Her insan yaşamı boyunca mutlu ve huzurlu olmanın yollarını arar. Kendisine
birçok hedef belirler. Kimisi iyi bir işe girdiğinde, kimisi yaz tatilini güzel
bir sahil beldesinde geçirdiğinde, kimisi aşık olduğu kişiyle evlenebildiğinde,
kimisi üniversitede istediği bölümü kazandığında mutlu olabileceğini sanır. Fakat
hedefine ulaştığında gerçekte aradığı mutluluğun aslında bu olmadığını veya
kendisini hayalindeki gibi tatmin etmediğini görür. Bu sefer de mutlu
olabileceği yeni hedefler aramaya koyulur. Ancak ne yaparsa yapsın gerçek huzuru
bir türlü yakalayamaz. En mutlu insan olduğunu iddia eden bir insanın bile onu mutsuz
eden, içini sıkan, huzursuz eden pek çok konusu olur.
Çünkü insan zayıf bir varlıktır. Adeta çocuk gibidir, çok özen gerektirir.
Ona ancak huzur sunulduğunda, güzellik sunulduğunda, şefkat sunulduğunda,
sükunet, halim ortam sunulduğunda rahat eder.
Peki huzur gerçekten var mıdır veya arada bir yakalanabilen bir kavram
mıdır?
Sahibimiz, Yaratıcımız olan Allah bize Kuran’da çok önemli bir sır verir:
Gerçek huzur ve mutluluk, iç neşesi, iç ferahlığı sadece imanla mümkündür. Çünkü
bizim kökümüz İslam’dır, Kuran’dır. Bizler ancak Allah ile mutlu oluruz, din ile
mutlu oluruz. Din demek; huzur demektir, her türlü güzellik demektir. Nimettir,
keyiftir, eğlencedir, zevktir, mutluluktur...
Allah bizleri yaratırken ruhumuza ve tüm beden hücrelerimize Kuran ahlakını
adeta kodlamıştır. Bedenimiz imanı tanır, imanı sever. Hücrelerimiz ancak
Allah’a tevekkül ettiğimizde, Allah sevgisini, Allah korkusunu, gönülden teslimiyeti
yaşadığımızda rahat eder. Bu yüzden de insan ancak kalbini Allah’a bağladığında,
karşılaştığı her olayda Allah’ı andığında gerçek
huzura erişebilir. İşte o
zaman içi dışı her yeri nur olur. İşleri rast gider, bereketlenir.
Hiç
ölmeyecekmiş, hesap günüyle karşılaşmayacakmış gibi vicdanlarını örtenler,
sadece dünyadaki nimetlerle tatmin bulmaya kalkanlar ise boşa çaba harcarlar.
Böyle bir dünya kabus gibidir, ızdırap verir. Vefayı, gerçek dostluğu, samimiyeti,
candanlığı, gerçek sevgiyi, huzuru yaşayamazlar. Boş yere acı, boş yere sıkıntı
çekerler. Böyle kişilerde bereket, akıl, fikir, nur da olmaz. Oysa Allah’ı
anlamak, Kuran’daki dini yaşamak çok kolay. Huzurlu yaşamak çok güzel. Dolayısıyla
asıl açlığımızın, asıl susuzluğumuzun dindarlığa olması gerekir. Üstadımız
Bediüzzaman Hazretleri ne güzel söylemiştir:
“Hayatın
lezzetini, zevkini isterseniz hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle
(farzlar) ziynetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”
Birlik beraberlik içinde,
bereket, bolluk, sevinç, huzur ve en önemlisi iman dolu günler dileğiyle…
Ebru Yılmazatila