KURAN-I KERİM, HZ. MUHAMMED'İN RESMİNİ YAPMAYI YASAKLAMAZ
"Kur’an, figüratif resim yapmayı yasaklamaz. Kur’an’ın
yaptığı, İslâm’ın yok ettiği çoktanrılı inançların somut tezahürleri addedilen
putlara tapmayı yasaklamaktır...”
Charlie Hebdo dergisinin Paris’teki ofisinde
gerçekleştirilen katliam sonrasında, İslâm sanatında Peygamber’in resimleri
üzerinde uzmanlaşmış bir akademisyen sıfatıyla, Hz. Muhammed’in resmini
yapmanın İslâm tarafından yasaklanıp yasaklanmadığına dair bir yazı yazmam
istendi.
Sorunun kısa ve net cevabı şudur: Hayır. Kur’an, figüratif
resim yapmayı yasaklamaz. Kur’an’ın yaptığı, 7. yüzyılda Arabistan’da tümüyle
tektanrılı bir din olarak ortaya çıkan İslâm’ın yok ettiği çoktanrılı
inançların somut tezahürleri addedilen putlara tapmayı yasaklamaktır.
Dahası, Hadisler (yani Peygamber’e atfedilen sözler) bize
muğlak bir manzara sunmaktadır: Bazen sanatçılara, kolaysa eserlerine can
katmaları söylenerek meydan okunur; bazen ise tasvirlerle süslenmiş
minderlerden söz edilir.
Resim 2. Hz. Muhammed’in tahtta oturan bir hükümdar gibi
tasvir edildiği bir is mürekkebi çizim. (İran, 14. yüzyıl. Staatsbibliothek zu
Berlin.)
|
İslâm hukukuna bakacak olursak, tarih boyunca açık seçik bir
şekilde tasvir yasağı getiren (Peygamber’in sureti dahil) tek bir fetvaya
rastlamayız. Son zamanlarda İnternet’te bu tür fetvalar görünmektedir gerçi,
ama böyle bir yasak dayatmaya en yakın düşeni, Bamiyan’daki Buda heykellerinin
yıkılmasına ilişkin 2001 yılında Taliban’ın İnternet’te yayınladığı hükümdür.
Taliban, fetvasında Afganistan’da bulunan gayrimüslim bütün
heykel ve mabetlerin yok edilmesini emretmişti. Ancak bu çok modern hüküm,
İslâm’da tasvir ve heykel konusuna hiç girmemektedir. Tersine tasvir ve
heykeller 19. yüzyılın büyük Mısırlı âlim ve hukukçusu Muhammed Abduh
tarafından faydalı ve eğitici olarak medhedilmişti.
Kısacası, modernlik-öncesi İslâmî yazılı kaynaklarda Hz.
Muhammed’in resminin yasaklanmasına ilişkin açık ve sağlam bir hüküm mevcut
değildir.
İslâm çoğunlukla anikonik —yani tasvirden kaçınmayı tercih
eden— bir din olarak tanımlanmakla birlikte, figüratif imgeler İslâmî sanatsal
ifadenin temel ögelerinden biri olmuştur, özellikle din- dışı şahsî himaye
bağlamlarında.
Bugün de Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelerde her
türlü resim, taşbebek ve diğer temsil sanatlarına ait ürünler dolaşımdadır.
Müslüman sanat hâmileri, 13. yüzyıldan bu yana bol miktarda insan ve hayvan
tasvirleri içeren elyazmaları sipariş etmişlerdir.
Son yedi yüzyıl boyunca, çoğunlukla Türk ve Fars
havzalarında —ister Sünnî, ister Şiî olsun— yazılmış olan tarihsel ve şiirsel
metinlerde Hz. Muhammed’in çok güzel tasvirlerine rastlanır. Bu resimler sadece
Peygamber’i yüceltmek ve anmak amacını gütmemişler, ayrıca Peygamber’in doğum
gününün (Mevlid) kutlanması ve Medine’deki kabrinin (Ravza-i Mutahhara) ziyaret
edilmesi gibi dinsel icraatta da vesile ve odak rolü oynamışlardır.
Sonuç olarak, bu görsel kanıtlar, Hz. Muhammed’in
tasvirlerinin İslâm hukukunda ve pratiğinde yasak olduğu iddiasını açık bir
şekilde çürütmekte, 2005’ten bu yana giderek önem kazanmış olan bu konuda ideoloji
bakımından ayrıştırıcı olmayan ve daha
olgusal bir temelde tartışma imkânı sağlamaktadır.
Resim 4. Hz. Muhammed’in, diğer İbrâhimî peygamberlerle
birlikte Kudüs’te oturması. (Yazarı belirsiz, Mirâcnâme, Tebriz, 1317–30
civarı. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi.)
|
İslâm geleneğinde Hz. Muhammed’in temsilleri zaman içinde
çeşitlilik göstermiş ve farklı ihtiyaç ve taleplere cevap vermiştir. On
dördüncü yüzyılda bazı İran minyatürleri, Hz. Muhammed’i başında melekler ve
yanında sahabe ile çevrili bir şekilde tahtta oturan bir hükümdar olarak tasvir
etmiştir (Resim 1–2). Bu resimler Peygamber’i, kendisine eşlik eden ve onu
koruyan melekler tarafından ilâhî vahiy’e nail olmuş fânî bir elçi olarak
gösterir.
Bazı ortaçağ resimlerinde Hz. Muhammed, diğer İbrahimî
peygamberlerle birlikte gösterilir. Böyleleri, Kısas-ı Enbiya adı verilen ve
peygamberlerin hayat hikâyelerini konu edinen eserlerin 16. yüzyılda üretilmiş
resimli yazmalarında sıklıkla yer alırlar. Bazı resimlerde Hz. Muhammed ve Hz.
İsa yan yanadır, birlikte ikisinin Hz. İşaya’ya kıyamete ilişkin bir düşte
göründükleri rivayet edilir (Resim 3).
Bazı diğer hikâyelerde, özellikle de Peygamber’in Mirac’ının
anlatıldığı metinlerde Hz. Muhammed, diğer İbrahimî peygamberlerle çevrilmiş
bir şekilde Kudüs’teki Kubbetü’s-Sahra’da oturmuş durumda resmedilmiştir (Resim
4). Kimisi İran’daki bir Sünnî hükümdar tarafından sipariş edilen bu ortaçağ
resimlerinde Hz. Muhammed, ümmetinin önderi, ilâhî vahiy’in taşıyıcısı ve uzun
bir tektanrılı peygamberler zincirine mensup bir haberci olarak yüceltilir.
Timurî dönemi Miracnâme’lerinde de Peygamber sıklıkla gerçekçi bir biçimde
temsil edilir; örneğin 1465 civarına tarihlenen ve Herat’ta üretildiği tahmin
edilen bir minyatürde Cebrâil, Hz. Muhammed’i Cennet kapılarında
karşılamaktadır (Resim 5).
Resim 5. Cebrâil’in, Hz. Muhammed’i Cennet kapılarında
karşılaması. (Yazarı belirsiz, Mirâcnâme, muhtemelen Herat, 1465 civarı. David
Collection.)
|
1500 yılından sonra gerek Şiî- İran, gerekse Sünnî- Osmanlı
topraklarında üretilen Hz. Muhammed tasvirlerinde temel bir değişim görülür.
Yüz hatları beyaz bir nikabla örtülür, bedeni ise büyük bir altın hale ile
çevrilir. Bu görsel ögeler, gözle görünmeyen kutsal niteliklerini vurgular
(Resim 6).
Peygamber’in bu tarz daha soyut betimleri şüphesiz figüratif
temsilden imtina etme doğrultusunda yeni bir eğilimin belirdiğine işaret
etmektedir ama, aynı zamanda Hz. Muhammed’i hem Sünnî, hem de Şiî havzalarında
görülen Sufî geleneğine özgü bir mecaz diliyle yüceltmektedir. Bu bağlamda 16.
yüzyılın sonlarında, Sultan III. Murad döneminde üretilmiş olan Siyer-i Nebi
(Peygamber’in Hayatı) yazmasındaki minyatürler özellikle ilginçtir. Bu
Sünnî-Osmanlı resimlerinden birinde, Kâbe’ye gitmekte olan Peygamber’in
bizatihi putperestlik meselesiyle karşı karşıya gelmesi gösterilmektedir (Resim
7).
Bu ve bunun gibi sahnelerde Hz. Muhammed’in görüntüsü
mükemmel durumda korunmuşken altın put ile ona tapınan kişinin görüntüleri
minyatüre bakanlar tarafından silinmiştir. Öyle anlaşılıyor ki mesele esasında
Peygamber’in tasvir edilmesi değil, putperestlik ve çoktanrılılıktır aslında;
ve kesinkes tektanrılı bir dünya düzenine simgesel olarak yol açmak için bunlar
resimden silinip atılmıştır.
Resim 6. Hz. Muhammed’e Hirâ’da vahiy gelmesi. (Darir,
Siyer-i Nebi, İstanbul, 1595–6. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi.)
|
1800’den bu yana Peygamber’in resimleri azalmış olmakla
birlikte mevcud olan modern ve çağdaş temsiller, Hz. Muhammed’i merkeze alan
imgelere istikrarsız ve tutarsız bir yaklaşımın var olduğunu açığa vurmaktadır.
Örneğin Peygamber’in 19. ve 20. yüzyıllarda İran’da üretilen “kutsal ikona”
niteliğindeki resimleri, onu bütün cismaniyetiyle ve Allah’ın lûtfuna mazhar
olduğunu gösteren altın halesiyle temsil etmektedirler (Resim 8). Bu tür
resimler bazen de taş baskısı yöntemiyle çoğaltılarak geniş kitlelere dağıtılmıştır;
örneğin Ehl-i Beyt’in, Cebrâil’in koruyuculuğu altında görüldüğü bir taş
baskısı resimde sadece Hz. Fatıma’nın yüzü gizlenmiştir (Resim 9).
Buna mukabil Sünnî ve özellikle de Arap âleminde yapılan
tasvirler büyük ölçüde soyut kalmış, Peygamber’in fizikî özelliklerinin sözel
olarak betimlenmesi tercih edilmiştir (Resim 10). Hilye adı verilen bu
“anikonik ikona”ların çok yaygın olduğu Türkiye’de son yıllarda nüfus cüzdanı
biçiminde olanları bile yayınlanmıştır (Yazının ana görseli). Seyyar ikona niteliğindeki
bu kimlik kartları, Hz. Muhammed’in doğum yeri ve tarihinin yanı sıra
peygamberlik mertebesine yükseldiği tarihi de vermektedir. Dahası, kart,
Peygamber’i üç mecaz üzerinden temsil etmektedir: gül (“gül-i Muhammedî” olarak
bilinir), mühür (“Muhammed Resûlullah” ibaresi hâkkedilmiş), ve “Muhammed”
isminin hüsn-i hat ile yazılmış bir istifi.
Peygamber’in çağdaş “nüfus cüzdanı”, günümüze dair birkaç
can alıcı meseleyi de vurgulamaktadır. Birincisi, bu lamine kaplı hilyeler,
yakın zamanda Kutlu Doğum Haftası kutlamaları bağlamında davetiye olarak
kullanılmıştır. Aynı günlerde IŞİD Irak’ta tüm Mevlid Kandili kutlamalarını
yasaklamış, bu arada Suudi Arabistan’ın “Peygamber’e tapılmasını önlemek”
gerekçesiyle naaşının Medine’deki mezarından çıkarılmasını tasarladığına dair
bir belge ortaya çıkmıştır.
Resim 7. Hz. Muhammed’in Kâbe’ye gelip putperestlerle
karşılaşması. (Darir, Siyer-i Nebi, İstanbul, 1595–6. Topkapı Sarayı Müzesi
Kütüphanesi.)
|
Bu imgeler, yerler ve kutlamalar bir arada ele alındığında,
bir ortak noktaları olduğu görülür: Köktenci ve Selefî çevrelerden gelen,
Peygamber’e biat etmenin çeşitli biçimlerini ortadan kaldırmayı savunan son
derece çağdaş bir baskı söylemi. Kendilerini “gerçek İslâm” olarak temsil eden
bu tür söylemler, kamusal alanda fazlasıyla görülmektedir.
Kural koyucu olduğu ve dolayısıyla genel bir mutabakatı
temsil ettiği iddiasını taşıyan bu yaklaşım, Peygamber’in imgelerini ilkece
varolmamaları gereken nesnelere dönüştürmektedirler. Burada kuram ve icraat,
olgular ile inançlar, birbirleriyle en az çelişir durumdadır.
İslâm’ın Peygamber’in resimlerini “yasaklaması”nın söz
konusu edilmesi birçok olumsuz sonuçlara yol açar. Öncelikle bu konu hakkında
yapıcı bir diyalog tesis edilmesine giden bütün yollar peşinen kapatılmış olur,
böylelikle İslâm âleminde tarih boyunca üretilmiş olan imgelerin günümüzün
kutuplaştırıcı anlatılarının dışında, incelikli ve gayr-i siyasî bir şekilde
tartışılması imkânsız hale gelir. Ayrıca, üretilmeleri ve haklarında
konuşulması bile yaratıcı değil de yıkıcı bir eylem olarak görüldüğü sürece, bu
resimler bir sanatsal miras olarak tehdit altında kalacaktır.
Kısacası, kendimize farklı bir soru sormalıyız: Bu küresel
sanat mirasını güzel resimlerinin seyrine dalarak kutlamak dururken, neden
uygunsuz karikatürlerle uğraşıyoruz? Bu güzel resimler, biraz da olsa, mezhep
ve inançtan bağımsız bir şekilde bizi insan olarak birbirimize bağlayan sayısız
unsurlar hakkında tefekkür etmemize kapı açacaktır.
( Doç. Dr. Christiane Gruber - Michigan Üniversitesi' - Newsweek - K24 - 10 MAYIS 2015)
Resim 8. Hz. Muhammed’in ikona şeklinde tasviri. (İran, 19.
yüzyıl.)
|
Resim 9. Cebrâil’in koruyuculuğu altında Ehl-i Beyt, yani
Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin. (İran, muhtemelen
20. yüzyıl başları.)
|
Resim 10. Hz. Muhammed’in fizikî ve ahlâkî özelliklerin
sözel olarak betimlendiği bir Hilye-i Şerîfe. (Hasan Rıza Efendi, İstanbul,
1900–1901.)
|