"Bir de Aleviliğin içinden Yolu kuralına uygun yürütmeyen, bulunduğu yeri ve konumunu bireysel çıkarı için kullanan dedelere yönelik olarak oluşan tepkiler üzerinden Aleviliğin taşıyıcısı doğal önderlerine karşı tavır üzerinden Aleviliğe olumsuz yaklaşan anlayış vardır. Bu anlayış "Cem meydanına getirilen ürünlerin büyük bir kısmına bencil babaların, dedelerin el koyması ve hakkullah toplanmasıyla" zenginleşen dedelere babalara yönelik tepkilerini bütün dedelere, babalara genellemektedirler." Bu yaklaşım Aleviliğin tarihsel sürecini ve günümüze kadarki geçirdiği evrimi dikkate almamaktadır."
Zahiri Alevilik ile Bâtıni Alevilik arasındaki farklılaşmayı
ortaya çıkarmak, Alevilik konusundaki çoğu tartışmaları da rayına oturtacak,
Alevilik adına yapılan kargaşasını da en aza indirebilecektir.
Alevilikte sık sık kullanılan sayıların, kavramların ve
sembollerin Zahiri ve Bâtıni anlamları farklıdır. 18 bin âlem, 3'ler, 5'ler,
7'ler, 9'lar, 12'ler, 14'ler, 40'lar....
Bir örnekle konuyu somutlayalım. "Secde etmek" i
ele alalım. Zahiri anlamda secde etmek, Sünni/Şii İslam üzerinden hareket
edilerek "namaz kılmak" anlamında kullanılmaktadır. Zahiri Aleviliği
temel alanlar bunu namaz kılmak olarak değerlendirmek ve "Namaz bizde de
var. Biz de İslam’ın içindeyiz" demekteler ve gönüllü asimile olmaya yönelmektedirler.
Bâtıni Alevilik anlamında secde etmek ise "sohbet/muhabbet etmek"
olarak değerlendirilmekte ve buna uygun uygulaması yapılmaktadır. Canların
gönül sohbetini "namaz kılmakla" eşdeğer görmektedirler.
Alevilikte dualizm (ikicilik/ikilik) yoktur. Alevilik ilk
komünün sınıfsız toplum süreği, Yolu olduğu için dualist olmasının nesnel
temeli yoktur. Sömüren, ezen egemen sınıfın tek tanrılı dinleri dualisttir.
Dualizmde yaratan/yaratılan, iyilik/kötülük, cennet/cehennem, tanrı/kul vb. iç
içe ikili karşıtlıklar, çelişkiler vardır ve bunlar kabul edilir, olumlanır. Bu
içiçelik ve karşıtlıklar, yaşam/ölüm süreçleri ile ilişkilendirilerek
değerlendirilir. Dualizm sınıflı toplumu onaylar, sınıflı toplumun ürettiği
çelişkileri ve yaşam koşullarını normal, değişmez kabul eder. Üstelik yaşam
içerisinde, sömürülenlerden, ezilenlerden bu çelişkilerin ürettiği sonuçlara
katlanılması istenir. Bu dünya/öteki dünya ayrımı vardır. Bu dünya sınav
yeridir. Bu dünyada yaşamın ürettiği sorunlara katlanmanın ödülü olarak
"cennete" giderek, katlanılan sorunların çözüleceği, ebedî mutluluğa
erişileceği algısı vardır.
Birlik, sınıfsız ilk komün toplumuna ilişkin bir duruma;
ikilik, sınıflı topluma geçişle ortaya çıkan sınıfsal bölünmüşlük durumuna
tekabül eder.
İkilikle ortaya çıkan sömüren/sömürülen, yöneten/yönetilen,
ezen/ezilen, zengin/fakir, efendi/köle vb. sınıflı toplumun ürünü olan bu
kavramlar, sınıfsal ayrışmanın tezahürlerinden (dışavurumundan) başka bir şey
değildir.
Alevilik, sınıflı topluma geçişle oluşan ikilik'i ret eder
ve yeniden birlik'i (sınıfsız topluma gidişi, dönüşü) oluşturmayı savunur.
Alevilik sınıfsız topluma uygun felsefî canlı materyalist anlayışı, bu anlayışa
uygun törenlerini, pratiğini; bu pratiğe uygun sınıfsız toplum tasarımını
(Rızalık Şehri/Cem/Musahiplik) gerçekleştirmiş; siyasal ve sosyal devrimler
yaparak, Köylü Sosyalizmi deneyimini sosyalizmin tarihine kaydetmiştir.
Toplumun sınıfsal ayrışmasında genelde sömürücü egemen
sınıfların tek tanrılı ortodoks dinleriyle, daha özelinde ortodoks Sünni/Şii
İslam’la Alevilik iki uzlaşmaz kampta yer almıştır. Aleviliğin dönem dönem
Ortodoks Şii İslam’la yaptığı taktik ittifaklarda kaybeden, zarar gören,
katliama uğrayan hep Alevilik olmuştur. Aleviliğin bu konumu, aynı zamanda
sınıflı toplumu olumlayan Ortodoks Sünni İslam’la da nesnel olarak uzlaşmaz bir
nitelik taşır.
Başka bir deyişle bu ayrımı şöyle de ifade edebiliriz:
Heterodoks Alevilikle, Ortodoks Sünnilik arasındaki en büyük ayrım noktası,
sınıfsız toplum mantığı ile sınıflı toplum mantığı arasındaki uzlaşmaz
çelişkidir.
Alevilik, ikilik'in kutsallarına saldırarak kendisini var
etmiştir. Alevilikte ikilik olamaz. Eğer Alevilik toplumda ikilik'i kaldırmak
için Yol'unu sürdürmüyorsa, günümüz sınıflı kapitalist toplumun kuşatmasını,
Ortodoks Sünni İslam’ın asimilasyon çemberini kıramaz. Sınıflı kapitalist
toplumun değer yargıları, Aleviliğe egemen hale gelirse de Alevilikten eser
kalmaz.
Alevilik ortaya çıkış özelliği ve tarihselliğinden dolayı
hiçbir sınıflı toplum uygarlığını onaylamamış, sınıflı toplumla bir arada
yaşamamıştır. Bu özelliğinden dolayı, sınıflı toplum uygarlıkları/egemen
sınıfları/devletleri tarafından "sapkın, din dışı, kâfir, katledilebilir
vb." ilan edilmiş; asimilasyona, katliamlara, soykırımlara tabi tutulmuştur.
Burası gözden uzak tutulmaması gereken en önemli noktalardan biridir.
Alevilik, kendi anlayışını ve mevcut kitlesini korumak için
dışa ve içe yönelik olarak ikili bir tutum sergilemek zorunda kalmıştır.
Sınıflı toplum uygarlığının kuşatması karşısında dışa yönelik Zahiri Alevilik,
kendi kitlesine yönelik de Bâtıni Alevilik olarak kendisini var etmeye, yeniden
üretmeye çaba harcamıştır.
Zahiri Alevilik, bulunduğu coğrafyaya göre hareket etmiş,
bulunduğu coğrafyanın egemen sınıflarının Ortodoks din anlayışının kavramlarını
ve sembollerini kullanmış, Ortodoks dinin asimilasyonuna, kuşatmasına,
katliamına, soykırımına karşı bu sayede az da olsa önlem alabilmiştir. Ortodoks
dinden biçimsel olarak aldığı kavramları ve sembolleri içerik olarak yeniden
yorumlayarak, kendi anlayışı doğrultusunda dönüştürmüştür. Bu durum Zahiri
Alevilikte içerik ve biçim bütünlüğü, uyumu arasında çelişki yaratmış, bu
çelişkinin kargaşası bugün bile henüz giderilebilmiş değildir.
Bâtıni Alevilik ise kendisini sır olarak gizlemiş, kendi içinde
bu sırrı taşıyabilenlere emaneti teslim etmiş, sırrı taşıyan dedeler sayesinde,
kuşaktan kuşağa aktarılarak, günümüze kadar kendisini taşıyıp var edebilmiştir.
Asıl Alevilik, Bâtıni Alevilik olarak ele alınmalıdır.
Bâtıni Aleviliği mistisizm ve idealizm olarak gören bazı Alevi araştırmacıları,
aydınları vardır. Bu Alevi aydınları yanılmaktadır. Alevi araştırmacıları,
aydınları arasında da Zahiri Alevilik, Bâtıni Alevilik farklılaşmalara yol
açmaktadır. Bu aydınların bir kısmı Zahiri Aleviliği "asıl" Alevilik
olarak görmekte, aynı zamanda Zahiri Aleviliği felsefi materyalizme dâhil
etmektedirler. Sözü edilen aydınların felsefi anlayışlarına ve uyguladıkları
bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerine baktığımızda pozitivizmi ve ampirizmi
uyguladıklarını görmekteyiz. Pozitivist ve ampirist yöntemle/teknikle
"Zahiri Aleviliği" felsefî materyalizme yakın görmek, bu aydınlara
özgü bir ucubeliği göstermektedir.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyadaki Kızılbaş Alevi topluluklar
içinde egemen olan anlayış "Zahiri Alevilik"tir. Bâtıni Aleviliği
bilen dede sayısı çok çok azdır. Sayısı çok az olsa da Bâtıni Aleviliği bilen
dedelere büyük iş düşmektedir.
Bâtıni Alevilik, Alevi dedeleri ve aydınları tarafından
bütün yönleriyle ortaya çıkarılabilirse, Aleviliğe yapılan asimilasyon amaçlı
içten ve dıştan sistematik müdahalelerin birçoğu boşa çıkarılabilecektir.
Ayrıca Alevilerin iç birliğini ve bütünlüğünü sağlamaya yönelik olarak atılan
adımları da hızlandıracaktır.
Bâtıni Aleviliği bilen dedelerin ortaya çıkarak, tarihi
görevlerini yerine getirmeleri gerekiyor. Sırrı bilen Alevi dedelerin ve
aydınların katkıları ve cesareti, Kızılbaş Alevi Hareketi'nin bu dedelere ve
aydınlara kurumsal destek sunmaları süreci kısaltacaktır.
Bâtıni ve Zahiri Alevilik farklılaşması sorunu çözüldüğünde,
günümüz Kızılbaş Alevi Hareketi'nin yaşadığı hayati sorunlarını çözülmesi daha
da kolaylaşacaktır.
"Bizi Rahat Bırakın Aleviliğimizi Yaşayalım"
Aleviliği sadece inanç noktası üzerinden ele alanlar,
ritüellerle kendilerini sınırlamaktadır. Aleviliği bütün yönleriyle
değerlendirenlere bu yaklaşımın tutumu şöyle olmaktadır: "Biz Alevileri
bize bırakın da Aleviliğimizi doya doya, rahat rahat yaşayalım. Aleviliğin
diğer yönleri bizi ilgilendirmiyor." Bu yaklaşım burjuva devlet dini
kurumlarının Aleviliğe yönelik uyguladığı asimilasyon politikasına karşı aynı
tepkiyi göstermiyor.
"Aleviliği Sosyalizme Yamamayın"
Komünist, sosyalist, Marksist geçinen burjuva ve
küçükburjuva “sosyalizmi” anlayışının bir bölümü de Aleviliğin "Köylü
sosyalizmi" ile ilişkilendirilmesine şu yaklaşımda bulunuyorlar:
"Aleviliğin Marksizm’e, sosyalizme yamanması kabul edilemez. Alevilik
sosyalizme, sosyalizmin tarihine nasıl sokulabilir? Dinin, inancın sosyalizmle
ne ilgisi var?"
Bu yaklaşımlardan birincisi, Aleviliği sadece inanca,
ritüellere indirgeyerek, iletişimi ve etkileşimi kesmeye çalışan bir anlayışa
yöneliktir.
Aleviliği sadece ritüellerle sınırlama da Aleviliği felsefî
yanından, geliştirdiği sınıfsız toplum tasarımından/pratik deneyiminden
koparmaktadır. Burjuva ortodoks ulus din anlayışı böyle bir yaklaşımı,
Aleviliği tarihsel, toplumsal, siyasal, kültürel, felsefi, pratik deneyiminden
kopardığı için olumlu karşılamaktadır.
İkinci yaklaşım ise sol jargon üzerinden sosyalizmin,
Marksizm’in Alevilikle bir ilişkisinin olamayacağı anlayışına sahiptir. Bu
anlayış da Kızılbaş Alevi Hareketi'nin sosyalizmle, Marksizm’le, işçi sınıfı
ile, diğer tarihsel, ezilen ulus ve toplumsal dinamiklerle ilişkisini,
iletişimini kesmenin ötesinde bir yaklaşıma sahip değildir.
İki anlayışta özü itibarıyla birbirini bütünleyen, burjuva
egemenlik sistemine kendisini teslim eden anlayıştır.
Birinci anlayışa şunu sormak gerekiyor: "Günümüzde siz
Aleviliğinizi yaşayabiliyor musunuz? Alevilik sınıflı kapitalist toplumun
kentlerinde yaşanabilir mi? Yaşanırsa nasıl yaşanır?"
İkinci anlayış Marx-Engels-Lenin'in din ve inanç konusundaki
temel yaklaşımları görmezden gelmektedir. Özellikle Engels'in Almanya'da köylü
savaşları ve Thomas Münzer hakkındaki yazdıklarını hiçe saymaktadır.
"Bencil Dedeler Babalar Aleviliği Kişisel Çıkarları
İçin Kullanıyor"
Bir de Aleviliğin içinden Yolu kuralına uygun yürütmeyen,
bulunduğu yeri ve konumunu bireysel çıkarı için kullanan dedelere yönelik
olarak oluşan tepkiler üzerinden Aleviliğin taşıyıcısı doğal önderlerine karşı
tavır üzerinden Aleviliğe olumsuz yaklaşan anlayış vardır. Bu anlayış "Cem
meydanına getirilen ürünlerin büyük bir kısmına bencil babaların, dedelerin el
koyması ve hakkullah toplanmasıyla" zenginleşen dedelere babalara yönelik
tepkilerini bütün dedelere, babalara genellemektedirler." Bu yaklaşım Aleviliğin
tarihsel sürecini ve günümüze kadarki geçirdiği evrimi dikkate almamaktadır.
Rızalık şehirleri dönemin egemen güçleri yıkıldıktan sonra Kızılbaşlık Alevilik
çevreye/kıra çekilmek zorunda kalmıştır. Komün geleneği köylerde yaşatılmaya
çalışılmıştır. Kızılbaşlık, Alevilik kır heteredoksisi üzerinden
şekillenmiştir. Bektaşilik kentlerde kalmış, kent heteredoksisi üzerinden
kendini varedebilmiştir. Kentlerde sınıflı toplum ilişkisi, kırlarda sınıfsız
toplum ilişkisi vardır. Bektaşilik önderleri çelebiler, babalar sınıflı toplum
ilişkisi içerisinde oldukları için bu ilişkilerini kullanmışlardır.
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte kırdan kente göç olgusu ortaya çıkmış ve
Alevilik kentlerde çözülmeye başlamıştır. Bu çözülme dedelik, babalık kurumunu
da olumsuz etkilemiştir. Bu nesnel gerçekliği görmeden "bazı dedelerin,
babaların" kapitalist sınıfa dâhil olmalarına gösterilen tepkinin
Aleviliğe de gösterilmesi doğru değildir. Aleviliğin sınıfsal olarak ayrışması,
Alevilik içerisindeki anlayışları da farklılaştırmaktadır. İşçi sınıfına dâhil
olan Alevi ile burjuva ve küçükburjuva sınıfa dâhil olan Alevinin
anlayışlarının aynı olması mümkün değildir. Anlayış farklılığı örgütlenmede de
farklılık oluşturmaktadır.
Alevi burjuvazisi kent heteredoksisi üzerinden Bektaşiliği,
Alevi proletaryası kır heteredoksisi üzerinden Kızılbaşlığı temel almaktadır.
Alevi küçükburjuvazisi de kent ve kır heteredoksisinden derece derece
etkilenmektedir.
Aleviliğin Ortaya Çıkışı Ve Tarihsel Seyri
Alevilik, tarihsel seyri içerisinde her sınıflı toplumda
sömürücü egemen sınıfın karşısına çıkmıştır. Sömürülen, ezilen üretici güçlerin
hem düşünsel hem politik savaş/ayaklanma bayrağı olmuştur. Alevilik tarihsel
seyrine ve geleneğine uygun olarak da hem içindeki hem dışındaki sömürücü, ezici
egemen sınıflara (bir bütün olarak burjuva sınıflara) karşı inançsal, düşünsel,
politik savaş bayrağını yükseltmelidir. Alevi burjuvazisinin sınıfsal konumu
gereği, Aleviliğin tarihsel seyrine ve geleneğine uygun hareket etmesi mümkün
değildir. Ancak Alevi proletaryası sınıfsal konumu gereği Aleviliğin tarihsel
seyrine ve geleneğine uygun hareket edebilir. Alevi küçükburjuvazisi, Alevi
burjuvazisinin ve Alevi proletaryasının gücüne, örgütlenme kapasitesine, sınıf
mücadelesi içerisindeki geliştirdikleri stratejik ve taktik ittifak
politikalarına göre tarafını, tutumunu belirleyecektir.
Alevilik tarih sahnesine çıktığı andan günümüze kadar
sömürücü egemen sınıfların tek tanrılı ortodoks dinlerine karşı çıkmış, bunlara
karşı mücadele etmiş, bu tek tanrılı ortodoks din anlayışlarına (dini felsefi
idealizme) karşı heterodoks Bâtıni materyalist felsefeyi temel alıp
geliştirmiştir. İdealizm ve materyalizm kavgası, asalak egemen sömürücü, ezen
sınıf ile üretici sömürülen, ezilen sınıfın sınıf kavgalarının düşünsel
tezahüründen başka bir şey değildir. Alevilik bu açıdan bakıldığında tarihsel
olarak önemli işlev görmüş felsefi materyalizmi geliştirmiştir.
Canlı Materyalizm (Hilozoizm)
Alevilik canlı materyalizmi anlayışı organik, inorganik
bütün maddeleri canlı olarak görür. Taş, toprak, hava, su, ağaç, bitki, hayvan,
insan canlıdır. Maddenin hem iç
mekânındaki hem dış mekânındaki (atom, hücre içsel hareketi/dışsal) hareketi
canlı hareketi olarak algılanır. Maddenin iç mekândaki hareketi ile dış
mekândaki hareketi özdeştir. Yine makro
evrenin hareketi ve mikro evrenin hareketi canlı olarak kabul edilir. Alevilik
canlılığı "dönme hareketi" ile izah etmiş ve bunu "Bütün evren
semah döner" diye anlatmıştır. Aleviliğin materyalizme bu katkısı
"Her şey döner" diye de formüle edilebilir. Alevilik bunu Cem
törenlerindeki Semah gösterisi/dansında da sergiler. Semahta dönüş iki türlü
yapılır. Semahı dönen birinci dönüşünü kendi çevresinde döner; ikinci dönüşü
diğer semah dönenlerle birlikte elips şeklinde belirlenen dairesel çemberde
döner. Buradaki dönüşler makro evrendeki gezegenlerin kendi çevrelerinde
dönmelerini ve güneş/yıldızların etrafında dönmelerini sembolize eder.
İlksel materyalizmi "Panta rai" (Her şey akar);
Alevilik "Bütün evren semah döner" (Her şey döner), Çağsal
materyalizmi "Her şey hareket eder" derken makro evrenden mikro
evrene kadar her şeyi, aynı zaman da doğayı, toplumu ancak hareket halinde iken
algılayacağımızı, anlayacağımızı, çelişkilerin bilincine varacağımızı, özne
olacağımızı, çelişkileri çözmek için iradi müdahalede bulunabileceğimizi
bizlere göstermektedir. Özcesi hareketsiz bir madde, maddesiz bir hareket
düşünülemez.
Canlı materyalizmde her şeyin canlı görülmesi; döner
görülmesi; hareket halinde görülmesi, dinsel felsefi idealizmle arasına kalın
duvarlar çekmesine neden olmuştur. Şekli temel almamış içeriğin, özün
dinamiğinin, deviniminin şekille uyumlu bir birlik oluşturduğunu, bu birliğin
dışsal dinamiği devinimi de etkilediği anlayışını geliştirmiştir.
Alevilik canlı materyalizmine göre madde tanrısal bir güç
tarafından yaratılmamıştır. Madde Güneşten, ışıktan "fışkırmış, taşmış,
oluşmuş, doğuşmuş, varolmuş"tur. Alevi Devriyeleri çok dikkatli
okunduğunda bunları görmek mümkündür.
Böylesine tarihi bir öneme sahip olan Aleviliği, hem Kızılbaş
Alevi Hareketi hem de devrimci, sosyalist, komünist akımlar ciddî ciddî etüt
etmelidirler.
İSMAİL HARDAL-30 Haziran 2014-SORUNPOLEMİK.COM