"Dün ABD’nin kuyruğunda Suriye’yi yağmalamaya kalkışmıştı, bugün de Rusya’nın kuyruğunda, kendi katkılarıyla oluşmuş Suriye harabesin...
"Dün ABD’nin kuyruğunda Suriye’yi yağmalamaya kalkışmıştı, bugün de Rusya’nın kuyruğunda, kendi katkılarıyla oluşmuş Suriye harabesinden bana da bir şey düşer mi diye koşturuyor. Aklı sıra, böyle bir “mano toplayıcılığı” görevini yerine getirirken fırsat bu fırsat Rojava’yı da köşeye sıkıştıracak bu arada. Ne var ki, Moskova’yla yapılan son anlaşmada ateşkesin dışında tutulan örgütler arasında YPG yok (gerçi bu gerçek büyük bir medya karartmasına uğramış durumda bugün). Bu da Türkiye’nin son beş yıllık diplomatik başarısızlık enkazına eklenen yeni bir başarısızlık olarak kaydedilmelidir.
Ahmet Şık, içerdeki birçok gazeteci gibi 2017 yılına hapishanede girecek. 2017 yılı nasıl bitecek, bir de ona bakalım!
Çarşafa dolanacaklardır."
Ahmet Şık… Ya Rejim?..
Üç gün önce, 2016’nın son yazısı niyetine, “İyimser Bir Yeni
Yıl Yazısı…” yazarak 2016’yı her şeye rağmen güzel duygularla uğurlamak
istemiştim. Ahmet Şık’ı tutuklayarak buna bile izin vermediler.
Gazeteci Ahmet Şık bundan 5 yıl önce de Fetullah Gülen
hakkında bir kitap yazdığı gerekçesiyle tutuklanmış ve polis henüz
yayınlanmamış kitabın kopyalarının peşine düşmüştü. O zaman, Yayın Kolektifi
olarak, Facebook’ta “Ahmet Şık’ın kitabı bende de var” başlıklı bir kampanya
açmış ve kısa sürede 100.000 imza toplamıştık.
Gazeteci Ahmet Şık bu sefer de “terör örgütü propagandası”
yapmaktan tutuklanmış. Müthiş bir ironi. Geçmişte iktidarın bileşenlerinden
Cemaati (bugün Fetö deniyor) teşhir eden bir kitap yazdığı için tutuklanan bir
gazeteci, gerçekleri yazmaktan vazgeçmediği için bu sefer de iktidar tarafından
“Fetöcü terör örgütünün propagandasını yapmaktan” tutuklanıyor! Değişen ne?
Bana soracak olursanız, değişen bir şey yok. 5 yıl önce gerçeklerin
yazılmasından rahatsız olup dürüst gazetecileri hapse atan bir iktidar ve rejim
bugün de aynı şeyi yapmaktadır.
Dolayısıyla uyumamakta ısrar eden “çocukları” korkutmak için
uydurulan “Fetö” adlı bir öcü de yok. Sadece ve sadece 14 yıldır iktidara
çöreklenenler ve giderek onların şekillendirdiği bir rejim var. İyi baktığımız
zaman görürüz ki, emrinde rejimin polisi olduğu zaman gerçekten korkunç
olabilen bir iktidar bileşeni, bu olanağı yitirip iktidardan dışlandığı zaman
sadece çocukları “öcü geliyor” diye korkutmaya yarayan bir çarşaftan başka bir
şey değildir. Biz “öcü”den korkup iktidara sığınalım diye yapılmaktadır bütün
mizansen. Ahmet Şık’ın ikinci kez tutuklanması olayı, bu gerçeği bir kere daha
apaçık göstermiştir. Eğer Ahmet Şık da, onurlu bir duruşla gerçek suçluyu
göstermekte ısrar etmeyip, 5 yıl önceki bazı kader ortaklarının yaptığı gibi
“öcü var” diyerek iktidarın işaret ettiği çarşafı hedef gösterseydi bugün
içerde olmayacaktı. Kısacası, 5 yıl önce de aynı rejim vardı, bugün de aynı
rejim var. Beş yıl önce de gazeteciler gerçekleri yazmakta ısrar ettikleri için
kovalanıyor, takibata uğruyor, sahte suçlamalarla içeri atılıyordu, bugün de
aynı şey oluyor.
Bu aldatmaca sadece rejimin toplum karşısındaki tutumu
konusunda yürümüyor. Aynı rejimin ayrılmaz bir parçası olan dış politika
alanında da bu konuda büyük bir yanıltmaca sürmekte. Ve ne yazık ki, en
“tarafsız” yorumcular, rejimin bu yanıltmaca oyununa katılıp Türkiye’nin dış
politikasında esaslı bir değişim olduğunu söylüyorlar ekranlardan. Neymiş?
Türkiye eskiden Suriye konusunda maceracı bir siyaset yürütüyormuş, şimdi bu
maceracı siyasetten vazgeçmiş ve Rusya ile birlikte çok daha gerçekçi ve
istikrarcı bir dış politika izlemeye başlamış!
İnsan bazen bu yorumcularla aynı olayları mı yorumluyoruz
diye kuşkuya düşüyor. Türkiye’nin maceracı ve fetihçi dış politikasında değişen
hiçbir şey yok. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Türkiye, daha önce
izlediği maceracı ve yayılmacı Suriye veya Ortadoğu politikasını son bir yılda
kuvveden fiile çıkarmış bulunmaktadır. Yani eskiden Dışişleri Bakanı
Davutoğlu’nun ağzından esip üfürürken, artık bununla yetinmeyip doğrudan
silahlı güçle komşu topraklarda işgal eylemlerine girişmiştir. Bu sürecin
içindeyiz.
Geçmiş dönemle tek fark şudur: Halihazır iktidar, Suriye
rejiminin çökeceğinden o zaman çok emindi. Bu işin içinde ABD ve Batı da
olduğuna göre rejim kesinlikle devrilecek diye düşünüyordu. O zamanki iktidarın
tutumu, zengin komşusunda çıkan yangını fırsat bilip (ayrıca yangına su yerine
benzin taşıyıp) o evi yağmalamaya hazırlananların tutumuna çok benzemektedir.
İktidar, böyle bir yağmanın iştahıyla ellerini oğuşturuyor ve komşusunu
kötüledikçe kötülüyordu. Üstelik komşusunun, karısını ve çocuklarını dövdüğü
falan gibi gerçek suçlarını bahane etmekten de geri kalmıyordu.
Aradan 5 yıl geçti. Yangın, zengin komşunun aile dostu Rusya
adlı patronun dışarıdan müdahale etmesiyle önemli ölçüde söndürüldü. Ne var ki
bu arada diğer yağmacılar gibi iktidar da komşusunun evine girip talana
başlamıştı bile. Metaforu sürdürelim. Rusya’nın yangını söndürmek üzere eve
girmiş olduğunu gören iktidar, “aslında ben de yangını söndürmeye gelmiştim”
dedi, Rusya’ya. Rusya ise, kumarı yöneten bütün büyük patronların çömezlerine “manoları
topla bakalım” dediği gibi, iktidara, “o zaman ortalığın toplanmasına yardımcı
ol bakalım” dedi. Ve halihazır iktidar, sanki kendisi yangın çıkaranların
içinde yer almıyormuş, sanki yangından yararlanıp evi yağmalamaya girişmemiş
gibi, tam bir yardakçı ve çömez ruh haliyle, Rus patronun emirleri çerçevesinde
güya yangının söndürülmesine yardım ediyormuş gibi patronun peşinden
koşuşturmaya başladı.
Metafor bir yana, durum gerçekten budur. Yani iktidarın ve
rejimin dış yağmacılığında dünden bugüne değişen hiçbir şey yoktur. Galip gelen
patron kimse ona yaranma ve onun yancılığını yapma güdüsü de dahil. Dün ABD’nin
kuyruğunda Suriye’yi yağmalamaya kalkışmıştı, bugün de Rusya’nın kuyruğunda,
kendi katkılarıyla oluşmuş Suriye harabesinden bana da bir şey düşer mi diye
koşturuyor. Aklı sıra, böyle bir “mano toplayıcılığı” görevini yerine
getirirken fırsat bu fırsat Rojava’yı da köşeye sıkıştıracak bu arada. Ne var
ki, Moskova’yla yapılan son anlaşmada ateşkesin dışında tutulan örgütler
arasında YPG yok (gerçi bu gerçek büyük bir medya karartmasına uğramış durumda
bugün). Bu da Türkiye’nin son beş yıllık diplomatik başarısızlık enkazına
eklenen yeni bir başarısızlık olarak kaydedilmelidir.
Ahmet Şık, içerdeki birçok gazeteci gibi 2017 yılına
hapishanede girecek. 2017 yılı nasıl bitecek, bir de ona bakalım!
Çarşafa dolanacaklardır.
Gün Zileli - 31 Aralık 2016 - www.guinzileli.com - gunzileli@hotmail.com