Strateji ve Taktik kavramları doğrudan ordular savaşından çıkmıştır. Ama biz strateji ve taktikle, toplumsal mücadeleler bağlamında ilgileniyoruz. Toplumsal mücadele söz konusu olduğunda, tümüyle barışçıl ve pasif yöntemler bile izlemeniz, mücadeleyi bir strateji ve taktik sorunu olarak ele almaktan çıkarmaz. Dolayısıyla strateji ve taktik terimlerini kullanmamız, askeri ve şiddete dayanan sorunları tartıştığımız anlamına gelmez.
Ordular savaşındaki strateji ve taktik ile toplumsal mücadelelerdeki strateji ve taktik konuları arasında çok temel iki fark vardır.
Ordular savaşında, aşağı yukarı her iki ordu da eşit durumda sayılırlar; yani savaştan önce, biri galip diğeri mağlup değildir. Galip ve mağlup, savaşın sonunda ortaya çıkar. Toplumsal güçlerin (sınıfların) savaşında ise alt sınıflar ve güçler (ezilen uluslar, ezilen ırklar, ezilen cinsler vs.) daha başlangıçta yeniktir; ezenler daha başlangıçta galiptir.
Diğer temel özellik de şudur. Ordular savaşında özel savaş hileleri ve taktiklerinin kullanıldığı durumlar hariç, ordular ve cepheler ayrıdır ve bellidir. Bayrakları, kıyafetleri, parolaları, yerleri vs. ile savaşan güçler kesinlikle birbirinden ayrıdır. (Buna rağmen kayıpların küçümsenmeyecek bir bölümü “dost ateşi” ile olur. Düşmanı kandırmak için yapılan kamuflajlar vs. dost güçleri de yanıltırlar.) Sınıflar savaşında ise, egemen sınıflar ancak bu ayrı bir sınıf olduklarını ve başka çıkarları savunduklarını gizleyebildikleri sürece ve ölçüde egemenliklerini sürdürebileceğinden ayrı cepheler ve belirli sınırlar yoktur. Bu sınırların yokluğu bizzat egemen sınıfın bir savaş stratejisidir.
Bu nedenle, egemen sınıflar ezilenlerin bayraklarıyla iş görürler. Muaviye Kuran yapraklarını; Stalin Lenin’i, Napolyon Fransız devriminin bayrağını içini boşaltarak kendi hedefi ve bayrağı imişçe kullanır.
Ama ezilenler de birçok durumda, aşırı bir ezilmeden kaçınmak için ezenlerin bayrak ve parolalarıyla; onlara farklı içerikler ve anlamlar yükleyerek mücadele ederler. Yani genellikle her şey aslının zıttı biçiminde görünür.
Bu iki temel farkı göz önüne almadan, strateji ve taktik konuları toplumsal mücadeleler alanına aktarılamaz.
Bu nedenle, strateji denince toplumsal mücadelelerde, toplumsal güçlerin nesnel eğilimleri ve çıkarları göz önüne alınır; verili andaki konumları ve tavırları değil. Mücadelenin ve taktiklerin özü, bir bakıma o güçlerin bu nesnel eğilim ve çıkarlara uygun bir konuma gelmesini sağlamaya yöneliktir. Güçlerin, bu nesnel eğilimlere (stratejiye) göre saf tutmasına yönelik çabalar taktiğin özünü oluşturur.
Askeri savaşta ise, tamamen farklı olarak, zaten saf tutmuş güçler vardır; bunların konumlanışı ve vuruş yönü ele alınmaktadır. Dolayısıyla, hemen görüleceği gibi, ordular savaşının stratejisi, toplumsal güçlerin mücadelelerinin stratejisine göre adeta çocuk oyuncağı gibidir.
Toparlarsak, askeri strateji var olan güçler ve onların konumlanışından hareket eder; sosyal strateji ise, potansiyel güçler ve onların olması gereken konumlanmalarından. Diğer bir ifadeyle, güçlerin konumlanış ve vuruş yönü ordular savaşında var olan ordular için iken; sosyal savaşta, güçleri toplamak ve o şekilde konumlandırmak içindir; var olduğu düşünülen potansiyeller içindir.
*
Strateji her şeyden önce güçler ve onların yer alışına konu edinir.
Güçler ve onların yer alışı (konumlanışı) şu alt başlıklar altında toparlanabilir:
Öz Güçler ve Yedek Güçler.
Yedek Güçler de ikiye ayrılır: Doğrudan Yedek Güçler; Dolaylı Yedek Güçler.
Modern toplumda mücadeleler esas olarak ulusal devletler içinde gerçekleştiğinden; dolaylı ve doğrudan yedek güçler de kendi içinde İç Yedek Güçler ve Dış Yedek Güçler diye ayrılabilir.
Bütün bunlar bize şunu gösterir: Strateji aslında amaca, hedefe; yani programa bağlı olarak; ya da tersinden, Program Stratejiye bağlı olarak şekillenmelidir.
O halde, program ise, uzun dönemli değişmeyen ama yapısal olarak değiştirilmesi gerekenleri belirleyeceğine göre; Strateji verili bir aşama boyunca değişmez.
Strateji, ordular savaşında, savaştan önce ordular savaşında Genelkurmaylarca; toplumsal savaşta ise savaş esnasında,teorisyenlerce; uzun tarihsel ve sosyolojik analizlerle belirlenir.
Strateji, İlk bakışta “ne olacak, ben de bunu yapardım” denecek kadar basit görünür; ancak o basitliğe uzun ve yorucu araştırmalarla varılabilir.
Taktik ise, kısa dönemlidir; her an zıddına dönebilir; savaşın ateşi içinde uygulanır; genelkurmaylarca değil; bizzat savaşı yürütenlerce (“sistem kurucularının odalarında değil” Lenin) şekillendirilir ve uygulanır. Teorisyenler bunları sistemleştirir.
*
Strateji’nin kendisi, güçler ve onların konumlanışıyla ilgilidir dedik.
Ama bir de bu güçlerin ve konumlanışın yönetilişi, güdümü vardır. Bu stratejinin kendisinden farklıdır. Strateji Güdümü, neredeyse bütün strateji kitaplarında şöyle formüle edilir:
“1) "En kesin anda",
2) "Hasmın en yaralanabilir yanına",
3) "Güçlerin en irisini",
4) "Yığınak yapmaktır"” (Hikmet Kıvılcımlı)
*
Strateji için bu kadar yeter.
Şimdi Taktikler konusuna ve stratejinin taktikle ilişkisine geçebiliriz.
Yine başlıklar olarak kısaca özetleyelim.
Taktikler stratejiye bağlı ve ona tabi olmalıdırlar. Stratejiye hizmet etmeyen taktik, kendi başına ne kadar orijinal, yaratıcı vs. görünürse görünsün, yanlış olmaktan çıkmaz.
Buna karşılık yanlış bir strateji en yaratıcı ve doğru görünen taktiklerle bile düzeltilemez. Burada Adornu’nun meşhur “yanlış bir hayat doğru yaşanmaz” sözü aynen strateji ve taktik için de kullanılabilir. Yanlış bir strateji içinde doğru bir taktik mümkün değildir.
*
Her mücadelenin içinde bir saldırı, ilerleme, yükseliş (yani “Fransızca Konuşma” gerektiren) dönemi vardır; bir de savunma, gerileme, yenilgi (Yani “Almanca Konuşma” gerektiren dönemi) vardır.
Yani verili bir stratejik aşama ya da dönem boyunca, güçlerin ilerlediği ve saldırı inisiyatifini ele geçirdiği; ya da ele alması gerektiği dönemler ile savunmada olduğu; karşı tarafın saldırısını savuşturmaya; güç toplamaya yöneldiği ya da yönelmesi gerektiği dönemler farklıdır.
Buna Strateji İçinde Taktik denir.
Bu evrim veya devrim; saldırı veya savunma aşamalarındaki Örgüt ve Mücadele Biçimleri ise, Taktik İçinde Taktikbaşlığı altında ele alınabilirler.
Toplumsal mücadelelerde, istisnai devrim momentleri ve dönemleri hariç, esas olarak hemen her zaman, strateji içinde taktik olarak Savunma taktiğini izlemek; taktik içinde taktik olarak da savunmaya yönelik Örgüt ve Mücadele biçimleri gerekir.
Tarih iyi savunma yapmayı bilmeyenlerin iyi saldır yapamadıklarını sürekli olarak gösterir. Buna “devrimci Almanca konuşma öğrenilmeden, Fransızca konuşmak öğrenilemez” de denilir.
Örgüt ve Mücadele Biçimleri de, her zaman birbirinden hem ayrı olması gereken, hem de birbirinden ayrılamayan;Teorik, Politik ve Ekonomik (gündelik hayatın sorunlarına ilişkin) üç alanda birden sürdürülmelidir.
Yani bu üç ayaktan biri eksik oldu mu, masa ayakta durmaz.
Ayrıca bunlar birbiriye uyumlu olmalıdır, biri kısa biri uzun da olmamalıdır ki, masa düzgün bir şekilde durabilsin. Ama aynı zamanda bunlara verilen güçler de faklı olmalıdır. Çünkü masanın ayaklarının bastığı yer düzgün değildir. Geri olan yerlerde ayak uzun, ileri olan yerlerde ayak daha kısa olmalıdır ki, masa düz durabilsin.
*
Strateji ve Taktik konusunun alt başlıkları kısaca bunlar.
Burada anlatılanlar, Hikmet Kıvılcımlı’nın 1970 yılında yazıp yayınladığı “Halk Savaşının Planları” ve “Oportünizm Nedir?” kitaplarından bizim meşrebimizce yapılmış kısa bir özetten başka bir şey değildir. Orijinal ve ayrıntılı biçimini merak edenler kitapları şuradan indirip okuyabilirler: Kıvılcımlı’nın kitaplarını indirmek için linki tıklayınız!
Demir Küçükaydın - 13 Aralık 2015 Pazar
(Bu yazı, Demir Küçükaydın'ın Demirden Kapılar (http://demirden-kapilar. blogspot.com.tr/) bloğunda yayınlanmıştır. Yazının SİLİVRİ DEMOKRATHABER'de yayınlanmasında kendisinin onayı vardır)
(Bu yazı, Demir Küçükaydın'ın Demirden Kapılar (http://demirden-kapilar.