F-4 uçaklarının peşpeşe düştüğü günlerde 20 Mart’ta iki gazetede, “Çiğli Üssü’nde sabotaj soruşturması” diye bir haber yayınlandı. Haberde, İzmir Çiğli 2. Ana Jet Üssü’nde bazı uçakların kablolarının kesildiğinden bahsedilip, “sabotaj” şüphesiyle gizli bir soruşturma yürütüldüğünden söz ediliyordu.
Haberin devamı ve sonucu gelmedi. Oysa olay çok önemliydi. Öncelikle bu üstte eğitim alan pilotların güvenliği açısından. Öte yandan birilerinin “kumpas” senaryoları gerçekmiş gibi göstermek üzere düğmeye basıp basmadığı konusunda uyarı niteliğindeydi ve üzerinde düşünülmesini gerektiriyordu.
Çiğli Üssü’nde 1 ay içinde neler oldu, nasıl bir soruşturma yürütüldü, önce bunu anlatalım:
Şubat ayında bir akşam uçakların bulunduğu hangardan sorumlu 7 astsubay hangarı kapatıp, gider. Bunlardan 6’sı üstten hemen ayrılırken, biri bekâr olduğu için kafeterayada yemeğini yedikten 15 dakika sonra nizameyiden çıkış yapar.
Ertesi sabah geldiklerinde, uçaklara elektrik verip, çalışmasını sağlayan hobart cihazının elektrik ve yakıt kablolarının kesildiğini görürler. Komutanlara haber verilir, Askeri Savcı ve Jandarma Kriminal görevlileri çağrılır.
Soruşturma başlatılar; O gece hangarı kapatan 7 astsubayın yanısıra amirleri olan üsteğmen ve binbaşı ifadeye çağrılır.
Öncelikle hobart cihazına sabotaj yapılıp yapılmadığının soruşturulması beklenirken, 9 asker “görevi ihmalden” tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilir. 9’u da serbest bırakılır. Askeri savcının itirazı üzerine astsubaylardan sadece E.P. tutuklanır. Tutuklanma sebebi de yemeğini yediği için üstten 15 dakika geç ayrılmasıdır. E.P. de bir üst mahkemeye yapılan itiraz sonucunda 3 gün sonra tahliye olur.
Soruşturma sırasında Çiğli Üssü’nde nizamiye dışında hiçbir yerde kamera sistemi olmadığı anlaşılır. Ne tesadüf, nizamiyedeki kamera sisteminin de o gün çalışmadığı ortaya çıkar. Sadece giriş-çıkıştaki kart okutma sistemine bakılabilir. Bunun üzerine Üssün Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) bölümünden 7-8 asker daha ifadeye çağrılır. Lâkin o gün nizamiyedeki kamera sisteminin neden çalışmadığının sorusunun cevabı da bulunamaz veya soruşturma dosyasında yer almaz.     
İNİŞ TAKIMLARI KESİLDİ... YANGIN ÇIKTI
Hobart olayından 1 hafta sonra yine Çiğli Üssü’ne bağlı, Çiğli’den 1.5 kilometre uzakta olan SF-260D uçaklarının bulunduğu Kaklıç Meydanı’nda birşeyler olur.
Bakım kontrolleri sırasında bu uçaklardan birisinin iniş takımlarındaki elektrik kablosunun kesik olduğu görülür. Bu olayla ilgili herhangi bir soruşturma açılmaz, kimse de gözaltına alınmaz, sadece diğer uçakların kontrolü yapılır. Bu kontrol sırasında, tam da uçuş öncesi bir başka SF-260D uçağının daha iniş takımlarının elektrik kablosunun kesildiği ortaya çıkar.
İşte bundan sonra soruşturma açılır; İki astsubayın ifadesi alınır. Ama ilkinde olduğu gibi, yine “sabotaj” değil “görevi ihmalden”. Bu arada askeri savcı, ilk olayda 3 gün tutuklu kalan astsubay E.P.’yi de çağırıp, “Sen hiç Kaklıç’a gittin mi?” diye sorar. Astsubay E.T.’nin Kaklıç’taki olay tarihinde cezaevinde olduğu anlaşılınca, soruşturma kapsamına alınmaz.
Kaklıç olayından 1 hafta sonra da Çiğli Üssü’nün imalat atölyesinde yangın çıkar.
Gel de, “Bu önemli üstte neler oluyor?” diye sorma!..
O ÇAVUŞ NİYE ÖLDÜ
7 Mart’ta gazetelerde şöyle bir haber yer aldı:  
“Çiğli 2. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nda görev yapan Astsubay Kıdemli Çavuş Gökhan Yıldırım (25), iddialara göre 4 metre yükseklikten aşağıya düştü. Olay sırasında ağır yaralanan Yıldırım, kaldırıldığı hastanede şehit oldu. Şehit Gökhan Yıldırım’ın cenazesinin Çiğli 2. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nda düzenlenen törenin ardından memleketi Soma’ya gönderildiği öğrenildi.”
Bu şehit haberini niye mi hatırlattık; O da Çiğli Üssü’ndeki olaylarla ilgili de ondan. Anlatalım:
Hobart olayında, Çiğli’de kamera sistemi olmadığını, o gün nizamiyedeki kameranın da çalışmadığının anlaşıldığını belirttik ya, yetkililer üssün her yerine kamera sistemi kurulmasına karar verir. İhaleyle bir şirketle anlaşma yapılır. Ancak şirketin üç-dört gün sonra çalışmalara başlayacağını bildirince, kameraları takma görevi Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri(MEBS)’nde çalışan ve konuyla ilgisi olmayan astsubaylara verilir. İşte Gökhan Yıldırım da bunlardan birisidir ve 4 metre yükseklikten aşağı düşerek şehit olur.
Ve iddialara göre, bu olayla ilgili soruşturma dahi açılmaz.
Şehit Yıldırım’la ilgili bir not daha; Naaşı memleketi Soma’da defnedilir. Buradaki cenaze törenine katılan silah arkadaşları, şu acıya tanıklık eder: 
“Gökhan Yıldırım’ın ağabeyi Soma madeninde çalışıyormuş. Facianın yaşandığı gün vardiyayı kaçırmış, ölmekten kurtulmuş. Annesi, ‘Diğer evlâdımı kaybetmedim diye sevinirken, hiç beklemediğim oğlumu kaybettim’ diye ağladı.”
PANDORA’DAN ÇIKAN PLAN NEYDİ
Gelelim, Çiğli’de yaşanan bu “tesadüflerin” kumpaslarla ilgisine.
İzmir’de süren ve kumpas olduğunu artık herkesin itiraf ettiği Askeri Casusluk Davası’nın  iddianamesinin bir bölümü Taraf Gazetesi’ne 23 Aralık 2012’de şu başlıkla manşet olmuştu:
“PANDORA’DAN UÇAK DÜŞÜRME PLANI ÇIKTI”
Haberler ve iddianameye göre, “Çetenin lideri olarak gösterilen Bilgin Özkaynak’ın evinde yapılan aramalarda ele geçirilen Pandora isimli veri dosyasında bazı sanıkların  T-37, T-38 ve SF-250D uçaklarının nasıl düşürülebileceğine dair hazırladığı planlar ve bu planları uygulayabilecek personelin isimlerinin yer aldığı belgeler” bulunmuştu.  
Sözde Pandora belgesiyle tutuklananan isimlerden birisi Başçavuş İlter Halaç’tı. Uzun süre tutuklu kalan Halaç mahkemedeki savunmasında, “Pandora veri tabanına T-37 ve T-38 uçaklarının hangi yollarla düşeceğinin anlatıldığı belgelerin kendi adıyla kaydedildiğini, ancak bu belgelerle hiçbir ilgisi bulunmadığını” söyledi. Söz konusu uçakların bakım ve arızalarıyla ilgili birimde hiç çalışmadığını da belirten Halaç, uzmanlık alanın CASA tipi uçaklar olduğunu vurguladı.
Sanıklardan Deniz Üsteğmen Saygın Özdemir de SF-260D uçaklarının teknik özellikleriyle ilgili “döküman” hazırladığı iddiasıyla İzmir Casusluk davasında müebbetle yargılandı ve 24 ay hapis yattı.
Başçavuş İlter Halaç Ocak, Üsteğmen Saygın Özdemir Nisan 2014’te tahliye oldu. Her iki isim de tahliyenin ardından Çiğli Üssü’nde çalışmaya başladı. Ancak gerek komutanların, gerekse kendi talepleri üzerine uçaklarla hiç ilgisi olmayan, pasif birimlerde görev aldılar.
Ve 1 sene sonra Çiğli Üssü’nde yukarıda anlattığımız olaylar yaşanmaya başlandı.“Başlandı” diyoruz, çünkü tahminler “arkasının geleceği” yönünde.
Otomotik olarak herkes, “uçak düşürmeden yargılananlar çıktı, sabotajlar başladı” diye düşünmez mi? Ya da birileri, özellikle böyle düşünülmesini sağlamaya çalışıyor olamaz mı?
Başçavuş İlter Halaç’ın bu “tehlikeyi görüp”, istifa ettiğini ve yakın çevresine, “Zamanında o planları hazırlayanlar, şimdi uygulamaya geçti” dediğini öğrendik.
Hem Cemaat, hem PKK, “İktidarın, Balyozcularla kol kola girdiğini” iddia etmeye başladı ya, acaba Çiğli olaylarıyla;
“O planlar kumpas değildi. Bakın çıktılar, bunlar oldu” mesajı gönderen ya da beraatle sonuçlanması beklenen İzmir Casusluk Davasının seyrini değiştirmek isteyen birileri mi var?
Evet, Çiğli’de gerçekten neler oluyor?
Paşakapısı’na kucak dolusu sevgiler... Müyesser Yıldız-Odatv.com
Daha yeni Daha eski