5 Mayıs 1973’te, Ankara Kızılay’da Meşrutiyet Caddesi’nde
yürürken düşer Arkadaş, Numune Hastanesi’ne kaldırılır. Beyin kanaması
geçirmiştir, aynı gün kaybeder hayatını. 9 Mayıs’ta Ankara Karşıyaka
Mezarlığında toprağa verilir: Ada H: 9, Parsel: 12.
Gideli 43 yıl oluyor: Arkadaş Zekai Özger
1971’deki Siyasal Bilgiler Fakültesi yurt baskınında başına
aldığı ağır darbelerin neden olduğu düşünülür beyin kanamasına. Arkadaş’ın
“günler perişan” dediği dönemlerdir. Hüseyin Cevahir’in SBF’deki bir
toplantıda, “Arkadaşlar, bir daha toplantı yapamayabiliriz,” dediği ve kısa bir
süre sonra İstanbul’da, Maltepe’de öldürüldüğü dönemler.
yaşayan ben: geç mi kaldık/kabul edemem
ah benim sevgili annem
oğlun da elbet yurtseverden
bir gün bırakır da sizi yüzüstü
yüzüstü değil: elbette bizüstü
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu
öğrencisidir Arkadaş. 1948 Bursa doğumludur. Şair olarak bilinir üniversitede.
Ama devrimci mücadelenin de hep içinde olmuştur.
ODTÜ, Hacettepe ve SBF Öğrenci yurtları birbirlerine yakın
tarihlerde polisler tarafından basılır. 24 Ocak 1971 SBF Yurt Baskını sırasında
Sinan Kazım Özüdoğru, içeriye, yurtta kalanlara seslenir, “Arkadaşlar…” der,
“çıkmak isteyen çıksın, kapıları kapatıyoruz.” Arkadaş Zekai Özger,
çıkmayanlardandır.
Yaklaşık 300 öğrenci ile, sekiz saat boyunca yurt savunması
yapılır. Daha fazla dayanamaz içeridekiler, silahları yoktur, sopaları yoktur.
Kapıları kilitleyerek içerideki malzemelerle savunurlar kendilerini. Polislerin
yardımına sivil faşistler gelmiştir.
Yaralılar çoktur. Daha fazla direnemez Arkadaş ve diğerleri. Dışarıda,
polis-sivil faşist işbirliği ile oluşturulan kordondan coplanarak, kaba dayağa
maruz kalarak gözaltına alınırlar. Arkadaş da diğerleri gibi gözaltında
işkenceye maruz kalır.
İşte başındaki ağrılar bu yurt baskınından ve gözaltı
sürecinden kalmadır Arkadaş’ın. Kız kardeşine bir gün: “Biliyor musun, bir gün
dayanılmayacak kadar ağrıyor. Sanki kafamın içi sallanıyor, boşalıyor gibi.
Acaba kötü bir şey mi var?” diyecektir. Ama kız kardeşinin “Derhal bir doktora
görün” tavsiyesini de hep ihmal
edecektir.
Sonrasında bu yurt savunmasını, arkadaşlarıyla birlikte
yaşadıklarını “Adak” şiirinin konusu yapacaktır Arkadaş.
biz üçyüz yurtseverdik
bir gün sularken çiçeklerimizi
üçbin kişilik düşman ordusu
ve onun paralı sivil askerleri
saldırdılar yurdumuza
Şiirin devamında “daha da vuruşurduk / daha kaç yüzyıl saat”
diyecektir Arkadaş, “ah aymaz gece, oynaş gece / iğrenç karanlığıyla gelince /
yurdumuzun yarısı düşman eline geçti / üçyüz yurtsever yarısı düşman eline
geçti.”
Ankara’nın bu en sarışın, en ince şairi; şair olmanın, şiir yazmanın sorumluluklarını
da taşıyacaktır hep. Şiirinin üslup itibariyle İkinci Yeni’ye ve soyut şiire
doğru evrildiğinin söylenildiği dönemlerde dahi toplumsal olanla, güncel olanla
bağ kurmayı sürdürecektir. En imgesel
metinlerinde dahi, birlikte yaşamanın, dostça yaşamanın, eşit ve adil yaşamanın
özlemini dillendirecek ve mücadeleye çağıracaktır bizleri.
sen artık kimden korkabilirsin hırsız kargalardan mı
al şimdi sana veriyorum o ilk meyveyi
dibinde yıllardır küflettiğin meyveyi
senin hakkın bir ağacın yarım kalmış umududur
yarısı yeşermeden kırılan dallar gibi
Onun şiirlerinin hemen tümüne hakim olan naiflikse annesiyle
ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Çocukken
kemik hastalığına yakalanır Arkadaş. Kız kardeşinin, Şükran Tekin’in,
anlatımından bildiğimiz üzere aylarca hastanede kalmıştır annesiyle. O
günlerden kalan bir inceliktir “anne” onun için, ve tabii “anne” sözcüğü.
Arkadaş, DOST dergisinde çalışıyordur. Sina Akyol’un gönderdiği bir şiirde
geçen “ana” sözcüğünü “anne” olarak değiştiriverir. Sina Akyol sormuştur
nedenini, cevabı nettir Arkadaş’ın: “Lafın ‘anne’ gibi incelikli söylenmişi
varken, “ana” gibi kalınlıklı söylenmişi olmaz olsun!” Yakın arkadaşı olan Sina
Akyol, Arkadaş’ın “anne” sözcüğünü söyleyişi için de “Daha bir ince, daha
farklı söylerdi bu sözcüğü” diyecektir.
Annesine vurgundur Arkadaş. Şiirlerinde de annesiyle
konuşmayı, mücadeleden de kavgadan da aşktan da söz ederken onunla diyaloğunu
hep sürdürecektir. “Çocuk yalnız annesine yaşar çocukken” diyecektir ve “sonra
bir gün anneler de ölür / böcekler ve kertenkeleler ölür / boşalır suyu havuzun kum seddi
yıkılınca / sivrisinekler ve kağıttankayıklar ölür / sonra o gün çocuklar da ölür.”
Arkadaş’ın en önemli imgelerinden biridir “anne”. İmge ve
gerçeklik arasında gidip gelen bu sözcük, onun “beyaz ölüm kuşları”nın göğü
kapladı, “hüzün mevsimi”nin başladığı dönemlerde de sığınağı olacaktır. Sanki
güzel bir dünya anne ile, anne için ve tabii sonunda anne ile de hesaplaşılarak
kurulacaktır. “İşte artık ne anne ne tapınak / yıkılır gözyaşlarının sığınağı
da / sonra bir gün anneler de ölür.”
Arkadaş’ın şiirlerini dönemselleştirmek zordur. O, nevi
şahsına münhasır şairlerdendir. Ama yine
de 1970’li yıllarla birlikte şiirinin dilinin değil ama içeriğinin değiştiğini
söyleyebiliriz. Soyut, Yansıma, Yeni Eylem, DOST gibi dönem dergilerinin öne
çıkan şairlerinden olan Arkadaş, 12 Mart’a giden süreçte ve sonrasında II. Yeni
şiirini de beğenmeyecek ve daha toplumsal şiirler yazacaktır. Bu arada yazı
işleri kurulunda yer aldığı Yeni Eylem dergisine Hüseyin Cevahir’in de
yazdığını ekleyelim. Korku, Adak,
Pencere, Kan Reçetesi, Kaval, Aşkla Sana, Sevdadır başlıklı şiirleri de bu
dönemin ürünleridir. Şiirinin, toplumsal olana daha yakınlaşmasıyla BİRLİKTE
artık daha da usta bir şairdir Arkadaş.
kurtulur
mu insan
kurt
ulur
ken
-düzende-
ve insan
DA
var
ken
-korku
ki engeller başkaldırmayı
çobana-
aH kurtulmak
SBF Basın Yayın Yüksekokulundan mezun olmuş ve TRT’de
çalışmaktadır Arkadaş. Öldüğünde de işyeri burasıdır. Şiir yazmayı
sürdürmektedir. Arkadaşları için, düşenler için, dövüşenler için yazmayı
sürdürmektedir Arkadaş.
“Pencereyi kapama/kuş dolabilir içeri” dediği dönemlerdir bu
dönemlerdir.
“Kara yeller ak yelleri dövende / sevdanı yüreğine kuşat / al
sesimi vur kanının gümbürtüsüne / zamanıdır dağları delmenin, Ferhat” dizeleri
de bu dönemlere aittir ve “Göğü kucaklayıp getirdim sana / kokla / açılırsın” dizeleri
de. “Sevdadır” adlı şiirindeki bu dizeleri “Giyecek çamaşır getirdim sana
/adettendir diye değil, sevdim diyedir / bağışla, eski biraz / bedenim uygundur
diye bedenine / elimle yıkadım, ütüledim / elma ağacında kuruttum /…/ Elimi tut
/ tuttururlar, o kadarına izin verirler /…/ sen İçerde / Ben dışarda / Oyyy
mahpusluk mahpusluk…” dizeleri takip edecektir. Döneminde yazılan dizelerin en
“ince”lerindendir bu dizeler, “bedenim uygundur diye bedenine/ elimle yıkadım,
ütüledim…”
Arkadaş’a ağır mı gelmiştir dünya, hayır, dizeleri bunu
söylemiyor en azından. Selanik göçmeni, işçi bir ailenin çocuğudur o. Annesi
tütün fabrikalarında çalışmıştır, babası yine düşük gelirli bir işçidir. Yurt
baskınında aldığı ağır darbelerin ardından ailesi de gelir Ankara’ya.
Seyranbağları’nda bir ev tutarlar. Tüm zorluklara rağmen yaşama, şiire,
arkadaşlarına tutunmayı sürdürmüştür o.
Vazgeçmemiştir. Bu kadar erken gitmeyi de hiç düşünmemiştir. Büyük
günleri beklemektedir. “Kalbim! / bu acıya dayan / varsın işkenceler dağlasın
seni / duru bir gök için vahşete katlananlar / acıyı bir silah gibi göğsünde
saklamalı” dizeleri de bunu söyler bize.
Ve son söz. Bu yıl 43. ölüm yıldönümü Arkadaş Z. Özger’in.
“Alnını / dağ ateşiyle ısıtan / yüzünü / kanla yıkayan” dostlarına seslendiği
şiirini “şimdi senin uzanıp yattığın otlarda/yarın yeni bir yeşillik büyüyecek”
dizeleriyle noktalamıştı Arkadaş.
Evet Arkadaş, yeni bir yeşillik büyüyecek…büyüyor…
Keşke daha çok yaşasaydın… Çok yaşa!
Muhtemelen
ziyaretimizi bekliyordur bu “sakalsız oğlan”. 1
Bir kez daha yazalım: Ankara Karşıyaka Mezarlığı, Ada H: 9,
Parsel: 12
-----------------------------------------------------------------
1) Arkadaş Z. Özger’in yayımlanan ilk şiiri , Soyut dergisinin
Ağustos 1967’ sayısında yayımlanan Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyasıdır.
(MUHARREM DEMİRDAŞ-15.06.2016-GEZİTE.ORG)