"Genel sanat yönetmeni kurumu hala yönetiyor yönetmesine de, yetkisi hiç edilmiş durumda. Yani kısa deyimle, davulu taşıyan kişi. Ama t...
"Genel sanat yönetmeni kurumu hala yönetiyor yönetmesine de, yetkisi hiç edilmiş durumda. Yani kısa deyimle, davulu taşıyan kişi. Ama tokmak bürokratların elinde. Böyle olunca da kurum içindeki bazı bürokratlar, işgüzarlık edebiliyor. Böyle bir kararın şaşkınlığını şu an bütün kurumun bürokratları da yaşamakta. O zaman akla tek bir soru geliyor, o da düğmeye daha büyük bir elin basmış olması"
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda “darbe girişimi temizliği” kapsamında açığa alınan yönetmen Ragıp Yavuz ile oyun yazarı ve yönetmen Kemal Kocatürk sorularımızı yanıtladı. Yavuz ile Kocatürk, açığa alınmalarından tiyatro yönetiminin haberinin olmadığını, onların dışında bir gücün böyle bir oyunu sahneye koymaya çalıştıklarını vurgulayarak düğmeye daha büyük bir elin basmış olduğunu söylediler. Kocatürk, 6 sanatçının açığa alınması, zaten taşeron şirket aracılığıyla çalıştırılan 21 sanatçının da “performans düşüklüğü” gerekçe gösterilerek işten çıkartılmasındaki amacı “herhalde ekim ayında tiyatronun perde açamamasını sağlamak” olarak özetliyor.
-Bu süreci oyunculara ve kuruma yapılmış ‘darbe’ olarak nitelendiriyor musunuz?
Ragıp Yavuz: Ülke bir darbe tehlikesi atlattı. Darbeci girişimin adı da, yapısı da belli. FETÖ/ PDY terör örgütü olarak tanımlanalı uzun zaman oldu. Diğer yandan, kurumun açığa alınan kadrolu sanatçılarının yanı sıra, taşeron şirket aracılığıyla çalıştırılan ve performans yetersizliği gerekçe gösterilerek işten çıkartılan sanatçıların sayısı düşünülecek olursa ekimde nasıl ve kaç oyunluk bir repertuvarla Şehir Tiyatroları sezona başlayacak kaygılanmamak elde değil. Çünkü pek çok oyunumuz perde açamaz duruma geldi.
Kemal Kocatürk: Darbelerden yeterince zarar görmüş bir kuşağın temsilcisiyim ve çok gerekmedikçe bu sözcüğü kullanmayı tercih etmiyorum. Bugün itibariyle 6 sanatçı açığa alınmış ve kaliteli oyuncu arkadaşlarım “performans düşüklüğü” sebebiyle işlerinden olmuşlardır. Üstelik bütün bu olup bitenden tiyatro yönetiminin haberi bile yoktur. Yani onların dışında bir güç burada bir oyun sahneye koymaya çalışıyor (!) İşler mi? Sanmam. Bundan amaçladıkları nedir dersek; herhalde ekim ayında tiyatronun perde açamamasını sağlamak. Faili bulmak için sorumuz şu olmalı bence: Bu kimin işine yarar?
-Kimin?
K. K: Tiyatroda çalışan bürokratların da işine yaramıyor. Belediyeden hızla bu isimleri ortaya atıp alınmasını sağlamasını isteyenler FETÖ’cü de olabilir. Her şey toz duman, muğlak. İktidarın içinde bir sürü iktidar olduğunu gördük böylece…
-Bu açığa alınmaya karşı nasıl bir yol izleyeceksiniz?
K.K: Hukuk yolları tüketilmiş değil. Sürecin başındayız.
-ŞT muhalif sanatçılarına karşı ihraç etme, açığa alma gibi yöntemlere başvuruyor. Bu sanatçılar neden ‘istenmeyen’ olarak görülüyor?
R.Y: Muhalif olana yaşamın hemen hiçbir alanında tolerans yok ki, tiyatroda olsun. Umuyor ki, yaşadığımız şu acı deney “muhalif” olanla, darbeci, terörist ve vatan haini olanı birbirinden ayırmaya hizmet eden bir vesile olur.
K.K: Sanatçı, adının tanımı içinde de muhalif olmayı gerektiren kişidir. Çoğu kez kendine bile muhaliftir. Aksi halde yaratamaz. Elbette ŞT tarihinde bir dönemin oyuncuları “iktidarın borazanı” olmayı seçmiş olabilirler. Onlar öyle oldu diye, bizim de öyle olmamızı isteyebilirler. Bu onların en doğal hakkıdır ama bizim de en doğal hakkımız, sanatın kendi ışığını takip etmek olacaktır.
-Kurumu yöneten bürokratlar işleyişte hem savcı hem yargıç... Sizleri de bu zihniyet mi açığa aldı?
R.Y: Uygulamaya konulduğu günden bu yana karşı olduğum, bu nedenle de defalarca soruşturma yaşadığım bir yönetmelik var. Sizin benzetmenizi örnekleyecek olursak; gerçekten de Şehir Tiyatroları Yönetim Kurulu bir sanatçıyı, bir nedenle Üst Disiplin Kurulu’na sevkettiğinde görülür ki, Yönetim Kurulu’nun da, Üst Disiplin Kurulu’nun da başkanlığını aynı kişi yapmaktadır. Böyle bir demokratik işleyiş, bir yapılanma olamaz. Ancak dilerim ki, yaşadığımız örnekte bu işleyiş bir karşılık bulmuş olmasın. Çünkü sapla samanın fazlasıyla birbirine karıştığı bir olağanüstü süreç yaşıyoruz.
K.K: Bütün bunlar yanlış oluşturulmuş yasalar ve silsilesi olan yönetmeliklerin hatasıdır. Yanlıştan dönmek önemli bir erdemdir. Yanlışı sürdürmek ise yıkımın atlarıyla dört nala koşmak olacaktır. Ülkemizin bugün istediği tek şey, biraz huzur. Huzuru sağlayacak olanlar ülkenin yöneticileri, bizlere düşen ise o huzurlu ortamda hayatı güzel kılmaya çalışmak. Unutmayalım ki, sanat, hayatın hatalarını ayıklayıp, hayatı daha da güzelleştirmek için var.
'Düğmeye daha büyük bir el bastı'
-Biliyoruz ki kurumu aslında genel sanat yönetmeni değil de belediyenin bürokratları yönetiyor. Öyleyse bu kararı veren kim ya da kimler?
R.Y: Genel sanat yönetmeni bu durumdan hiçbir şekilde bilgisi olmadığını belirtti. Yaşadığımız süreçte kim, hangi yetkiyle ne yapıyor kavramak çok kolay değil gerçekten.
K.K: Genel sanat yönetmeni kurumu hala yönetiyor yönetmesine de, yetkisi hiç edilmiş durumda. Yani kısa deyimle, davulu taşıyan kişi. Ama tokmak bürokratların elinde. Böyle olunca da kurum içindeki bazı bürokratlar, işgüzarlık edebiliyor. Böyle bir kararın şaşkınlığını şu an bütün kurumun bürokratları da yaşamakta. O zaman akla tek bir soru geliyor, o da düğmeye daha büyük bir elin basmış olması (CUMHURİYET)
Hiç yorum yok