Tarihçi değilim. Dolayısıyla olayların ayrıntılarını pek bilmiyorum. Bununla birlikte, bu meseleyi “bırakın tarihçiler tartışsın” söyleminin karartma biçimlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Tabii bunu söyleyerek konuyu tarihçilerin tartışmaya devam etmesine karşı çıkmış olmuyorum. Sadece konuyu “komisyona havale eden” tutuma dikkat çekmek istedim.
Tarihçiler tartışsınlar tartışmasınlar, tarihteki hiçbir katliam gizli kalmamıştır. Zaten böyle bir şey nasıl olabilir ki? Bireysel bir cinayetin bile örtbas edilmesi o kadar zorken, herkesin gözü önünde cereyan eden toplu kıyımları saklamaya çalışmak aptalca bir kurnazlık çabasıdır ve bu çabayı göstereni rezil etmekten başka bir sonuç vermez.
Örneğin Türk devletinin bu konudaki çırpınışlarını gördükçe insanın bu zavallıca ve çocukça çabalar karşısında Türk devletine acıyası geliyor. “Ecdadımız öyle ayıp şeyler yapmaz” sözleriyle dayılanmalar; “tehcir gerçekten ayıp bir şeydir ama buna soykırım denmez ki” türü tevilli ikrarlar; abartılı Çanakkale anmaları ve durup dururken Anzaklara aşırı muhabbet gösterileri; her yıl 25 Nisan’da yapılan Çanakkale kara savaşları anmasının “nedense” bu yıl 24 Nisan’a çekilmesi türünden “elim sende” kurnazlıkları, şu “devlet aklı” denen şeyin, yüzsüzlükle sahtekârlığın, yalancılıkla kurnazlığın, alemi aptal kendini akıllı sanan çocukça bir kurnazlıkla gülünç ve hokkabazca oyunların bir amalgamı olduğunu düşündürüyor insana. Söylenenleri hayretle dinlerken içinizden, “bunlar bu kadar mı aptal” diyorsunuz.
Devletten vicdan beklenmez. Onda yürek, duygu vb. türlü insani özellikler yoktur. O, bir leviathan, acımasız bir canavardır. Çıkarları gerektirdiği an sanki geçmişte yaptıklarından pişmanlık duyarmış gibi yaptığı da olur ama bunu da yine gelecekteki çıkarları açısından yapar. Yoksa bunu gerçekten içinde hissettiği için değil. Zaten hissetmek diye bir şey olamaz onda, çünkü hisleri, hatta sinir sistemi de yoktur.
Bu yıl fazla köşeye sıkıştılar, bu yüzden saldırganlıkla kurnazca kıvırtma ya da kenardan dolanma manevralarını birleştirmeyi seçtiler. Ama nereye kaçabilirsiniz ki? İmkânsız bir şey bu. Anadolu denen coğrafyada yaşayan ve nüfusun neredeyse beşte birini oluşturan Müslüman olmayan halklar bundan yüz yıl önce buharlaştırılmış. Geriye bir şey kalmamış. Kısacası, bu topraklarda yaşayan bir halk yok edilmiş. Bir varmış, bir yokmuşa getirilmiş. Zulümlerden, katliamlardan, topraklarına, mallarına el konmasından, ırza geçmelerden vb. söz etmiyorum bile. Siz kavramlar üzerinde oyun oynamaya, “soykırım dedi, demedi” diye ABD Başkanı Obama’nın ağzının içine bakmaya devam edin. Bunun adı en basitinden etnik temizliktir. Bu toprakları Türk ve Müslüman olmayan halklardan arındırıp etnik yekparelik temelinde bir ulus devlet yaratma çabasıdır.
Aslında savunma adına söyledikleri de bir çeşit tevilli ikrardır. Aborjinlerden söz ediyorlar. Kızılderililerin yok edilmesinden söz ediyorlar, Yahudi holokostundan ediyorlar vb. İyi ya, verdiğiniz “tencere dibin kara” örnekleri, yapılan katliamın aynı türden bir katliam olduğunun ikrarı değil mi?
Bunun hiçbir kaçışı yok. Tarihteki en gizli katliamlardan biri Polonyalı subayların Sovyet NKVD’si tarafından katledildiği Katin Ormanı katliamıdır. O kadar gizlice yapılan, suçu Nazilerin üzerine atabilmek için özel olarak Alman Walter tabancaları kullanılan, geceler boyu süren bu katliam bile gizli kalamamıştır. Dersim katliamı da öyle. Dağın başında makineli tüfekleri kurup çocuk, kadın demeden insanları tararsınız. Basın sizin elinizde, onun aracılıyla her türlü yalanı yayar, “eşkıya”, “derebeyi”, “yabancı ajanı” hikâyeleri uydurursunuz. Uluslararası konjönktür de sizden yanadır. Hem batılılar hem de Sovyetler bu katliamı örtbas etmede size çanak tutarlar. Ama buna rağmen, yıllar sonra da olsa hakikatler su yüzüne çıkar. Bu böyleyken, herkesin gözü önünde cereyan eden, o dönem yaşayan insanların açıktan tanık olduğu, çocuklarına, torunlarına bile anlattığı (örneğin annem bana, boğazlarını kestiği Ermenilerin boyunlarını germesi sonucu boynunu germe tikine kapılan bir ahbaplarından söz eder dururdu) bir katliamı örtbas etmek kimin haddine.
Aslına bakacak olursanız, Türk devletinin geçmişin suçlarını kabul edip etmemesi benim çok da umurumda değil. Kim soykırım demiş, kim dememiş, soykırım hukuki terimine ne girermiş, ne girmezmiş, bunlar da umurumda değil. Sonuç olarak bunların hepsi hakikatin bir şekilde karartılmasına ve soyutlaştırılmasına hizmet ediyor.
Ortada apaçık olan şudur: Yüz yıl önce, bu topraklarda yaşayan bir halk yok edilmiştir. Bu halk artık orada yok. Her fırsatta “yurtsever” olduklarını hatırlatanlara biz de hatırlatalım, bir halk yurtkırıma uğratılmıştır. Bunun nedeni, devletin etnik ve dinsel arılık arayışıdır ve bunun hem sürülen Ermeni, Süryani ve Rum halkları açısından, hem de bu katliama kısmen katılan, kısmen seyirci kalan Türk-Müslüman halk açısından acı bedelleri olmuştur.
Sürülen halklar kan kaybetmiş, kalan halklar ise (tek tek vicdanlı bireyleri tenzih etsek bile) ne yazık ki vicdanını kaybetmiştir.