“Ülkenin geniş bir kesimi kontrolünde olmasa da rejim
güvende. Ama siviller acı çekmeye devam ediyor. Değişen ama bitmeyen bir
savaşta daha fazla insan ölecek”
Suriye'de savaşın başlamasından bu yana başkent Şam'daki
devlet başkanlığı sarayının manzarası hiç bu kadar aydınlık olmamıştı.
Rusya lideri Vladimir Putin'in 2015 sonunda Suriye Devlet
Başkanı Beşar Esad'a destek verme kararı, ülkede savaşın gidişatını rejim
lehine değiştirdi.
Doğu Halep'in 2016'da düşmesi, bir zamanlar rejimi devirme
hayali kuran silahlı isyancılara indirilen büyük bir darbeydi.
Esad savaşı kazanmadı. Ama artık savaşı, bir dış güç
tarafından aynı seviyede kararlı bir müdahale olmadan kaybetmesini beklemek
güç.
Savaş, cihatçı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünü
üretti. IŞİD, Irak'ta El Kaide'nin bir kolu olarak ortaya çıkmıştı. Örgüt
Suriye'de kendini yeniledi ve merkezi hükümetin kontrolünü yitirdiği toprakları
ele geçirdi.
Mart 2011'de rejime karşı ilk barışçıl protestoların
başladığı dönem artık çok uzakta kaldı. Değişim rüzgarı bölgeyi silip süpürmüşe
benziyor.
Esad, ölen babasından iktidarı devraldığı 2000'den bu yana
sürekli Suriye'de sistemde reform yapmaktan söz ediyor. Suriye'de yolsuzluklar
yapıldığını kabul etti. Ancak güvenlik güçlerinin kayıtlara geçmiş
zalimliğinden söz etmedi.
Otoriter Arap liderleri ile kıyaslandığında, Esad yeni
fikirlere daha açık görünüyordu. Ancak sözlerini hiçbir zaman eyleme
dönüştürmedi.
Esad'ın geleceği ile
ilgili varsayımlar boşa çıktı
2011'de yapılan ilk varsayımlar Beşar Esad'ın Tunus, Mısır
ve Libya liderlerinin peşinden tarihe karışacağı şeklindeydi. Ancak Suriye
rejimi, Tunus ve Mısır'dakilerin aksine, isyana karşı direnmek için Devlet
Başkanı Esad'ın kendi mezhebinden olan azınlıktaki Alevilerin etrafında iyi
yapılanmıştı.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in başına gelenlerin
aksine, Esad ordusunun ya da kilit dış müttefiklerinin sadakatini kaybetmedi.
Aynı zamanda nüfusun önemli kesimlerinin de desteğini almıştı. Bu destek
olmadan ayakta kalamazdı.
Suriye, 2003'te ABD'nin Irak'ı işgalinden bu yana Orta
Doğu'yu yakıp yıkan mezhepçiliğe yakalandı.
İsyancıların çoğu Sünni'ydi. Türkiye, Suudi Arabistan ve
Katar'daki Sünni hükümetler farklı grupları destekledi.
Suriye'de devlet kurumlarında ağırlığı olan Aleviler ise Şii
İslam'ın bir kolu. Şam yönetiminin Rusya dışında en büyük destekçileri de
İran'daki Şii rejim ve Lübnan'daki Şii Hizbullah hareketi.
Suriye'deki iç savaşın ilk dönemimde isyancılar Batılı
güçlere ve kendilerine sempatiyle yaklaşan Suudiler ile Katarlılara askeri
destek için yalvardı. Destek geldi ama savaşın ilerleyen zamanlarında Rusya'nın
Devlet Başkanı Esad'a verdiği ile boyutta değildi.
Libya'da Fransa, ABD ve NATO ile Arap ülkelerinden
müttefikler isyancılara askeri hava gücü sağlamasaydı, Albay Muammer Kaddafi
muhtemelen iktidarı yeniden ele geçirmiş olurdu.
NATO ülkelerinden generaller, Suriye'de başta savaşı
bitirebilecek güvenilir planları olduğunu söylüyorlar. Ancak müdahale ile
azımsanmayacak ölçüde risk alacak siyasi liderler yoktu.
Beyaz Saray'da oturan Başkan Barack Obama, Irak'tan sonra
başka büyük bir Orta Doğu savaşına karışarak selefi George W. Bush'un
hatalarını tekrarlamamakta kararlıydı.
Ne istediğin,
bilmeyen Batı, kararlı Rusya
Can alıcı dönüm noktası 2013'ün Ağustos ve Eylül aylarında
geldi. Şam'ın dış mahallelerinde isyancıların elindeki bölgelerde kimyasal
silah kullanılmıştı.
Dönemin ABD Başkanı Obama ilk önce rejimi askeri müdahale
ile tehdit etti, ardından fikrini değiştirdi.
Savaşlarda "sert güç" belirleyici olur. Bu olmadan
Batılı ülkeler Beşar Esad'a sadece kızmakla yetinebilir.
Batılı ülkeler Esad'ın gitmesi gerektiğini söylemelerinin
ötesinde, Suriye'de ne istediklerine karar veremedi.
Rusya Devlet Başkanı Putin ise tam olarak ne istediğini
biliyordu: Dost bir rejimi korumak ve müttefikleri ile tüm dünyaya ülkesinin
yeniden dünya sahnesinde olduğunu göstermek. Putin Suriye'de tam da bunu yaptı.
En başından beri, Suriye Devlet Başkanı Esad ve onu
destekleyen halk kesimleri savaşı, "seküler ve çok kültürlü Suriye'yi yok
etmeye yönelik bir dış komplo" olarak lanse etti.
Esad, "Seçiminiz basit: Ya rejim, ya İslamcılar"
dedi ve silahlı muhalifler arasında bir ayrım yapmadı. Suriye lideri için
onların hepsi teröristti, hepsi Suriye halkının düşmanlarıydı ve bu yüzden
meşru hedeflerdi.
Suriye lideri bütün bu süre boyunca ordu güçlerinin halkın
koruyucuları olduğunu söyledi.
Savaşın başlarında, rejim hattından isyancıların
kontrolündeki bölgeye geçtiyseniz -benim pek çok kez yaptığım gibi- mesaj daha
farklıydı.
Savaşçılar dış komplocuların onları teşvik ettiğini kabul
etmedi. Pek çoğu, zalim bir diktatöre karşı silahlanan yerel insanlar
olduklarını söyledi. Bazıları kuraklık yılları boyunca zorluk yaşamış,
yozlaşmış ve yetersiz yöneticiler tarafından idare edilmiş kırsal kesimden
gelen göçmenlerdi.
Ancak bu göreceli basit tablo; savaş çatışma katmanları
oluşturdukça, isyancı gruplar değiştikçe, bu gruplar hem kendi aralarında hem
rejime karşı savaştıkça ve Suriye ordusu tarafından sürekli baskı altında
tutuldukça karmaşıklaştı.
Suriye halkı ise korkunç derecede acı çekti.
Yarısı evlerini kaybetti. Ya ülkeyi terk ederek mülteci
oldular, ya da Suriye içinde -çoğu kez birden fazla kez- evlerini terk etmek
zorunda kaldılar.
Suriye ordusu isyancılarca kontrol edilen yerleşim
bölgelerinde kuşatma taktiklerine başvurdu. Rejim güçleri isyancıları
soyutladılar, gıda yardımlarını engellediler. İsyancıları topa tuttular ve
havadan bombaladılar. Çok sayıda sivil öldü.
Tüm istatistikler sivil ölümlerin en büyük sorumlusunun
Suriye ordusu olduğunu gösteriyor. Ancak rejim bunu reddediyor.
Ordu ayrım gözetmeden bombaladı
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile röportaj yaptım. Suriyeli
yetkililer ile de ordu kaynaklı ölümleri üzerine pek çok kez görüşmemiz oldu.
Yetkililer olanları reddediyorlar ve Suriyelileri aşırı dinci kesimlerden
koruma konusunda tutku ile konuşuyorlar.
Ancak sivil halkın yoğun olduğu isyancıların kontrolündeki
bölgelerde başvurdukları taktikler, pek çok kişinin öleceğini garanti ediyordu.
Varil bombaları, ayrım gütmeyen silahlardı. Ve topçu atışları eşliğinde
düzenlenen hava saldırıları çok geniş bir alanı heba etti.
İsyancılardan ele geçirilen alanlardaki tahribatı kendi
gözlerimle gördüm.
Halep'in doğusundaki pek çok bölgede rejim ve Ruslar
tarafından topa tutuldu, hasar görmemiş bina bulmak zor. Bazı bölgeler tamamen
yerle bir edilmiş.
İsyancı gruplar da ayrım yapmadan güç kullandılar. Ancak
onlarda rejim ve müttefiklerindeki ateş gücünün çok azı vardı.
Pek çok bölgeye erişimin mümkün olmadığı, kaos içindeki bir
ülkede istatistikler güvenilir olmazlar. Ama ne olduğuna ilişkin bir fikir
verirler.
Suriye'deki kaynakları kullanan İngiltere merkezli Suriye
İnsan Hakları Gözlemevi, savaşta 96 bini sivil olmak üzere 321 bin kişinin
öldüğünü söylüyor. 145 bini ise kayıp.
Batılı ve Orta Doğulu olmak üzere pek çok dış güç Suriye'ye
müdahale etti ve bu yüzden ülkede yaşananlar ufak bir dünya savaşına dönüştü.
Ülkenin geniş bir kesimi kontrolünde olmasa da rejim güvende.
Ama siviller acı çekmeye devam ediyor.
Değişen ama bitmeyen bir savaşta daha fazla insan ölecek.
(Jeremy
Bowen - BBC Orta Doğu Editörü – BBC TÜRKÇE)