Erdoğan-Bahçeli ittifakı izlediği politika ile sağın
birliğini sağlamak bir yana toplumsal kriz dinamiklerini besliyor. Bahçeli ile
ittifak, sağın birliği değil, dağınıklığı sonucunu üretiyor
Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ittifak, başkanlık rotasına
girilmesiyle beraber Bahçeli’nin azalan kitle desteğini ve sağın parçalı
durumunu da göz önüne alarak, sağ kitlenin oylarını yeniden konsolide etmek
için milliyetçi ve İslamcı bir politika inşa etti.
Bir yandan şoven duyguları körüklerken bir yandan da
Kürtlerin örgütlü gücünü kırmak ve Kürtlerde siyasi yılgınlık yaratmak amacıyla
düzenlenen HDP’ye yönelik operasyonlarla milletvekilleri tutuklandı. 82 il ve
ilçe belediyesine kayyum atandı. “Fırat Kalkanı” operasyonu ile işgalci olarak
Suriye’ye girildi. “FETÖ ile mücadele” bir devlet politikası haline getirilerek
yüz binlerce kişi tutuklandı ya da işten atıldı. Cemaat’ten elden edilen
ganimetler sağın diğer örgütlü merkezlerine pay edilmeye başladı.
Ancak izlenen politika sağ kitlede beklediği karşılığı
bulmadı. İktidarın, Bahçeli’yi yanına alarak izlediği milliyetçi, İslamcı
politika sağda birliği sağlamadı.
Sağda parçalılık büyüyor
Saadet Partisi haftalar öncesinden başkanlık sistemine karşı
olduğunu açıkladı.
Erdoğan, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici ile Saray’da
gerçekleşen “pazarlık” ve 90 dakikalık markajın ardından başkanlığa BBP’den
sadece Destici’yi ikna edebildi. Görüşme sonrası BBP Yüksek İstişare Kurulu
Başkanı Hakkı Öznur, “Dayatılan bu rejim değişikliğini kabul etmiyoruz”
açıklaması ile parti teşkilatının tavrını açıkladı. Destici’nin “pazarlık”
sonrası “evet”e ikna olması ile parti çatırdamaya başladı. “Evet” açıklamasının
ardından partide “Genel Merkez’in Evet kararına uymuyoruz” sesleri yükselirken
ilk istifa BBP Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Orhan Kavuncu’dan geldi. BBP’nin en
güçlü olduğu iki il olan Maraş ve Sivas’ta parti örgütleri Destici’ye rest
çekti.
Hayırcı MHP’liler ise Erdoğan ve Bahçeli’nin hesap etmiş
olabileceğinden daha güçlü çıktı. Meral Akşener, Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Yusuf
Halaçoğlu gibi muhalif isimler, Kamu Sen ve bağlı sendikalar, Ülkü Ocaklar eski
başkanları, yani teşkilatın önemli bir bölümü Hayır’ı örgütlüyor. Bu gerçeklik
açığa çıktıkan sonra gündeme gelen saldırılar ve engelleme denemeleri ise,
çalışmalarını kesintisiz sürdüren Hayırcı MHP’lileri, daha da öne çıkarmış ve
güçlendirmiş görünüyor. Bahçeli de saldırıların lehte yeterince etki
yaratmadığından rahatsız olmuş olacak Sinan Oğan’a yapılan saldırının ardından
“Ülkücü hiçbir işini yarım bırakmaz” yorumunu yaptı. Gençleri “devam etmeye”
çağıran tweet’ler attı. Balgat’ın sözüne bakanlar da işi yarım bırakmamaya
gayret etti; Ümit Özdağ ve Yusuf Halaçoğlu’nun Silifke’de katıldığı etkinlik
Bahçeli yandaşlarınca basıldı.
AKP’li gizli-açık Hayırcılar da cabası…
Yani Erdoğan ile Bahçeli’nin “Evet” talimatını kabul
edenleri toplayınca referandumu garanti altına alacak bir kitle çıkmıyor
ortaya. Hâl bu iken iktidarın sandıktan başkanlık çıkarabilmesi için kararsız
ve küskün sağcıları; yani muhafazakar Kürtleri ve sayısı milyonları bulan “FETÖ
ile mücadele” mağduru sağ kitleyi ya “Evet”e ya da sandığa gidince “Hayır”
demeye boykota ikna etmesi gerekiyor.
İktidar bu iki kesime yönelik adımlar atmaya çalıştığında
ise karşısında Bahçeli’yi buluyor. Bu açmaz içerisinde debelenen iktidar ne referandum
için söylem oturtabiliyor ne de başkanlığı garantiye alabiliyor.
Kürt oylarına muhtaç
Kürtlere yönelik baskı ve savaş politikaları, MHP ile
kurulan ittifak, AKP seçmenleri dahil Kürtlerde tepkiye neden oluyor. Önemli
oranda Kürt oyuna sahip olan AKP, Kürtlere dair adımlar atmaya çalışıyor. Ancak
adımlar Bahçeli duvarına tosluyor.
AKP’nin Kürt milletvekillerinden birini bırakıp diğerini
tutuklaması veya bırakılanların yeniden tutuklanması Bahçeli baskısının bir
diğer yansıması.
AKP’li yazar Abdulkadir Selvi, Kürt oylarına duyulan
ihtiyaca dikkat çekerek “AKP önemli oranda Kürt seçmene sahip olduğu için MHP
ile mesafesinde dikkatli olması lazım” uyarısında bulunmuştu.
Bu sözlerin üzerine Selvi doğrudan Devlet Bahçeli tarafından
hedef alındı: “Bu zatın şuursuz ve ucube sözleri bizim nezdimizde küçücük
kalmaya, ufalanmaya, çiğnenmeye mahkumdur. Bu kalem ve kılıç artığı şahsın
MHP’ye tutumu bellidir. Peki AKP’ye dost mu, yoksa hasım mıdır?”
Barzani ziyareti “hayır”cı MHP’lilere yaradı
Kürt hareketine yönelik saldırıları sürdürürken bu
saldırıların halkta yarattığı tepkiyi yumuşatmak ve “evet” oyları için yeni bir
kanal açmak amacıyla Mesut Barzani Ankara’ya davet edildi. Binali Yıldırım ve
Barzani görüşmesinden çıkan sonuçla Barzani yanlısı KDP referandumu boykot
edeceklerini açıkladı. Ancak AKP, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan
oldu.
Devlet Bahçeli, Barzani’nin gelişi sebebiyle Atatürk
Havaalanı’na asılan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrağı üzerinden bir
tartışma başlatarak “Bu bayrağın Türk bayrağına eş tutularak asılması
skandaldır, aymazlıktır, rezalettir. İstanbul’da bu sözde bayrağın
dalgalanmasına kim izin vermiştir?” sorusuyla AKP’ye yüklendi. Bahçeli’nin
konuşması üzerine yaşananlar “AKP-MHP arasında ‘paçavra’ krizi” olarak lanse
edilince MHP, “Referandum tavrımızı etkilemez” açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Krizin kazananı ise “bölünme” korkusu ve başkanlığın federatif yapıyı
getireceği propagandası yapan MHP’li “hayır”cılar ve Doğu Perinçek gibi
ulusalcılar oldu.
FETÖ ile mücadele mağduru milyonlar
Cemaat’e yönelik operasyonlar kapsamında on binlerce kişi
tutuklandı, kamuda ve özel şirketlerde çalışan yüz binlerce kişi işten atıldı,
cadı avı başlatıldı. AKP’nin karşı darbesi, yeni bir darbenin önüne geçmek ve
devletin “gücünü” göstermek gerekçesiyle tasfiyelerin çeperini her seferinde
genişletti.
Hukuksuzca ilerleyen süreçte sindirilmiş ve korkmuş olsa da
mağdur olanların sayısı milyonlara ulaştı. Herkesin yakınında ailesinde,
apartmanında mahallesinde bir “FETÖ”cüye ulaşmak mümkün hale geldi. Kamudaki
tasfiyeler FETÖ’yü aşıp Kürtleri, solu, Hayır kampanyasında öne çıkan prestijli
aydınları ve hatta 28 Şubat mağduru İslamcıları da kapsayacak şekilde
genişledi. Ve toplumsallaşan bu mağduriyet akademisyen intiharları gibi
olaylarla iktidara yönelik tepkiye doğru ivmeleniyor. İktidar ise bu tehlikeli
gidişin önünü almak adına OHAL İnceleme Komisyonu kurdu. Ancak komisyon ittifak
içi açmaz ve krizlerin bir sonucu olarak fiiliyata geçemedi.
AKP’nin yumuşama ihtiyacı duyduğu yerde Bahçeli sesini
yükseltiyor
İktidarın, çoğunluğu sağ seçmenden oluşan “FETÖ”
mağdurlarını geri kazanabilmesinin önündeki engeli yine Bahçeli ittifakı
oluşturuyor. Bahçeli, “Zamana oynamayı bırakın, top çevirmeyin” açıklamasıyla
idam çağrısını yineliyor. Maddi temeli devlet içinde Cemaat’ten boşalan
kadrolara MHP’lilerin yerleştirilmesi üzerine inşa edilen ittifakta, Bahçeli,
“devlet ortaklığında” istediği yeri elde etmedikçe “FETÖ ile mücadele”de geri
adım atacak gibi görünmüyor.
Şu ana dek sadece askeri ihtiyaçtan dolayı FETÖ
soruşturmasına dahil edilen 280 pilot görevine döndü. Ancak Bank Asya’da hesabı
bulunduğu için ya da geçmişte Cemaat kurumlarında eğitim gördüğü veya kaldığı
için işten atılan köyün tek öğretmeni ya da doktoru işine geri dönemedi.
Dolayısıyla bu kesimin de “evet” demeye pek niyetli olmadığı ortada.
Erdoğan-Bahçeli ittifakı izlediği politika ile sağın
birliğini sağlamak bir yana toplumsal kriz dinamiklerini besliyor. Bahçeli ile
ittifak, sağın birliği değil, dağınıklığı sonucunu üretiyor. Mağduriyet,
güvensizlik ve geleceksizlik üçgenine sıkışan sağ seçmene beklediği vaatlerde bulunamayan
iktidarın krizi ve açmazı derinleşiyor. Erdoğan’ın ittifaka ayırdığı
koltuklarda parti desteğini yitiren sağ liderlerden başka bir şey gözükmüyor. (CEM SOLMAZ – SENDİKA.ORG)