Yukarıdaki başlık dar anlamda bir analizi amaç edinerek verilmiştir.Ancak tarım kesiminde henüz temel felsefi sorunların çatışma halinde olmasından kaynaklı bir yapısal politik bozukluk yaşandığı izlenmektedir.Bu durumda piyasa şartlarından kaynaklanan bir sorun olgusundan söz etmek doğru değildir.Uygulanan politiklaraın oluşturduğu genel travma yaşanmaktadır.
Türkiye de tarım kesiminin sorunları  zannedildiği gibi olmadığı aşağıdaki farklı analizler ile anlaşılacaktır.Bir dönem(1923-1940), kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın yerinde refah ve mutluluğunu hedeflemiş iken,daha sonra uzun süre yönetim erkini ele geçirenlerin(gelenlerin)  (1940 ve 2012) tarım kesiminin elindeki kaynakları almayı,alamıyor ise bile Türk tarımsal kaynaklarını sömürge haline getirmeyi hedefledikleri ve toprağından sürecekleri köylüyü şehirlere sanayiye ve hizmet sektörüne kovarak ucuz ve bol emek ihtiyaçlarında kullanmayı ve boşalan toprakları küresel toprak ağalarının küresel Pazar ihtiyaçları doğrultusunda üretim yapmak amacıyla ele geçirmek istedikleri görülüyor. 1980 li yıllardan sonra  bu sürecin daha fazla ivmelendiği  son aşamaya doğru yaklaşıldığı ve İMF,AB nin bağlayıcı hükümleri ile zapt-ı rapt altına alınan Türk tarımı ve ona yön verenlerin acentalığa oynadıkları anlaşılmıştır.Son tahlilde,  makro ekonomiye yön verenlerin iradeli ve bilinçli yapısal tercihi ve onun uzantısı politialarla karşı karşya olduğumuz anlaşılmaktadır.

Sonuç:

1-Acilen Milli tarım politikası hazırlanarak kısa orta ve uzun dönemli uygulamalara derhal geçilmeli
2-Ülkeyi olduğu gibi, tarım kesimini ve köylüyü de Küresel kapitalizmin kurallarına bırakıp milletin yaşamakta olduğu trajedilerin hikayelerini yazıp yok oluşunu seyrederken,topraklarımızda dünya gıda devlerinin optimal kapasite kullanımlarını ve tüketim toplumu olmakla sonuçlanacak gidişi izlemeli.

Hazırlayan: Muhterem Durmuş
Muhterem01@yahoo.com.tr
------------------------------------------

 "Türkiye'nin sahibi ve efendisi, kimdir ? Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye'nin sahibi hakikisi ve efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür . O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve lâyık olan köylüdür . Binaenaleyh, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin siyaset-i İktisadiyesi bu gaye-i asliyeyi istihsale matuftur. “Türkiye'nin Sahibi Hakikisi ve Efendisi, Hakiki Müstahsil Olan Köylüdür.”
Efendiler! Diyebilirim ki bugünkü felâket ve sefaletin bais-i yegânesi bu hakikatin gafili bulunmuş olmamızdır. Filhakika; yedi asırdan beri cihanın muhtelif aktarına sevk ederek, kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima tahkir ve tezlil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakârlık ve İhsanlarına karşı nankörlük, küstahlık, cebbarlıkla uşak menzilesine İndirmek istediğimiz bu sahib-i aslinin huzurunda bugün kemali hicap ve ihtiramla vaz'ı hakikimizi alalım. Efendiler! Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki mesaisini asri tedabir-i iktisadiye ile haddi âzamiye isal etmeliyiz" (1Mart 1922 M.Kemal Atatürk)  


"1999-2002 yılları arasında tarımsal fiyatlarla sanayi fiyatları arasındaki makasın yüzde 36 oranında tarım aleyhine açıldığını, yani son üç yılda bölüşüm ilişkilerinin çiftçi/köylü aleyhine, yerli ya da yabancı sınai sermaye lehine dönüştüğünü vurgulamaktadır" (Prof. Korkut Boratav)

"2000 yılında milli gelirden yüzde 11.8 oranında pay alan çiftçilerin payı kriz yılı 2001’de yüzde 10.3’e, 2002’de ise yüzde 9.7’ye gerilemiştir" ( Mustafa Sönmez Ekonomist)

"Ekim alanları daralıyor, üretim düşüyor, ihracat geriliyor, ithalat artıyor, çiftçi yoksullaşıyor. Tarımının bu sarmaldan kurtulabilmesi için, çokuluslu tarım tekellerinin ihtiyaç ve yönlendirmelerine göre değil, Türkiye insanının ihtiyaçlarına ve ülkenin doğal -iklim ve toprak- koşullarına göre oluşturulacak bir tarım programı hayata geçirilmelidir.
Köylü ne zaman manşet olur:
Kendi sorunlarını görmemek için gözlerine mil çeken Türkiye´nin gelişmesinin önündeki en büyük yapısal engel köylülük ve tarımdır. Türkiye, inatla görmezden geldiği ve çözmemekte direndiği bu konuyu hayatın zorlaması sonucunda görmek zorunda kaldı... Köylülük sadece fakirlik değil, bir zihniyettir. Köylülerin çoğunlukta olduğu toplumlarda demokratik tepki gelişmez, birey ortaya çıkmaz. Böyle bir toplum; demokratik haklar peşinde olmaz, faili meçhuller peşinde koşmaz, Susurluk´a kafa kaldırmaz, derin darbelere ses çıkartmaz... Türkiye, bu sorunla yaşayamaz. Yapısal bir değişikliğe gitmeden ne bu sorun, ne de bu soruna bağlı olarak ortaya çıkan diğer sorunlar çözülebilir. Yeryüzüne ulaşmak istiyorsak, köylülük yakamızdan düşmeli... Artık böyle bir sorunun olduğunu biliyoruz. Şimdi sıra çözümleri bulma, onları uygulayacak cesareti göstermekte" (Prof.Dr.Mehmet Altan)


Tarım
Genelde şehirlerden uzaklarda yapılan, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalitelerinin ve verimlerinin yükseltilmesi, tarım ürünlerin uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasına tarım denilmektedir  Bu bilim dalı bilimsel bilginin yanı sıra özel yetenek ve önsezi gerektirir.Uygulamalı bir bilim dalı olup, amacı insanların yararına ekonomik değerler elde etmektir.

1- Bitkisel üretim: İnsanların temel uğraşlarından olan, gıda, giyim, yapı malzemesi, yakacak ve estetik gereksinimlerini karşıladıkları canlı materyallerdir.
2- Hayvansal üretim: İnsanların yeterli beslenmesi bir yandan da refah artışının sağlanması için yapılan üretim şeklidir.
Tarımın kaynakları
1- Toprak
2- Hava
3- Güneş
4- Su
5- Gübre
6- Tohum
Ekolojik tarım nedir?
Ekolojik tarım yüksek kaliteyi hedefleyin bir tarım sistemidir.
Ekolojik tarım yüksek girdi kullanımına dayalı endüstriyel tarımın insan sağlığı, ekonomi ve çevre açısından ortaya çıkardığı olumsuz sonuçların karşısında alternatif olarak ortaya çıkmış bir tarım sistemidir. Kaynakların en iyi şekilde kullanımına dayanarak yanlış uygulamalar sonucu bozulan doğal dengeyi korumayı amaçlayan ekolojik tarım sisteminde, sentetik kimyasal gübrelerin, ilaçların ve hormonların kullanımı yasaklanmıştır. Toprak verimliliği, hastalık ve zararlılardan korunmada uygun çeşit seçimi, ürün rotasyonu, bitki atıklarının değerlendirilmesi, yeşil gübreleme, organik atıkların kullanılması, hayvan gübresi ve biyolojik kontrol gibi yöntemler esas olarak belirlenmiştir.
Ekolojik tarım yüksek kaliteyi hedefleyen bir tarım sistemidir. Başlıca amacı toprak-bitki-hayvan ve insan arasındaki yaşam zincirinde üretim optimizasyonunu sağlıklı bir şekilde sağlayabilmektedir.
Ekolojik tarımla ilgili tüm ulusal ve uluslararası standartlar araziden rafa kadar ürünün izlediği tüm aşamaların kontrolünü ve sertifikasyonu zorunlu tutmaktadır. Sertifikasyonla, ekolojik ürün tüketerek hem sağlıklı yaşamayı hem de doğayı korumayı hedefleyen tüketicilere bir güvence verilmektedir. Ayrıca ekolojik üretim yapan üreticinin standartlara uygun üretimini belgelendirerek ispatlamasına ve ürününü hak ettiği değerde pazarlamasına imkan sağlamaktadır.

Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, Yönetmeliğin izin verdiği girdiler kullanılarak, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir.Amaç; Toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, insan ve hayvan sağlığını korumaktır."Organik Tarım", tarımsal üretimde artan kimyasal gübre ve ilaç kullanımının doğa ve insan sağlığı üzerinde yarattığı olumsuz etkilerin ve ticari problemlerin aşılmasında bir alternatif yöntem olarak doğmuştur.


Tarımın tarihi:
Tarımın geçmişi günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanmaktadır. İlk tarım örneklerinin ardından  zamanla birçok toplumun arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak tüm dünyada yaygınlaştı. Tarım sayesinde insanlık toplu yaşama geçti ve günümüzdeki devletler oluştu. Gübreleme  ekme-biçme gibi tarımsal yöntemler her ne kadar eski olsa da  son yüzyılda büyük bir ivme gösterdi. Antik çağlarda  Bereketli Hilal ve çevresinde ilk örneklerine rastlanan tarım  öncesinde toplayıcılık ve avcılık ile geçinen toplumları yerleşik yaşama geçirdi. Aynı dönemlerde Çin ve diğer Asya ülkelerinde de başka yöntemlerle uygulanmaya başlayan tarım  zamanla Nil Nehri ve çevresinde yoğun olarak uygulanmaya başlandı. Tarihte  en eski tarımsal veriler Anadolu'da Abu Hurerya adlı yerleşimde M.Ö. 13500 yılından kalma tarımsal aletlerden edildi. Yine yakın dönemlere ait  Levant ve İran'daki Zagros Dağları çevresinde tarımsal faaliyetlerin izine rastlandı. Yine Bereketli Hilal üzerindeki alanda  kimi yerlerde darı  arpa  tahıl  acı bakla  keten  buğday gibi tarımsal kalıntılara rastlandı.(alıntı)

1927 de nufusun%77 sinin yaşadığı  tarım kesiminde uygulanan politikalar sonucu Kırsal nüfus  2012 de %22 ye gerilemiştir.

Türkiye sahip olduğu 213 bin 188 kilometre tarımsal alanla dünyada 14. sırada yer alıyor.

Kişi başına düşen tarım alanı oranı bakımından ise 3 dekar ile 40. sırada yer alıyor.

kişi başına düşen tarım alanına bakıldığında Türkiye'nin 3 dekarla 205 ülke içinde 40. sırada

Türkiye'nin karasal yüzölçümü 769 bin 632 kilometrekare. Bunun yüzde 27,7'si tarım alanı olarak kullanılabiliyor.

Bu oran esas alındığında Türkiye, yüzölçümü oranına göre en fazla tarımsal alana sahip 15 ülke arasında Ukrayna, Hindistan ve Nijerya'nın ardından 4. sırada yer alıyor. (TZOB)

Tarihimizin ilk nüfus sayımı ise II.Mahmut tarafından 1831 tarihinde yapılmıştı. Bu ilk nüfus sayımında sadece Müslüman erkekler sayılmıştı. Amaç asker ve vergi verebileceklerin tespiti edilmesiydi. 
(DEVAM EDECEK)

MUHTEREM DURMUŞ

YAZININ 2. BÖLÜMÜ İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ

Daha yeni Daha eski