İslami çevreler, ya doğrudan insanların bu konudaki cahilliğine güvenerek İslam’ın köleliği yasakladığı yalanını utanmazca söylemekten geri durmamışlar ya da İslam hukuku alanında kariyer yapmış Hayrettin Karaman gibi bu konuya önem verenler kendilerine has bir yorum yaparak sorunu hafifletmeye çalışmışlardır
IŞİD’in Ortadoğu bölgesinde işgal ettiği topraklarda karşılaştığı Müslüman olmayan toplulukları köleleştirmesi ve köle pazarlarında satışa çıkarması İslam ve kölelik tartışmasını gündeme taşıdı.
Önce IŞİD’in sözcülüğünü yapan bir yayın organında durum nasıl ele alınmış, kısaca ona bakalım.[1]
Bu yayında, kendileri açısından kölelik konusunun Ezidilerle karşılaşmalarından dolayı gündeme geldiği söyleniyor. Ezidilerin yaşadığı topraklar işgal edilmeden önce, İslam dininin Ezidilere nasıl davranması gerektiği konusunda bir araştırma yaptıklarını ve Ezidilerin başından beri İslam dışı bir topluluk olduğu fikrine ulaştıklarını söylüyorlar. Bunun üzerine “Yakalanmalarının ardından Ezidi kadınları ve çocukları, beşte biri İslam Devleti otoritesine devredildikten sonra Şeriat’a uygun olarak Sincar operasyonlarında yer alan İslam Devleti savaşçıları arasında pay edildi.” … “Müşrik ailelerinin böyle geniş çapta köleleştirilmesi, bu şeriat kuralının terkinden sonra muhtemelen bir ilktir. Bilinen diğer tek örnek ise daha küçük çaplı olmasına rağmen Hıristiyan kadın ve çocukların Filipinler ve Nijerya’daki mücahitler tarafından köleleştirilmesidir. Köleleştirilen Ezidi aileleri, sahabiler (radiyallahu anhum) tarafından müşriklerin satıldığı gibi şimdi İslam Devleti askerleri tarafından satılmaktadır.”
İslami iddia bu kadarla yetinmiyor: “…kâfirlerin ailelerini köleleştirmek ve kadınlarını cariye yapmak Şeriatın kesin olarak ortaya koyduğu hallerden biridir. Eğer birisi bunu inkâr eder ve bununla alay ederse, Kur’an ve peygamberin hadislerini inkâr ve bunlarla alay etmiş olur ki, bu nedenle İslam’dan çıkar.”
Peki, gerçekte durum nedir? IŞİD’in sahip olduğu “selefi” inanç İslam’ın orijinal emirlerini mi uygulamaya çalışıyor yoksa bazı konjonktürel uygulamaları genelleştiriyor mu?
Kuşkusuz kölelik ilişkisi Arap ve diğer toplumlarda İslam dininin kabulünden çok öncesinden beri yaşanıyordu. İslam dini Arap yarımadasında egemen olmaya başlayınca köleliğe karşı doğrudan bir tavır geliştirmedi. Bunun en önemli nedeni o dönemki ekonominin esas olarak köleler üzerinden dönmesiydi. Ezilen sınıfların mücadelesini temsilen gelişmeyen bir din olarak İslam’ın egemen ekonomik yapıyı, sınıfsal dengeleri sarsacak bir uygulamaya gitmesi zaten beklenmemelidir.
Kölelik meselesi Kur’an’da pek çok ayette ele alınmıştır. Bu ayetlerde kölelerle özgür insanlar arasında açıkça ayrım yapılmıştır. Örneğin; “Tanrı hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan, gizli ve açık olarak harcayan özgür bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu?”[2]
Bakara suresinde ise kısasa kısas meselesini ele alırkenki kıstasları İslam alimlerince ittifakla yorumlanarak şöyle değerlendirilir: “Eğer efendi kölesini öldürürse kısas uygulanmaz. Çünkü köle efendisinin malıdır.”[3]
Kölelerin serbest bırakılması ancak efendinin iyi niyetine ve rızasına bağlıdır. Sonraki dönemlerde kölelerin hayatlarının iyileştirilmesine yönelik bazı tedbirler alınmıştır. Fidye ödeyerek azat edilme ya da Müslüman efendinin bir kişiyi öldürmesine karşılık cezadan kurtulmak için bir kölesini azat etmek vb.
İslami çevreler, ya doğrudan insanların bu konudaki cahilliğine güvenerek İslam’ın köleliği yasakladığı yalanını utanmazca söylemekten geri durmamışlar ya da İslam hukuku alanında kariyer yapmış Hayrettin Karaman gibi bu konuya önem verenler kendilerine has bir yorum yaparak sorunu hafifletmeye çalışmışlardır. Karaman kendi web sitesinde konuyu şöyle ele alıyor: “Köleliğin birden kaldırılması sosyal ve ekonomik birçok probleme yol açacaktı; köle sahiplerinin ekonomik ve sosyal hayatları kölelerin varlığı üzerine kurulmuştu. Hayatlarında hürriyeti tanımamış ve tatmamış olan köleler de birden serbest bırakıldıklarında ne yapacaklarını şaşıracak, belki eski efendilerine başvurarak köle olmalarını isteyeceklerdi.”[4]
Karaman yazısının devamında İslam dininin sonraki yıllarda kölelerin hayatlarını giderek iyileştirdiğini ve tümden kaldırılması için gerekli tedbirleri aldığını yazıyor. Oysa, İslam dini köleliği kaldırmak için hiçbir tedbir almamış ve en azından bizim coğrafyamızdan biliyoruz ki kölelik Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğu döneminde de yasal bir uygulama olarak varlığını sürdürmüştür. Karaman bu durumu “Müslümanların kusuru” olarak değerlendirmektedir!
Özet olarak kölelerin hayatlarında iyileştirmelerin yapılmasına yönelik çabalar olsa bile İslam dini köleliği toptan kaldırmak için hiçbir uygulama emretmemiştir. TUFAN SERTLEK-SENDİKA.ORG
Dipnotlar:
[1] DABIQ, sayı 4., www.islamicstate.media
[2] Nahl Suresi, 75
[3] Turan Dursun, Kur’an Ansiklopedisi Cilt 7 sf:198
[4] www.hayrettin karaman.net