Bazı islamcı yazarlar, Geçmiş günlerin samimi, fedakar, 'bir lokma, bir hırkaya hu diyen' İslam’ını özlüyor.. Camiler boş, kafeler...
Bazı islamcı yazarlar, Geçmiş günlerin samimi, fedakar, 'bir
lokma, bir hırkaya hu diyen' İslam’ını özlüyor.. Camiler boş, kafeler dolu;
“Kerameti aldıkları ücretlerden menkul birtakım Hocaefendiler AVM'lerde ismi
Ramazan Eğlencesi olan programlara katılarak yolunu şaşırmış kimi Ümmet-i
Muhammed'in gönlünü eğlendiriyor.
Bugün burada dünyalarımız çok farklı olan bir yazarın
görüşlerini tartışıyorum. Herkesi ilgilendiren bir konuda yazmış Yeni Şafak
yazarı; din ve inanç konusunda.. Beni de bu konuda birkaç şey söylemeye tahrik
etti.
Yaşar Süngü bu ülkede İslam’ın iki halini anlatmış; dünkü ve
bugünkü hallerini..
Kendisi nostaljik; gönlü dünkü İslam’dan yana.. Geçmiş
günlerin samimi, fedakar, “bir lokma, bir hırkaya hu diyen” İslam’ını özlüyor..
Okuyucularına da Çanakkale’de savaşanların menüsünü hatırlatmış örnek olarak.
İçler acısı. Bu aynı zamanda Vehbi Koç’un da ünlü hafızlarla beraber teravih
namazını kıldığı İslam anlayışı imiş...
Ya bugünkü İslam?
İçi sızlıyor Süngü’nün. Camiler boş, kafeler dolu; “Kerameti
aldıkları ücretlerden menkul birtakım Hocaefendiler AVM'lerde ismi Ramazan
Eğlencesi olan programlara katılarak yolunu şaşırmış kimi Ümmet-i Muhammed'in
gönlünü eğlendiriyor”. Ve de “nargilenin dumanında eriyen” İslamcı gençler!
Menülerine gelince.. Kimsenin ağzını sulandırmayalım bu ramazan/bayram günü!
Kısaca “obezite menüsü” demiş yazar..
***
Aslında bu düşünceler yeni değil. Yakınlarda eski Diyanet
İşleri Başkanı bile buna benzer görüşler ileri sürmüştü. Yeni olan belki de
bunların AKP sözcüsü bir gazetede yer alması. Tam da diplomaside büyük
dönüşümlerin yaşandığı bu günlerde...
Tuhaf bir rastlantı, başka İslamcı bir yazar da (N. B.
Karaca) bugün Sabah’ta bu konuda “dostça” bir ikazda bulunmuş. Şunu söylüyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘Bana mı sordunuz Mavi Marmara’yı gönderirken?”
çıkışı, “Bana mı sordunuz Mursi’ye destek atarken?” sıralamasıyla uzayan bir
listeye konu olacaksa, şunu söylemekte fayda var: Sormalarına gerek yoktu
Cumhurbaşkanım”.
Çok doğru! Yazıda kısaca, “bu gidiş yanlış” demek istiyor
Karaca. Yanlış, çünkü, “bugünün sosyolojisi artık başka türlü yönetilemez; aksi
bir tutum bu kitlelerin radikalleşmeye itibar etmeleriyle sonuçlanır ki, ‘az
düşman, çok dost’ sürecinde en istenilmeyen şey bu olsa gerektir”.
Bilmem mesaj alınacak mı? İşte AKP ve Erdoğan'nın çıkmazı da
tam bu noktada. Çıkanlar kayboluyor.
***
Aslında hangi Müslümanlar samimi, hangileri değil, bunu
bilemem; zaten bu benim sorunum değil; kaldı ki kimsenin de sorunu olmamalı.
Oysa Süngü’nün ayrımı bana başka bir açıdan, din sosyolojisi açısından yanlış
göründü. Yazar Vehbi Koç ve Ömer Sabancı’yı eski ve makbul İslam’ın
temsilcileri olarak sunmuş. Yazısının başlığı da böyle. Oysa bence bu iki isim
tam tersine bu iki İslamı birleştiren isimler.. Yerine ve zamanına göre..
***
Dedelerle torunların yaşadıkları sermaye düzeni farklıydı;
hizmet ettikleri, yatırım yaptıkları İslam anlayışı da farklı oldu. Yine de
aynı marka altında hareket ettiler. Ve bugün finans hegemonyasının her şeyi
yozlaştırdığı dünyada İslam’ın aldığı şekil de bu oldu. Bir zamanlar buna “büfe
islamı” demişlerdi; Yaşar Süngü’nün ise “kafe İslamı” ya da “nargile İslamı”
der gibi bir hali var? Büyük sermayenin her zaman küçümsediği; işine geldiği
zaman kullandığı, işine gelmediği zaman da ezdiği İslam anlayışı.. Bugün işine
gelmiyor; çünkü Erdoğan ülkenin en tutucu, en gerici güçlerini bu bayrak
altında topladı ve büyük sermayeyi de tehdit eden, kontrol altına almaya
çalışan bir iktidar yapısı oluşturdu.
***
Bu tam bir 'İslamo-faşizm’e dönüşebilir mi?
Eğer 1930’larda olsaydık dönüşebilirdi. O tarihlerde bizi bu
tehlikeden bugün tu-kaka edilen "laikçi" rejim kurtardı. Bugün ise
bizdeki yerel burjuvaziyi yenmek yetmiyor; bağlı olduğu ahtapotun damarlarının
da kesilmesi gerekiyor. Oysa AKP’nin güçleri de aynı damarlardan besleniyorlar;
üstelik “biz az pay alıyoruz” diye sızlanıyor ve sık sık da “legal” çerçeveleri
zorluyorlar. Ve bu koşullarda “delikanlı” olmak bu ülkede oy getiriyor, ama
finans dünyasında gülünç kaçıyor. Onunla da kalmıyor; Türkiye’de ödül alan Zarrab,
Amerika'da FED ve Wall Street yakınlarında dolandırıcılıktan yargılanıyor.
Galiba diplomasideki son dönüşümlere bu açıdan bakmak daha
öğretici olacak.
Taner Timur (Facebook sayfasından alınmıştır)