Zapatistalar, ortaya çıkışlarından 22 yıl sonra Meksika devletinin baskısına karşı direnmeye devam ediyorlar
Meksika Chiapas’taki Zapatislar. (Foto: Elizabeth Ruiz)
Meksika Chiapas’taki Zapatistalar. (Foto: Elizabeth Ruiz)
Şubat ayında Meksika’daki bir federal hakim, Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’na (EZLN) karşı devletin açtığı davanın daha ileri taşınamadığını kabul etmekten başka bir seçeneğinin olmadığını itiraf etti. Kurumsal Devrimci Parti (PRI) tarafından Subcomandante Marcos ve direnişin yerli liderlerine karşı 1994 yılında açılmış terörizm, ayaklanma, arbede, başkaldırı ve komplo suçlamaları hükümsüzdü. Zamanaşımı süresi dolmuştu.
Meksika hükümetinin özelleştirme ve neoliberalleştirme politikalarına karşı Zapatistaların 20 yıldır yürüttüğü savaşın yasal bir sızlanma ile sona ermesi ilk bakışta umut kırıcı görünebilir. Fakat bu, ünlü siyah kar maskeli savaşçıların uzun vadeli stratejilerinin bir parçasıdır: Baskı ve karşı koyma karşısında sessizlik.
San Andrés Antlaşması
Zapatistalar, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (NAFTA) kabul edilmesini protesto etmek için 1 Ocak 1994 sabahı ilk kez ortaya çıktılar. Tsotsil, Tseltal, Ch’ol ve Tojolabal yerli halklarının silahlı üyeleri -yoksulların en yoksuluydular, bazısı yalınayaktı, bazısı 1910 Meksika Devrimi tarihli tüfekleri taşıyordu, bazısı ise kartondan kesilmiş tüfekler taşıyordu- Carlos Fuentes veya Laura Esquivel romanlarındaki karakterlere benziyorlardı. Gelişleriyle birlikte, Chiapas boyunca şehirleri aldılar, San Cristobal de las Casas’taki tutsakları özgürleştirdiler, askeri karakolları yaktılar ve zengin toprak sahiplerinin çiftliklerinin kendilerinin olduğunu iddia ettiler.
Dünya onların varlığını, taburları dondurucu sabah soğuğunda dağlardan aşağı indiğinde öğrenmiş olmasına rağmen, 1994 ayaklanması öncesinde on yıl boyunca kendi toplulukları içinde o an için gizlice örgütlenmişlerdi.
Adını 2014’te paramiliterler tarafından öldürülen bir yoldaşı onurlandırmak için Galeano olarak değiştiren Subcomandate Insurgent Marcos şöyle diyordu: “Bizim doğum tarihimiz 17 Kasım 1983’tür”, “‘Yeter!’ diye bağırmak için on yıldır sessizce hazırlandık”, “Acımızı içimizde tutarak acı içinde haykırmaya hazırlandık, çünkü biz anlamadıklarını bile anlamayanlar tarafından anlaşılmayı daha fazla bekleyemez ve umut edemezdik.”
Hitabet gücü yüksek, pipo içen bir melez olan Marcos (hükümet onun radikal kurtuluş teolojisinden etkilenen bir Mexico City felsefe profesörü olduğunu iddia ediyor) Zapatistaların mücadelesinin kamusal yüzü oldu. Bu yılın ocak ayında, o, yerli ayaklanmasının nedenlerini şöyle sıralıyordu:
Alttakilerin direnişi uyuyanları uyandırdı, rahat olanları kızdırdı, saklı tutulanları söylemek için tarihi zorladı ve yukarıdakilerin yalanlarıyla müzeler, heykeller, kitaplar ve anıtlar arkasına gizlenen sömürü, cinayetler, yerinden etme, aşağılanma ve unutkanlığı ortaya çıkardı.
Sessiz oldukları dönem için, Carlos Fuendes, Zapatistaların “unutulmaya karşı bir savaş” ilan ederek “bir milletin kalbini kazandığını” yazıyordu.
Meksika hükümeti Marcos’u ve Zapatista hareketinin yerli liderlerini terörizm, ayaklanma, arbede, başkaldırı ve komplo ile suçladı. Zapatistaların kartondan silahlarını tanklar, askerler ve savaş helikopterleri ile karşıladı. Fakat ordu başarısız olunca, hükümet, atalarının topraklarının, kendi kültürlerinin ve kendi dillerinin resmen tanınması sözünü vererek yerli halkla müzakere etmek zorunda kaldı.
Zapatistalar ve devlet arasında 1995 Ocak’ında imzalanan San Andrés Antlaşması, İspanya İmparatorluğu’nun beş yüz yıl önceki işgalinden bu yana yerli halkların toprak, özerklik ve özyönetimlerine dair kolektif haklarının hakim seçkinler tarafından ilk kez tanındığını ilan ediyordu.
Fakat belli olmaya başladıkça, antlaşmanın yazıldığı kağıt kadar değerli olmadığı ortaya çıktı. Sekiz ay sonra, PRI Chiapas bölgesindeki karşı devrimci faaliyetlerini yoğunlaştırdı: Askeri kontrol noktalarında günlük tacizler, savaş helikopterleri tarafından sürekli uçuşlar ve köylerde avcı köpekleriyle devriye gezen askerler ortaya çıktı. Daha korkutucu olanı devletin terörü; isyana sempati besleyen insanları tehdit eden, korkutan ve aileleri silah zoruyla zorla topraklarından süren ve onlara karşı olanları öldüren paramiliterlere devretmesiydi.
Chiapas’taki Fray Bartolomé İnsan Hakları Merkezi, “Ordunun paramiliter stratejisi başarılıydı çünkü sadece ceza muafiyeti ile işlenen doğrudan saldırılara dayanmamaktaydı, aynı zamanda yerli topluluklar içerisinde hükümetin destekçilerinden seçilen paramiliterlerin varlığının psikolojik etkisine, korku yaratmaya ve bu toplulukları parçalamaya dayanmaktaydı” diyordu.
Neden hükümet anlaşmaya bu kadar çabuk sırtını döndü? Yerli haklarının önde gelen savunucularından olan Francisco López Barcenas, antlaşmaların “kolektif olarak sahiplenilen topraklar üzerindeki kaynakların yabancı kapitalistler tarafından el konulmasını zorlaştırdığını” ifade ediyor. Meksika’nın entelektüel gazetesi La Jornada, “Devlet, halkların özerklik hakkına karşı saygılı, yeni ve kapsayıcı bir sosyal paktın kurulması yerine, eski statükoyu korumaya karar verdi” diyordu. Özerk yerli halklar hükümet kontrolüne girmeye ve kapitalizm için ucuz işgücü olarak çalışmaya zorlandı. Fray Merkezi’nin dediği gibi hükümet servetin “mümkün olduğunca az elde biriktiğinden” emin olmak istedi.
Barcenas ekliyordu: Muhafazakâr ve neoliberal Ulusal Eylem Partisi (PAN) 2000 yılında Kurumsal Devrimci Parti’yi (PRI) yerinden etmeyi başardığında “tüm Meksika satışa çıkartıldı ve devlet Zapatistaların direnişini sonlandırma girişimi için düşük yoğunluklu bir savaş yürütmeyi tercih etti.”
Küçük adalar
Anlaşmayı izleyen sessizlik ve Chiapas’ta onu takip eden ordu baskısı, büyük ölçüde, medyadan kaynaklanmaktaydı. Marcos’u postmodern Che Guevera ve Zapatistaları hayalperest devrimciler olarak tasvir ettikten sonra ilgi hızla kayboldu. Ama faaliyetlerini kuşatan sessizlik onların Lacandon ormanının derinliklerinde, Meksika’nın artan neoliberalleştirilmesi karşısında sessizce çalışarak özerk bir toplum yaratmasını mümkün kıldı.
Chiapas boyunca, mezraların ve köylerin girişlerinde el boyaması işaretler Zapatista topraklarının sınırlarını gösteriyor: “Burada insanlar yönetiyor ve hükümet itaat ediyor.” Salyangozları temsil eden boyalı spiraller veya sümüklü böcekler isyanın “yavaş yavaş, ama emin adımlarla” -devlet bu toplumu tanısın ya da tanımasın- kendi toplumunu örgütlemeye dair süregiden niyetini vurguluyordu.
Zapatista dergisi Rebeldía’nın editörü Sergio Rodríguez Lascano, Zapatista ekonomisini “küçük agro-ekolojik toprak parçalarına dayanan, ailelerin kendi geçimleri için üretim yaptığı, büyükbaş hayvanların, mısır, kahve, ekmek ve balın kolektif olarak üretildiği çiftliklerin okulların ve tıbbi kliniklerinin inşa edilmesinde maddi katkıda bulunduğu” bir ekonomi olarak açıklıyor. Zapatista toplulukları kendi öğretmenlerini, doktorlarını ve ebelerini yetiştiriyor, geleneksel bitkisel ilaçlar kullanarak kendi eczanelerini işletiyor ve hatta kendi özerk bankalarını kuruyorlar.
Sol’daki herkes Marcos’un “bir strateji olarak sessizlik” yaklaşımını veya Zapatistaların yerel  özyönetime olan vurgusunu benimsemiyor.
Latin Amerika çalışmaları yürüten, Marksist profesör Mike Gonzalez “Zapatistaların haklar retoriğinin, kapitalist bir devletin, sınıf çıkarlarından ziyade ilkeler ve yasalar tarafından yönetildiği varsayımı üzerine konumlandığını” ve EZLN’nin “kahramanca direnişi” ilham verici olsa da yerel özerk topluluklara doğru çekilmesinin, “topluma farklı bir doğrultuda yön vermeye dair her türlü iddiadan vazgeçilmesi anlamına geldiğini ve iktidar ve iktidarın yokluğu arasında bir seçenek olmadığını”düşünüyor.
Meksika Devrimci İşçi Partisi’nin eski bir aktivisti ve akademisyen olan Arturo Anguiano, Zapatistaların kapitalizmden kaçma çabasının yerli direnişini “çok istisnai, çok özel ve muhtemelen tekrar edilemeyecek” bir alternatif sunarak eleştiriye açık bıraktığını teşhis ediyor.
Anguinao şöyle ilişkilendiriyor: “Marcos, Zapatista topluluklarını toplumsal ilişkilerin devrimi beklemeden dönüştürülebileceği ‘küçük adalar’ veya ‘direniş mekanları’ olarak izah ediyor.”
Ama Lascano bu şekilde görmüyor. O, Zapatistaların “zengin toprak sahiplerinin zorla el konulan topraklarını geleneksel sol düşüncenin ve pratiğin dışında konumlanmış” “eşitlikçi bir alternatif oluşturmak”için kullandığını söylüyor.
Lascano, EZLN’nin bilinen sol pratiğe olan mesafesinin nedenleri arasında Zapatista destekçilerinin“işçi sınıfı olmamasını ve geleneksel Marksist sınıf bilinci kavramı bu topluluklarda var olmadığından EZLN’nin bir işçi partisi sayılmamasını” sıralıyor. “Ama bizim Marksizme dair yapmak istediğimiz çok şey var. Örneğin, herkes topluluğun demokratik siyasal örgütlenmesi içinde yer alıyor” diye ekliyor. Yerel meclislerden üst düzey konseylere kadar değişen aralıktaki herkes, Zapatista bölgesinin siyasal, ekonomik ve hukuki işlemlerinin yürütülmesinden sorumludur.
Lascano Meksika anayasasını yeniden yazmak için Katolik rahipler tarafından yönetilen mevcut ulusal kampanyaya katılma davetlerini reddetti ve sol kanattan Mexico City eski belediye başkanı Andres Manuel Lopez Obrador’un başkanlık kampanyasıyla ilgilenmedi. Marcos’a atıfla şunu söylüyordu:“Zapatistalar başka bir şey inşa edecek.”
Meksika’nın İspanyol işgali sırasındaki yerli direnişi üzerine çalışmalarıyla tanınan tarihçi Severo Martínez Peláez şöyle diyor:
Ezilen toplumsal sınıfların kaderlerini değiştirememeleri üzerinden o kadere boyun eğdiklerinde ‘normal’ yaşamlar yaşadıklarına, isyan ettiklerinde ise yaşamlarının “anormal” hale geldiğine inanmak bir hatadır. Bu, sadece sözde normallik denilen şeyin hiç değişmediğini düşünenlere bu şekilde gelir. Zapatistalar hâlâ birçok Meksikalının tanımadığı Tsotsil, Tseltal, Ch’ol ve Tojolabal gibi yerli halklara mensup kişilerin “anormal” yaşamlar yaşamasından gurur duyuyorlar.
Ülke solundan tecrit edilen -veya Anguiano’nun ifadesiyle, solun Zapatistalardan tecrit olmasıyla- yerli direnişi kimsenin haberdar olmadığı, birçok Meksikalının gözünden ırak bir şekilde devam ediyor.
Aşağıdan çalışma
PRI’nın 2012 yılında tekrar iktidara gelmesiyle Zapatistalar, sessizken bile, Chiapas’ın dağlarından başkanlık sarayına kadar yankı yapacak güce sahip olduklarını gösterdiler.
O yıl Zapatistalar yüz binlerce destekçisiyle birlikte, yerli haklarını tanıyan San Andrés antlaşmasına imza atan politik partinin (PRI) antlaşmaya saygı göstermesini talep ederek Meksika boyunca kitlesel gösterilerle sokaklara döküldü.
Gösteriler sessizdi ama mesajı gayet açıktı: “Bizi duyabiliyor musunuz?”
Zapatistalar stratejilerini sadece PRI içerisindeki eski düşmanlarına değil, ne seçimler “bizi ilgilendiriyor ne de biz onlarla ilgileniyoruz” diyerek Meksika’nın herkesçe bilinen yozlaşmış siyasi sürecinin tamamına da kabul ettirdiler.
EZLN şöyle diyordu: “Meksikalılar halkın yönettiği ve hükümetin itaat ettiği bir dünyayı örgütlemelidir. Başkaları sorunları çözmek için yukarıdakileri beklerken biz Zapatistalar halihazırda kendi özgürlüğümüzü aşağıdan inşa etmeye başladık.”
“Yeni bir sistem ve başka bir yaşam biçimi inşa ediyoruz”, Galeano/Marcos bu yılın 1 Ocak’ında Lacandon ormanının kalbinde direnişin otuzuncu yılını anmak için toplanan EZLN savaşçılarına, Zapatista köylülerine ve dayanışma için katılan birkaç yabancıya böyle ifade ediyordu.
Daha önce, bir kişinin Zapatista olduğunu anlamak için o kişinin kızıl bir bandana veya siyah bir kar maskesi giydiğinin görülmesi gerekiyordu. Fakat şimdi bir kişi toprağı nasıl işlemesi gerektiğini biliyorsa; yerli kültürüyle ilgileniyorsa ve kolektif olarak nasıl çalışması gerektiğini biliyorsa onun Zapatista olduğunu anlıyorsunuz. Birisi Zapatistalar artık yoklar dediğinde onlar şu yanıtı veriyorlar:“Endişelenmeyin, sayımız daha da artacak, bu biraz zaman alabilir fakat sayımız daha da artacak.”
Meksika’nın güney sınırının ormanlarında ve dağlarında devam eden fiili askeri işgale ve devriye gezen savaş helikopterlerine, av köpeklerine, tehditlere, korkutmalara ve hükümet destekli siyasal partilerin paralı paramiliterlerinin şiddetine rağmen Zapatista direnişi onurlu bir şekilde yenilmez kalıyor.
[Jacobinmag’deki İngilizce orijinalinden Diyar Saraçoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]
Daha yeni Daha eski