Page Nav

HIDE

Grid

GRID_STYLE
HIDE_BLOG

AKP-Ergenekon; CHP-Fethullahçı ittifakı mı?

Türkiye’deki siyasal cepheleşme, ne Batı demokrasilerindeki liberal özelliklere, ne Ortadoğu ülkelerindeki geleneksel statükocu özellikl...

Türkiye’deki siyasal cepheleşme, ne Batı demokrasilerindeki liberal özelliklere, ne Ortadoğu ülkelerindeki geleneksel statükocu özelliklere sahip. Şahsına münhasır özellikler taşıyan Türkiye Cumhuriyeti müthiş bir kaosun içinde sürükleniyor.
Bugün AKP ile Fethullahçılar, Fethullahçılar ile Ergenekoncular, Ergenekoncular ile AKP, CHP ile AKP ya da MHP arasındaki çelişki, ittifak ve taktik savaşları bunun sonucudur. Bunların toplamı ise anti Kürt stratejisinde ortaktılar. Ortak akıllarını bu strateji oluşturuyordu. Ancak iktidara sahip olma durumları bu bloklar arasındaki kavganın temel gerekçesi oldu. Bu kavganın kaynağını İttihatçı oluşumlar, Osmanlı’nın son dönemleri ya da Cumhuriyetin kuruluş süreçlerine kadar da götürebiliriz. Ancak mevcut durumda Türkiye’deki iktidar kavgasının kendini dışa vurma biçimi sorunların nasıl olduğunu zaten gösteriyor.
AKP-Fethullahçı iktidar kavgasının Kürt sorunun üzerinden kökleşerek devam ettiğini biliyoruz. Erdoğan’ın “bunlar çözüm sürecini hedefliyor” sözleri ile Fethullah Gülen’in “sindirmesek de kabulleniyoruz” sözleri de bunu doğruluyor. Buna karşın CHP ve Ergenekoncuların yakın zamana kadar ulusal/sosyal faşist cephesinde önemli bir yarılma var.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’si Ergenekoncular Silivri’de iken “Ben onların avukatıyım” diyordu. Tayyip Erdoğan ise tam tersi olarak “savcı” rolündeydi. Ama özellikle 17 Aralık’taki gelişmeden sonra Kemal Kılıçdaroğlu ile Tayyip Erdoğan rol değiş-tokuşu yaptı. Erdoğan’ın AKP’si İlker Başbuğ başta olmak üzere Ergenekoncular ve diğer suçluları serbest bıraktırmak için hamleler yaptı. Kılıçdaroğlu ise Ergenekoncuların cezaevine konulmasını sağlayan Fethullahçılar ile yakınlaştı. Hatta ortaklaştı.

30 Mart Seçimlerine gidilirken, son tahliyeler gösteriyor ki AKP, Fethulllahçılardan ayrılarak Ergenekoncularla uzlaştı. CHP ise Fethullahçılarla daha fazla ortak bir pozisyon aldı. Peki bu cepheleşme hangi siyasal sonuçları doğurabilir? Diye sorduğumuzda ise ilginç yanıtlar alabiliriz. AKP kendisini krizden kurtarmak için Ergenekonculara dayanacak, hatta onları başlattığı Kürt sorununun çözümü konusunda ortak etmeye çalışabilir. Bu da Fethullahçıları geriletmeyi ve CHP’yi de bölmeyi getirebilir.

CHP ise Fethullahçılarla ittifak yaparak AKP’yi iktidardan seçimle ya da provokasyonlarla düşürebilir. Ya da AKP’yi zayıflatarak geriletebilir. Fethullahçılar ise gerçek yüzlerini açığa vurduğu için kriminal, adli bir şebeke olarak topluma yansıyor. Bu da her koşulda Fethullahçıların zayıflayacağı ve tamamen bir suç örgütüne dönüşeceği anlamı taşıyor. Ve bütün bu olasılıkların siyasal mühendisliğinde sonuç olarak zayıflayan bir Türkiye gerçeği ortaya çıkıyor. Çünkü bu projelerin arkasında ABD’nin rolünü görmezden gelmek olmaz. Askerlerin cezaevine gönderilmesinde olduğu gibi çıkarılması da ABD’nin bilgisi ve ilgisi dahilindedir.

Her iki cephe iktidar için bu kavgayı yürütürken temel bir noktayı, siyasete yön veren, şekillendiren Kürt Özgürlük Hareketinin dinamiğini görmezden geliyor. Oysa bütün mesele Türkiye’deki sorunların ana sebeplerinden biri olan Kürt sorununun çözümsüzlüğüydü. Şimdi Kürt siyasal hareketi bu durumu görüp çözüm stratejisi/taktiği üretirken, Türkiye’nin çözümsüz siyaseti zayıflıyor, çatlıyor ve dağılmakla karşı karşıya. Bunlara alternatif olarak da ortaya HDP-BDP ittifakı gibi müthiş bir demokrasi dinamiği çıkıyor. HDP ve BDP’ye saldırıların da nedeni budur.

Bütün çelişkilerine rağmen AKP’den Fethullahçılara, CHP’den İP’çilere MHP’ye kadar oluşan milliyetçi linç cephesinin saldırılarını böyle anlamak gerekir. Ve bu cephenin ortaya İlker Başbuğ ve soysal faşist cephe içinden yeni siyasal aktörleri çıkaracağını da belirtmekte fayda var.

Her ne olursa olsun, Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin kazanacağı, güçleneceği bir siyasal durum söz konusudur. 

Hiç yorum yok