Üst üste gelen silahlı baskınlar, başka şeylerin tartışılmasına da neden oldu; ama en çok “teröre lanet” okuttu..
Ağıtlar yakılan “adalet” yeniden akıllara düştü. Oysa çoktan rahmet okunmuştu. Bir “adalet” övgüsü yapılıyor, fırsattan istifade; bir de “terör”e atılıp tutuluyor.
Neden atılıp tutuluyor, İstanbul Emniyet’ini ziyaretinden ayrılırken Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan neden “terör nereden gelirse gelsin, nereyi hedef alırsa alsın” diye başlayan edebiyata sarılıyor? Amaç belli olmasına belli; buradan geliştirilecek propagandadan yarar umuluyor, prim yapacağı umuluyor. Tam seçimlere gidilirken, çoktan düşüşe geçmiş, ama gözü de yukarılarda, Anayasa değiştirecek çoğunlukta olan AKP uçan kuştan medet umar hale geldi çünkü.
“Nereden gelirse gelsin” deyip “terör”e atılıp tutuluyor, ama, önce buna hakkı olması gerek atıp tutanların.
Danıştay silahla basılıyor, tıpkı İstanbul-Çağlayan Adliyesi gibi. Sene 2006. Yine AKP devri iktidarı. Alpaslan Aslan, üstelik elinde cübbeyle falan kendisini kamufle de etmiyor, düpedüz avukat. Giriyor içeri. Elini kolunu sallaya sallaya. İkinci Daire’ye saldırıyor. Dört Danıştay üyesini yaralıyor. Yargıç Mustafa Özbilgin’i öldürüyor. Silahla. Yakın mesafeden ateş ederek. Ne oluyor peki? Dosya önce ayrı, sonra Ergenekon Davası’yla birleştirilerek, Aslan yargılanıyor ve sıkı durun: Ağırlaştırılmış müebbet ve yanı sıra 90 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılıyor. Adalet yerini buluyor diyeceksiniz! Evet, buldu; Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluk hallerine ilişkin kararının ardından beyimize tahliye kararı verdi “adalet”!
Hani “terör” karşıtlığı? Yoksa Danıştay baskını “terör eylemi” değil mi?
Çağlayan Adliyesi basıldığında “terör” oluyor ve “adaletin gözyaşları”ndan söz ediliyor, Danıştay basıldığında katil serbest bırakılıyor, “adalet gözyaşlarını” içine akıtıyor! Hangi “adalet”? Hangisi “adalet”? Ve “terör”? Nasıl karşısınız?
Ve IŞİD! “Terörist” deyinceye kadar neredeyse yıllar geçti. Bir türlü diliniz varmadı “terör örgütü” demeye! Musul Konsolosluğu bir terör eylemiyle basılıp görevlileri rehin alındığında, Çağlayan’daki gibi 5 saat değil aylarca beklediniz. Sabır taşı olsa çatlardı, siz hassasiyetle sabrettiniz. Sadece Konsolosluk görevlileri için sabır olsa neyse! TIR’lar da var daha. Çağlayan’ı basanlar “terörist”, ya IŞİD? “Bizim terörist”- “sizin terörist”… Bizimki iyi, sizinki kötü -öyle mi?
Siz işinize gelene karşısınız! İşinize geldiği gibi karşısınız! “Sol” bağlantılı olduğunda “terör” diyor,ortalığı kasıp kavuruyorsunuz. Üzerinden pirim toplanıyorsa “terör” diyor ve “milli duruş”a çağırıyorsunuz. İstiyorsunuz ki herkes yanınızda saf tutsun, peşinizden yürüsün.
Neden sizin yanınızda olunsun? Sizinki neden “milli duruş” olsun? İşinize gelene “adil” dediğiniz için mi? Yoksa “sandık”tan çıktığınız ve “milli irade”yi temsil ettiğiniz için mi?
Suriye’de de herkesi Yeni-Osmanlıcılık destekçiliğine çağırmıştınız! Hale bakın! İyi ki, kimse yanınıza gelmemiş, ya gelselerdi de siz de Suriye’ye sefer açsaydığnız, ne olurdu?
Ya sandık? İşinize geldiğinde! İstanbul Üniversitesi Rektörlük seçimlerini sandıkta Raşit Tükel kazanmıştı. Sandık başka şey söyledi, rektör başkası oldu. Hani sandıktı? Hani “milletin iradesi” kararlaştırıcıydı? Sandıktan da umudun kesildiği görülüyor!
Bireysel terörizm zaten umutsuzluğun ürünüdür. Kapitalizmin bütün umudunu kırdığı, örgütlülüğe de yatkın olmayan ara sınıflar öfke patlamalarını ifade eder. Ancak terörizmi çekiştirip, üzerinden işe geldiğince yapılacak karşı propagandadan medet ummak da umutsuzluğun işaretidir. Anketler yeterince umut kırıcıdır! 400 isterken çoğunluğu bile sağlanamama riski “terör”den de elektrik kesintilerinden de medet umdurur! MUSTAFA YALÇINER-ÖZGÜR GÜNDEM
Daha yeni Daha eski