Türkiye solunun birçok kesimi, uzun bir süredir birlikte mücadele yürütme ihtiyacından söz ediyor. 30 Ağustos tarihinde Ankara’da düzenlenen geniş katılımlı bir toplantı, bu ihtiyacın giderilmesi yönündeki en somut adım olmayı sürdürüyor.
Toplantıya sosyalist partilerden, sendikalardan, meslek ve kitle örgütlerinden temsilcilerin yanı sıra, aydınlar, akademisyenler ve gazeteciler de katıldı. Toplantının gündemi solda ortak bir mücadelenin mümkün olup olmadığıydı. İlk toplantıdan, 21 Eylül tarihinde yeniden toplanmak ve tartışmayı derinleştirmek yönünde bir karar çıktı.
Solda ortak bir mücadele zemininin yaratılmasını ihtiyaç olarak saptayan geniş bir kesim ise, toplantının sonucundan şimdilik memnun. Ancak konu birçok boyutuyla tartışılmayı ve ayrıntılandırılmayı hak ediyor.
İleri Haber'in toplantı katılımcıları ile yaptığı söyleşileri paylaşıyoruz.
Toplantıya sosyalist partilerden, sendikalardan, meslek ve kitle örgütlerinden temsilcilerin yanı sıra, aydınlar, akademisyenler ve gazeteciler de katıldı. Toplantının gündemi solda ortak bir mücadelenin mümkün olup olmadığıydı. İlk toplantıdan, 21 Eylül tarihinde yeniden toplanmak ve tartışmayı derinleştirmek yönünde bir karar çıktı.
Solda ortak bir mücadele zemininin yaratılmasını ihtiyaç olarak saptayan geniş bir kesim ise, toplantının sonucundan şimdilik memnun. Ancak konu birçok boyutuyla tartışılmayı ve ayrıntılandırılmayı hak ediyor.
İleri Haber'in toplantı katılımcıları ile yaptığı söyleşileri paylaşıyoruz.
Yazar Serpil Güvenç ve TMMOB eski Genel Başkanı Kaya Güvenç'in yanıtları şöyle:
Hızlı Hareket Etmeliyiz
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
12 Eylül politikalarının, yani neoliberal politikaların, özelleştirme, kuralsızlaştırma, taşeronlaştırma süreçlerinin uygulanması olanca hızıyla devam ediyor. Bu sürece eşlik eden dinci faşizme geçiş de AKP iktidarının Mart ve Ağustos seçimlerinden aldığı güçle birlikte hız kazandı. İş cinayetlerinden eğitimde mezhepçi dayatmalara kadar açılan bu yelpaze için son günlerden iki küçük örnek vermekle yetinelim. AKP iktidarında iş cinayetlerinde tam 14 bin işçi hayatını kaybetti. Kadın cinayetleri ise yüzde 1400 artış gösterdi. Ve cemaat okulları, camiler ve açık gizli diğer dinci kurumlardan sonra, devlet okulları da “dindar ve kindar” nesillerin yetiştirileceği İmam Hatip okulları haline dönüştürüldüler. Bu, tablonun karanlık yüzü. Tablonun bir de aydınlık yüzü var: halkın direnç odakları hızla yayılıyor, güç dengesinin halkın lehine gelişmesinin koşullarını yaratıyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkânları neler olabilir?
AKP iktidarının tüm emekçi sınıflarımıza karşı giriştiği bu çok yönlü saldırıya yanıt vermek, bunun yanı sıra dış politikadaki savaşçı yaklaşımlarının ülkemizi kanlı bir savaşın içine sürüklemesine engel olmak gerekiyor. Bu da ancak hak ve özgürlükler mücadelesinin geliştirilmesi ve hakları ve özgürlükleri yok edilen, zulme uğrayan bütün kesimlerin bir araya getirilmeleriyle mümkündür. Yakıcı bir hal alan bu ihtiyaç konusunda sosyalistlerin ortaklaştığını, bir anlayış birliğine ulaştığını, yanıt üretmek üzere arayışların hızlandığını söylemek mümkündür.
Ülkemizin dört bir yanında örnekleri saymakla bitmez toplumsal hareketlerin ortak mücadelesini yaygınlaştırmak ve güçlendirmek gerekiyor. İşte bu bağlamda yukarıda sözünü ettiğimiz anlayış birliği, Haziran isyanının bize kazandırdığı deneyimle de yoğrularak halkın eylem birliğine dönüştürülebilir. Bunu sağlamak için zengin bir birikimin var olduğunu düşünüyoruz.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Faşizm salt bir kaba kuvvet değildir. Sermaye sınıflarının diktatörlüğüdür. Biraz önce birkaç örneğini verdiğimiz tüm olumsuzluklar, son tahlilde sınıfsal bir nitelik taşımaktadır. Bu sınıfsal alan, sosyalistlerin mücadelesinin de temel mücadele alanıdır. Oluşturulmaya çalışılan cephe, emekçi sınıfları, halkın AKP faşizminin mezhepçi ve dinci uygulamalarına karşı duran tüm kesimlerini, barış yanlılarını, aydınlanmacıları kucaklamak durumundadır.
Emperyalizme, faşizme, gericiliğe, sömürüye karşı mücadele ortaklaşmalı, yaygınlaşmalı ve bunların ifadesi olan AKP, birleşik ve örgütlü bir halk hareketiyle iktidardan uzaklaştırılmalıdır.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Genel hatları itibariyle ortak bir siyasi hedefimizin, bunun yanı sıra hak ve özgürlükleri için direnen, mücadele eden kesimlerin olduğunu söylüyoruz var. Ortak hareketin öncelikli görevi bu siyasi hedefle yerel mücadeleleri bir araya getirmek olmalıdır. Sosyalistlerin, emek örgütlerinin mücadeleleriyle yerel mücadeleler arasındaki ilişkiyi sağlayabilecek, bunu koordine edebilecek, bütünleştirerek ülke çapında bir antifaşist eylem birliğine dönüştürebilecek birleşik merkezi yapılanma hayata geçirilebildiği takdirde çok şey başarılabilir. Burada temel olan, emekçi halkın eylem birliği amacıyla bileşenlerin ortak mücadeleye kilitlenmeleri ve ortaklığı ve temel amacı öne almalarıdır. Bu bağlamda, içe değil ama dışa dönük çalışmalarıdır.
Böyle bir yapı şu ana kadar edindiğimiz farklı deneyimlerin yardımıyla kurulacaktır.
Böyle bir çalışmayı en kısa zamanda denememiz gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz koşullar hızla hareket etmemizi gerektiriyor.
Hayri Kozanoğlu
Faşizmden Önceki Son Çıkış
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye yasama, yürütme, yargı tüm kuvvet erklerinin tek bir buyruk altında toplandığı; bütün kurumsal ve örgütsel yapıların gerici, mezhepçi, baskıcı bir biçimde yeniden yapılandırıldığı; eğitim sisteminin dindar ve kindar nesiller yetiştirmek üzere harap edildiği; vahşi kapitalizmin sömürü mekanizmalarının daha da acımasızca devreye sokulduğu, emek örgütlenmelerinin tasfiye edildiği; dış politikada fetihçi zihniyetin hortlatıldığı totaliter bir rejime sürükleniyor. 2015 kurumsal bir faşizme saplanmadan önceki son çıkışın değerlendirilmesi için toplumsal muhalefete önemli bir sorumluluk yüklüyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Sosyalist hareket kimliğini ve iradesini hiçbir güce teslim etmeden, sosyal demokratlardan Kürt muhalefetine, direniş potansiyeli bulunan bütün kesimlerle yan yana durma olanaklarını değerlendiren, özellikle Gezi direnişine katılan, kendini belirgin bir ideolojiyle tanımlamayan geniş kitleleri mücadele sürecine katma hedefini önüne koyan bir hat örmelidir. Politik ve ideolojik farkları yok saymayan, aksine verimli bir tartışma ortamını teşvik eden, ama faşizme karşı bir barikat örmenin ancak tüm demokratik kesim ve bireylerin kolektif iradesiyle, fikri ve örgütsel hegemonyanın tekrar ele geçirilmesiyle mümkün olabileceğini kavrayan bir noktadan hareket etmelidir.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Öncelikle Kürtler, Aleviler başta olmak üzere toplumdaki kimlik ve tanınma taleplerini içeren, ama emekten yana bir sınıfsal ve toplumsal bir mücadele hattını merkezine koyan dışlayıcı değil ortaklaştırıcı bir kurguya ihtiyacımız var. Emperyalizm karşıtlığını, kapitalizmin eleştirisini ıskalamayan; eğitimli orta sınıflar dahil, emekçilerin, yoksulların eşitlik ve özgürlük taleplerini içeren; farklı kesimleri Gezi’de en insani örneklerini gördüğümüz bir toplumsal dayanışma anlayışı altında birleştiren; Kürt sorununun demokratik çözümünü ertelemeyen; otoriter muhafazakar saldırıya karşı laikliği, aydınlanmayı, bilimi her koşulda savunan, doğayı gözeten, bu çerçevede tüm direniş potansiyellerini değerlendiren bir birlikteliğin gereksinimi içindeyiz.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Ortak bir direniş ruhunu; solun paylaşma dayanışma, özveri gibi kolektif değerlerini, mahallelere, okullara, işyerlerine taşıyan; forumlar, meclisler, dayanışmalarla kendini her yerde yeniden üreten, ortak bir yaşamı ve direnişi ören bir model üzerinden tüm yaratıcılığımızı ortaya koyabilmeliyiz. Sosyalistlerin birleşik bir muhalefet inşa etme iradesiyle halkın direnme eğilimlerini ortaklaştırabilmek, tekil enerjileri kolektif bir mücadeleye akıtabilmek için yeni ilişkiler ağı ve sistemine ihtiyacımız var. Yerel birimlerle sürekli ilişki içerisinde bulunan, oralardan beslenen, kolektif iradenin temsilcisi niteliğinde “yurttaşlar meclisi” gibi temsili yapı da tasarlayabilmeliyiz.
Hızlı Hareket Etmeliyiz
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
12 Eylül politikalarının, yani neoliberal politikaların, özelleştirme, kuralsızlaştırma, taşeronlaştırma süreçlerinin uygulanması olanca hızıyla devam ediyor. Bu sürece eşlik eden dinci faşizme geçiş de AKP iktidarının Mart ve Ağustos seçimlerinden aldığı güçle birlikte hız kazandı. İş cinayetlerinden eğitimde mezhepçi dayatmalara kadar açılan bu yelpaze için son günlerden iki küçük örnek vermekle yetinelim. AKP iktidarında iş cinayetlerinde tam 14 bin işçi hayatını kaybetti. Kadın cinayetleri ise yüzde 1400 artış gösterdi. Ve cemaat okulları, camiler ve açık gizli diğer dinci kurumlardan sonra, devlet okulları da “dindar ve kindar” nesillerin yetiştirileceği İmam Hatip okulları haline dönüştürüldüler. Bu, tablonun karanlık yüzü. Tablonun bir de aydınlık yüzü var: halkın direnç odakları hızla yayılıyor, güç dengesinin halkın lehine gelişmesinin koşullarını yaratıyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkânları neler olabilir?
AKP iktidarının tüm emekçi sınıflarımıza karşı giriştiği bu çok yönlü saldırıya yanıt vermek, bunun yanı sıra dış politikadaki savaşçı yaklaşımlarının ülkemizi kanlı bir savaşın içine sürüklemesine engel olmak gerekiyor. Bu da ancak hak ve özgürlükler mücadelesinin geliştirilmesi ve hakları ve özgürlükleri yok edilen, zulme uğrayan bütün kesimlerin bir araya getirilmeleriyle mümkündür. Yakıcı bir hal alan bu ihtiyaç konusunda sosyalistlerin ortaklaştığını, bir anlayış birliğine ulaştığını, yanıt üretmek üzere arayışların hızlandığını söylemek mümkündür.
Ülkemizin dört bir yanında örnekleri saymakla bitmez toplumsal hareketlerin ortak mücadelesini yaygınlaştırmak ve güçlendirmek gerekiyor. İşte bu bağlamda yukarıda sözünü ettiğimiz anlayış birliği, Haziran isyanının bize kazandırdığı deneyimle de yoğrularak halkın eylem birliğine dönüştürülebilir. Bunu sağlamak için zengin bir birikimin var olduğunu düşünüyoruz.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Faşizm salt bir kaba kuvvet değildir. Sermaye sınıflarının diktatörlüğüdür. Biraz önce birkaç örneğini verdiğimiz tüm olumsuzluklar, son tahlilde sınıfsal bir nitelik taşımaktadır. Bu sınıfsal alan, sosyalistlerin mücadelesinin de temel mücadele alanıdır. Oluşturulmaya çalışılan cephe, emekçi sınıfları, halkın AKP faşizminin mezhepçi ve dinci uygulamalarına karşı duran tüm kesimlerini, barış yanlılarını, aydınlanmacıları kucaklamak durumundadır.
Emperyalizme, faşizme, gericiliğe, sömürüye karşı mücadele ortaklaşmalı, yaygınlaşmalı ve bunların ifadesi olan AKP, birleşik ve örgütlü bir halk hareketiyle iktidardan uzaklaştırılmalıdır.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Genel hatları itibariyle ortak bir siyasi hedefimizin, bunun yanı sıra hak ve özgürlükleri için direnen, mücadele eden kesimlerin olduğunu söylüyoruz var. Ortak hareketin öncelikli görevi bu siyasi hedefle yerel mücadeleleri bir araya getirmek olmalıdır. Sosyalistlerin, emek örgütlerinin mücadeleleriyle yerel mücadeleler arasındaki ilişkiyi sağlayabilecek, bunu koordine edebilecek, bütünleştirerek ülke çapında bir antifaşist eylem birliğine dönüştürebilecek birleşik merkezi yapılanma hayata geçirilebildiği takdirde çok şey başarılabilir. Burada temel olan, emekçi halkın eylem birliği amacıyla bileşenlerin ortak mücadeleye kilitlenmeleri ve ortaklığı ve temel amacı öne almalarıdır. Bu bağlamda, içe değil ama dışa dönük çalışmalarıdır.
Böyle bir yapı şu ana kadar edindiğimiz farklı deneyimlerin yardımıyla kurulacaktır.
Böyle bir çalışmayı en kısa zamanda denememiz gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz koşullar hızla hareket etmemizi gerektiriyor.
Hayri Kozanoğlu
Faşizmden Önceki Son Çıkış
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye yasama, yürütme, yargı tüm kuvvet erklerinin tek bir buyruk altında toplandığı; bütün kurumsal ve örgütsel yapıların gerici, mezhepçi, baskıcı bir biçimde yeniden yapılandırıldığı; eğitim sisteminin dindar ve kindar nesiller yetiştirmek üzere harap edildiği; vahşi kapitalizmin sömürü mekanizmalarının daha da acımasızca devreye sokulduğu, emek örgütlenmelerinin tasfiye edildiği; dış politikada fetihçi zihniyetin hortlatıldığı totaliter bir rejime sürükleniyor. 2015 kurumsal bir faşizme saplanmadan önceki son çıkışın değerlendirilmesi için toplumsal muhalefete önemli bir sorumluluk yüklüyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Sosyalist hareket kimliğini ve iradesini hiçbir güce teslim etmeden, sosyal demokratlardan Kürt muhalefetine, direniş potansiyeli bulunan bütün kesimlerle yan yana durma olanaklarını değerlendiren, özellikle Gezi direnişine katılan, kendini belirgin bir ideolojiyle tanımlamayan geniş kitleleri mücadele sürecine katma hedefini önüne koyan bir hat örmelidir. Politik ve ideolojik farkları yok saymayan, aksine verimli bir tartışma ortamını teşvik eden, ama faşizme karşı bir barikat örmenin ancak tüm demokratik kesim ve bireylerin kolektif iradesiyle, fikri ve örgütsel hegemonyanın tekrar ele geçirilmesiyle mümkün olabileceğini kavrayan bir noktadan hareket etmelidir.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Öncelikle Kürtler, Aleviler başta olmak üzere toplumdaki kimlik ve tanınma taleplerini içeren, ama emekten yana bir sınıfsal ve toplumsal bir mücadele hattını merkezine koyan dışlayıcı değil ortaklaştırıcı bir kurguya ihtiyacımız var. Emperyalizm karşıtlığını, kapitalizmin eleştirisini ıskalamayan; eğitimli orta sınıflar dahil, emekçilerin, yoksulların eşitlik ve özgürlük taleplerini içeren; farklı kesimleri Gezi’de en insani örneklerini gördüğümüz bir toplumsal dayanışma anlayışı altında birleştiren; Kürt sorununun demokratik çözümünü ertelemeyen; otoriter muhafazakar saldırıya karşı laikliği, aydınlanmayı, bilimi her koşulda savunan, doğayı gözeten, bu çerçevede tüm direniş potansiyellerini değerlendiren bir birlikteliğin gereksinimi içindeyiz.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Ortak bir direniş ruhunu; solun paylaşma dayanışma, özveri gibi kolektif değerlerini, mahallelere, okullara, işyerlerine taşıyan; forumlar, meclisler, dayanışmalarla kendini her yerde yeniden üreten, ortak bir yaşamı ve direnişi ören bir model üzerinden tüm yaratıcılığımızı ortaya koyabilmeliyiz. Sosyalistlerin birleşik bir muhalefet inşa etme iradesiyle halkın direnme eğilimlerini ortaklaştırabilmek, tekil enerjileri kolektif bir mücadeleye akıtabilmek için yeni ilişkiler ağı ve sistemine ihtiyacımız var. Yerel birimlerle sürekli ilişki içerisinde bulunan, oralardan beslenen, kolektif iradenin temsilcisi niteliğinde “yurttaşlar meclisi” gibi temsili yapı da tasarlayabilmeliyiz.
Metin Ebetürk
Gezi'deki Birliğe Benzer Bir Yapı Şart
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İçinden geçtiğimiz dönemin temelleri 24 Ocak kararları dediğimiz, o güne kadar Türkiye burjuvazisinin sürdürdüğü birikim modelinin ve politikaların terk edilmesi ve yerine neoliberal politikaların uygulamaya konulmasıyla atıldı. Bu politikaların yürütülmesi amacıyla 12 Eylül 1980’de askeri darbe ile ülke yönetimi askeri cuntayla devredildi. Askeri Cunta başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm toplumsal muhalefete karşı büyük bir baskı, şiddet ve terör uyguladı. Bugünkü AKP hükümetini de bu politikacıların sürdürücüsü olarak değerlendirmek gerekmektedir. Elbette ki AKP iktidarının işbirlikçi, gerici ve otoriter niteliğini göz ardı etmemeliyiz. AKP’nin gericilik yönünün işbirlikçi ve uluslar ötesi tekeller ile bütünleşmiş burjuvaziyi rahatsız etmediğini hep birlikte yaşadık. Sözün burasında belirtmek gerekir ki aydınlanma savaşımı, dün olduğu gibi bugün de işçi sınıfımızın ve toplumsal muhalefetin önünde duran bir görevdir.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkânları neler olabilir?
Sosyalistlerin ortak bir mücadele yürütmesinin en önemli gerekçesi ise burjuvazinin iktidarda olmasıdır ve bizim buna karşı ortak savaşım yürütmemizi zorunlu kılmaktadır. Sosyalistlerin, komünistlerin ve sol muhalif kesimlerin, Kürtlerin ve diğer ezilen katmanların birlikte mücadele etmesi için geniş bir alan mevcuttur. İşbirlikçi, gerici otoriter AKP iktidarı, başta işçi sınıfımıza karşı yürüttüğü düşmanca politikaların yanı sıra tüm ilerici değerlere karşı da saldırı başlatmış durumdadır. AKP iktidarı, kendince hedeflediği iktidara ulaşmak için, her türlü aykırı ve muhalif kesimi yok etmeye yöneltilmiş olarak, iktidarının tüm olanaklarını seferber etmiş bulunmaktadır. Bu büyük saldırıya karşı toplumsal muhalefet olanakları bugün, dün olduğundan daha fazladır. Birleşik bir muhalefet örgütlenme olanakları geniştir. Gezi Direnişi bize bunu kanıtladı.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Birleşik bir muhalefet hareketi yaratabilmenin yolu işçi sınıfının örgütlenmesini başa almaktan geçiyor. Sosyalistler sadece günü kurtarma siyaseti yapmazlar. Yarın kuracakları, sınıfın iktidarı için savaşım yürütürler. Buna en iyi örnek olarak Gezi Direnişi’dir. AKP iktidarının politikalarından rahatsız olan milyonlarca insan farklı sebepler ile AKP iktidarına karşı direndi. Fakat temel eksiklik komünistlerin, sosyalistlerin önderlik sorunu bir kez daha ortaya çıktı. Bu da güçlü bir sınıf partisi boşluğunu bir kez daha hatırlattı.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Mücadelenin güçlü olabilmesi ve mücadele birliğinin kalıcı olabilmesi için Gezi'deki birliğe benzer bir yapı oluşturmak sosyalistlerin görevleri arasındadır.
Bu hususta ülkemizde kimi mücadele birliği denemeleri oldu. Dünyadaki sosyalist parti ve hareketlerin denemeleri var. Başarılı olanlar var. Bunlardan da yararlanarak ülkemize özgü yeni bir model oluşturabilir diye düşünüyorum.
Benim bu birlikte mücadeleyi önemsememin asıl nedeni, ne yazık ki kötü noktada bulunan sınıf hareketini yerden ayağa kaldıracak bir rüzgara ihtiyaç olduğunu düşünmemdir. Bu rüzgarı da ancak sosyalistler oluşturabilir. Rüzgarın oluşturulması için sosyalistlerin birlikte düşünmeye ve hareket etmesine ihtiyaç vardır.
Fatih Yaşlı
Öncelikli Hedef AKP
1.Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanıyorum ki Türkiye solu bu konuda uzun zaman sonra bir mutabakata varmayı başardı. Türkiye’de AKP eliyle yeni bir rejim inşa ediliyor. AKP, şimdi düşman olduğu Cemaatle birlikte, Birinci Cumhuriyet’ten geriye kalan son kırıntıları da ortadan kaldırdıktan ve devlet aygıtında gereken tasfiyeleri yaptıktan sonra, merkezinde dinin durduğu, üst ilkesi İslam’ın Sünni yorumu olan bir rejim inşasına girişti. Bu din temelli rejim, tek adamın tepesinde oturduğu bir parti-devletine doğru ilerlemeye devam ediyor ve aynı zamanda adeta “ilkel birikim”e dayalı bir iktisadi program izliyor. 30 Ağustos toplantısının katılımcıları bu rejimin “dinci faşizan” bir karakter taşıdığını konuşmalarında dile getirdiler ki, ben de bu tanımlamanın sol açısından kullanılabilir olduğunu düşünüyorum.
2.Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkânları neler olabilir?
Temel gerekçe rejimin az önce bahsettiğim karakterinde gizli zaten: Dinci, faşizan bir rejim inşa ediliyor. Fakat mesele sadece bu değil; geçen yıl dünya toplumsal mücadeleler tarihine geçecek ölçüde görkemli bir halk hareketi yaşamış olmamıza rağmen, bunun sosyalist harekette yarattığı gözle görülür bir pozitif etki söz konusu değil. Hala kalabalıklar üzerindeki siyasal etkimiz, toplumsal bağlarımız zayıf, hala geniş halk kesimleri açısından ne dediği önemsenen siyasal özneler durumunda değiliz, hala siyasi gidişata yön verecek müdahaleler yapamıyoruz, “buradayız” diyemiyoruz. Oysa Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de gösterdiği üzere, düzen siyasetiyle bağlarını koparmaya hazır ve yüzünü sola dönme potansiyeli hayli yüksek milyonlarca insan var. Ancak, tek tek siyasi özneler olarak bakıldığında, bu insanlarla bir bağ oluşturabilmek için hiçbirimizin yeterli insan gücü de yeterli maddi imkânı da yok. “Birlik fetişizmi” ya da “güzellemesi” yapmadan söylüyorum, ortak ilkeler, programlar ve hedefler etrafında bir ortak mücadele hattı örmek demek, bu insan gücünü ve maddi imkânı “birlik”te yaratmak ve sözünü ettiğim potansiyelle buluşmak anlamına geliyor benim için ve bunun hiç de hayalcilik olmadığını düşünüyorum.
3.Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Öncelikli gündem elbette ki “AKP’dir”; çünkü bir zamanlar “yarın AKP giderse ne yapacaksınız” diye mahkûm edilmeye çalışılan bu gündem, zamanla AKP’nin sıradan bir parti değil, devletleşen ve rejim inşa eden bir parti olduğunun anlaşılmasıyla “rüştünü ispat etmiş” durumdadır. Dolayısıyla “rejim karşıtlığı” ayağımızı bastığımız zemin olmalıdır. Gündemimiz bu zemin üzerine kurulduğunda, siyasal ve ideolojik başlıklar da hiç şüphesiz bu rejimin temel niteliklerine karşıtlık üzerinde temellenecektir. Piyasacılığa karşı kamucu bir ekonomi modeli, gericiliğe karşı laiklik/aydınlanma, otoriterleşmeye karşı bir halk demokrasisi, emperyal fantezilere karşı barış savunusu, dış politikadaki taşeronluk özlemlerine karşı anti-emperyalizm ve Kürt sorununu “İslam kardeşliği” formülüyle çözme girişimine karşı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yurttaşlık modeli. Bunlar en önemli olduğunu düşündüğüm ortaklaşma ilkeleri kendi açımdan.
4.Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Bu model belki de bir kere yola çıkıldıktan sonra yola çıkanların konuşmalarıyla, tartışmalarıyla tam olarak netleşecektir ama “yukarıdan aşağıya” doğru örgütlenmekle ideolojik doğrultuyu belirleyecek bir “merkez” arasındaki diyalektiği birlikte işletebilen, ülkenin makro sorunlarıyla yerellerdeki sorunları bir araya getirebilen, tepkisellik üzerinden değil, aksiyonerlik üzerinden işleyen, yani sadece muhalif değil, “kurucu” da bir nosyona sahip olan ve kurmak istediği geleceği halka anlatabilen, nihai aşamada siyasal iktidarı talep ederken, bunun için öncelikle gündelik hayata müdahale edebilen, onu dönüştüren, kendi iletişim ve dayanışma ağlarını oluşturabilen ve elbette ki en önemlisi dar hesapların dışına çıkmış bir yoldaşlık hukukunu var edebilen bir yapı ilk aklıma gelenler. Bu dediğim bugünden bakıldığında naif ya da ütopik görünüyor olabilir ama kimi zaman en ütopik görünenler en gerçekçi olanlardır ve devrim de zaten aşağı yukarı böyle bir şeydir.
Merdan Yanardağ
Tarihsel Hesaplaşmaya Hazır Olmalıyız
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, bütün ülkeyi saracak bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bütün ulus, kendisini oluşturan tüm unsurlarıyla iki çağ arasındaki bir yüksek gerilim hattında salınıyor. Artık ülkede sadece siyasal İslamcı bir iktidar yok, yeni bir rejim var. Ancak, Cumhuriyet büyük ölçüde tasfiye edilmesine karşın, yeni düzen bütün kurumlarıyla oluşturulmuş da değil. Birinci Cumhuriyet yıkıldı, ama henüz ikincisi kurulamadı. Dinci-faşizan diktatörlük son derece zayıf bir zemine dayanıyor. Çünkü Haziran/Gezi Direnişi bütün hesapları bozarak, liberal ve muhafazakâr illüzyonu dağıttı. Toplumsal ve tarihsel ilerleyişini sürdürmek isteyen bir ülke, kendisini geriye çekmeye çalışan bir gücün baskısı altında yaşadığı sıkışmayı daha fazla taşıyamaz. Bir tercih yapmak zorunda. Toplumun devrimci ve diri güçleri bir kez daha yanımızdan geçip gitmeden bu tarihsel hesaplaşmaya hazır olmak gerekiyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Türkiye’de gericiliğe karşı büyük bir toplumsal dalga şekilleniyor. Bütün veriler çok güçlü bir karşı koyuşun geldiğini gösteriyor. Biz istesek de istemesek de ülke yarım kalan hesaplaşmayı tamamlamaya doğru gidiyor. Bütün sorun bu dalganın örgütsüz ve öndersiz olmasından ortaya çıkıyor. Bir müdahale gerekiyor.
İşte bu devrimci müdahaleyi sosyalist hareketin hiçbir öznesi tek başına gerçekleştirecek durumda değil. Dahası, sosyalist örgütlerin hiçbiri kendi doğrusal gelişimiyle bu tarihsel ve toplumsal ihtiyaca yakın gelecekte yanıt verme potansiyelinden de henüz uzak. Bu nedenle merkezinde/odağında sosyalistlerin bulunduğu birleşik bir devrimci odak, bir mücadele cephesi yaratmak yakıcı bir görev ve zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Sol bir cephe ya da güç birliği sosyalistlerle sınırlı tutulamaz. Önderliğinde sosyalistlerin ağırlık taşıdığı ve odağında sosyalist bir perspektifin bulunduğu bu cephe ya da güç birliği, bütün sol, devrimci, yurtsever ve cumhuriyetçi güçler ile emekçi sınıfları ve onların örgütlerini kapsayan geniş bir mücadele birliği ve cephesi olmalı. Bu yönde atılan adımlar var. Bunlardan biri Sol Cephe, diğeri de henüz başlangıç halindeki, ancak daha kapsayıcı olan ODTÜ Vişnelik Toplantıları’dır.
Kurulacak cephe ye da güç birliği, emperyalizme karşı yurtseverlik bayrağını yükseltmeli; islamcı faşizme karşı laik, ilerici, özgürlükçü ve aydınlanmacı değerleri savunmalı; neoliberal yağma ekonomisine karşı ise kamucu ve halkçı bir politik tutumu temel almalı, kapitalizme karşı da adalet ve eşitlik talebini ileri sürmelidir.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Kabul edilmelidir ki, Sol Cephe yaşadığı bütün sorunlara karşın devrimci hareketin bir kazanımı olarak önümüzde durmaktadır. Ancak geliştirilmesi ve başka güç ve toplumsal dinamiklerle buluşturulması gereken bir kazanım... Özetle bütün ilerici toplumsal dinamikleri içerecek, sosyalistlerin merkezinde bulunduğu geniş bir cephe bugün ihtiyacımız olan en önemli mücadele aracıdır. Eğer bunu başarırsak kazanma olasılığımız da artacaktır. Ancak başaramazsak, “solcular yine beceremedi” denilecek bir tablo oluşursa kaybedeceğimiz kesindir.
Oya Ersoy
Sokakta Birlik Önemli
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemiz tarihinde önemli bir kesitten geçtiğimiz açık. Bir halk isyanı yaşadık, içinde yer aldık. Haziran isyanı ve onun açığa çıkardığı toplumsal meşruiyet krizi, derinleştirdiği egemenler arası iktidar krizi yeni bir siyasal - toplumsal düzlem yarattı. Ve yaşanan iki seçimde AKP’nin seçim başarıları, neoliberal - gerici sitemin krizlerini çözmeye yetmedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte ise ülke siyasetinde yeni bir döneme geçilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın bütün yetkileri kendisinde toplamaya çalışacağı, parlamentonun daha da işlevsizleşeceği, var olan yasaların ve hukukun bile işlemez hale getirileceği bir dönem.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Böyle bir Türkiye’de öncelikle halkın “seçmen” değil bir özne olarak siyasete müdahalesini örgütlemeye, mücadelenin sürekliliğini sağlayacak araçların geliştirilmesine ve halkın hakları temelinde fiili, meşru, militan mücadele içerisinde kurulacak örgütsel yapılara ihtiyaç var. Masa başı birlik projeleri açısından olumlu bir şey söylemek güç. Ancak eylem birliği ya da mücadele içinde birlik konusunda da tam tersine oldukça olumlu deneyimlerimiz var. Yapılması gereken kendi öznel durumlarımızdan hareketle umutsuz tablolar çizip yeni hayal kırıklıkları yaratmak yerine parça parça ve güçlüsü cılızı tüm direnişleri ve hareketleri birleştiren bir çabaya ve birlikte mücadeleye odaklanmamız. Olanak da gerekçe de gericiliğe, AKP diktatörlüğüne, neoliberalizme, mezhepçi faşizme, savaşa karşı mücadeleler içinde aranmalıdır.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
İsyanın bize gösterdiği halkın hakları ekseninde yürüyen mücadelelerin sınıf mücadelesinin başat çatışma alanı olduğudur. Ve yine hak mücadelelerinin barikatlara dayanan, militan, kitlesel ve kazanana kadar mücadele tarzı Haziran isyanıyla genelleşmeye başlamıştır. Birlikte mücadele etmek için politik hedeflerde birlik, sokakta birlik önemlidir. Neoliberalizme karşı emek eksenli bir duruş; kentlerin yağması ve doğanın talanına, başta eğitim, sağlık, ulaşım, su, enerji olmak üzere en temel yaşamsal hakların gaspına, güvencesizliğe karşı halkın haklarının savunulması/geri alınması ve bunun bir parçası olarak mezhepçi faşizme karşı, halkın tüm kesimlerini kapsayacak ve birleştirecek laik, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir siyasal çizginin oluşturulması temel başlıklardır.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
İsyan, hayatın her dokusunda yeni bir siyaset biçimi ve direniş kültürü yaratmıştır. Ülkenin dört bir yanında okullarının İmam hatipleştirilmesine karşı direnenler, güvenceli çalışma hakkı için direnen işçiler, taş ocaklarından, madenlere, atık tesislerinden HES’lere ÇED toplantılarını yaptırmayan, kentlerine, korularına, bostanlarına, okullarına sahip çıkanlar, halkın hakları için mücadele edenler var. Önemli olan solu bir araya getirecek model aramak değil, bu hareketlerin bir araya getirilmesidir. Buradaki merkezileşememe ve inisiyatif merkezi oluşturamama durumu da solun kendi başına ve mevcut sınırları ile giderebileceği bir sorun değil, yanıtı mücadelenin içinde aranacak bir sorundur.
İçinden geçtiğimiz dönemin temelleri 24 Ocak kararları dediğimiz, o güne kadar Türkiye burjuvazisinin sürdürdüğü birikim modelinin ve politikaların terk edilmesi ve yerine neoliberal politikaların uygulamaya konulmasıyla atıldı. Bu politikaların yürütülmesi amacıyla 12 Eylül 1980’de askeri darbe ile ülke yönetimi askeri cuntayla devredildi. Askeri Cunta başta işçi sınıfımız olmak üzere tüm toplumsal muhalefete karşı büyük bir baskı, şiddet ve terör uyguladı. Bugünkü AKP hükümetini de bu politikacıların sürdürücüsü olarak değerlendirmek gerekmektedir. Elbette ki AKP iktidarının işbirlikçi, gerici ve otoriter niteliğini göz ardı etmemeliyiz. AKP’nin gericilik yönünün işbirlikçi ve uluslar ötesi tekeller ile bütünleşmiş burjuvaziyi rahatsız etmediğini hep birlikte yaşadık. Sözün burasında belirtmek gerekir ki aydınlanma savaşımı, dün olduğu gibi bugün de işçi sınıfımızın ve toplumsal muhalefetin önünde duran bir görevdir.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkânları neler olabilir?
Sosyalistlerin ortak bir mücadele yürütmesinin en önemli gerekçesi ise burjuvazinin iktidarda olmasıdır ve bizim buna karşı ortak savaşım yürütmemizi zorunlu kılmaktadır. Sosyalistlerin, komünistlerin ve sol muhalif kesimlerin, Kürtlerin ve diğer ezilen katmanların birlikte mücadele etmesi için geniş bir alan mevcuttur. İşbirlikçi, gerici otoriter AKP iktidarı, başta işçi sınıfımıza karşı yürüttüğü düşmanca politikaların yanı sıra tüm ilerici değerlere karşı da saldırı başlatmış durumdadır. AKP iktidarı, kendince hedeflediği iktidara ulaşmak için, her türlü aykırı ve muhalif kesimi yok etmeye yöneltilmiş olarak, iktidarının tüm olanaklarını seferber etmiş bulunmaktadır. Bu büyük saldırıya karşı toplumsal muhalefet olanakları bugün, dün olduğundan daha fazladır. Birleşik bir muhalefet örgütlenme olanakları geniştir. Gezi Direnişi bize bunu kanıtladı.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Birleşik bir muhalefet hareketi yaratabilmenin yolu işçi sınıfının örgütlenmesini başa almaktan geçiyor. Sosyalistler sadece günü kurtarma siyaseti yapmazlar. Yarın kuracakları, sınıfın iktidarı için savaşım yürütürler. Buna en iyi örnek olarak Gezi Direnişi’dir. AKP iktidarının politikalarından rahatsız olan milyonlarca insan farklı sebepler ile AKP iktidarına karşı direndi. Fakat temel eksiklik komünistlerin, sosyalistlerin önderlik sorunu bir kez daha ortaya çıktı. Bu da güçlü bir sınıf partisi boşluğunu bir kez daha hatırlattı.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Mücadelenin güçlü olabilmesi ve mücadele birliğinin kalıcı olabilmesi için Gezi'deki birliğe benzer bir yapı oluşturmak sosyalistlerin görevleri arasındadır.
Bu hususta ülkemizde kimi mücadele birliği denemeleri oldu. Dünyadaki sosyalist parti ve hareketlerin denemeleri var. Başarılı olanlar var. Bunlardan da yararlanarak ülkemize özgü yeni bir model oluşturabilir diye düşünüyorum.
Benim bu birlikte mücadeleyi önemsememin asıl nedeni, ne yazık ki kötü noktada bulunan sınıf hareketini yerden ayağa kaldıracak bir rüzgara ihtiyaç olduğunu düşünmemdir. Bu rüzgarı da ancak sosyalistler oluşturabilir. Rüzgarın oluşturulması için sosyalistlerin birlikte düşünmeye ve hareket etmesine ihtiyaç vardır.
Fatih Yaşlı
Öncelikli Hedef AKP
1.Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanıyorum ki Türkiye solu bu konuda uzun zaman sonra bir mutabakata varmayı başardı. Türkiye’de AKP eliyle yeni bir rejim inşa ediliyor. AKP, şimdi düşman olduğu Cemaatle birlikte, Birinci Cumhuriyet’ten geriye kalan son kırıntıları da ortadan kaldırdıktan ve devlet aygıtında gereken tasfiyeleri yaptıktan sonra, merkezinde dinin durduğu, üst ilkesi İslam’ın Sünni yorumu olan bir rejim inşasına girişti. Bu din temelli rejim, tek adamın tepesinde oturduğu bir parti-devletine doğru ilerlemeye devam ediyor ve aynı zamanda adeta “ilkel birikim”e dayalı bir iktisadi program izliyor. 30 Ağustos toplantısının katılımcıları bu rejimin “dinci faşizan” bir karakter taşıdığını konuşmalarında dile getirdiler ki, ben de bu tanımlamanın sol açısından kullanılabilir olduğunu düşünüyorum.
2.Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkânları neler olabilir?
Temel gerekçe rejimin az önce bahsettiğim karakterinde gizli zaten: Dinci, faşizan bir rejim inşa ediliyor. Fakat mesele sadece bu değil; geçen yıl dünya toplumsal mücadeleler tarihine geçecek ölçüde görkemli bir halk hareketi yaşamış olmamıza rağmen, bunun sosyalist harekette yarattığı gözle görülür bir pozitif etki söz konusu değil. Hala kalabalıklar üzerindeki siyasal etkimiz, toplumsal bağlarımız zayıf, hala geniş halk kesimleri açısından ne dediği önemsenen siyasal özneler durumunda değiliz, hala siyasi gidişata yön verecek müdahaleler yapamıyoruz, “buradayız” diyemiyoruz. Oysa Türkiye’de, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin de gösterdiği üzere, düzen siyasetiyle bağlarını koparmaya hazır ve yüzünü sola dönme potansiyeli hayli yüksek milyonlarca insan var. Ancak, tek tek siyasi özneler olarak bakıldığında, bu insanlarla bir bağ oluşturabilmek için hiçbirimizin yeterli insan gücü de yeterli maddi imkânı da yok. “Birlik fetişizmi” ya da “güzellemesi” yapmadan söylüyorum, ortak ilkeler, programlar ve hedefler etrafında bir ortak mücadele hattı örmek demek, bu insan gücünü ve maddi imkânı “birlik”te yaratmak ve sözünü ettiğim potansiyelle buluşmak anlamına geliyor benim için ve bunun hiç de hayalcilik olmadığını düşünüyorum.
3.Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Öncelikli gündem elbette ki “AKP’dir”; çünkü bir zamanlar “yarın AKP giderse ne yapacaksınız” diye mahkûm edilmeye çalışılan bu gündem, zamanla AKP’nin sıradan bir parti değil, devletleşen ve rejim inşa eden bir parti olduğunun anlaşılmasıyla “rüştünü ispat etmiş” durumdadır. Dolayısıyla “rejim karşıtlığı” ayağımızı bastığımız zemin olmalıdır. Gündemimiz bu zemin üzerine kurulduğunda, siyasal ve ideolojik başlıklar da hiç şüphesiz bu rejimin temel niteliklerine karşıtlık üzerinde temellenecektir. Piyasacılığa karşı kamucu bir ekonomi modeli, gericiliğe karşı laiklik/aydınlanma, otoriterleşmeye karşı bir halk demokrasisi, emperyal fantezilere karşı barış savunusu, dış politikadaki taşeronluk özlemlerine karşı anti-emperyalizm ve Kürt sorununu “İslam kardeşliği” formülüyle çözme girişimine karşı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yurttaşlık modeli. Bunlar en önemli olduğunu düşündüğüm ortaklaşma ilkeleri kendi açımdan.
4.Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Bu model belki de bir kere yola çıkıldıktan sonra yola çıkanların konuşmalarıyla, tartışmalarıyla tam olarak netleşecektir ama “yukarıdan aşağıya” doğru örgütlenmekle ideolojik doğrultuyu belirleyecek bir “merkez” arasındaki diyalektiği birlikte işletebilen, ülkenin makro sorunlarıyla yerellerdeki sorunları bir araya getirebilen, tepkisellik üzerinden değil, aksiyonerlik üzerinden işleyen, yani sadece muhalif değil, “kurucu” da bir nosyona sahip olan ve kurmak istediği geleceği halka anlatabilen, nihai aşamada siyasal iktidarı talep ederken, bunun için öncelikle gündelik hayata müdahale edebilen, onu dönüştüren, kendi iletişim ve dayanışma ağlarını oluşturabilen ve elbette ki en önemlisi dar hesapların dışına çıkmış bir yoldaşlık hukukunu var edebilen bir yapı ilk aklıma gelenler. Bu dediğim bugünden bakıldığında naif ya da ütopik görünüyor olabilir ama kimi zaman en ütopik görünenler en gerçekçi olanlardır ve devrim de zaten aşağı yukarı böyle bir şeydir.
Merdan Yanardağ
Tarihsel Hesaplaşmaya Hazır Olmalıyız
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, bütün ülkeyi saracak bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Bütün ulus, kendisini oluşturan tüm unsurlarıyla iki çağ arasındaki bir yüksek gerilim hattında salınıyor. Artık ülkede sadece siyasal İslamcı bir iktidar yok, yeni bir rejim var. Ancak, Cumhuriyet büyük ölçüde tasfiye edilmesine karşın, yeni düzen bütün kurumlarıyla oluşturulmuş da değil. Birinci Cumhuriyet yıkıldı, ama henüz ikincisi kurulamadı. Dinci-faşizan diktatörlük son derece zayıf bir zemine dayanıyor. Çünkü Haziran/Gezi Direnişi bütün hesapları bozarak, liberal ve muhafazakâr illüzyonu dağıttı. Toplumsal ve tarihsel ilerleyişini sürdürmek isteyen bir ülke, kendisini geriye çekmeye çalışan bir gücün baskısı altında yaşadığı sıkışmayı daha fazla taşıyamaz. Bir tercih yapmak zorunda. Toplumun devrimci ve diri güçleri bir kez daha yanımızdan geçip gitmeden bu tarihsel hesaplaşmaya hazır olmak gerekiyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Türkiye’de gericiliğe karşı büyük bir toplumsal dalga şekilleniyor. Bütün veriler çok güçlü bir karşı koyuşun geldiğini gösteriyor. Biz istesek de istemesek de ülke yarım kalan hesaplaşmayı tamamlamaya doğru gidiyor. Bütün sorun bu dalganın örgütsüz ve öndersiz olmasından ortaya çıkıyor. Bir müdahale gerekiyor.
İşte bu devrimci müdahaleyi sosyalist hareketin hiçbir öznesi tek başına gerçekleştirecek durumda değil. Dahası, sosyalist örgütlerin hiçbiri kendi doğrusal gelişimiyle bu tarihsel ve toplumsal ihtiyaca yakın gelecekte yanıt verme potansiyelinden de henüz uzak. Bu nedenle merkezinde/odağında sosyalistlerin bulunduğu birleşik bir devrimci odak, bir mücadele cephesi yaratmak yakıcı bir görev ve zorunluluk olarak önümüzde duruyor.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Sol bir cephe ya da güç birliği sosyalistlerle sınırlı tutulamaz. Önderliğinde sosyalistlerin ağırlık taşıdığı ve odağında sosyalist bir perspektifin bulunduğu bu cephe ya da güç birliği, bütün sol, devrimci, yurtsever ve cumhuriyetçi güçler ile emekçi sınıfları ve onların örgütlerini kapsayan geniş bir mücadele birliği ve cephesi olmalı. Bu yönde atılan adımlar var. Bunlardan biri Sol Cephe, diğeri de henüz başlangıç halindeki, ancak daha kapsayıcı olan ODTÜ Vişnelik Toplantıları’dır.
Kurulacak cephe ye da güç birliği, emperyalizme karşı yurtseverlik bayrağını yükseltmeli; islamcı faşizme karşı laik, ilerici, özgürlükçü ve aydınlanmacı değerleri savunmalı; neoliberal yağma ekonomisine karşı ise kamucu ve halkçı bir politik tutumu temel almalı, kapitalizme karşı da adalet ve eşitlik talebini ileri sürmelidir.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Kabul edilmelidir ki, Sol Cephe yaşadığı bütün sorunlara karşın devrimci hareketin bir kazanımı olarak önümüzde durmaktadır. Ancak geliştirilmesi ve başka güç ve toplumsal dinamiklerle buluşturulması gereken bir kazanım... Özetle bütün ilerici toplumsal dinamikleri içerecek, sosyalistlerin merkezinde bulunduğu geniş bir cephe bugün ihtiyacımız olan en önemli mücadele aracıdır. Eğer bunu başarırsak kazanma olasılığımız da artacaktır. Ancak başaramazsak, “solcular yine beceremedi” denilecek bir tablo oluşursa kaybedeceğimiz kesindir.
Oya Ersoy
Sokakta Birlik Önemli
1. Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemiz tarihinde önemli bir kesitten geçtiğimiz açık. Bir halk isyanı yaşadık, içinde yer aldık. Haziran isyanı ve onun açığa çıkardığı toplumsal meşruiyet krizi, derinleştirdiği egemenler arası iktidar krizi yeni bir siyasal - toplumsal düzlem yarattı. Ve yaşanan iki seçimde AKP’nin seçim başarıları, neoliberal - gerici sitemin krizlerini çözmeye yetmedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile birlikte ise ülke siyasetinde yeni bir döneme geçilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın bütün yetkileri kendisinde toplamaya çalışacağı, parlamentonun daha da işlevsizleşeceği, var olan yasaların ve hukukun bile işlemez hale getirileceği bir dönem.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Böyle bir Türkiye’de öncelikle halkın “seçmen” değil bir özne olarak siyasete müdahalesini örgütlemeye, mücadelenin sürekliliğini sağlayacak araçların geliştirilmesine ve halkın hakları temelinde fiili, meşru, militan mücadele içerisinde kurulacak örgütsel yapılara ihtiyaç var. Masa başı birlik projeleri açısından olumlu bir şey söylemek güç. Ancak eylem birliği ya da mücadele içinde birlik konusunda da tam tersine oldukça olumlu deneyimlerimiz var. Yapılması gereken kendi öznel durumlarımızdan hareketle umutsuz tablolar çizip yeni hayal kırıklıkları yaratmak yerine parça parça ve güçlüsü cılızı tüm direnişleri ve hareketleri birleştiren bir çabaya ve birlikte mücadeleye odaklanmamız. Olanak da gerekçe de gericiliğe, AKP diktatörlüğüne, neoliberalizme, mezhepçi faşizme, savaşa karşı mücadeleler içinde aranmalıdır.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
İsyanın bize gösterdiği halkın hakları ekseninde yürüyen mücadelelerin sınıf mücadelesinin başat çatışma alanı olduğudur. Ve yine hak mücadelelerinin barikatlara dayanan, militan, kitlesel ve kazanana kadar mücadele tarzı Haziran isyanıyla genelleşmeye başlamıştır. Birlikte mücadele etmek için politik hedeflerde birlik, sokakta birlik önemlidir. Neoliberalizme karşı emek eksenli bir duruş; kentlerin yağması ve doğanın talanına, başta eğitim, sağlık, ulaşım, su, enerji olmak üzere en temel yaşamsal hakların gaspına, güvencesizliğe karşı halkın haklarının savunulması/geri alınması ve bunun bir parçası olarak mezhepçi faşizme karşı, halkın tüm kesimlerini kapsayacak ve birleştirecek laik, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir siyasal çizginin oluşturulması temel başlıklardır.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
İsyan, hayatın her dokusunda yeni bir siyaset biçimi ve direniş kültürü yaratmıştır. Ülkenin dört bir yanında okullarının İmam hatipleştirilmesine karşı direnenler, güvenceli çalışma hakkı için direnen işçiler, taş ocaklarından, madenlere, atık tesislerinden HES’lere ÇED toplantılarını yaptırmayan, kentlerine, korularına, bostanlarına, okullarına sahip çıkanlar, halkın hakları için mücadele edenler var. Önemli olan solu bir araya getirecek model aramak değil, bu hareketlerin bir araya getirilmesidir. Buradaki merkezileşememe ve inisiyatif merkezi oluşturamama durumu da solun kendi başına ve mevcut sınırları ile giderebileceği bir sorun değil, yanıtı mücadelenin içinde aranacak bir sorundur.
Alper Taş: Ortak zemin Haziran'ın programı
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, İleri Haber'in 'Sol ortak mücadeleyi tartışıyor' dosyasına verdiği yanıtta, “Sosyalist hareketi ve örgütlü tüm muhalefet yapılarını içeren ancak onu aşacak bir zeminin kurulmasına ihtiyaç var. Bu mücadelenin başlıklarını da Haziran’ın programı ortaya koymuş durumda” dedi.
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, İleri Haber'in 'Sol ortak mücadeleyi tartışıyor' dosyasına verdiği yanıtta, “Sosyalist hareketi ve örgütlü tüm muhalefet yapılarını içeren ancak onu aşacak bir zeminin kurulmasına ihtiyaç var. Bu mücadelenin başlıklarını da Haziran’ın programı ortaya koymuş durumda” dedi.
ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş'ın İleri Haber'in soruşturma dosyasına verdiği yanıtlar şöyle:
1-Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi iktidar cephesinden yeni Türkiye’nin, yeni bir devletin kuruluş ilanı olarak dile getirildi. Bir yönüyle hakikaten de yeni ve olağanüstülük içerisinde inşa edilen bir geçiş aşamasındayız.
AKP, devlet içindeki stratejik tüm baskı aygıtlarını ve bürokrasi içindeki odakları büyük oranda ele geçirerek toplumsal hayatı mezhepçi-dini bir temelde değiştirmeye yönelmiş durumda. Bir yanıyla taşeron, güvencesiz çalışma ve tüm yaşamın metalaşması ile sermayeye sunulan yeni imkanlar içerisinde AKP organik sermayesini güçlendirirken üst yapıda kurumsal ve ideolojik köklü bir dönüşüm de gerçekleştiriliyor.
Bu geçiş içerisinde Erdoğan ve AKP’nin iktidarını sürdürebilmesi hem düzenin kendi iç çelişkileri hem de Haziran’da açığa çıkan direnme dinamiği nedeniyle ancak faşist baskılarının yoğunlaştırılması ile mümkün olabiliyor.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Ülke gerçekliği, en büyük gerekçe olarak önümüzde duruyor. Halkın içinde büyük bir direnme gücü olmasına karşın, muhalefet hareketinin parçalılığı ve dağınıklığının da etkisiyle etkili bir güce dönüşemiyor. Böylesi bir ortamda iktidarın istediği gibi at koşturduğu durumu değiştirmek de mümkün olmuyor. Öte yandan böylesi bir muhalefet noksanlığı içerisinde, tepkilerin giderek Erdoğan ve AKP’ye sıkışarak yukarıdan bir müdahale-restorasyon içerisinde direnme dinamiğinin pasifleştirmesi, düzen içi seçeneklere ikna edilmesi de pekala mümkün olabilir ki bunun izlerini de bugünden görmek mümkün.
Bu anlamda bir yanıyla bu gidişatı durdurmaya muktedir birleşik bir direniş, dayanışma ve muhalefet hattının geliştirilmesine bir yanıyla da bu direniş içerisinde halkın kurucu iradesini güçlendirerek düzen dışı bir seçeneği inşa etmeye yönelecek birleşik bir güce ihtiyaç var.
Bunun imkanlarının ne denli geniş olduğunu Haziran direnişinde gördük. Haziran’ın devrimci direnme damarlarının geri çekildiği üzerine son dönemde kimi tespitler de yapılıyor. Buna bir geri çekilme demek tam doğru olmaz, bir arayış olarak ifade edilebilir. Tüm direnme eğilimlerini-odaklarını, muhalefet yapılarını ortaklaştıracak bir güç merkezi yaratılamadığından hakim durum bir seçeneksizlik ortaya çıkarmış durumda. Bunu aşacak bir yola girilmesi gerekiyor. Ancak böylesi bir mücadele içinde bu dinamiklerin yeniden ve örgütlü bir biçimde etkin olması sağlanabilir.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Ortak mücadele cephesini, sosyalist hareketle sınırlayarak başlamak doğru olmaz. Kuşkusuz sosyalist hareketi ve örgütlü tüm muhalefet yapılarını içeren ancak onu aşacak bir zeminin kurulmasına ihtiyaç var. Bu mücadelenin başlıklarını da Haziran’ın programı ortaya koymuş durumda. Birleşik Muhalefet Hareketi çalışmaları içerisinde hazırlanan program taslağında da ifadesini bulan, kamucu, anti-emperyalist, anti-kapitalist, gerçek bir laiklikten yana, Kürt sorununda demokratik çözümü savunan, ekolojist ve cinsiyetçi olmayan bir program etrafında bir araya gelmek mümkün. Bu mücadele yalnızca AKP karşısında tepkiselliği değil aynı zamanda kuruculuğu da ifade edecek bir programa sahip olması gerekir. Çünkü mesele yalnızca AKP meselesi değil, AKP’nin inşa ettiği düzenin aşılması meselesidir artık.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Ortak mücadele ile birlik tartışmasının ayrıştırılması gerekir. Bugün yürütülen tartışmalarda ortaya koyulan şey bir birlik değil, birleşik-ortak mücadele zeminin yaratılması meselesidir. Bu anlamda bir Parti girişimi de değildir. Tüm örgütlerin kendi programlarından ve örgütlerinden fedakarlık etmeden ortak bir bayrak altında birlikte mücadele etme zeminidir. Örgütlerin birlikteliğini içeren, ancak yukarıdan örgütler mutabakatı üzerine kurulmayan tüm direnme odaklarını ve bireyleri kolektif-demokratik bir Meclis yapısı ve hukuku içerisinde bir arada tutacak, ortak bir mücadeleye sevk edebilecek bir Hareket zemini olmalıdır. Hareketin elbette bir kurucu yapısı ve merkezi olacaktır. Ancak hareket kendi geleceğini asıl olarak toplumsal zeminlerde kuracağı direniş ve kurucu muhalefet Meclisleri üzerinden inşa etmelidir. Hareketin demokratik-kolektif merkezi de giderek yerel Meclisler üzerinden şekillendirilen bir hukuka sahip olmalıdır.
Erkan Baş: Devrimci ve yaratıcı yaklaşım gerekli
HTKP MK Üyesi Erkan Baş, İleri Haber'in 'Sol ortak mücadeleyi tartışıyor' dosyasına verdiği yanıtta, “Haziran direnişinin ortaya koyduğu gerçeklere gözümüzü kapatmadığımız sürece bugüne kadar gelişen örneklerin ötesine geçen modeller ve ilişkilenme biçimleri geliştirebileceğimize inanıyorum. Devrimci, arayışçı ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmemiz gerektiğini biliyoruz ve başlangıç için bu yeterlidir” dedi.
HTKP MK Üyesi Erkan Baş, İleri Haber'in 'Sol ortak mücadeleyi tartışıyor' dosyasına verdiği yanıtta, “Haziran direnişinin ortaya koyduğu gerçeklere gözümüzü kapatmadığımız sürece bugüne kadar gelişen örneklerin ötesine geçen modeller ve ilişkilenme biçimleri geliştirebileceğimize inanıyorum. Devrimci, arayışçı ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmemiz gerektiğini biliyoruz ve başlangıç için bu yeterlidir” dedi.
Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) Merkez Komite Üyesi Erkan Baş'ın İleri Haber'in soruşturma dosyasına verdiği yanıtlar şöyle:
1-Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye bir açıdan bakarsak son derece karanlık bir dönemden geçiyor. AKP öncülüğünde, sermaye diktatörlüğünün kuvvetlendirildiği, emperyalizmle daha kuvvetli bağların kurulduğu, toplumsal alanda gericiliğin ciddi bir ağırlık kazandığı yeni bir gerici rejimin inşa edildiği bir süreçten geçiyoruz. Bu son derece önemli.
Ancak sadece bunu söylemekle yetinemeyiz, bu içinden geçtiğimiz sürecin sadece bir yönüdür. Bize göre Türkiye’nin içinden geçtiği döneme dair değerlendirmelerde en az bunun kadar önemli olan, bu gerici dönüşümün geniş halk kesimlerinde ortaya çıkardığı dirençtir. Arkasındaki emperyalist desteğe, muazzam para gücüne, ele geçirdiği büyük devlet olanaklarına rağmen AKP bu dönüşüme toplumun çok önemli bir kesimini ikna edememiştir. Esas önemli olan budur.
Eğer dönem değerlendirmesi aynı zamanda bir yakın gelecek değerlendirmesi ise, odaklanılması gereken yer burası olmalı. Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan, AKP’ye karşı her hal ve şartta direnmeye devam edecek olan bu toplumsal güçlerdir.
2. Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
Türkiye, sosyalist hareket için büyük olanaklar barındıran bir ülke. Temel sorun, işçi sınıfının ve onun siyasal hareketi olarak sol-sosyalist bir odağın gerçek bir güç olarak siyaset alanında yeterince etkili olamaması...
Haziran Direnişi ile ortaya çıkan muazzam enerji böyle bir odağın nesnel karşılığını açıkça ortaya koymaktadır. Bununla beraber aynı güçlerin, söz konusu odağın şekillenmediği durumlarda çeşitli arayışlara girdiği, bu arayışların düzen içine doğru uçlar verdiği gibi, liberal savrulmalara ve daha kötüsü umutsuzluğa sürüklediğini de görüyoruz.
Açık söylemek gerekirse, en yaygın ve en net biçimde Haziran günlerinde kendisini ortaya koyan bu büyük toplumsal gücün, siyasal alanda kendisini temsil edecek, mücadelesini bir iktidar mücadelesine dönüştürecek bir siyasal odağın ortaya çıkmamış olması sosyalist hareketin tüm bileşenlerinin üzerine ciddi bir sorumluluk yüklemektedir. Bu eksiği hep birlikte kapatmak zorundayız.
Bunu başarabilirsek, sadece halihazırda farklı kesimlerin kendine özgü biçimlerle devam ettirdiği çeşitli mücadele başlıklarının yan yana getirilmesiyle sınırlı olmayan bir enerji ortaya çıkacaktır. Bize göre mücadelenin “iktidarın saldırılarına karşı mücadele” başlığını aşıp, yeni bir ülke kurma mücadelesine dönüşmesinin yollarından birisi de böyle bir ortak mücadelenin örgütlenebilmesidir.
3. Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
Birleştirici ortak mücadelenin temel konusu sermayenin has partisi olan AKP’dir. Erdoğan’da cisimleşen bu gerici, baskıcı iktidara karşı kavgayı merkeze almalıyız. Dolayısıyla özgürlük, eşitlik, laiklik, bağımsızlık ve barış akla ilk gelen başlıklar olarak sıralanabilir. Sermaye iktidarının halkı yoksullaştıran, yağmacı ekonomi politikalarına karşı kamucu ve halkçı bir eksenin temel alınması gerektiğini düşünüyorum.
Kanımca en önemli konulardan bir tanesi düzen güçlerinden ve düzen içi çözümlerden medet uman yaklaşımlarla araya kuvvetli bir çizgi çekmek olmalı. İhtiyacımızı, düzenin tam karşısında konumlanacak bir mücadele merkezi olarak tanımlamak sanırım arayışımızı ve hattımızı daha açık ortaya koyar.
Esas olarak emekçi sınıflara dayanan, emekçi sınıflardan güç alan ve emekçi sınıfların mücadelesini güçlendiren bir hattın oluşturulması son derece önemli.
4. Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
Şimdilik esas olarak nasıl hayata geçmeyeceğini biliyoruz ve önemli olan bu.
Örneğin sadece sosyalist örgütlerin yan yana gelmesine odaklanan bir modelin başarı şansı olmayacaktır. Türkiye’de değil bir iki sol siyasi yapının tüm örgütlü yapıların yan yana gelmesinin bile ihtiyaç duyulan enerjiyi açığa çıkarabileceğini düşünmüyorum. Temel meselemiz örgütlü güçlerin zaten var olan güçlerini birleştirmesi değil, AKP’ye karşı kararlı bir direnişe devam eden milyonların ortak mücadele sürdürebileceği bir zeminin yaratılmasıdır.
Haziran (Gezi) direnişinin ortaya koyduğu gerçeklere gözümüzü kapatmadığımız, orada kendisini ortaya koyan büyük enerji ile hep birlikte mücadele etme arayışımızı sürdürdüğümüz sürece bugüne kadar gelişen örneklerin ötesine geçen modeller ve ilişkilenme biçimleri geliştirebileceğimize inanıyorum.
Devrimci, arayışçı ve yaratıcı yaklaşımlar geliştirmemiz gerektiğini biliyoruz ve başlangıç için bu yeterlidir.
Aydın Çubukçu: Halkın cephesi inşa edilmeli
EMEP Genel Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Çubukçu, İleri Haber'in 'Sol ortak mücadeleyi tartışıyor' dosyasına verdiği yanıtta, “Sosyalistler açısından yapılabilecek en olumlu davranış, eğer mümkünse birlikte, halkın en geniş cephesini inşa etmeye çalışmaktır. Kendi aralarındaki ideolojik-politik sorunların halledilmesini bekleyemeyecek kadar acil bir görevdir bu” dedi.
EMEP Genel Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Çubukçu, İleri Haber'in 'Sol ortak mücadeleyi tartışıyor' dosyasına verdiği yanıtta, “Sosyalistler açısından yapılabilecek en olumlu davranış, eğer mümkünse birlikte, halkın en geniş cephesini inşa etmeye çalışmaktır. Kendi aralarındaki ideolojik-politik sorunların halledilmesini bekleyemeyecek kadar acil bir görevdir bu” dedi.
Emek Partisi (EMEP) Genel Yönetim Kurulu Üyesi Aydın Çubukçu'nun İleri Haber'in soruşturma dosyasına verdiği yanıtlar şöyle:
1-Türkiye'nin içinden geçmekte olduğu dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, iktidardan uzaklaşması halinde bir dizi ağır suçlamayla karşılaşacağını bilen bir kliğin yönetimi altındadır. İktidarı kaybetmemek için iç ve dış koşulları zorlayan, tertip ve komplo dâhil her yolu kullanmaya hazır, giderek muhalefeti sindirmek için paramiliter güçleri de devreye sokmayı hayal edebilen bu iktidar, hegemonyasını siyaset dışı yollardan korumaya çalışıyor. Toplumsal ve sınıfsal bakımdan belki de Türkiye’nin gördüğü en planlı ve kararlı gericiliğin uygulayıcısı olan bu hükümet döneminde, ülke ağır bir kurşun örtü altındadır.
2- Bu koşullarda sosyalist hareketin ortak bir mücadele yürütmesinin gerekçeleri ve imkanları neler olabilir?
3- Sosyalist hareketin ortak bir mücadele cephesi oluşturması hangi başlıklar ve gündemler üzerinden başarılabilir? Böylesi bir ortaklığın temelindeki siyasal ve ideolojik mücadele başlıkları nelerdir?
4- Ortak bir mücadele pratiği ne tür bir modelle hayata geçirilebilir? Bu modelin merkezi ve yerel unsurları nasıl ilişkilendirilebilir?
2,3,4'ncü sorulara ortak yanıt: Sosyalistler açısından yapılabilecek en olumlu davranış, eğer mümkünse birlikte, halkın en geniş cephesini inşa etmeye çalışmaktır. Kendi aralarındaki ideolojik-politik sorunların halledilmesini bekleyemeyecek kadar acil bir görevdir bu. Sosyalistlerin kendi aralarında kuracakları bir birlik için pek çok engel var. Bunları saymak bile mümkün değil, çünkü her gün yenileri eklenen ve çeşitlenen sorunların hesabını kimse tutamaz haldedir. Ama bu halkın birliğini sağlamaya yönelik çalışmalarda birlikte olmalarının önünde engel değildir. Dolayısıyla, böyle bir birlik için girişilecek siyasi ve ideolojik tartışmaların da somut yararlar sağlayacağını düşünmüyorum. Yıllardır kaç kere denenmiş bu yoldan bir kere daha geçmenin pratik bir karşılığı olmayacaktır.
Diğer yandan, önemli ölçüde yerel örgütleri az - çok oluşturulmuş, halen çalışan komisyonlara sahip bir yapı (HDK) içinde birleşerek, somut ve pratik sorunlar üzerinden yapılacak bir tartışmanın sol içinde de sağlam birliklerin doğmasına hizmet edeceğini düşünmek daha gerçekçidir. Denenmekte ve geliştirilmeye çalışılan bir HDK örneği var ve bu geliştirilebilir. Ancak buna “alternatif”, ya da bunun öngördüğü bileşimden da dar bir muhalif cephenin işlevli olacağını ummuyorum.MUHALEFET.ORG