Savaş başka hiçbir şeye benzemiyor. Yaralı transferi savaş ekonomisinin önemli bir parçası haline gelmiş. Kaçakçılar, her gün yeni bir yaralıyı sınırdan içeri sokuyorlar. Bir yaralı askerin izinden gittim. Hastaneleri gezdim. Savaşın acı gerçeğini gördüm. Belden aşağısı felç olmuş, bacağı kopmuş, hafızasını kaybetmiş insanlar ve onların yaşama tutunması için çaba gösteren gönüllü doktorlar…
“Hollandalıyım”
Savaşın olduğu yerde insani yardımın değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Ancak bu hastanelerin üzerinde isimleri yoktu. Tam tersine kapısında pansiyon yazıyordu ve bir güvenlik görevlisi nöbet tutuyordu. “Hollandalıyım” dedim. İçeri girdim. İşkenceden, ağır silahlardan bedenlerinin bir kısmını kaybetmiş, belden aşağısı felç omuş insanlar gördüm. Savaşın başladığı yer olan Humus’tan gelen yaralılar bile vardı. Reyhanlı’da böyle dört hastane bulunuyor. Kapısında Türkçe konuşan yerel bir güvenlik görevlisi var. Esad’a karşı savaşan yaralı askerlerin tedavisinin yapıldığı hastanelerde Arapça bilen doktorlar çalışıyor. Gezdiğim hastanelerden biri bir fizik tedavi merkeziydi. Başında Suriyeli bir başhekim bulunuyor. İlaçlardan fizik tedavi merkezinde kullanılan aletlere kadar her şeyin Suudi sivil toplum örgütü tarafından sağlandığını anlattı.
Peki Türk devletinin bu hastanelerden haberi var mıydı? Bu soruma cevap vermedi. Tedavi gören Özgür Suriye Ordusu askerleriyle konuştum. Aralarında El Nusra’ya katılan, geçmişte turizmci olduğunu söyleyen Abbas, devlet memurluğundan istifa edip Şam’dan kaçarken Özgür Suriye Ordusu askerleriyle karşılaşmış. O günden bu yana savaşıyor. “Bize savaşmayı Beşşar Esad öğretti. Ülkemizde mecburi askerlik süresi iki buçuk seneydi. Silah tutmayı Esad’dan öğrendik” diyor. Havan mermisi vücuduna girmiş. Belden aşağısı felç. 9 aydır Reyhanlı’daki bu merkezde tedavi görüyor. Abbas’ın oda arkadaşı Casım el Birecevi adında bir imam. Camide hutbe okurken rehin alınmış. Esad’ın askerleri tarafından bir gün boyunca işkence gördüğünü, ellerini kelepçeleyerek başında çuvalla kendisini baş aşağı bir kuyuya bıraktıklarını anlatıyor. Esad’ın askerleri gidince halk onu kurtarmış. İlk ameliyatını Humus’ta olmuş. Belinde üç kırıkla 7 ay boyunca saklanmış. Bir kaçakçının yardımıyla 45 gün süren yolculuktan sonra Reyhanlı’ya gelmiş. Casım’ın belden aşağısı tutmuyor. Hastanenin duvarlarına Suudi sivil toplum örgütünün amblemi yapıştırılmış. Arapça bilmediğim için hastanenin ismini okuyamıyorum ancak fotoğrafını çekiyorum. O sırada yanıma başı örtülü bir hemşire geliyor. “Fotoğraf çekmek yasak” diyor ve nazik bir şekilde beni kapıya kadar uğurluyor. Ben hastaneden ayrılırken yeni bir yaralıyı getiriyorlar. Daha 20’sinde bile değil. Şarapnel parçaları sinir sistemini tahrip etmiş. Vücudunun kontrolü artık onda değil. Tekerlekli sandalyede yanımdan götürülürken, savaşın acı yüzünün bakışlarında donduğunu görüyorum.
SUUDİ ARABİSTAN’DAN FİNANSE EDİLİYOR
Pansiyon görünümlü hastaneyi Suudi Arabistan kökenli “Rabıtatül Alemi İslami Uluslararası İmar ve Kalkındırma Kurumu” finanse ediyor. Duvarlara asılı Suudi sivil toplum örgütüne ait olduğu söylenen amblemi tercüme ettirdiğimizde karşımıza bu kurumun adı çıktı. Rabıtanın kollarından biri olan bu kurum kişilik geliştirme ve meslek edindirme merkezi olarak geçiyor, buna imam hatip ve din kursları da dahil. Zaten ikinci bir tabelada da “Türkiye’deki 3. meslek edindirme merkezine hoş geldiniz” yazıyor. Merkezi Mekke’de olan Rabıtatül Alemi İslami 19 Mayıs 1962 yılında Kral Suud tarafından kuruldu.
Jinekolog tarlada çalışıyor
Dünya ve Türk basınının gözü Hatay’daki mülteci kamplarının üzerinde ama en hazin olanı, kamplarda yer bulamayan insanların hayatı. Her gün yeni yaralılar, çocuklar, kadınlar sınırdan geçerek Reyhanlı’ya geliyor. Mülteci kamplarında artık yeni ailelere yer açacak imkân kalmadı. Kamplarda yer bulamayan savaş mağdurları Reyhanlı’da mahalle aralarındaki barakalarda yaşıyor. Yeni gelen aileler tanıdıkları diğer ailelerin yanına sığınıyor. Savaştan kaçıp Reyhanlı’ya sığınanların sayısı bu küçük beldenin nüfusunu üçe katlamış. Bakkallarda Suriye’ye özgü her şeyi bulmak mümkün. Her dükkânda Arapça olarak ne satıldığı yazıyor. İnsanlar en çok Suriye sigarası ve kaçak çaya talep gösteriyor. Mültecilerin yaşadığı mahalleleri gezdim. Evlere girdi. O evlerde yaralı Özgür Suriye Ordusu askerleriyle karşılaştım. Onlar da Reyhanlı halkıyla iç içe yaşıyordu. Bedensel bir engeli olmayanların en somut sorunu; iş bulmak! Erkekler ruhen yorgun. Kadınlar her şeye rağmen daha güçlü. Bir şekilde iş buluyor, çalışıyorlar. Jinekolog olduğunu söyleyen üç çocuklu Esma, günde 15 lira yevmiye ile tarlada iş bulduğunu anlatıyor. “Neden bir hastanede çalışmıyorsun” diye soruyorum. Çalışma izni için ikametgâh tezkeresi, bunun için de pasaportun olması gerekiyormuş.
Esma üç çocuğunu zor kurtararak, üzerindeki giysilerle, yanına bir hırka bile alamadan son anda bombardımandan kaçabilmiş. Reyhanlı’ya ulaşması üç gün sürmüş. Savaştan kaçarken yanına kimliğini veya pasaportunu alma şansına sahip olanlara çalışma izni veriliyor. Diğerleri bekliyor. Reyhanlı’daki mültecilerin işsizlikten sonraki en büyük sıkıntısı çocukların eğitimi. Kamp dışındaki okullar, mülteci çocukların kaydı için yine ikametgâh tezkeresi istiyor. Bunun için de pasaport! Oysa mülteci ve pasaport, yan yana gelmesi en zor iki kelime! Savaş öyle bir şey ki can telaşına düşen insanların ne parayı, ne pasaportu düşünecek zamanı olmuş. Canlarını kurtarmak için yola düşen savaş mağduru Suriyeliler, sınır kapısını kendilerine açan Türkiye’ye müteşekkir. Ancak kadını, yaşlısı, erkeği, bir an önce savaşın bitmesini ve ülkelerine geri dönmeyi istiyor. Reyhanlı küçük bir Birleşmiş Milletler gibi olmuş. Her ülkeden sivil toplum örgütü çalışanını sokaklarda görmek mümkün. Hayata Destek Derneği, Sınır Tanımayan Doktorlar, IHH, Save The Children, Handicap International burada yoğun olarak çalışan sivil toplum örgütlerinden bazıları. Hayata Destek Derneği’nin genç gönüllüleri, kadınlar ve çocuklara Türkçe öğretiyor, çocuklara sokaklarda eğitim veriyorlar... Reyhanlı’da gördüklerim, insana ve savaşa dair çok şey anlatıyor. Bir günden diğerine hayatınız değişebilir, kendinizi kimliksiz, pasaportsuz başka bir ülkenin sığıntısı olarak bulabilirsiniz. Bu ülkede ne kalıcısınızdır ne de mülteci statüsüne sahip bir sığınmacı. Adınız sadece Suriyelidir artık…TULUHAN TEKELİOĞLU-CUMHURİYET