Cumhuriyet tarihinin en büyük “yolsuzluk ve rüşvet” skandalı bundan tam iki yıl önce bugün, 17 Aralık 2013 tarihinde, patladı. İçinde bakan çocuklarının, bürokratların, iş adamlarının, belediye başkanlarının da yer aldığı operasyonunun yankıları sürerken, hemen ardından 25 Aralık’ta ikinci bir yolsuzluk ve rüşvet dalgası daha geldi. Dönemin Başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yanı sıra 41 kişilik işadamı grubunun yer aldığı ikinci dalga “Marmaray- Çevreyolu-3.Havalimanı gibi devasa ihaleler etrafında şekillenen rüşvet ve yolsuzluk ağını kapsıyordu. 16 Ocak’ta ise “İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ve Beyoğlu Belediyesi’ni kapsayan üçüncü bir “yolsuzluk ve rüşvet” operasyonu geldi. Ancak son iki “yolsuzluk ve rüşvet” dalgası AKP hükümetinin fiili engellemesiyle karşılaştı, operasyon gerçekleştirilemedi.
Erdoğan hükümeti ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet skandallarını “komplo” ile örtmeye çalıştı. Patlak veren skandalların ardından çok sayıda fezleke hazırlandı. 17 Aralık Bakanlar, Erdoğan Bayraktar, 25 Aralık Bilal Erdoğan, Bosphorus 360, Sabah-ATV, TÜRGEV, Urla fezlekeleri AKP’nin yolsuzluk ağını gözler önüne serdi. Bu fezlekelerden Bakanlarla ilgili olanları aylar sonra ancak Meclis’e gönderildi, bir kısmı ise iktidar-yargı işbirliğiyle sümen altı edildi. Bakanlar hakkında Meclis’e ulaşan fezlekeler ise AKP’lilerin türlü ayak oyunlarıyla okunmadan rafa kaldırıldı. AKP hükümeti yolsuzluk operasyonundan sonra yargıya ve emniyete karşı kapsamlı bir operasyona girişti. Rüşvet ve yolsuzlukların üstünün örtülmesi, toplumdan gizlenmesi için ardı ardına yasalar değiştirildi, kararnameler ve yönetmelikler çıkartıldı. HSYK kararnameleriyle yargıda binlerce hâkim ve savcı farklı yerlere sürüldü. Adli Kolluk Yönetmeliği değiştirildi, 10 bine yakın polisin yeri değiştrildi. Yolsuzluk ve rüşvet döngüsünün 100 milyar doları aştığı tahmin ediliyor.
ERDOĞAN’IN EN UZUN GÜNÜ
2014 Mart ayının başları, Artı Bir TV'de, Can Dündar'ın sunduğu canlı gaste'yi hazırlıyoruz, haber merkezindeyiz. 30 Mart yerel seçimlerine kısa bir zaman var. O zamanlar canlı gaste'nin Yayın Koordinatörü olan şimdi ise Cumhuriyet Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Yardımısı Tahir Özyurtseven ve Can Dündar beni yanlarına çağrıyor. Bir belgesel planını anlatıyorlar, konu; 17 Aralık. Can Dündar, hızlıca, başlayalım diyor, araştırmalara, hemen plan ve program çiziyoruz. Ertesi gün araştırmalar ve görüntü toplamalar başlıyor. Tam bir hafta içinde, ortaya Erdoğan'ın en zorlu günü, en uzun günü, çıkıyor ve o günü, seçimlerden iki gün önce 28 Mart 2014 günü 21.30'da yayınlıyoruz. Türkiye tarihine damgasını vuran yolsuzluk ve rüşvet olayları Artı Bir TV ekranlarında dönüyor. Bugün 17 Aralık'ın yıldönümüne özel, Can Dündar'ın 'Erdoğan'ın en uzun günü'nü an be an yeniden, biz de yayınlıyoruz.
5.00
Yenimahalle-Ankara
Başbakan'ın en uzun günü erken başladı.
Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu ile görevlendirilen polisler ilkin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Kaan Çağlayan'ın Ankara Yenimahalle'deki evine geldi.
Ama ev, babası Zafer Çağlayan'ın adına kayıtlıydı ve dokunulmazlığı vardı.
Kaan polisleri kapıda görünce babasını telefonla uyandırdı.
Zafer Çağlayan, hemen İçişleri Bakanı Muammer Güler'e telefon etti.
Güler şaşırdı, "Olur mu öyle şey" diyerek bürokratlarını aradı. Ve kötü haberi aldı.
Kendi oğlunun evinde de arama vardı.
6.30
İstanbul
Barış Güler'in Ritz Carlton Oteli'nde, kaldığı daire basıldığında saat 6 buçuktu.
Eve organize Şube'den bir amir ve 7 polis gitmişti.
Güler'e savcılığın arama ve gözaltı kararını gösterdiler, "Sizi gözaltına almaya geldik" dediler.
Güler önce inanmadı, "Bekleyin bakanınızı arayayım" dedi, ama o an, babasına ulaşamadı. Evinde aramada kutular içinde deste teste döviz ve Türk lirası bulundu.
Aynı saatlerde Ataşehir'deki Halk Bankası Genel Müdürlüğü binası basılmış, Genel Müdür Süleyman Aslan ve eşi de gözaltına alınmıştı.
Rıza Sarraf'ın Kanlıca'daki yalısında, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in Fatih'teki evinde, işadamı Ali Ağaoğlu'nun Ataşehir'deki şirketinde de arama vardı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar'ın ofisi de aranan mekanlar arasındaydı. Oradaki aramayı yapan polis ekibinin başındaki başkomiser Recep Can'ın elinde tespihle bacak bacak üstüne atmış fotoğrafları ve lahmacun siparişi de hem 17 Aralık operasyonunun tarihine hem de daha sonraları Başbakan'ın diline düşecek ve Başkomserin birkaç kez sürülmesiyle sonuçlanacaktı.
6.30
İstanbul
İstanbul Emniyet Müdürü Çapkın, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yakup Saygılı'nın telefonu ile uyandı.
Saygılı, utanarak Çapkın'a kendisinden habersiz bir operasyona başladıklarını söyledi. Ayrıntıları verdi.
Soruşturma İstanbul Cumhuriyet savcıları Celal Kara ile Mehmet Yüzgeç tarafından Eylül ayında başlatılmıştı.
"Bir numara", İranlı işadamı Rıza Sarraf'tı. Sarraf'ın 4 bakanı ve çocuklarına rüşvet vererek kara para aklama, altın kaçakçılığı yaptığı ortaya çıkarılmıştı. Mali Şube, o gün, 71 kişiyi gözaltına alacaktı..
"Neden bana haber vermediniz" diye sordu Çapkın:
"Size söylesek, üstlerinize bildirmek zorundaydınız amirim" diye cevap verdi Saygılı... "O zaman da operasyonu yapamazdık" dedi.
Hak verdi Çapkın.
"Delilleriniz sağlam mı" diye sordu.
"Sağlam" cevabını aldı... Aylardır takiptelerdi. Rüşvet alışverişi sırasında çekilmiş fotoğraflar, görüntüler, dinleme kayıtları vardı.
Çapkın, "Kolay gelsin" deyip telefonu kapattı.
O sırada polis ekipleri, bastıkları evlerde delil toplamaya ve takibe aldıklarını dinlemeye devam ediyordu.
Şüphelilerin birbirlerini arayacaklarını tahmin edip hepsini dinlemeye almışlardı.
Başbakan ve bakanları dâhil...
6.45
İstanbul
Evi aranan bakan oğullarından Barış Güler, bir ara evinin arka odasına geçip babasını yeniden aradı.
Güler, o gün bir dış temas için Sofya'ya uçacaktı. Operasyon başlayınca gezisini iptal etti.
Baba-oğul 3 dakika konuştular.
Güler, oğluna ifade için dair tüyolar verdi.
Bu konuşma, "Evde 3-5 kuruş param var baba" diyen Barış Güler'in, ısrar üzerine, "1 trilyonum var, o kadar" cevabıyla tarihe geçti.
6.54
Ankara
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, saat 6.54'te Mekânsal Planlama Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman'ı aradı. Polis dinlemesine takılan bu görüşmede bürokratına "Kaçabiliyorsan kaç" dedi.
”Mehmet Ali seni polis alacak herhalde, İstanbul’da Abdullah’ı almışlar, Hüseyin Sipahi’yi almışlar, Zafer Çağlayan’ın oğlu, sen... Yakında gelirler, basarlar evi. Daireye git, biz de müdahale edelim. Kaçabiliyorsan kaç”
Bayraktar, bu görüşmenin hemen ardından danışmanı Sadık Soylu'yu aradı.
Polisteki ses kaydına göre ona da, "Sadık, polis birazdan gelip seni alacak. Evden kaç sen” dedi.
5 dakika sonra, saat 07.09'da Soylu, Erdoğan Bayraktar'ı geri aradı:
"Ben evden çıktım efendim, yukarda bir kafede oturacağım” dedi.
Bayraktar, ”Geldiler mi senin eve polisler” diye sordu. ”Hayır” dedi Soylu.
Bunun üzerine Bayraktar tahminini söyledi:
”Telefondan bulurlar seni”.
Öyle de oldu.
7.00
Türkiye, o Salı sabahına büyük haberle uyandı.
Bütün kanalların sabah bültenlerinde, "Son Dakika" uyarısıyla operasyonun ilk duyuruları vardı.
8.01
Ankara Subayevleri
Başbakan Erdoğan o sırada Ankara Subayevleri'ndeki evindeydi. Normal programda 11.00 uçağı ile Konya'ya gidip Şebi Aruz törenlerine katılacaktı.
Operasyondan haberdar olur olmaz, asıl hedefin kendi çocukları, onlar üzerinden de kendisi olduğunu anladı.
Hemen kızı Sümeyye'yi İstanbul'daki oğlu Bilal'in yanına göndermeye karar verdi.
9.00 İstanbul uçağına yetişmek için hazırlanan Sümeyye, saat 08.01'de İstanbul Kısıklı'daki evde bulunan kardeşi Bilal Erdoğan'ı arayıp uyandırdı, 14 saniye süren bu görüşmeden hemen sonra, saat 08.02'de Bilal'in telefonu yeniden çaldı.
Bu kez arayan babasıydı.
Ve Bilal, hala uyku sersemiydi.
8.30
İSTANBUL
Saat 8.30'da Haseki Eğitim Araştırma Hastanesi önünde telaş vardı.
İçişleri Bakanı'nın oğlu Barış Güler sağlık kontrolüne getirildi. Getiren araç hastane kapısına kadar yanaştırıldı. Güler, girişte yüzünü sakladı.
Oradan Çağlayan'a gittiler.
Orada da Bakan'ın ricası üzerine polisler Barış Güler'in koluna girmedi.
Gözaltındaki diğer isimler, bu ayrıcalıktan yararlanamadı.
Çağlayan kaynıyordu.
Mustafa Demir, Adnan Gürel, Rıza Sarraf ve en son olarak da Ali Ağaoğlu peşpeşe getirildi
Ve sorgu için 7. kata çıkarıldı.
Savcılar onları orada bekliyordu.
8.30
Ankara
Aynı saatlerde Başbakan'ın kızı Sümeyye Erdoğan, Ankara Subayevleri'ndeki evinden, Esenboğa havaalanına doğru yola çıktı.
VİP salonuna girdiğinde saat 9.00'u geçiyordu. Kadın koruması yanındaydı. Salonda eski bakan Koray Aydın da vardı. O da İstanbul üzerinden Trabzon'a gidecekti.
VİP'den birlikte geçtiler. Koray Aydın, Sümeyye Erdoğan'ın kimseyle konuşmadığını, elinden cep telefonunu hiç düşürmediğini fark etti. Sürekli cep telefonunun ekranına bakıyor, mesaj yazıyor veya haberleri takip ediyordu. VİP aracında da hep cep telefonu ile uğraştı.
Sümeyye Erdoğan, TK2123 sefer sayılı THY uçağının Business Class bölümündeki 1-F koltuğuna oturdu.
Uçak, gözaltı haberleriyle kaynayan İstanbul'a doğru havalandı.
10.30
KISIKLI
Sümeyye Erdoğan'ın uçağı İstanbul'a inip makam arabası Kısıklı yoluna çıktığında, Erdoğan ailesinde tam bir panik yaşanıyordu. Paniğin nedeni, muhtemel bir baskından önce evdeki paraları gizleme, evrakları yok etme mecburiyetiydi.
Başbakan'ın kızı Esra Albayrak, eşi Berat Albayrak'la birlikte Kısıklı'da Bilal Erdoğan'ın yanındaydı. Berat, saat 11'e doğru sağ kolu Medet Nabi Yanık'ı aradı, "Hayati bir konu" olduğunu söyledi ve onu evrakları okunamaz hale getiren bir öğütücü cihaz almaya yolladı.
Medet Nabi Yanık gittiği yerden Berat'ı aradı.
O konuşma da polis dinlemesine takıldı.
konuşmanın ardından Bilal Erdoğan ve Berat Albayrak, özel araçla Kısıklı'daki evden ayrıldılar. Esra, evde kaldı.
Saat 11'de Sümeyye de geldi. Öğütme makinesini beklemeye koyuldular. Gecikince Esra, Medet'i arayıp sordu.
11.00
KISIKLI
Erdoğan'ın, saat 11.00'de Konya'ya gitmek üzere eşiyle birlikte Ana uçağına binmesi gerekiyordu.
Ancak olağanüstü gelişme karşısında uçağın kalkışı 1,5 saat ertelendi.
Başbakan, saat 11.17'de Ankara'dan oğlu Bilal'i aradı.
İşte meşhur sıfırlama konuşması, orada dinlemeye takıldı.
Bilal: Baba Hasan abi ile falan bir araya geldik. Abim, Berat, ben, amcam, beraber bir şeyler düşünüyoruz. Bu arada bir fikir daha geldi Berat'a... "Bir kısmını Faruk'a (Kalyoncu) diğer işle ilgili hemen vereyim" diyor; "öbür paraları işlediği gibi işlesin". Zaten konuşmuşunuz önceden... Onu yapalım mı? Ciddi bir miktarı o şekilde hallederiz.
RTE: Bilal
Bilal: Tamam. Öbür kısmını da Mehmet Gür ile ortak işe başladığımız için "Bir kısmını al sende dursun projeler geldikçe oradan kullanırsın" diye verelim mi diyoruz. Böylelikle azaltıp geri kalanı da başka bir yere taşıyacağız.
RTE: Tamam işte onları şey yapın da...
Bilal: Tamam
RTE: Sümeyye geldi mi?
Bilal: Sümeyye eve gelmiş şimdi buraya gelecek. Tamam babacım hallediyoruz bugün inşallah... Başka bir şey var mı?
RTE: Şey yapmanız da fayda var, tamamiyle sıfırlamanızda fayda var.
Bilal: Evet, tamamiyle sıfırlayacağız inşallah.
11.40
EYÜP
Saat 11. 40'ta İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu Eyüp'te Gümüşsuyu Ortaokulu açılış töreni öncesinde, operasyonla ilgili kısa bir açıklama yaptı:
" Şu anda adliyemiz bir operasyonu sürdürüyor. Adli aşamadayken, ilave bir bilgi açıklamak yasal olarak da zaten doğru değil. O nedenle şu aşamada farklı bir açıklama yapma durumunda değilim. Bu bilgileri soruşturmanın sefahati içerisinde açıklamamız doğru değil. Tamamlandıktan sonra zaten bütün bu bilgileri kamuoyu almış olacak "
11.44
İSTANBUL
Çağlayan'da operasyonu yöneten isim, daha önce Ergenekon soruşturmasıyla ünlenen savcı Zekeriya Öz'dü.
Başbakan, soruşturmanın bu aşamasında Öz'e ulaşmayı ve operasyonu durdurtmayı düşündü. Öz'ü kendisine Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu getirip tanıştırmıştı.
Topçu aracılığıyla mesaj iletmeyi düşündü. Ve bunu da Konya uçağına binmeden önce oğlu Bilal'e söyledi.
11.52
İSTANBUL
Bilal Erdoğan'ın telefonda "Berat, bir kısmını Faruk'a verelim diyor" diye bahsettiği isim, Ömer Faruk Kalyoncu'ydu.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra, Kalyoncu'nun yardımcısı Hakan Arslan ile Berat Erdoğan'ın yardımcısı Medet Nabi Yanık'ın konuşmaları dinlemeye takıldı.
Bir garajda buluşma planı yapıyorlardı.
13.30
Konya
Emniyet'te sorgular sürerken, bütün Türkiye, Başbakan'ın ne diyeceğini merak ediyordu.
Erdoğan'ın uçağı 1,5 saat gecikmeyle kalktı. 13.30'a doğru Konya'ya indi. Başbakan doğruca Konya Büyükşehir Belediyesi Spor ve Kongre Merkezi'ne gitti. Toplu açılış töreni vardı. Orada operasyonla ilgili ilk konuşmasını yaptı.
Ve tehditlere boyun eğmeyeceğini ilan etti:
"Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğiz. İstedikleri kadar çirkin yollara tenezzül etsinler, kirli ittifakların içine girsinler, buradan bir kez daha tekrar ediyorum. Türkiye’de artık söz milletindir, karar milletindir, yetki milletindir. Mühür milletin elindedir. Arkasına karanlık odakları alanlar, çeteleri alanlar bu ülkeye istikamet çizemezler. Arkasına sermayenin, medyanın gücünü alanlar bu ülkeye istikamet çizemezler. Türkiye içinde ve dışında bir takım karanlık çevrelerini alanlar istikametiyle oynayamazlar. Ayarlarımızı değiştiremezler. Türkiye, üzerinde operasyon yapılacak, ameliyat yapılacak bir ülke değildir. Ak Parti iktidarı buna izin vermez. "
14.00
İstanbul
İstanbul'da medya haber almaya çalışıyordu.
Kameralar, canlı yayın araçları, muhabirler Çağlayan'ın önüne yığılmıştı.
Bir bakan oğlunun evinden çıkan para sayma makinesi ile Halk Bankası Genel Müdürü'nün evinde ayakkabı kutusu içinde bulunan paralar dildeydi.
Saat 14.00'te Halk Bankası'ndan, çalışanlara bir uyarı mesajı yollandı, "Banka dışından soru soracak kimseye bilgi vermeyin" denildi.
15.00
İstanbul
Bilal Erdoğan, babasının isteği üzerine Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu'nun yanına gidip onunla görüştü. Soruşturmayı durdurması için Zekeriya Öz'le görüşmesini rica etti.
Topçu'nun, Öz'den alıp kendisine ilettiği cevabı hemen telefonda babasına söyledi:
Erdoğan hala Konya'daki törendeydi.
15.15
Konya
Konya'daki tören saat 15'te bitti, Erdoğan, 15.15'te gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Sonra yabancı konuklarıyla görüşeceği Dedeman Otel'e geçti.
Otelden saat 15.39'da, yeniden Bilal'i aradı. Artık telefonda konuşurken daha temkinliydi.
17.00
Konya
Başbakan, Konya Dedeman Otel'de önce Lübnan Başbakanı ve Irak Meclis Başkanı ile buluştu.
Ardından Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile 35 dakika görüştü. Sonra da İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu'nu kabul etti.
Oradan otelde düzenlenen yemeğe geçtiler.
Yabancı konuklar dışında yemekte Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da vardı.
Yemekten sonra Şebi Aruz törenlerine geçildi.
Erdoğan orada CHP lideri Kılıçdaroğlu ile tokalaştı.
O gün Kılıçdaroğlu'nun yaşgünüydü.
Kılıçdaroğlu çıkışta şu açıklamayı yaptı:
"Yolsuzluk konusunda yapılan her operasyonu yakından takip ediyoruz. Bu kez kapsam oldukça geniş. Bu nedenle grubumuzda bir kriz masası oluşturduk. Vekillerimiz takip edecek. Deniz Feneri savcılarının başına gelen inşallah bu savcıların başına gelmez.
Cemaat-AKP savaşı mı?
"Biz o konulara girmiyoruz. Yolsuzluk yapan kimse onun üzerine gitmek lazım. Varsa doküman göreceğiz. O yapmış şu yüzden olmuş önemli değil. Bize her türlü eleştiri gelebilir. Ama kimse bize kul hakkı yiyor diyemez. Bu konuda çok hassasız. Uğur Mumcu’nun bir sözü vardı: “Katil katildir." O yapmış, şu yüzden olmuş, önemli değil."
19.00
İSTANBUL
Başbakan Konya'da Şeb-i Aruz törenlerini izlediği saatlerde Adalet Bakanı Sadullah Ergin belediye başkan adayı olduğu Hatay'da seçim çalışması yürütüyordu.
Gelişmeler üzerine hemen HSYK'yı toplantıya çağırdı.
Hedef, soruşturmayı yürüten savcılardı.
Ergin Ankara'ya gelirken Fox TV, HSYK'nın toplantı halinde olduğu haberini verdi.
Bunun üzerine Bugün Gazetesi editörü Yavuz Aslan, Twitter hesabından şunu yazdı:
"Fox TV editörlerinden Ercan Gün, canlı yayında HSYK'nın toplantı halinde olduğunu söyledi. Savcılar görevden alınabilir." Bakan Ergin Ankara'ya ulaşınca doğruca HSYK'ya gitti.
Görüşmeler yaptı.
Çıkışta HSYK üyeleri ile görüştüğü iddialarını yalanladı. "Kendi odamda bir saat çalışıp ayrıldım" dedi.
O ayrılırken Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı haberleri yalanladı, savcıların görevlerine devam ettiğini söyledi.
Savcılar, 1 ay sonra görevden alınacaktı.
23.00
İSTANBUL
Erdoğan ve eşini taşıyan Ana uçağı, 23.05'te Ankara'ya indi.
Karşılamaya Efkan Ala ve Alaaddin Yüksel geldi.
En uzun gün, henüz sona ermemişti.
Erdoğan'ın peşinden Bekir Bozdağ, Ahmet Davutoğlu ve Recep Akdağ da İstanbul'dan Ankara'ya geldiler.
Erdoğan Esenboğa'dan şehre gelirken İstanbul Kısıklı'daki oğlu Bilal'le bir kez daha görüştü.
Bilal: Şimdi babacığım şey için aradım büyük ölçüde şey yaptık siz mi aradınız babacığım şimdi beni
RTE: yok ben aramadım sen aradın
Bilal: gizli numaradan arandım
RTE: Büyük ölçüde derken sıfırladınız mı yoksa?
Bilal: Sıfırlamadık henüz babacığım şöyle ki bi 30 milyon avro gibi bir miktar para daha var şey yapamadık eritemedik henüz bu şey aklına geldi Berat'ın Ahmet Çalık'ın alacağı ekstra bir 25 milyon dolar kalmış onu oraya verip o para gelince onu şey yaparız diyorlar üstüyle de Şehrizar'dan daire alabiliriz diyor, sen nasıl bakıyorsun baba?
RTE: hımm (düşünüyor)
Bilal: Hı babacığım
RTE: Sümeyye yanında mı?
Bilal: Yanımda çağırayım mı?
RTE: Yok ses karıştı da ondan dedim?
Bilal: Yani 20 milyon dolar Çalık'a aktarıp geri kalan kısımla da Şehrizar'dan daire alabilir
RTE: Neyse şey yaparız hallederiz.
Bilal: Öyle mi yapalım?
RTE: Tamam yapın.
Bilal: Tamamen sıfır mı kalsın baba yoksa senin elinde biraz para kalsın mı?
RTE: Kalsın olmaz zaten oğlum şeye öbür tarafa Mehmet'le şey yapsaydınız onu da oraya aktarsaydınız.
Bilal: He onlara verdik tamam 20 milyon dolar verdik.
RTE: Allah Allah ya aktarsaydınız sonra şey yapardınız
Bilal: ya ne biliyim şimdi bu kadar verebildik baba, zaten zor yer kaplıyor başka bir kısmını başka bir yere koyuyoruz bir kısmını bizim şeye verdik işte Tunç abiye verdik ondan sonra
RTE: Tunç'a tamamını aktardın mı?
Bilal : (Sümeyye bakar mısın?) Nereye baba?
RTE: Tunç'a diyorum tamamını aktardın mı?
Bilal: Ya sormuşlar 10 milyon avro alabiliriz demişler herhalde
RTE: Neyse bu kadar şeyleri de konuşma seyde böyle de olsa konuşma...
Bilal: Tamam biz hallederiz o zaman
RTE: Halledin şimdi tabii ben bu akşam ben gelemiyorum Ankara'da kalacağım.
Bilal: Tamam biz hallediyoruz sen merak etme...
Bu görüşmede bahsi geçen Şehrizar konaklarından o günlerde 6 adet daire için 14 milyon 120 lira ödeme yapıldığı, daha sonra ortaya çıktı.
14/A Blok’ta alınan 1-2-3-4-5-6 nolu dairelerin satış dekontunda Erdoğan'ın aile avukatı olarak bilinen ve aile adına alım satım yapma yetkisi bulunan Ömer Faruk Akbulut'un ismi vardı.
Takvimler 17 Aralık'tan 18 Aralık'a dönmüştü.
Başbakan'ı uzun bir gece bekliyordu.
Onun için artık hiçbir şey, eskisi gibi olmayacaktı.
"BU DOSYA YENİDEN AÇILACAK"
Eski bir savcı olan Ali Özgündüz, CHP İstanbul milletvekili olarak görev yaptığı 24’üncü dönemde 17-25 Aralık soruşturması sürecinde gündeme getirdiği iddialar nedeniyle hakkında açılan davalarla ve o dönemi anlattığı kitabıyla uğraşıyor şu günlerde. 7 Haziran ve 1 Kasım’da yeniden aday olmayan Ali Özgündüz, AKP’nin ülke tarihinin en büyük yolsuzluk ve hırsızlık olayını, yargıya ve TBMM’deki soruşturma sürecine müdahale ederek örtbas etmeye çalıştığını belirterek, “17- 25 Aralık tarihi hafızalara AKP’nin yolsuzluk ve hırsızlık tarihi olarak kazınmıştır ve silinmeyecektir. Milletin vicdanında aklanmadılar” dedi. Özgündüz, bu davalarla ilgili zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğuna dikkati çekerek, bu süre içinde mutlaka dosyanın yeniden açılacağını söyledi. BirGün’e yargı ve TBMM’deki soruşturma sürecindeki tanıklıklarını anlatan Özgündüz’ün açıklamaları özetle şöyle:
Aklanma yeri sandık değil yargı
Hükümet 17 25 yolsuzluk hırsızlık operasyonunu kendisine karşı darbe girişimi olarak nitelendirip toplumu manüple ederek aslında kendisi yargıya darbe yaptı. İşin özü bu. 17-25 Aralık bir basit yolsuzluk, hırsızlık olayı değil. AKP, hükümete karşı bir operasyon olduğuna ikna olsaydı Meclis’te soruşturma açılması için önerge vermezdi. Eğer bu dört bakanının haksız yere suçlandıklarına, mağdur oldukları inanıyorlarsa neden yeniden aday göstermediler, onlara bir “mağduriyet” daha yaşattılar. Seçim sonuçlarından yola çıkarak “sandıkta aklandık” propagandası yapmalarının da hiçbir önemi yok. Yolsuzluk ve hırsızlıktan aklanma yeri sandık değil yargıdır.
Kanıt önemli kimin getirdiği değil
Emniyet’te, yargıda, devlet içinde cemaat, tarikat ya da başka bir oluşuma elbette izin verilemez ancak çeyrek asır savcılık yapmış biri olarak şunu vurgulamak istiyorum, eğer ortada bir suç varsa ve bu kanıtlarıyla ortaya konuluyorsa o zaman bu kanıtları getiren polisin hangi gerekçelerle olayın üstüne gittiğine, tarikatçı olup olmadığına bakılmaz. Eldeki kanıtlar yeterliyse gereği yapılır. Emniyet içindeki cemaatçiler AKP ile kavgaya girdikleri için bu işin üstüne gitmiş, delil toplamış olabilirler ama hangi gerekçeyle bu delilleri topladıklarına değil kanıtların sağlam olup olmadığına bakılmalıydı. Soruşturma komisyonu raporu, Rıza Sarraf’la ve bakan çocuklarıyla ilgili takipsizlik kararı delillerin tümümün gerçek olduğunu ortaya koyuyor. Delillerin usulüne uygun toplanmadığı iddiasının da geçerliliği yok. Delillerin yasal yolla toplanıp toplanmadığına ne soruşturma komisyonu ne de savcılık karar verebilir.Kararı
Bu dosya kapanmadı
17- 25 Aralık’ın ardından AKP, MASAK’ı, TİB’i , emniyeti, yargıyı dağıttı. Yasaları değiştirdiler, sulh ceza hakimlikleri oluşturarak, görevlendirdikleri hakimlere istedikleri kararları çıkartırdılar Yargıya, TBMM Soruşturma Komisyonu’na AKP’nin müdahaleleri herkesin gözü önünde gerçekleşti. Dönemin TBMM Başkanı Meclis’e gönderilen dosyaları önce iade etti, ayıklattı sonra milletvekillerinden kaçırdı. Meclis’te sürecin başlaması engellenirken bir yandan da yargıya müdahaleyle zaman kazanılmaya çalışıldı. Soruşturma devam ederken savcılar görevden alındı yerine istedikleri isimleri getirip dosyayı onlara emanet ettiler. Bu hasta ameliyat masasındayken operasyon ekibinin, cerrahın değiştirilmesine benziyor. Daha önce tutukluluğun uzatılmasına karar veren savcı ne olduysa sonradan takipsizlik kararı verdi. Pis kokular geldiği o kadar aleniydi ki . O dönemde dosyayı milletvekillerinden kaçırıp, incelemeye izin vermeyenler daha geçtiğimiz günlerde eski bakanları Ertuğrul Günay’la ilgili dosyayı milletvekillerinin incelemesine açtılar, “gidin iddialara bakın inceleyin, sonra soruşturma önergesi verirsiniz, Yüce Divan süreci başlatırız” dediler. Tam bir riyakarlık hali.
Sarraf bildiklerini anlatabilir
17-25 Aralık sürecinin kilit isimlerinden Rıza Sarraf’la ilgili önümüzdeki günlerde yaşanabilecek gelişmeler, bu konuyu yeniden ülke gündemine getirebilir. Sarraf’la bağlantısı olduğu belirtilen Babek Zencani İran’da yargılanıyor halen. İran bu işin peşini bırakmıyor. O davayla ilgili orta çıkabilecek gelişmelerin ardından Rıza Sarraf’ın mal varlığına yönelik tedbir girişiminde bulunabilirler ve o zaman Sarraf da “servetinden vazgeçiyorum” deyip köşeye çekilmek yerine bildiklerini anlatmayı tercih edebilir.
Hırsızlıktan beteri arsızlık, yüzsüzlük
O süreçte gündeme getirdiğim iddialar nedeniyle hakkımda davalar açıldı. Zafer Çağlayan’ın açtığı tazminat davası hala devam ediyor. 52 milyon dolarlık serveti soruşturma komisyonu raporlarına yansıyan Zafer Çağlayan benden 40 bin lira tazminat istiyor. Hırsızlıktan daha beteri arsızlıktır, yüzsüzlüktür. Bunların ar damarları o kadar çatlamış ki toplum içine çıkmaması gereken bu insanlar dava açıyorlar, şikayet ediyorlar.
Muhalefet fırsatı kaçırdı
7 Haziran’da muhalefet büyük bir fırsat ele geçirdi ancak bu fırsat kaçırıldı. Üç muhalefet partisi de aslında geçen dönem AKP’nin üstünü kapattığı yolsuzluk ve hırsızlığın hesabını sormak için oy istedi ancak sayısal avantajlarını kullanıp, konuyu yeniden gündeme getirmediler. Zaten 1 Kasım’da halk bu beceriksizliğin hesabını sordu bence.
Her şey bitmiş değil
Aslında cumhuriyet tarihinin ne büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun üstü örtülmüş gibi görünse de her şey bitmiş değil. Bu suçlarda zamanaşımı süresi 15 yıl. 15 yıllık süreç içinde konu yeniden Meclis gündemine getirilebilir. Örneğin haksız mal edinme konusu soruşturma önergesinde yer almadığı için dört bakanla ilgili bu nedenle yeniden Meclis soruşturması açılabilir. 15 yıllık süreç içinde bu Meclis’e 276 namuslu, vicdanlı, ahlaklı milletvekili geldiği anda bu dosyalar açılır ve bu kişiler hakettikleri yer olan Yüce Divan’a gönderilirler. 17- 25 Aralık tarihi hafızalara AKP’nin yolsuzluk ve hırsızlık tarihi olarak yerleşmiştir ve silinmeyecektir. Milletin vicdanında aklanmadılar.
(ZEYNEP YÜNCÜLER -SEBAHAT KARAKOYUN-BİRGÜN)