Eğer iPad’in montajı ABD’de yapılıyor olsaydı, üretim
sürecindeki işçi maaşlarının maliyeti 45 dolar değil, 442 dolar olacaktı. iPad ABD’li şirket Apple tarafından üretiliyor. Apple 2010
yılının ortasından 2011 yılının ortasına kadar 100 milyondan biraz fazla sayıda
iPad sattı.
APPLE’IN KARANLIK YÜZÜ
Apple fabrikasız, imalatsız şirketlere emsal oluşturan bir
şirket. Bilgisayarlar ve iletişim ekipmanları geliştiriyor, tasarlıyor,
patentliyor ve satıyor. Öte yandan sattığı malların asıl imalatını başkalarına
yaptırıyor. Tüm iPad’lerin montajı Çin’de yapılıyor. Apple üretim zincirine 748
malzeme ve bileşen tedarikçisini entegre etmiş durumda ve bunların %82’si
Asya‘dan geliyor, 351’iyse Çin‘de bulunuyor.1
Üretim zincirindeki her bir halkada, üzerine ücretlerin,
yönetimin, genel giderlerin ve kârların eklendiği bir malzeme girişi var.
Zincirin tüm halkalarındaki bu faktörlerin toplam fiyatı, ürünün satış fiyatına
eşittir. Clelland’ın bir emtia zincirindeki “parlak değer” olarak adlandırdığı
şeydir bu.2
Bir iPad’in piyasa değeri 2010-2011 yıllarında 499 dolarken,
fabrika çıkış fiyatı 275 dolardı. Fabrika fiyatının ancak 33 doları Güney’deki
[Çin’deki] işçilerin maaşlarına giderken, Apple’ın brüt kar marjının 150 doları
birden, yüksek tasarıma, pazarlamaya ve idari maaşlara, bunun yanı sıra temel
olarak küresel Kuzey’de [ABD’de] devam eden araştırma-geliştirme ve işletme
maliyetlerine gidiyor. 3 “Smile eğrisi” bu değerin maaşlara ve kârlara
dağılımının nasıl olduğunu çok iyi temsil eder.
Ancak, kapitalist dünya ekonomisi bir buzdağı gibidir.
Üzerinde en çok çalışılan alan olan “parlak değer” yüzeyde dururken, onu alttan
destekleyen muazzam yapı gözden uzakta kalır. Buzdağından farklı olarak, dünya
ekonomisi değerlerin aşağıdan yukarı doğru, Güney’den Kuzey’e doğru akışına
dayalıdır…
Eğer iPad’in montajı ABD’de yapılıyor olsaydı, üretim
sürecindeki işçi maaşlarının maliyeti 45 dolar değil, 442 dolar olacaktı.
iPad’in üretim yapısını biraz daha derinlemesine inceleyip, alt-bileşenlerine ve
hammadde girdilerine de bakalım. Kullanılan malzemeler de Güney’de, iPad başına
yaklaşık 35 dolarlık bir maliyeti olan işçiler tarafından üretiliyor. Eğer bu
hammadde üretimi de ABD’de gerçekleşiyor olsaydı, maaşların maliyeti yaklaşık
210 dolar olacaktı.
iPad’in üretim zincirindeki işçilerin Kuzey’dekilerden daha
az maaş almasının nedeni, onlar kadar üretken olmamaları değil. Aslında,
muhtemelen daha üretkendirler. Apple’ın tedarikçileri mevcut olan son
teknolojiyi kullanmak konusunda dünya lideri konumunda. Bu şirketlerin idari
personeli, işçileri Taylorcu yöntemler kullanarak ve Kuzey’de yasal olarak izin
verilmeyen uzun saatler boyunca çalıştırıyor.4
Tedarikçiler işçilerin üretkenliğini arttıran on iki saatlik
vardiyalar düzenliyor, üretimi hızlandırmak için rutin olarak denetimler
gerçekleştiriyor. Haftalık çalışma süresi 60 saati geçiyor, çünkü işçilerin
yasal gereklilikleri aşan sürelerle mesai yapması gerekiyor. ABD Devlet Başkanı
Obama, 2011 yılında, Beyaz Saray’daki bir akşam yemeğinde o zamanlar Apple’ın
CEOsu olan Steve Jobs‘a “Apple’ın imalatını ABD’de yapması neye malolur?” diye
sorduğunda, Jobs’un “bu işleri geri getiremeyiz” demesi şaşırtıcı değildir.5
Bir meta, tüketicinin ayağına gelinceye kadar küresel
zincirin çok sayıda halkasından geçtiğinde, yalnızca düşük ücretli emek-gücünün
girdilerinden yararlanmakla kalmıyor. Aynı zamanda muazzam miktarda düşük
ücretli ve karşılığı ödenmemiş emeğin girdileri ile ekolojik girdilerden de
faydalanıyor. Kapitalistler ev içi ve kayıtdışı sektörün faaliyetlerinden gizli
artı değerler çekiyorlar. Her bir işçinin üretici kapasitesinin yaratılabilmesi
ve hayatını devam ettirebilmesi için gıda imalatçıları ve kayıtdışı sektör
faaliyetlerinden oluşan uzun bir karanlık değer zinciri mevcut. Bu karanlık değerin
akışı, çevre ülkelerdeki emeğin yeniden üretimini düşürerek kapitalistlerin
ödediği ücretin düzeyini aşağı çekiyor. Bu ev içi ve kayıtdışı sektörler
kapitalizmin dışında değil, küresel emtia zincirlerinin içsel unsurları.
Ekolojik bozulma, kirlenme ve kaynakların tükenmesi,
Apple’ın tedarikçilerinin bu karanlık değeri çekme yöntemlerinden bazıları. Her
iPad için 15 kilogram maden kullanıyor. Bunlardan bazıları çok nadir bulunuyor
ve sınırlı miktarda mevcut. Bir iPad için 300 kilo su ve fosil yakıtlardan elde
edilen, 30 kilogram karbondioksit üretmeye yetecek kadar elektrik kullanılıyor.
Dahası, bir iPad’in üretilmesi 105 kilogramlık sera gazı emisyonu yaratıyor.6
Tüm bu ekolojik yükler Çin ve diğer Asya ülkelerinin omuzlarına yüklenirken,
ortaya çıkan ürün Kuzey’de tüketiliyor.
Ekolojik bozulma iPad’in bir karanlık değer olarak
içerisinde taşıdığı bir dışsal sonuç. Yalnızca bu kirliliğin sonuçlarına bakan
Clelland, bir iPad başına Apple’ın 190 dolarlık maliyetten kaçındığını tahmin
ediyor. Eğer bu ürün ABD’de üretiliyor olsaydı, ürünün yarattığı ekolojik
sonuçlar nedeniyle bu parayı ödemek zorunda kalacaktı.7 Kapitalizm bu türden
karanlık değer biçimlerine bağlı, hatta onların güdümünde. Üretim
maliyetlerinden söz ederken, bu tür unsurların adı bile geçmiyor. Bunlar
kapitalistlere ve ürünleri satın alınlara verilmiş görünmez “hediyeler”.
Marx, emek-gücünün değeri, emeğin verimliliğinin artışı ile
düşmelidir diye düşünüyordu. Düşmediği durumlarda, genel kâr oranlarındaki
azalma eğiliminin yoğunlaşması gerekirdi. Ne var ki, emperyalizm ve onunla
birlikte gelen dünya çapındaki ulusal baskı sayesinde, tekelci sermaye Güney’de
aşırı bir sömürü altındaki emeğin, işçilere düşük maliyetli ürünler üretmesini
sağlayabiliyor. Düşük maliyetli ara malların ve hammaddelerin ithal edilmesi
sayesinde sabit sermayenin ucuzlamasına paralel olarak, ucuz tüketim malları da
emperyalist ülkelerdeki (maaşları şişirilmiş) işçilere satılıyor. Böylece
buralardaki emek gücünün değeri ucuzluyor, yerel olarak üretilen “artı değerin”
düzeyi yükseliyor. Bu nedenle, Kuzey’deki işçiler yarattıkları kârlar
itibariyle daha üretkenmiş gibi görünüyorlar.
Demek ki, Kuzey’deki kentlerde işçi hakları savunuculuğu
yapanların ileri sürdüğünün aksine, Güney’de düşük maaşlarla çalışan emeğin
aşırı sömürüsünden maddi çıkar sağlayanlar yalnızca Kuzey’deki kapitalistler
değil.
iPad’in durumunda, el konulan karanlık değerin çoğu şirket
karı olarak değil, piyasaya daha ucuza sürülen mallar biçimine bürünen tüketici
fazlası olarak gerçekleşiyor. Sonuç olarak, bir yurttaş düşük olarak
ücretlendirilmiş, bedeli ödenmemiş saatleri, değerinin azına satılan malzemeyi
ve ekolojik girdileri kendi bünyesinde barındıran bir ürünü satın almak için
bir saatlik emeğini verdiğinde, o yurttaş da farkında olmadan bu sömürü
sisteminden faydalanmış oluyor.8 (GEZİTE.ORG)
Kaynak: “Imperialism and the Transformation of Values into Prices“, Monthly Review (Temmuz-Ağustos 2015)
1) Donald A. Clelland, “The Core of the Apple: Dark Value and
Degrees of Monopoly in the Commodity Chains,”Journal of World-Systems
Research20, no. 1 (2014): 82–111.
2) A.g.e., s. 86.
3) A.g.e., s. 88 ile Kenneth Kraemer, Greg Linden, and Jason
Dedrick, “Capturing Value in Global Networks,” Personal Computing Industry
Center, University of California–Irvine, 2011, http://pcic.merage.uci.edu
içindeki tablolardan. ↩
4) Clelland, s. 85
5) A.g.e., s. 97.
6) A.g.e., s. 102
7) A.g.e., s. 103
8) A.g.e., s. 105