Madem ki her şeyi bilen, her derdi çözebilecek süpersonik,
megatronik bir şahıs bulmuşuz ve ona tüm irademizi vakfedeceğiz, bu kişi neden
çıkıp en karşıt görüşte olanla ve halkın tanıklığında açık bir tartışmaya
girişmiyor?
Fiili diktatörlükten, yasalarla güvence altına alınmış kurumsal diktatörlüğe geçişin ilk perdesi oynandı. İlk perdenin oynanma süresi 79 gün sürdü. MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin kendi partisinde bile tartıştırmadan, Tayyip Erdoğan’la görüşerek açıkladığı kararın tarihi 3 Kasım 2016 idi. TBMM’ye gelme tarihi ise 9 Ocak 2017, Meclis’ten çıkış tarihi ise 20 Ocak 2017 Toplam 79 gün. 90 yıllık bir sistemin yönetim şeklini değiştirmek için yeterli bir süre midir? Elbette Hayır!
Aslında olması gereken tam tersi idi.
İktidar kendine güvenmiyor mu?
Madem ki bu değişiklik Türkiye için, toplum için çok iyi
olacaksa, sorunları çözecek ve ülkenin önünü açacaksa, bu fikirde olanlar başta
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli olmak üzere “fikrin doğruluğunun özgüveniyle”
açık, şeffaf ve yaygın bir tartışma ortamını yaratmaları gerekmez miydi?
Madem ki her şeyi bilen, her derdi çözebilecek süpersonik,
megatronik bir şahıs bulmuşuz ve ona tüm irademizi vakfedeceğiz, bu kişi neden
çıkıp en karşıt görüşte olanla ve halkın tanıklığında açık bir tartışmaya
girişmiyor? Bizler, Erdoğan’ın bütün tarihi boyunca, kendi düşüncesinden
olmayan biriyle açık bir tartışmaya girdiğine neden hiç şahit olamadık? Çok
öykündükleri ABD’de de bile başkan adayları karşı karşıya gelip TV’de her
soruya (yalan bile olsa) yanıt verme cesareti gösteriyorlar. Hatta Putin bile
yılda bir kez yüzlerce gazetecinin karşısına çıkıp saatlerce her sorulana yanıt
vermeye çalışıyor. Bizdeki niye böyle bir atraksiyon yapamıyor. Ara sıra
yaptığı ise çanak yalayıcı birkaç gazeteciyi çağırıp çanak sorulara çangıl
çungul cevaplar vermek. Korktuğu bir şeyler mi var acaba?
Madem ki karşı fikirlerden korkmuyorsun…
Madem ki bu değişikliğe karşı çıkanların bilgileri eksik,
kafaları çarpık, niyetleri bozuk, ufukları sınırlı, o zaman bu eciş bücüşleri
halkın kendisinin görmesini sağlamak gerekmez mi? Neden karşı çıkanların, karşı
çıkma potansiyeli taşıyanların neredeyse tamamı ya cezaevinde, ya soruşturma
altında ya da korku tünellerine sokulmuş durumda? Aklı ve zekası hepimizden (80
milyondan) önde olan, ülkenin geleceğinden başka hiçbir derdi olmayan koskoca
Tayyip Erdoğan, saz çalmaktan başka yeteneği olmayan Selahattin Demirtaş’tan
korkmaz değil mi? Ya da Can Dündar’dan, Musa Kart’tan, Ahmet Şık’tan, Ali Bulaç’tan,
İnan Kızılkaya’dan, Kadri Gürsel’den, Ahmet ve Mehmet Altan’dan, Murat
Sabuncu’dan da korkmaz. Ya da üç beş tane çapulcu akademisyenden. O nice
gazeteciyi nice profesörü cebinden çıkarmaz mı? Ve hatta Okmeydanı’nın bir
kahvesinde “laiklik özgürlüktür” diyen Ayşegül’den, Hamit amcadan, hiç korkmaz.
Pekiyi niye hepsi cezaevinde? Niye taşları bağlayıp köpekleri serbest
bırakırlar?
Madem ki karşı fikirlerden korkmadıklarını iddia ediyorlar,
o zaman soralım. MHP’den bile daha çok milletvekili çıkarmış bir siyasi
partinin iki eş genel başkanı da dahil olmak üzere 10 milletvekili neden
cezaevinde? 50 belediyeye neden kayyum atandı, 100’e yakın belediye başkanı
neden tutuklu? Millet iradesi en yüce değerse bunların hepsini millet seçmedi
mi? Tüm dünyadaki mahpus gazetecilerin üçte biri neden Türkiye’de? Sadece son
üç ayda 12 kez yayın yasağı getirilerek halkın haber alma hakkı neden engellendi?
Neden 117 medya kuruluşu kapatıldı, 2500 gazeteci işsiz bırakıldı? Neden 1350
dernek kapatıldı? 4500 akademisyen neden
işten atıldı? Sosyal medya kullanıcısı 17 bin kişi hakkında neden fezleke
hazırlandı? Sendika.Org 15 kez kapatıldı, neden?
Millet neden bilgilendirilmiyor?
Madem ki milletin iradesi her şeyden önde, bu milletin
iradesini doğru kullanması için bilgiye de sahip olması gerekmez mi? O zaman,
bu milletin yüzde 78’i yapılacak değişikliklerin ne olduğundan neden bihaber?
Bilgisizleri yönetmek/yönlendirmek daha kolaydır, bu yüzden olabilir mi?
Madem ki fikirlerine çok güveniyorlar ve her laflarında
tutarlılar, olağanüstü hal koşullarında referandum olmaz diyen Binali neden
çark etti?
Anlaşılmaktadır ki karşı düşüncelere izin verilmeyecek, tek
taraflı bir propagandanın yapılacağı ve mevcut yasaların el verdiği en hızlı
bir biçimde bu süreç planlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu durum bile tek başına
göstermektedir ki yapılmak istenen değişiklik HALKIN YARARINA DEĞİLDİR!
Demokratik olmayan bir süreçten daha “ileri bir demokrasi” üremesi beklenemez.
Sadece DİKTATÖRLÜK beklenir.
NEDEN HAYIR?
Bir ülkenin yönetim biçimi değiştirilmek isteniyorsa, bu
değişikliğin siyasal, toplumsal, ekonomik ilişkilerindeki sorunlara çözüm
bulması beklenir. 15 yıldır bu ülkeyi tek başlarına yönetiyorlar, başkanlık yok
diye hangi kararı alamadılar, başkanlık yok diye “güçlü Türkiye” yapamadılar da
şimdi bununla yapacaklar? “Güçlü Türkiye”, tek adam diktatörlüğü yaratmak
değildir, güçlü Türkiye herkes için adalet, herkes için eşitlik, herkes için
huzur, herkes için refah ve herkes için demokrasinin olduğu bir Türkiye’dir.
15 yıllık AKP iktidarının geldiği noktada var olan sorunlar
herkesin malumu;
– Adalet: Adaletli değil. AKP dönemi boyunca da hiç adaletli
olmadı. Zorbalık, yolsuzluk, hırsızlık, doğanın ve kentlerin talanı… AKP
iktidarında yasalara uydurulmaya çalışıldı. Yasalarla oynamanın yetmediği
durumda suçlar fiilen görmezden gelindi. AKP’ye karşı olanlar uydurma
gerekçelerle hapse atıldı, soruşturmaya tabi tutuldu. Başta Tayyip Erdoğan ve
ailesi olmak üzere ensesi kalın AKP’liler dokunulmaz kılındı.
Şimdi soralım, Tayyip Erdoğan’ı başkan yapmak bu ülkede
olmayan adaleti sağlayabilir mi? ELBETTE HAYIR!
– Eşitlik: AKP iktidarı boyunca halklar arası, cinsler arası,
bireyler arası eşitliğin sağlandığından hatta bırakın sağlanmasını bu konuda
bir ilerlemeden bahsedilebilir mi? Eşitliğe hiçbir koşulda inanmadığını
söyleyen bir şahsiyet tüm iktidarı tek başına devraldığında neler
yapabileceğini kestirmek çok zor olmasa gerek! Bu durum her şeyden önce
kadınlar için en büyük tehlikedir. Yasamanın, yargının ve yürütmenin tek hakimi
olacak bir Erdoğan rejiminde artık kadınlar evde, sokakta, işyerinde,
karakolda, mahkemede, kısacası her yerde açık saldırı altındadırlar demek.
“Kadın erkek eşit değildir, fıtrata aykırı” diyen bir Tek Adam iktidarında
kadınların herhangi bir “eşit hak” kullanması bugüne kadarki kazanımlarını
ellerinde tutması mümkün mü? Miting alanlarında Alevileri yuhalatan bir Tek
Adam’ın mutlak iktidarında Aleviler için eşit yurttaşlık mümkün mü?
Kendini her şeyden ve herkesten üstün gören ve bunu
yasalarla garanti altına alan Tek Adam, sahibi benim diye düşündüğü tebaasına
eşitlik mi sağlayacak? ELBETTE HAYIR!
– Huzur: AKP iktidarıyla geçen 15 yılda cumhuriyet tarihi
boyunca yaşanmamış katliamlar yaşadık. Onlarca katliamda yüzlerce insan
hayatını kaybetti. Ve bunların tamamının siyasi sorumlusu Tayyip Erdoğan ve
onun yanlış politikalarıdır. Kürt sorununda demokratik çözüm yerine oyalama
taktiklerini ve savaşı yaşatmıştır. Kendi ihtiyacı olduğunda Fethullah’a ne
istediyse veren ancak iktidar çatışmasının sonuçlarını halka yaşattıran da
kendisi olmuştur. Bütün komşular başta olmak üzere dalaşmadığı dünya ülkesi
neredeyse kalmamıştır. Şu anki en yakın dostu Siyonist İsrail devletidir. Ülke
topraklarını IŞİD’in ameliyat masasına çevirdiler. Ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz, yaptıkları yapacaklarının garantisidir.
Bu şahsiyet mi, başkan olunca ülkeye huzur getirecek?
ELBETTE HAYIR!
– Refah: Sadece Tayyip Erdoğan’a yakın olanlar refah içinde.
Ekonomiyi yönetenler dahil olmak üzere herkes biliyor ki sağlam, kalıcı bir
ülke ekonomisi yaratamadılar. Ekonomi hala çok kırılgan ve dışa bağımlı. 15
yıldır tek başlarına yönettikleri ancak bir türlü sağlam temellere oturtamadıkları
ekonomik yapıyı başkanlığa geçince mi düzeltecekler?
Gençlerde işsizlik oranı yüzde 20, yani her 5 gençten biri
işsiz. Erdoğan başkan olduğunda bu gençlere kendi fabrikalarında iş vererek mi
işsizliği ortadan kaldıracak? 2016’da kapanan şirket sayısı yüzde 52, kapanan
gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 83 arttı. Erdoğan, kendi cebinden mi
para vererek bunları kurtaracak? Nohut yüzde 60, mercimek yüzde 49 zamlandı. Ne
yapacak Erdoğan, başkan seçildikten sonra çiftçiliğe mi soyunacak?
15 yılın sonunda yoksula, emekçiye uğramayan refah,
başkanlık rejimine geçilince mi gelecek? ELBETTE HAYIR!
– Demokrasi: Balık baştan kokar. Her şeyin tek adam
devredildiği bir işleyişte demokrasiden söz edilebilir mi? demokrasi sadece
seçim demek değildir, her şeyden önce karar alma süreçlerinin
yaygınlaştırılması ve katılıma açık olmasıdır. Erdoğan, “ demokrasi amaca giden
yolda bir tramvaydır” derken bir bildiği varmış demek ki? Kendisini
denetlettirmeyen, hesap vermeyen hatta soru bile sordurmayan şahsiyet, başkan
olduktan sonra bunları zaten yasal güvenceye alacak. Böyle bir tek adam mı, bu
ülkede demokrasiyi geliştirip, ilerletecek?
Başkanlık sistemi bu ülkeye daha demokratik bir devlet, daha
demokratik bir toplum mu getirecek? ELBETTE HAYIR!
EVET, NEYE EVET DEMEKTİR?
İlk olarak bu referandumda kayıtsız şartsız evet diyecekler
kimlerdir? Tarikatlar ve cemaatler başta olmak üzere AKP iktidarından maddi
olarak beslenen tüm çıkar grupları ve kişiler ilk olarak evet diyeceklerdir.
Çünkü bunların AKP iktidarı boyunca kurdukları çıkar ağlarının bekası
Erdoğan’ın kalıcılığından geçmektedir. O yüzden “cehennemde yanmayan kefen”
satan Cübbeli müşterileri artsın diye evet diyecek, rüşvet aldığı milyonların
hesabı sorulmasını istemeyen Egemen Bağış evet diyecektir, kendi ifadesiyle
“milletin anasını bellemeye” devam etmek için Mehmet Cengiz de evet diyecektir.
Bununla birlikte IŞİD ve ona benzeyen, öykünen şeriatçı şebekeler de ilk evet
diyeceklerden. Çünkü bunların da nihai hedeflerine giden yolu Erdoğan temizledi
ve temizlemeye devam edecek. O yüzden IŞİD’i de, Hizbullah’ı da, Menzil’i de,
İBDA-C’si de evet diyecek. Evet demek, aynı zamanda bunların amaçlarına
ulaşmasına hizmet edecektir.
Ve elbette Tayyip Erdoğan’la özdeşleşen, onun iktidarına mal
olmuş tüm çirkinlilere evet demek ve bunların yeniden gerçekleşmesine onay
vermektir.
Bilal’e evet demektir.
Mehmet Cengiz’e evet demektir.
Bağış’a, Güler’e, Çağlayan’a, Bayraktar’a evet demektir.
Zarrab’a evet demektir.
Damat’ın veliahtlığa evet demektir.
Yolsuzluklara evet demektir.
Müsrifliğe evet demektir.
Berkin Elvan’ın annesinin yuhalatılmasına evet demektir.
IŞİD’in asker yakmasına evet demektir. (Ural Köroğlu –
SENDİKA.ORG)