İçişleri Bakanlığı'nın sosyal medya paylaşımları nedeniyle işlem başlatılmasına dair duyurduğu gerekçeler arasında “Halkı kin ve nefre...
İçişleri Bakanlığı'nın sosyal medya paylaşımları nedeniyle
işlem başlatılmasına dair duyurduğu gerekçeler arasında “Halkı kin ve nefrete
sevk etmek, terör örgütünü övmek, devlet büyüklerine hakaretlerde
bulunmak" gibi suçlamalar yer alıyor.
İçişleri Bakanlığı Basın Merkezi, son altı ayda sosyal medya
paylaşımları nedeniyle son altı ayda üç bin 710 kişi hakkında adli işlem
yapıldığına dair açıklama yayınladı.
Bakanlık, Emniyet Genel Müdürlüğü’nce yürütülen çalışmalarda
adli işlem gerekçelerini “halkı kin nefret ve galeyana sevk etmek, terör örgütünü
övmek, terör örgütü propagandası yapmak, terör örgütü ile iltisaklı olduğunu
alenen beyan etmek, devlet büyüklerine hakaretlerde bulunmak, devletin bölünmez
bütünlüğüne, toplumun can güvenliğine kast etmek” olarak açıkladı.
Bin 656 tutuklama, 84 kişi gözaltında
Bakanlık, gözaltına alınan üç bin 710 kişinin bin 656’sının
tutuklandığını, bin 203’ünün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını,
84’ünün gözaltına olduğunu, 767’sinin gözaltından serbest bırakıldığını
duyurdu.
Hali hazırda açık kimlikleri tespit edilerek Cumhuriyet
Savcılıklarına intikal ettirilen 10 bin kişi hakkında da soruşturma ve adli
sürecin devam ettiğini söyledi.
Açıklamada “Suçlularla mücadele birimlerimizin teknik
kabiliyetlerinin güçlendirilmesinin yanı sıra Twitter, Facebook, YouTube başta
olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası servis sağlayıcı, kurum ve kuruluşlar
ile yürütülen iş birlikleri de en üst seviyeye taşınmıştır” ifadeleri yer aldı.
(BİANET)
YRD. DOÇ. DR. ALTIPARMAK CEVAPLADI
Facebook Paylaşımları Tutuklama Gerekçesi Olabilir mi?
Sürekli karşımıza çıkan sosyal medya paylaşımları gerekçe
gösterilerek tutuklama uygulamasının hukuka uygun olup olmadığını Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’a
sorduk.
“Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklandı”
ifadesi, son dönem bilhassa gazetecilerin gözaltına alınmalarıyla ilgili
haberlerde en sık rastlanan cümle.
“Jiyan.org muhabiri Hayri Tunç sosyal paylaşımları gerekçe
gösterilerek "örgüt propagandası" iddiasıyla tutuklandı”
“…sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek tutuklanan
Mesut Hasan…”
“…Suçlamaya gerekçe olarak ise gittiği Kobanê'de yaptığı
haberler, çektiği fotoğraflar ve sosyal medya paylaşımları gösterildi.”
“Heja Türk ise buna ek olarak sosyal medya paylaşımları
gerekçe gösterilerek “terör örgütü propagandası yapmak” ve “Cumhurbaşkanına
hakaret” suçlamalarıyla tutuklandı”
“JİNHA’nın haberine gore Canözer’in tutuklanma kararını
veren mahkeme gerekçe olarak gazetecinin sosyal medya paylaşımlarını gösterdi.”
Bu cümleler bianet’in haberleştirdiği tutuklama kararlarının
sadece bir kısmı.
Genellikle bir yürüyüş/protesto sırasında gözaltına alınan
kişiler daha sonra çıkarıldıkları mahkemelerde “sosyal medya paylaşımları”
gerekçe gösterilerek tutuklanıyor.
Altıparmak: Jet hızıyla tutuklama yapılıyor
Bu uygulamanın hukuka uygunluğunu Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’a sorduk.
Bir kişi gözaltına alındığında hakkında başka bir soruşturma
varsa bu soruşturmadan tutuklanabileceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Altıparmak,
Türkiye’deki uygulamanın böyle olmadığını söyledi.
“Bir kişi gözaltına alındığında o gözaltı sebebiyle işlem
yapılmalı. Türkiye’de gözaltına alındığında kişinin sosyal medya hesapları
inceleniyor. Eğer bu hesaplarda suç teşkil eden bir hareket varsa o zaman onun
için ayrı bir soruşturma başlatılmalı, delil toplanmalı. Ancak bunun yerine
hesaplardaki paylaşımlara bakılıp jet hızıyla tutuklama yapılıyor.”
Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, sosyal medya paylaşımlarının
tutuklamaya gerekçe gösterilmesinin ise sorunlu olduğunu söyledi.
“Tutuklama önleyici bir tedbirdir. Birisinin sosyal medya
paylaşımı nedeniyle tutuklanması son derece absürd. O kişinin delil karartma
imkanı yok, alırsınız ekran görüntüsünü delil elinizde olur.
“Terörle mücadele ifade özgürlüğünü sınırlayıcı
istisnalarını biz şu şekilde ifade ediyoruz: İçeriğin doğrudan şiddet içeren
eyleme teşvik etmesi gerekiyor. Ancak Türkiye’deki örnekler bu şekilde değil.”
"Somut tehdit yoksa ifade sınırlandırılamaz"
Benzer durumun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret
davalarında da gündeme geldiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, “İfadenin
sınırlandırılmasında somut tehdit olması gerekli. Eğer şikayet edilen gelip
kendi söyleyene kadar tespit edilemediyse bu olmadığına delalettir.”
Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, buna rağmen birisi gözaltına
alındığında hesaplarına soruşturma açıldığını, hayatın olağan akışına aykırı şekilde
soruşturma sürecini tamamlayıp tutuklama kararı verildiğini söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, görevin kötüye kullanımının hem
savcılar hem de hakimler için bir suç olduğunu hatırlattı. (ELİF AKGÜL-BİANET)