Başlangıçta söz vardı.
Blues siyah çiftçinin sözüdür. Bugünkü neredeyse sırf sözden ibaret Rap ve Hip Hop’un bile kökleri Blues’dadır. B. B. King, bir Blues Şarkıcısıydı.
Başlangıçta hareket vardı.
Blues’un ritmi, pamuk toplayan kölelerin emek üretkenliğini arttırmak için izin verilen ritme, ırk ayrımcılığına uğrayan siyah köylünün hüznünü ve dışa vurulamayan hıncını katışıdır.
Tam inmek üzere olan bir yumruk gibi gelir ve aniden yavaşlar, bir darbe değil, hüzünlü bir dokunuş olarak kalır enerjisini içinde saklar; sonra tekrar dolar. Blues hüzündür, Blues7un ritmi, hüznün ritmidir.
Başlangıçta Blues vardı.
Caz, Rock & Roll, Rock, Funk, Soul, R&B, Rap, Hip Hop, hepsinin kökeninde Blues vardır.
Irk ayrımcılığına uğrayan siyah tarım işçileri ve köylülerin geçirdiği evrim bir bakıma Blues’un metamorfozları gibi de okunabilir. B. B. King bu evrimi yaşayan ve yansıtan i anıt gibiydi.
Jazz yine Blues’dan, Misisipi boylarında gemilerde doğdu bir tür şehirleşmiş ve işçileşmiş siyahların müziği olarak.
DEMİR KÜÇÜKAYDIN
Blues Misisipi’nin pamuk tarlalarında doğdu.
Gerçek adıyla Riley. B. King de 1925’te Misisipi deltasının pamuk plantasyonlarında.
Önce Pamuk toplayıcılığı yaptı. Traktör sürücüsü oldu. Traktörü bozunca cebinde iki dolar elli sentle Tennesse’de Memphis’e göçtü.
Teksas’ın tarım işçilerinin (Kovboy) uçsuz bucaksız otlaklarda besleyip büyüttüğü sığırların işlendiği Şikago mezbahalarının; Ford’un T modeliyle başlayan kitlesel otomobil üretimi yapacak Detroit’teki fabrikalarının işçiye ihtiyaçları vardır. Bu işçiler Güney’in yoksul siyah köylülerinden karşılanır.
Memphis, Kuzey’in bu sanayi şehirlerine giden yolların ilk durağıdır. Riley B. King’in de.
Her yer, lokaller her biri sonra dünya çapında bir şöhret olacak Blues şarkıcılarıyla dolup taşmakta; sokaklarda Blues akmaktadır.
Siyah traktör şoförü Riley B. King, Memhis’te Blues Boy (B. B.) King olur.
Beyaz kamyon şoförü Elvis Presley,  Memphis lokallerinde dinlediği ve taklit ettiği; Blues’lardan, ellilerde beyaz gençlerin yerleşmiş sisteme isyanının ifadesi olan Rock & Roll’u Memphis’te çıkardı.
Rock & Roll, Blues’un bir beyazdan ilk gayrı meşru çocuğu idi. Çocuk babasını gizledi; babası çocuğundan utandı.
Amerika modern uygarlığın modeli ve idealidir. Bütün kültürel akımlar vs. hep önce Amerika’da doğar, on yıl sonra Avrupa’ya geçer.
Savaş sonrasının, kapitalizmin tarihindeki en uzun refah ve büyüme ortamında teknik gelişmelere de bağlı olarak bir Gitar, bir Pikap ve birkaç plak her işçi çocuğunun da ulaşabileceği bir araç olmuştu.
Bu refah ortamında büyüyen ve on yıl önce Rock & Roll ile yerleşik beyaz sisteme baş kaldıran gençlerin Avrupa’daki karşılığı 1960’ların Britanya’sında işçi çocuklarının müzik gruplarının kuruluşu oldu. Bu gençler, isyanlarını yine Blues’da buldular. Ama bu sefer onlar Blues’u Memphis lokallerinde tanımamış, Blues plaklarla onlara gelmişti.
Londra veya Liverpool’un kenar mahallelerinden beyaz işçi çocuklarının müziği Rock, babasının Blues olduğunu hiç gizlemedi. Hatta bununla övündü. Beatles, Rolling Stones başta olmak üzere bütün Rock grupları büyük Blues şarkıcılarından esinlendiler.
Rock & Roll henüz işçi olma yolundaki Blues’dan doğmuştu.
Rock ise İşçileşmiş Blues’dan
Blues, Şikago ve Detroit lokallerinde, Elektro Blues olmuştu. Artık siyah köylünün hırcını ifade edemeyen, gücünü içinde saklayan Blues, Muddy Waters da her adımı yeri sarsan, kendine güvenen gücünü ortaya koyan bir müziğe dönüşmüş; Blues artık şehirli işçi olmuştu.
Blues’un şehirli işçi olduğu Kuzey’in sanayi şehirlerinden “göze göz, dişe diş” diyen Malcolm X’in çıkası bir rastlantı değildi.
B. B. King’in adaşı Martin Luther King ise, Güney’in köleliğin ve köylülüğün hala yaşayan güçlü gelenekleri ve varlığı ortamında, pasif direniş yolunu seçecekti.
Onların müziği kiliselerde doğmuş Gospel olarak kalacaktı. Kuzey’de Muddy Waters, John Lee Hooker, B. B. King gibiler müzikleriyle adeta “ben buradayım” diyorlarsa; Güneydekiler henüz “Bir gün geleceğiz (başaracağız)” (We Shall Overcome) diyorlardı.
İngiltere’deki müzik grupları kuran gençler, Kuzey’in şehirlerinde bir iş bulmuş; nispeten daha az ırkçı baskı ortamında yaşayan; kendine güveninin ve biraz olsun insanlık onurunu kazanmış siyah işçinin ruh dünyasını ve duygularını yansıtan Şehir Blues’undan (Elektro Blues) esinleniyordu.
Böylece önce beyaz Elvis Presley ile Amerikan gençliğini gizlice feth eden Blues, Rock olarak, Beatles’lar, Rolling Stones’lar ve ismi sayılamayacak kadar çok Rock grupları aracılığıyla bütün dünya gençliğini feth ediyor ve dünyaya yayılıyordu.
B. B. King “Blues Mississippi’ye ait değildir, dünyada çok fazla sorun var ve sorun olan her yerde blues vardır” derken, bir bakıma bu gerçeği de dile getirmiş oluyordu.
Seksenli ve Doksanlı yıllarda yine Kuzey’in yoksul gettolarında Blues Rap oldu, Hip Hop oldu ve yeniden dünyayı feth etti.
Ama bu sefer Paris’in veya Londra’nın göçmen işçi mahallelerinde kendini evinde hissetti.
B. B. King öldü ama Blues ölmedi. Yaşıyor ve yaşayacak. Hem kendi, hem çocukları işçilerin, yoksulların ve mücadelenin değişen yapısını ve biçimlerini yansıtama devam edecek.
Ve tekrar tekrar doğacak. Çünkü artık dünyanın her yerindeki köylüler şehirleşir ve işçileşirken dünyadaki bütün müzikler herkes için erişilebilir olmuştur İnternet aracılığıyla. Modern işçi ister Afrikalı, ister Güney Amerikalı, ister Orta Asya’dan Moğolistanlı olsun, hüznünü anlatırken Blues’la tanışacak ve onda kendi duygularını ifade edebilecek kökleri çok derinlere ve büyük acılara giden bir araç bulduğunu görecektir.
Bugün İnternet sayesinde, kültürde, müzikte sınırlar hem ülkeler hem de türler arasında güneş görmüş kar gibi eriyor.
Ulussuz, sınırsız ve devletsiz bir dünyanın koşulları oluşuyor.
Siyasi sınırlar; uluslar giderek insanlığı boğuyor.
Kültür politikanın çok ötesinde, çoktan sınırları yıkmış.
Hamburg’ta Türkiyeli bir taksi şoförü B. B. King’in müziğinde de kendini buluyorsa, bu dünyanın çoktan yıkılması gerekmektedir.
*
B. B. King, artık klasik diyebileceğimiz Blues’in yaşayan son büyük ustasıydı.
Gitar çalma tekniğinde birçok yenilik yaptığı bilinmektedir.
Çağımızın en büyük gitaristlerinden biridir.
Ama o kendini hep bir “Blues şarkıcısı” olarak tanımlamış ve Blues şarkıcısı olmaya çalışmıştı.
Bana hayatımın en zor anlarında dost oldu.
Her şey için teşekkürler.

Demir Küçükaydın - 16 Mayıs 2015 Cumartesi

(Bu yazı, Demir Küçükaydın'ın Demirden Kapılar (http://demirden-kapilar.blogspot.com.tr/) bloğunda yayınlanmıştır. Yazının DEMOKRATHABER/İDEAHAYAT'ta yayınlanmasında kendisinin onayı vardır)

Daha yeni Daha eski