecburen tercih ettikleri tek bölümdü.
Ve üstelik fakülte değil, yalnızca 2 yıllık bir meslek yüksek okulu bünyesinde yer almaktaydı.
O okula devam ederken arkadaş gruplarıyla çektirdiği fotoğraflar medyada yer almaya başlayınca sansür mekanizması işlemeye başladı ve fotoğraflar çok kısa bir süre sonra dolaşımdan kaldırıldı. Fotoğrafların büyük çoğunluğu "kızlı erkekli" çektirilmiş fotoğraflardı.
Zaman içerisinde babasının hep yanında görünmeye başladı.
Çıkılan resmi ya da gayri resmi bütün yurt dışı ve yurt içi seyahatlerde daima babasının hemen arkasında yer aldı.
Sürekli verdiği bu fotoğraf giderek insanların kafalarını kurcalamaya ve karıştırmaya başlamıştı.
Sonra babasına danışmanlık yaptığı açıklandı.
Giderek yüksek sesle telaffuz edilmeye başlanan kimi soruları bertaraf etme amacıyla yapılan bu çok havada kalmış açıklama hiç kimseyi tatmin etmedi.
Bir ara, bu danışmanlık karşılığında, bütün diğer başbakan danışmanlarının aldığı ücreti aldığı da söylendi. Diğer danışmanlar her ay ortalama 52 bin TL alıyorlardı.
Bu "danışmanlık" meselesi, meclise de taşındı ve şimdiye kadar bir teki bile cevaplanmamış birçok soru önergesiyle deşilmeye çalışıldı.
Bu anlamda en çok merak edilenlerin başında; söz konusu danışmanlığın resmi boyutları geliyordu. Fakat bununla ilgili doğrular bugüne kadar bir türlü öğrenilemedi.
Bir diğer merak konusu da, olayda herhangi bir resmiyet boyutu yok ise, kendisiyle ilgili harcamaların kaynağının ne olduğuydu. Tabii ki bu da öğrenilemedi.
İşte bu Sümeyye Erdoğan için babası, yani bu ülkedeki başbakan sıfatlı tek şahıs; "Benim kızım başörtüsü mağdurudur" dedi.
HARVARD'DA "PRESTİJ KONTENJANI"NDAN MASTER
Necmeddin Bilal Erdoğan'a gelince...
Kendisiyle ilgili olarak internette yer alan bilgiler ne hikmetse çok az.
Sadece bir imam hatip lisesi ve hemen ardından da Harvard argümanları var.
Hiç kuşkusuz imam hatip çok önemli bir ayrıntı değil.
Bizim asıl üzerinde durmamız gereken nokta Harvard Üniversitesi meselesi.
Kızıyla ilgili olarak; bütün Türkiye'nin gözünün içine baka baka defalarca; "O bir başörtüsü mağdurudur" diyebilen Recep Tayyip, Bilal Erdoğan'dan söz ederken de her fırsatta; "Oğlum Boğaziçi'ni kazandığı halde gidemedi" cümlesini tekrarlayıp duruyor.
Duruyor ama, ortada bu söylemle ilgili tek bir belge, doküman falan yok. Üstelik öyle olduğu kabul edilse bile, neden gidemediği hep havada kalıyor.
Yoksa Necmeddin Bilal Erdoğan da mı bir başörtüsü mağduru?
Yani, "Boğaziçi'ne gidecekti ama, başörtüsü takmasına izin vermedikleri için gidemedi" durumları mı var, orası pek net değil.
İşte bu Bilal Erdoğan'ın Harvard Üniversitesi'nde bir master yaptığını biliyoruz.
İşte burası çok önemli.
Yandaş medyayla korkak medyanın üfürüp durduğu gibi, kişisel bir başarıyla elde edilmiş bir olanak değil bu master.
Peki ya ne?
Necmeddin Bilal Erdoğan o master'ı, Harvard'ın "Prestij Kontenjanı"ndan yapıyor.
Tıpkı, Abdullah Gül'ün, puan türlerine göre; YGS 1'de: 36 bininci, YGS 2'de: 38 bininci, YGS 3te: 86 bininci, YGS 4te: 102 bininci, YGS 5'te: 59 bininci, YGS 6'da: 40 bininci olan küçük oğlu Mehmet Emre Gül'ün yaptığı gibi.
11 YILDIR TEKRARLANAN BÜYÜK YALAN
Yukarıda yer alan, Sümeyye Erdoğan ve Necmeddin Bilal Erdoğan ile ilgili bilgileri köşemize taşımamızın hiç kuşkusuz bir nedeni var.
Üstelik bu bilgilerin birçoğu bütün ülke tarafından biliniyorken...
Başbakanın, bulduğu her fırsatta, hepimizin gözünün içine baka tekrarlayıp durduğu o "mağduriyet" cümleleri nedeniyle bu kadar detay bilgiyi sizlere aktardık.
Yani ortada bir mağduriyetin olmadığını göstermek için.
Bu mağduriyet söylemi 2002'den bu yana tam 11 senedir başbakan tarafından tekrarlanıp duruyor.
Bu yıl örneğin, 28 Şubat'ın yıldönümünde başladı bu tekrarlama.
Recep Tayyip, 27 Şubat'ta Viyana'da MÜSİAD'ın bir toplantısında yaptığı konuşmanın bir yerinde; "Ben 28 Şubat'ın mağduriyetini yaşarken aynı zamanda bir baba olarak da bu mağduriyeti yaşadım. 2 kızım 2 çocuğum bunları yaşadı. Kızlarım başörtüsü, çocuklarım da katsayıdan dolayı bu mağduriyeti yaşadı" diyerek 2013 yılı "Başörtüsü Mağduriyeti Sezonu"nu açtı.
En son, geçen Salı günü meclis grup toplantısında, başörtülü milletvekilleriyle ilgili olarak konuşurken aynı cümleleri kurdu.
Ardından Adana ve Kayseri'de birer "tekrar" daha yaptı.
Biz sizlere, başbakanın; "Kızlarım başörtüsü mağduru oldukları için yurt dışında okuyabildiler" derken gerçeği dillendirmediğini yukarıda dilimiz döndüğünce anlattık.
ZÜCCACİYE DÜKKANINA GİREN FİL
Bu arada başörtüsü mağduriyeti demişken bir iki not daha düşmemiz gerekiyor.
Mecliste başörtülü kadın milletvekilleri meselesi bir AKP tertibiydi, ellerinde patladı. Bunu bir kenara yazalım.
Tertibin amacı başından beri biliniyordu.
O kadınların meclise o halde gelmelerinin bir tek nedeni vardı; provokasyon yaratıp "mağduru oynamak!"
MHP ve BDP yönetimi sürekli ellerinin altında olduğu için, hedefi de doğrudan doğruya CHP idi.
Meclis genel kuruluna başörtüsüyle geldiklerinde, tıpkı geçmişte olduğu gibi bir CHP saldırısı hesaplamışlardı, hesap tutmadı.
Kuşkusuz bunda, CHP'nin uyanık, soğukkanlı ve provokasyona gelmeme tutumu çok belirleyici oldu.
Bu hesabın tutmaması demek, tam da seçim öncesinde hiç ummadıkları bir yenilgi demekti.
Yeni bir argüman bulmaları gerekiyordu acilen ve buldular!
Kendilerinin deyimiyle "Kızlı-Erkekli Öğrenci Evleri" tertibi bu şekilde ortaya çıktı.
Mevcut yasalara ve hukuka göre evet bu bir AKP zırvasıydı.
Zırva ortaya atıldıktan sonra, hemen bir kaç saat içerisinde neredeyse bütün bakanlar, başbakanın bu zırvasının içini doldurma telaşına ve yarışına girdiler.
İşi son olarak "Terör Yuvaları"na kadar vardırdılar.
18 yaşını doldurmuş yurttaşlara hukuken müdahale edilemeyeceğini hepsi, herkesten, hepimizden çok daha iyi ve dahi bal gibi bildikleri halde, zırvayı uzatabildikleri kadar uzatma kararlılığı içerisinde olduklarını göstermekte hiç bir sakınca görmediler.
Suni gündem tertibinin tutması için hala her akıllarına gelen yolu deniyorlar.
Bakanların yaptıkları açıklamalar artık cahillik ve altyapısızlık sınırlarını iyice aşmış görünüyor.
Bu zırvayla ilgili son cümle yine Recep Tayyip'e aitti.
Finlandiya'dan konuştu.
"Hangisi meşru, hangisi gayri meşru nereden bilelim" derken, bu ülkenin üniversiteli kızlarını nasıl iğrenç bir töhmet altında bıraktığını aklının ucundan bile geçirmedi.
Böyle bir insani durumu düşünecek halde değildi.
Seçim arifesindeydi çünkü ve sadece partisine gelecek oylara endekslenmişti.
Züccaciye dükkanına giren fil için kristallerin ne önemi olabilirdi ki...
BİNDİRİLMİŞ İSLAM TÜRKİYE'Yİ YÖNETİYOR
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık'a yönelik sistemli saldırı kampanyası sürüyor.
"Kuran, insanların çoğu küfürdedir diyor. İnsanların çoğu gerçeği görmez, görse dahi kabul etmez. Bir de üzerini örter. Şeytan ne yaptı? Diretti, büyüklendi ve kafirlerden oldu. Kafirliğin sebebi Allah yok demek değildir. Allah yok, Kuran yok demek kafirlik değildir. Kuran buna kafir demiyor. Mesela adam gerçeği görüyor, hangi gerçek olursa olsun fakat bunu kabul etmiyor ve üzerini örtüyor ki bu en küçük bir gerçek de olabilir. Diyelim bir adamın foyası ortaya çıktı, yalanı ortaya çıktı ama o yine de bunu kabul etmiyor. Çünkü ederse küçük duruma düşecek. Sırf insanlara bunu dedirtmemek için gerçeği kabul etmiyor. İşte kafirlik budur" diyen Eliaçık, malum çevrelerce her fırsatta yargısız infaza tabi tutuluyor.
Eliaçık'ın ne söylemek istediğini görebilmek için gündelik hayatta olan bitenlere bakın.
TOKİ'ye bakın, sahte cd'lerle sürdürülen ve bir karara bağlanan mahkemelere bakın, şikeden yargılanan adamın federasyon başkanı yapılmasına bakın, "mağdurum ben, mağdurum" diyenlerin ruh hallerine bakın, Kuran kursu binasının üst katında erkek öğrenciye tecavüz eden kurs hocasına bakın, kendisiyle barışmayı reddettiği için sokak ortasında karısını bilmem kaç yerinden bıçaklayan adama bakın, "o kadın da tecavüzcüsüyle evlensin canım" diyen Kadından Sorumlu Bakan'a bakın,
Eliaçık'a saldıran "İndirilmiş İslam" değil, "Bindirilmiş İslam"dır!
Ve evet, Bindirilmiş İslam Türkiye'yi yönetiyor.
23 EYLÜL 2004 TARİHLİ BBC HABERİ: "ZİNA ARTIK TÜRKİYE'DE SUÇ DEĞİL"
Finlandiya'dan, öğrenci evleri için, meşru - gayri meşru belirlemesinin şart olduğunu beyan eden başbakan ile, "bu ülkenin genetik kodları, kızlı - erkekli yaşamayı kaldırmaz" diyen kadından sorumlu bakana küçük bir hatırlatma:
Eylül 2004'ün sonuna doğru gerçekleşen Erdoğan ve AB yetkilileri arasındaki görüşmeleri ve çıkan sonucu 23 Eylül 2004 akşamı BBC Türkçe şu başlıkla dünyaya duyuruyordu;
"Erdoğan Brüksel’de çark etti. Yeni TCK’da zina artık suç değil"
Görüşmelere gitmeden önce; "Biz Türküz. Biz Türkiye’yiz AB iç işlerimize karışamaz" diyen Erdoğan dönüşte, Türkiye’nin gözünün içine baka baka, yeni TCK’da zinanın suç sayılmayacağını ve yeni TCK’nın en kısa sürede TBMM’de onaylanmasını umduğunu söyledi.
Sevgiyle, dirençli ve uyanık kalın!
HAYRİ GÜNEL