Ariel Şaron'u diğer insanlık suçu işlemiş İsrailli sivil ve askeri liderlerden daha özel kılan, 1953 yılında bir Filistin köyünü basarak 60 sivilin katledilmesinin bizzat emrini vermesi ve elbette Sabra ve Şatillla katliamları...

Dr. Melisa KOHEN
İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron, 8 senelik bitkisel yaşamın ardından hayata gözlerini yumdu ve kimi İsrail milliyetçileri için kahramanlık, insanlık adına ise utanç vesilesi bir hayatı geride bıraktı. Kurulduğu gunden beri kan ve gözyaşının eksik olmadığı o coğrafyada Ariel Sharon'u diğer insanlık suçu işlemiş İsrailli sivil ve askeri liderlerden daha özel kılan ise 1953 yılında bir Filistin köyünü basarak 60 sivilin katledilmesinin bizzat emrini vermesi, bir diğeri de elbette Sabra ve Şatillla katliamları...
1982 Eylül ayında, İsrail yanlısı ve İsrail destekli aşırı sağcı Hristiyan Falanjist milislerin Sabra ve Şatilla adındaki Filistin mülteci kamplarını basarak sayısı tam olarak bilinemeyen ama binlerle ifade edilen Filistinli, çoğunluğu çocuk sivili öldürmelerinde baş rolü oynadı. Yıllarca bu katliamdaki rolünü inkâr etse de, dönemin silahlı kuvvetler komutanı Amos Yaron komutasındaki bazı emekli subaylar yıllar sonra bu katliamda nasıl rol aldıklarını ve Falanjist milislerle nasıl koordine olarak çalıştıklarını itiraf etmişti. Bu bilinmeyen bir şey değildi ancak gene de bunun katliamda başrol oynayan emekli askerler tarafından dillendirilmesi önemli sayılabilir.
Ariel Şaron, İsrail ordusuna 14 yaşında girdi. Onu bu kadar parlatan ise 6 Gün Savaşları ve Yom Kipur Savaşı oldu. David Ben Gurion onunla ilgili, hayatını anlattığı kitabında şu ifadelere yer verir:
"Ordu birliklerini gezerken dönemin kuvvet komutanı Avi Ashkenazi'ye dikkatimi çeken genç bir subayı sordum. Bana müthiş bir milliyetçi olduğunu savaşa gitmek için yanıp tutuştuğunu, boş zamanlarında sürekli savaş ve kahramanlık filmleri izleyip onlar gibi olamadığı için sürekli hayıflandığını söyledi. Bu çok hoşuma gitmişti. Onun gibi özel birinin sıradan bir asker olması düşünülemezdi. Onunla kimi zaman bizzat kendim görüşüp, kimi zaman da komutanları aracılığıyla onun asker olarak kalmasının yeteneklerine ihanet olacağına inandırıp hukuk okumaya ikna ettim. Dört tarafımız düşmanlarla çevriliyken ileride varlığımızı sürdürmek için bize gereken korkusuz, acımasız ve ülkesi için bir Yahudi kanı için yapamayacağı şey olmayan bir çocuktu. Açıkçası yıllar sonra Şaron'a bakıp öngörülerimin gerçekleştiğini görünce eserimle gurur duymaya da hakkım olduğunu düşündüm hep"
Görüldüğü üzere milliyetçi ve militarist fikirlerle zehirlenmiş bir beyindi Ariel Şaron; o yuzden onun ne kalbi ne beyni hiç bir zaman normal bir insan gibi çalışmadı. Onun için tek gerçeklik ve hayat felsefesi kendi sözleriyle: '' İnsanlar Yahudi kanının bir bedeli olduğunu bilmeli; o bedel ki o kan akmaması için milyonlarca insanın kanını akıtabilirim''
BM metinlerinde ne işkence ve insanlığa karşı suçlarda ne de soykırım konusunda zaman aşımı yoktur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazilerin yargılandığı Nürnberg duruşmaları başlarken, mahkemenin Amerikalı savcısı Robert Jackson: ''Medeniyetimizin, o gün o davalarda hüküm makamında oturan müttefik devletlerin de bir gün yaptıkları nedeniyle sanık olabileceği bir dünya düzeninin hedeflenmesi gerektiğine" vurgu yapmıştı. Bunu söylerken elbette o günlerde 6 milyon insanını kaybetmiş Yahudilerin acılarından beslenmiş İsrail'i ya da bugün tüm dünyada kan akıtmadık yer bırakmayan ABD'yi kastetmemişti. Ama o mahkemenin iki kurucu üyesinden biri olan ABD'nin diğer emperyal ülkelerin ve İsrail'in de artık yargılanmasının vakti geliyor.
Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago: ''Filistin'de hazırlanan şey, Auschwitz'de olanlarla kıyaslayabileceğim bir suçtur'' demişti. Irak'ta olanlar da öyleydi ve bugün Suriye'de olup Suriye halkına yaşatılanlar da. Bu suça ortak olmamak için itiraz değil, isyan etmek de gerekiyor artık, emperyalist barbarlık bu kadar kontrolden çıkmışken!
Bir Yahudi olarak Ariel Şaron'un insanlığa karşı işlediği suçlarından, katliamlarından dolayı yargılanmadan, eceliyle ölümünden ötürü oldukça üzüntülüyüm. Böyle olmamalıydı Beyrut Kasabının ölümü! Onu aynı Hitler gibi lanetleyerek anmalıydık, vatansever nidaları yükselmesi yerine!
Öfkeliyim, insanlık vicdanı onu çoktan yargılasa da yaptıklarının cezasının hukuk önünde verilmemesinden ötürü. Öfkeleyim çünkü Nazımca, affetmiyorum 60 yıl önce 6 milyon insanını kaybetmiş bir halkın, soykırım mağduru bir ailenin evladı olarak alnımıza bu kara lekeyi çaldığı için. Ama af diliyorum vicdanlı bir Yahudi olarak acılarını paylaştığım ve her zamanında yanında olacağım büyük sosyalist önder George Habash'ın emaneti, büyük Filistin halkından...SOL.ORG
Daha yeni Daha eski