Kimsenin parasında pulunda gözümüz yok ve ülkemizin içinde
bulunduğu şiddet kısır döngüsünü derin
bir endişe ve üzüntü ile izlerken bir şey yazasımız yok ama bugün
poliklinikte gördüğüm güzel yüzlü obez kız Esme’nin ailesine söylediğim sözün
bir yazı olarak oluşmasına engel olamadım açıkçası.
Esme, 10 yaşında; ailesine göre son 2-3 yılda hızlı kilo
almış ve annesi doyma hissinin giderek kaybolduğunu, şekerli şeyler yemediği
zaman başının ağrıdığını, bunun için nörologlara gittiğini anlattı uzun uzun.
Annesi beş çocuk doğurduktan sonra kilo almış ve ailede onun dışında şişman
kimse yok ve yine ailede erken tip 2 diyabet öyküsü de yok. Son yıllarda
gördüğüm yüzlerce obez çocuğun ailesine sorduğum soruyu onlara da sordum: Ne
oldu da Esme bu kadar hızlı kilo aldı?
Annesi “bizim marketimiz var ve Esme “abur-cubur” bağımlısı”
dedi. Sabah Murat Ülker’in ülkemizin en zengin kişileri listesinde birinci
olduğunu okumuştum; kendimi tutamayım onlara “Murat Ülker Esme gibi obez çocukların
ve onlara müsamaha gösteren ailelerin sayesinde en zengin kişi oldu” dedim ve
esas burada kendimi tutamayım ekledim:
“Keşke ülkemizi yönetenler gazete, kitap yasaklayacaklarına
“abur-cubur” ürünleri yasaklasa”. Bu kısmı biraz şaka ve içimizde birikenlerin
bir sonucu ama cümlenin ilk kısmını her yerde söylemek isterim. Gerçekten de
ülkemizdeki çocukların obez olmasında Eti ve Ülker ürünlerinin büyük bir payı
var ve bu ürünleri üretenleri, bu ürünlerin bileşimini belirleyenleri, bu
ürünleri çok büyük reklam kampanyaları ile pazarlayanları, bu ürünlerin okul
kantinlerinde serbestçe satılması için olmadık lobi faaliyeti yürütenleri,
“çocukların şişman olmasından besinler değil hareketsiz olmaları sorumludur”
sözünü benimsetmek için bir çok
araştırma yaptıranları biliyoruz.
“Abur-cubur” ürünler besin bağımlılığı yapıyor
İçinde bizim de olduğumuz
bir çok araştırmacı, son yıllarda besin
bağımlılığının bir “metafor” değil, gerçek olduğunu, özellikle şeker,
yağ ve tuz içeren besinlerin çocukların henüz oluşmakta olan besinlerle ilgili
“haz sistemlerini” çok güçlü bir şekilde uyardıklarını ve aynen keyif veren
maddeler gibi çocukların/gençlerin bunlara bağımlı hale geldiğini ortaya koyan
araştırmalar yayınladılar. Bundan bir kaç ay önce Michigan Üniversitesi’nden
araştırmacılar da işlenmiş ve yüksek kalori besinlerin nasıl “bağımlılık
davranışı” yarattığını “Yale Bağımlılık Ölçeği” ile gösterdiler ve bağımlılık
yapan 32 ürünü belirlediler. Bu ürünlerin çoğunluğu “abur-cubur” olarak
bilinen, küçük, ucuz ama yüksek kalori içeren besinler (Pizza, kek, çikolata,
cips, bisküvi, çubuk kraker sayılabilir).
Bu ürünlerden birisi olan bir adet Ülker Çokanat 32 gram ve
181 kalori içeriyor. Bu ürünün bileşiminde 11,1 gram yağ, 18,6 gram
karbonhidrat ve yalnızca 2 gram protein bulunuyor. Fiyatı ise sadece 95 kuruş.
Bir çocuğun bu üründen aldığı kaloriye harcaması için en az 30 dakika bisiklete
binmesi gerekiyor. Oysa çocuklar bunu alırlarken hiç bir zaman bu kadar yüksek
kalori içerdiğini bilmiyorlar. Bunun ötesinde bu ürünler hızlı bir şekilde kan
karıştığı ve lifsiz olduğu için pankreastan yüksek miktarda insülin
salgılatıyorlar ve kanda hızla yükselen insülin karbonhidratların yağa
dönüşmesine neden olduğu gibi tokluk hissini de önlüyor. Bu çocuklarda Esme’nin
annesinin söylediği doyma hissi giderek köreliyor ve bu ürünleri yemedikleri
zaman bağımlılarda görülen “ huzursuzluk, baş ağrısı” gibi bulgular görülüyor.
Biz buna “beyinsel açlık” diyoruz, yani bir tür “aç gözlülük”, “doyurulamayan
açlık da” denebilir.
Bu örnek bize “kalorinin yalnızca kalori olmadığını”, hangi
üründen alındığının çok önemli olduğunu, örneğin aynı kalori bademden alınsa
lif içerdiği için insülin salgısını çok az uyaracağını anlatıyor. Besin
endüstrisi yöneticilerinin veya “ideologlarının” aksine bilim adamları
çocukların aslında bu ürünlere maruz bırakıldıklarını, bu ürünleri üretenlerin
çocukların “haz biyolojisine” tuzak kurduklarını ve onları ömür boyu tüketici
yapmak isterken aynı zamandan onları obez yaptıklarını anlatmaya çalışıyor.
“Çocuğunuz sigara içiyor mu?”
Bugün Esme’nin kendisine
ve ailesine sorduğum soruyu son yıllarda muayene ettiğim bütün obez
çocukların ailesine soruyorum: “Çocuğunuz sigara içiyor mu?" Tabii ki
hepsi bu soruya güçlü bir şekilde ve
“nasıl içer sigara” vurgulaması ile hayır diyor. Ben de onlara aslında
“abur-cubur” ürünlerin ve şekerli içeceklerin aslında en az sigara kadar
zararlı olduğunu ama bu ürünlerin tüketilmesine izin verdikleri için
çocuklarının şişman olmasından sorumlu olduklarını anlatıyorum. Gerçekten de
bir çok aile çocuklarının şişmanlama sürecini “seyrediyor” ve genellikle
şiddetli obez haline gelince ve artık bedenleri şişmanlatıcı besinlerin esiri
olunca hekime getiriyorlar. Tabi bunda okullarda besleyici ve lezzetli öğle
yemeği olmamasının, çocukların kantinlerdeki ürünlere mahkum edilmesinin
payı büyük. Yani besin sektörü devasa
reklam ve diğer manipülatif çalışmaları ile çocukların şişmanlamasına neden
olurken aileleri de “çaresiz” bırakıyor. Bunun ötesinde geçen aylarda Times’a
konu olduğu üzere bu şişmanlatıcı ürünleri satanlar ürettiklerin ürünlerin
şişmanlığa neden olduğu iddialarına karşı koymaları için bilim insanlarına
milyonlarca dolar/sterlin
akıtıyor(http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151008_times_coca_cola). Yani aslında ne yaptıklarını iyi biliyorlar
ve hiç de masum değiller.
Sonuç olarak ben de bugün bana bir annenin yazdıklarına
aynen katılıyorum: “Büyükler için yasakladıkları alkol ve sigara kadar zararlı
olduğunu düşünüyorum tüm bu abur cuburların. Reklamıyla, pazarlamasıyla, çeşit,
çeşit stratejileriyle çocuklarımızı zehirliyorlar”. Murat Ülker’in bilimi desteklediğini
biliyorum ve arkadaşlarımdan alçakgönüllü bir kişi olduğunu da duyuyorum
ve sözlerim kişi olarak ona yönelik
değil ama yine de zenginliğinin çocukların obez olması pahasına bir zenginlik
olduğunu söylemek istiyorum. (ŞÜKRÜ HATUN - T24.COM)