HIDE

GAZETE DEMOKRAT / EKONOMİ

GRID_STYLE

SON HAVADİS

SHOW_BLOG

İyimser Bir Yeni Yıl Yazısı… (GÜN ZİLELİ)

"Pek iç açıcı günlerde yaşamıyoruz. Ülkenin durumu malum. Karamsar olmak için her şey mevcut. Koyu karanlığın mizahımıza yaptığı katk...

"Pek iç açıcı günlerde yaşamıyoruz. Ülkenin durumu malum. Karamsar olmak için her şey mevcut. Koyu karanlığın mizahımıza yaptığı katkı bile artık bizleri kesmiyor. Yeni bir yıla giriyoruz. 2017 yılına. Ben nedense iyimserim. Hatta bir arkadaşıma da “2017′de gerçekten güzel günler göreceğiz. Bunu yaz bir kenara” diye bir yeni yıl mesajı bile yolladım. O da, “Güneş doğunca kenara yazdığımı göndereceğim” diye yanıtlamış beni. Çanlar romanımdaki, 2017 ile ilgili öngörümün gerçekleşmesini çok isterim ama esas olan bu da değil. Karanlık ne kadar yoğunlaşırsa sonunda güneşin doğması o kadar kaçınılmazdır."


Bir ülkede diktatörlük olup olmadığını ya da ne ölçüde diktatörlük olduğunu anlamak için belirli ölçütler vardır. Bu ölçütler, sanıldığının ve empoze edildiğinin tersine, asla sandık olamaz. Çünkü diktatörlüklerin hepsinde sandık vardır. Elbette diktatörlüğün dozuna göre anlamını iyice kaybetmiş, “sanduka”dan farksız bir sandıktır bu. Aslında sandık da bir diktatörlük ölçüsüdür. Bir ülkede diktatörün ya da tek parti diktatörlüğünün aldığı oy oranının yüksekliğidir bu.

Fakat daha net ölçütler bulmak da mümkündür. Örneğin, bir ülkede basın ne ölçüde birbirine benzeyip aynı şeyleri söylüyor, aynı manşetleri atıyorsa; televizyondalardaki tartışma programlarında yer alan kişiler belli bir merkezden atanmışçasına ne kadar birbirine benzemeye başlamışsa ve tartışıyormuş gibi yapıp aslında aynı şeyleri söylüyorlarsa; hapishanelerdeki gazeteci ve aydın sayısı ne kadar yükselmişse; hükümet sözcüleri veya diğer etkili ve yetkili zevat basını açıkça veya üstü kapalı olarak ne kadar tehdit ediyorsa; hapishanelerdeki siyasi tutuklu ve mahkûmların sayısı ne kadar artmışsa; poliste işkence söylentileri ne kadar yaygınlaşmışsa o ülkede diktatörlük de o kadar yol almış demektir. Şaşmaz ölçütlerdir bunlar.

Başka toplumsal ölçütler de vardır. Örneğin diktatörlüğün baskısıyla illegalite arasında vazgeçilmez bir bağ olduğu açıktır. Örnek verecek olursak, Batı demokrasilerinde komünist partiler, faşist ve Nazi rejimleri dışında hiçbir zaman yasaklanmadıklarından bu partiler legal olarak kurulmuş ve çalışmışlardır. Fakat Türkiye’de o dönem Mussolini yasaları (TCK’nun 141-142. Maddeleri) geçerli olduğundan komünist partisi de ister istemez illegal faaliyet yürütmek zorunda kalmıştır. Yani kısaca belirtecek olursak, illegalitenin suçlusu, esasında illegal faaliyet yapan değil, çeşitli düşünce akımlarını zorla illegale iten rejimin kendisidir.

Bir diğer ölçüt, gerek basının gerekse bireylerin ve kuruluşların giderek daha fazla ezop dili kullanmak zorunda kalmalarıdır. Söylenmek istenen şey insanın başını belaya sokacağından mecburen ezop dili kullanılır. Bir yerde insanlar düşüncelerini açıkça değil de ima yoluyla, ezop diliyle ifade ediyorlarsa, anlayın ki orada diktatörlük bir hayli baskındır.

Bir diğer ölçüt ise, fıkra, espri ve mizahın gelişmesidir. Mizah, diktatörlük mizahı yasakladığı ölçüde gelişir. Sovyetler Birliği’nde ve diğer sosyalist adlı tek parti diktatörlüklerinde genelde parti önderlerinin karikatürlerini yapmak bile yasaktı. Buna rağmen bu ülkelerde ağızdan ağza anlatılan politik fıkralar başka olmak üzere mizahın her türü müthiş bir gelişme göstermiştir.

“Halk” adı verilen, toplumu oluşturan sıradan insanlar kalabalığının diktatörlük karşısında kolektif bir şekilde sergilediği tutumlar ayrıca sosyologlar tarafından incelenmeyi hak edecek kadar çelişkili ve değişkendir. Aslında halkın bu çelişkili tutumundaki artış da diktatörlüğün ölçütlerinden biri olarak değerlendirilmelidir. Halk diktatörleri hem sever, hem korkar, hem de onlardan içten içe nefret eder. Bu sevgi, korku, nefret amalgamı, sonrasındaki patlamalarda kavanozun içindeki bulamaç gibi ortalığa yayılır ve zehrini her yere yayar. Çünkü bu bulamaç kapalı bir toplumda ne kadar uzun süre bekletilmişse o kadar zehre dönüşmüştür ve bu zehir ne yazık ki, diktatörün ardından gelen yenilenmede de toplumun kanına karışır, olumsuz gelişmelerde pay sahibi olur.

Pek iç açıcı günlerde yaşamıyoruz. Ülkenin durumu malum. Karamsar olmak için her şey mevcut. Koyu karanlığın mizahımıza yaptığı katkı bile artık bizleri kesmiyor. Yeni bir yıla giriyoruz. 2017 yılına. Ben nedense iyimserim. Hatta bir arkadaşıma da “2017′de gerçekten güzel günler göreceğiz. Bunu yaz bir kenara” diye bir yeni yıl mesajı bile yolladım. O da, “Güneş doğunca kenara yazdığımı göndereceğim” diye yanıtlamış beni. Çanlar romanımdaki, 2017 ile ilgili öngörümün gerçekleşmesini çok isterim ama esas olan bu da değil. Karanlık ne kadar yoğunlaşırsa sonunda güneşin doğması o kadar kaçınılmazdır.

Herkese gerçek anlamda iyi bir yıl diliyorum.

Gün Zileli - 28 Aralık 2016 - www.gunzileli.com - gunzileli@hotmail.com

Business News