Yüreklerinde Haziran İsyanı’nın yaratığı korku hala kor gibi duruyor. Üstelik yüreklerinde korku olanlar şimdi daha çaresiz, daha gayrimeşru ve daha yolsuzlar. Yürüdükleri yol hak etmedikleri kazancın, hak etmedikleri iktidarın kirli, kanlı yolu. O yolda ıslanmaya devam edecekler. Bu bahar ise güneş sokakta parlayacak çünkü sokak hala Ali İsmail’in, Ethem Sarısülük’ün, Ahmet Atakan’ın arkadaşlarının hakimiyetinde
AKP hükümeti son bir yıl içinde gerek Haziran İsyanı nedeni ile gerekse de ortalığa dökülen yolsuzluk ve devlet kadrolarının tasfiye/kumpas entrikaları nedeni ile iktidarının toplumsal ve siyasi meşruiyetini kaybetmesinin yanında, 30 Mart seçim süreci ve sonrasında yaptıklarıyla yerel yönetimlerde de artık meşru değildir. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Batı’daki birçok il ve ilçede, başta Ağrı olmak üzere birçok Kürt il ve ilçelerinde anti-demokratik yollarla yerel yönetimleri gasp etmeye çalışmıştır (çoğunda da başarılı olmuştur).
Bilindiği gibi bu yerel seçimler Tayyip Erdoğan ve paydaşları için bir varlık/yokluk savaşı haline geldi/getirildi. 30 Mart, yerel yöneticileri seçmekten daha ziyade, (Erdoğan’ın da kabul ettiği biçimde) genel seçim olarak yaşanacaktı, öyle de oldu. Kendi iktidarının bir günde alaşağı edilme riski karşısında Tayyip Erdoğan ve şürekası, her türlü gayrimeşru yola başvurdu.
Süreç çok önceden Büyükşehir Yasası’nda değişiklik yaparak başlatıldı; sadece AKP propagandasının ulaşabildiği kırsalın büyükşehirler için oy kullanması düzenlemesi getirildi. Seçim öncesi süreçte ise; devletin tüm olanakları AKP için kullanıldı, kamuoyu araştırma şirketleri yoluyla manipülasyon yapıldı. Halkın haber alma ve yayma kanalları (Twitter, Youtube) kapatıldığı gibi başta Anadolu Ajansı ve devlet televizyonları sadece AKP propagandasına tahsis edildi, AKP belediyeleri ve çalışanları partizanlar olarak sadece propaganda yapmak için değil aynı zamanda karşı propagandayı zorla ya da hileyle engellemek için kullanıldı, AKP’nin güçlü olduğu yerlerden kritik yerlere seçmen kaydırma/çift seçmen yazdırma tezgahlandı…
Seçim günü olanlar ise herkesin gözü önünde yaşandı/yaşatıldı; ülke genelinde nokta atışlarla yaratılan elektrik kesintileri son 70 yılın (1946’dan beri) en kapsamlı “kedi operasyonu” olarak tarihe geçti, ilçe ve il seçim kurullarına çok daha önceden yerleştirilen “görevliler”le sandık tutanakları değiştirildi, birleştirme tutanaklarında değişiklikler yapıldı…
Sonuçta “şaşılacak” düzeyde yüksek oy oranları oluştu; İstanbul ve Ankara’da AKP bırakın oy oranını korumayı, oy oranlarını yükselterek sandıktan çıktı. 20 yıllık kesintisiz yönetime rağmen yetersiz metrosu, çileye dönüşen metrobüsü ve Marmaray dışında halkın yaşamını kolaylaştıracak hiçbir uygulaması olmayan Kadir Topbaş oyunu yüzde 48’lere çıkartırken, Ankara’yı yıllar boyunca büyük bir köy olarak tutmayı becermiş provakatör Melih Gökçek ise oranı yüzde 45’lere çıkarmış durumda.
Bu seçim sonuçlarına şaibeli bile denemez, bu sonuçlar hilelidir ve düzenbazlar tarafından tezgahlanmıştır. Yok hükmünde sayılmalıdır.
 *************
Aynı bilgi kaynağına dayanıyor olmalarına rağmen oy oranı Anadolu Ajansı’na göre yüzde 45, Cihan Haber Ajansı’na göre yüzde 43 olan AKP, bu seçimin kazananı olarak görülemez. 30 Mart yerel seçimleri, son bir yıl içinde AKP’nin (dolayısıyla sistemin) içine girdiği siyasal ve toplumsal krizi çözmek bir yana yerel yönetimlere üstelik muhtarlıklara1 kadar yayarak genişletmiştir.
Her şeye rağmen 30 Mart seçim sonuçları göstermiştir ki son beş yılda AKP’nin oy oranlarının sürekli artan bir biçimde ilerlemesi kesin olarak tersine çevrilmiştir. Haziran İsyanı ve 17 Aralık süreci AKP’ye hileli seçimlerde bile yüzde 10 civarında oy kaybettirmiştir.
AKP’nin yüzde 40’larda tutunmasını sağlayan, kritik birkaç neden sayılabilir ki bunlar da süreç içerisinde mutlaka AKP aleyhine değişecektir. İlk olarak AKP, yüzde 70-75’lik2 sağ kulvarda bölünmeden kalmayı sürdürmektedir. HAS Parti ve DP gibi rakiplerini içine alarak eriten, BBP’nin lidersiz kalmasını fırsat olarak kullanan AKP, Saadet Partisi’ni de hareketsiz (hatta çoğu yerde açıktan destekleyicisi) kılabilmiştir. İslamcılık görüntüsü altında her türlü kişisel menfaati ve rüşveti kanıtlanmış bir AKP karşısında durabilen bir HAS Parti korunabilse ya da merkez sağın (ANAP ve DYP’nin) gerçek devamcısı olduğunu iddia edebilecek bir Demokrat Parti, bir seçenek olarak kalabilseydi, bu pasta çok dilimli olurdu kuşkusuz.
Diğer yandan yerel seçimlerden AKP’nin çok daha büyük bir kayıpla çıkması durumunda büyük bir siyasi istikrarsızlık ve bununla birlikte büyük bir ekonomik kriz yaşanacağı algısı, seçimden önce topluma yerleşmiş durumda idi. Üstelik bu seçimlerin, yerel seçim olmasından kaynaklı, AKP kaybettiğinde, diğer özneler tarafından yeni bir siyasal ve ekonomik istikrar oluşturması beklenemez. Yani AKP’nin kesin bir yerel seçim yenilgisi aldığı koşulda en iyi ihtimalle genel seçimlere kadar (yaklaşık bir yıl) bir ekonomik istikrarsızlık dönemi yaşanacaktır. İşsizliğin yüzde 10’un üzerinde olduğu, insanların neredeyse üçte ikisinin borçlu (faiz işletilerek) olarak yaşadığı bir dönemde, daha zorlu bir geleceğe karşı refleks gösterilmiştir.3 Ekonomik istikrar kaygısı, sermaye için çok daha belirgindir. (2013 sonunda özel sektörün kısa vadeli dış borcu 129.1 milyar dolar)
Tüm bunlarla birlikte AKP’nin böylesi bir oy bloğunu korumasındaki en önemli etken ideolojiktir, kendi dışındakiler için yarattığı “düşman” algısıdır. Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye herkes düşmandır. Müzmin düşman CHP ve CHP zihniyetidir, taa Mustafa Kemal’den beri, AKP zihniyetinin gelişmemesinin tarihsel sorumlusudurlar. Askerler ve ordu da vardır AKP’nin düşman listesinde. Bir önceki seçimlerde en büyük düşman ise Kürtlerdi. Bu seçimlerde eski dost yeni düşman oldu.4 Solcular, sosyalistler ise düşmandan da öte, onlar kuyruklu mahlukat! Yaklaşık yirmi yıldan bu yana yerleştirilmesi için özenle çalışılan bu davranış biçimi, dışına çıkanlar için “hain damgası” yemeyi de içeriyor. Tayyip Erdoğan tarafından bizzat örgütlenen bu süreç toplumsal kutuplaşmanın ana kaynaklarından biri ama aynı zamanda Tayyip Erdoğan’ın iktidarda kalmasını uzatan kaynaklardan…
Tayyip Erdoğan’ın “balkon konuşması” da göstermiştir ki siyasal ve toplumsal kutuplaşmayı bırakın çözmeyi, yumuşatmayı bile amaçlamamakta, tam tersini hedeflemektedir. Bu durum aynı zamanda toplumsal muhalefeti de daha keskinleştirecek ve genişletecektir. CHP’nin seçimlerde başarılı olamayışı da bu süreci besleyecektir. CHP üst yönetimi son bir yıl içinde gelişen üç kritik kırılma noktası karşısında aldığı tutumla göstermiştir ki toplumsal ihtiyacı değil, sistemin ihtiyacını gidermeyi amaçlayan bir anlayıştadır. Haziran İsyanı ile kurdukları dışsal ilişki, bu isyanın CHP kurumunun içine girmesini engelleyecek bir barikat kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 17 Aralık sürecini başlatanlarla arasına mesafe koymak bir yana bu sürecin özneleriyle pragmatist organik ilişkiler geliştirmiştir. En sonunda Ankara’da yerel seçim sonuçlarına itiraz eden, CHP’ye rağmen CHP oylarını korumaya çalışan insanların YSK önündeki bekleyişlerinden bile rahatsız olan, onları evlerine gönderen yine CHP üst yönetimi olmuştur. Bunca yıl boyunca AKP belediyeciliğiyle CHP belediyeciliği arasındaki farkı (varsa) gösterecek neredeyse hiçbir uygulaması olmayan CHP’nin sağla ittifak yaparak AKP’yi yıkma projesi “şimdilik” iflas etmiştir ancak yeniden ısıtılıp masaya tekrar sunmak isteyenler mutlaka olacaktır.
Önümüzdeki aylar (1 Mayıs, Haziran İsyanının yıldönümü ve Ağustos’daki cumhurbaşkanlığı seçimi) siyasal kapışmanın ve toplumsal kavganın büyüyeceği dönemler olacaktır. CHP, bu sürecin “vasıtalı ihtiyatıdır”, hiçbir zaman öznesi olamayacağı için bir beklenti de oluşturulmayacaktır. Seçim vaatleri arasında Taksim’i 1 Mayıs gösterilerine açma vaadinde bulunan ve kendisinin de orada olacağını söyleyen Mustafa Sarıgül, seçilmediğinde de 1 Mayıs günü Taksim’de olacak mıdır? Diğer yandan Kadir Topbaş, 1 Mayıs vaadini seçilmeden önce vermişti zaten; “Çok kalabalık halk kitlelerinin Taksim’e gelmesi günlük hayatı felç ediyor, kent ekonomisini sarsıyor” diyerek bu yıl ki gerekçelerini ifşa etmişti. Geçen yıl insanlar çukura düşmesinler diye 1 Mayıs’ı yasakladılar, bu yıl da kentin ekonomik durumunu dert edindikleri için yasaklayacaklar!
Haziran İsyanı’nın öznelerinin hedefleri açısından 29 Mart ile 31 Mart arasında “nesnel” bir değişiklik zaten yaşanmamıştır. Gerek İstanbul’da Kadir Topbaş’ı gerekse de Ankara’da Melih Gökçek’i indirmek için, 30 Mart’ta önlerine konan sandığı “tek hedef” olarak hiçbir zaman belirlememişlerdi zaten. Açıkça söylemek gerekirse önlerine konan sandık nihai amacı gerçekleştirmeyecek ancak değerlendirilmesi gereken bir araçtı. Hatta militanca değerlendirilmesi gereken bir araç; tam da bu yüzden CHP kadrolarından daha inatçı bir şekilde sandıklara sahip çıktılar, AKP’nin hilelerini engellemeye çalıştılar. Bununla birlikte bu araçtan “beklenen oranda” fayda sağlanamamış olması çok daha kökten çözümlere yönelinmesini olanaklı ve zorunlu kılacaktır. Seçim sonuçlarını sahte bir motivasyon gerekçesi yapmaya çalışacak ucuz kabadayı rolündeki AKP’liler de ilk yanıtlarını almaya başladılar bile. Bunların yüreklerinde Haziran İsyanı’nın yaratığı korku hala kor gibi duruyor. Üstelik yüreklerinde korku olanlar şimdi daha çaresiz, daha gayrimeşru ve daha yolsuzlar. Yürüdükleri yol hak etmedikleri kazancın, hak etmedikleri iktidarın kirli, kanlı yolu. O yolda ıslanmaya devam edecekler. Bu bahar ise güneş sokakta parlayacak çünkü sokak hala Ali İsmail’in, Ethem Sarısülük’ün, Ahmet Atakan’ın arkadaşlarının hakimiyetinde.
Ve Onlarla birlikte haykırılan sokağın manifestosu çoktan yazıldı bile…………..
Sokak hak yemez, sokak dil, din, ırk, cinsiyet ayrımcılığı yapmaz, sokak diktatörleri takmaz,…..sokak özgürlüktür, sokak eşitliktir, sokak adalettir, sokak barıştır, sokak halk demokrasisidir,…
Not:Sosyalistlerin seçim tutumlarına ve aldıkları sonuçlara ilişkin daha ayrıntılı değerlendirmeler mutlaka yapılmalıdır/yapılacaktır.
1 Muhtarlık seçimlerinde ondan fazla insan öldürülmüş durumda.
2 1980 Faşist darbesine kadar bu oran yaklaşık yüzde 60’a 40 biçimindeydi ancak 80’le birlikte giderek artan bir biçimde sağ lehine oran açıldı.
3 İstanbul seçmen davranışlarına bile kabaca bakıldığında ekonomik kriz koşullarını görece daha rahat atlatabilecek bireylerin AKP’ye daha güçlü direnç gösterebildikleri aşikar. Kadıköy, Bakırköy, Beşiktaş, Sarıyer, Şişli,.. Kuşkusuz bunlar da borçlu ancak asgari ücretle çalışan ve her an işi kaybetmekle yüz yüze olanların borç yükünün sonuçları daha yakıcı.
4 Tayyip Erdoğan’daki düşman algısı patolojik bir vaka halini almış durumda. Yayınlanan ses kayıtlarından birinde Bilal oğlanı fırçalarken, “ben de düşmanı yanlış yerde arıyormuşum, meğer düşman içerdeymiş” diyor. Kendisi gibi düşünmeyi ve davranmayı beceremeyen herkes düşman. SENDİKA.ORG
Daha yeni Daha eski