Yıllardan beri her renkten Sol’un tartışıp, bir türlü rota bulamadığı bir konu: Örgütlenme Modeli
Örgütlenme ve yeniden yapılanma sorununu sürekli ideolojik, düşünsel ve siyasi iklim içerisinde ele aldığımız için bütün “yeniden başlamalarımız” bildik yenilgilerle sonuçlanıyor.
Sol’un siyasetteki en buyuk problemi, ideolojik temelleri her ne kadar “devrimci ve dönüşümcü” olsa da, pratikteki tutumu her zaman statükocu kalıplarla dondurulmuşluğudur.
Sol’a özgü örgütlenme ve mücadele methodlarının onlarca yıl “ kutsallaştırılması” bu anlayışın ürünüdür.
Sağ, her ne kadar görüş olarak Sol’dan daha statükocu olsa da örgütlenme pratiğinde Sol’un aksine, stratejik ve taktik olarak daha esnek hareket etmiştir.
Sol’daki örgütlenmenin dar pratiğinde her ne kadar 12 Eylül sonrası baskıcı koşullar etken olsa da tek başına açıklayıcı değildir.
Pratikteki tıkanıklığımızın en buyuk sebeplerinden birisi düşünsel olarak ne kadar Sol olsak da, kültürel olarak Doğulu anlayışımızdandır. Bundan kastedilen, Doğulu kültürde baskın motif olan “ düşünceleri ve örgütlenme biçimlerini kutsallaştırmak ve değişmez ilahi yasalar haline getirmek’tir.
Bu bağlamda yeni tezler ve modeller geliştirmek “ kutsal kalıplara” dokunduğu için hemen “ Kutsal Günah” olarak lanetlenmektedir.
Sol şunu artık görmelidir. Her ne kadar ideolojik “sorunlar” olsa da, pratikteki sorunları örgütlenmedeki en büyük eksikliğidir.
CHP bağlamında konuyu ele alalım.
Uzun yıllar Baykal yönetiminin “ Yeni Sol”, “ Anadolu Solu” , “ 3. Yol” gibi çözümlemelerle bu sorunu “ ideolojik çözüm “ arayışıyla ele aldığına şahit olduk. Ama pratikte “ Üye yenilenmesi, taban çalışması, gençliğe açılmak” gibi jargonların ötesinde bir pratik öneri göremedik.
Bu ülkede en büyük sorunumuz sosyal ve siyasal olayları sadece ideolojilerle ele almak oldu. Ülkeye has kültürel ve yerel olguları hep “ ideolojik kapsamın” dışında tuttuk.
Halkın sürekli “ aydınlık geleceğe, nurlu ufuklar”a giden en “büyülü” ideolojileri duymak istediğini düşündük.
Yıllarca aspirin gibi her politik olaya “ Halka doğruları anlatalım” tekerlemesiyle yaklaştık.
1990lar’dan sonra toplumda gelişen “ Muhafazakarlık “ olgusunu politik olarak sadece “dini kullanma” olarak gördük. İnsanlara en hızlı ve kolay ulaşılabilen dini soylemin siyasete alet edilmesiyle bu ivmenin yakalandığını düşündük.
En büyük yanılgılarımızından birisi bu oldu.
Cumhuriyet kurulduğundan beri varolan İslami gruplar 1980ler’in sonuna kadar daha çok “ ideolojik” konseptle mücadele ediyordu. Sol’un kullandığı methodlardan çok da farklı değildi methodlari.
1990lar Muhafazakar kesim için siyaset pratiğinde çok büyük bir değişimin ortaya çıktığı yıllar oldu .
“Ekonomik Dayanışma ve Kendi Ekonomisini Yaratma”, Muhafazakar kesimin yoksul halk ile buluşmasında en büyük etken oldu. İnsanlara ideolojik kurtuluş reçeteleriyle “ Nurlu ufuklar, Mutlu yarınlar” tablosu çizmek yerine, gündelik sorunlarında yardımcı olmak, kötü günlerinde destek vermek, çocukların eğitimine ve ailelerin ekonomilerine katkı sağlamak halk için daha çok anlaşılır bir method oldu.
Muhafazakar kesim, 1980li yılların aksine siyasetteki sert ideolojik duruşunu söylemde esneklik, pratikte ekonomik dayanışma ve kendi ekonomisini yaratma eksenine yerleştirdi. Kısa sürede büyük bir başarı kazandı. Gündelik sorunların altında ezilen yoksul insanlar çareyi kendilerine uzatılan yardim elini tutmakta buldu.
Bu method daha önce birçok ülkede de denenmişti.
1928 yılında kurulan Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütü klasik ideolojik örgütlenme ile yola çıkmıştı. 1936 yılına kadar örgütün sayısı 800 kadardır. Daha sonra örgütlenme modelini değiştirerek kendi ekonomisini ve dayanışmasını yaratan örgüt 2 yılda 200,000’e çıkarttı. Mısır’da okullar, hastaneler, iş yerleri açan Müslüman Kardeşler’in sayısı 1940’larda 2 milyona ulaştı. Mısır’da o dönem güçlü olan Sol harekete karşı dalgakıran rolü üstlendi.
HAMAS, 1987 yılında, Müslüman Kardeşler’in bir kolu olarak Filistin’de kuruldu. Şeyh Yasin örgütlenme işine Filistin’de eczaneler, atölyeler, okullar, hastaneler ve yardım kuruluşları açarak başladı. Bir anda örgütlenme sıçraması yaşayan HAMAS, Filistin’de El- Fetih’e karşı büyük bir örgütlenme hakimiyeti kazandı. HAMAS, bugün Filistin’de her 3 kişiden birisine maaş vermektedir.
Lübnan’daki Hizbullah’ın da örgütlenme hikayesi buna çok benzerdir. “ Ekonomik Dayanışma” modeli İslami örgütlenmelerin birçok ülkede uzun zamandır uyguladığı bir modele dönüşmüştür.
Doğu insanı siyasetten çok çekmiştir. Uğruna ölümleri göze aldığı ideolojilerin birçoğu gözlerinin önünde iflas etmiş ya da yeterliliklerini yitirmiştir. Gelinen noktada gündelik hayatın verdiği zorlukların da etkisiyle pratik çözümlere ve pratikte kendilerine uzatılan yardım ellerine daha çok değer vermektedir.
Bu toprakların kültüründe“ iyiliğin ve yardımın” her zaman kutsanan bir yanı olmuştur. İyilik yapana gösterilen saygı, saygıların en büyüğüdür.
Muhafazakar kesim 1990lar’dan sonra “klasik ideolojik siyasi örgütlenmeyi” bırakarak pratikte daha çok “ iyiliğin” etrafına kurulan dayanışma ve yardımlaşma modelini kurmuştur.
Bu modelin siyasi tıkanıklığını hep “ ideolojik çizgi” arayışlarında arayıp, pratikteki örgütlenme modelini hiç sorgulamayan Sol’da tutması mümkün müdür?
Evet mümkündür. İlginç bir örneğin Avusturya’daki son seçimlerde yaşanıldığını gördük.
Bu konuda Birgün yazarı Selami İnce’nin 2 Aralık 2012’de Avusturya seçimlerinde Komünist Partinin ilginç başarısını anlatan yazısı incelenmeye değerdir.
Ülke çapında %1 oyu geçmeyen Komünist Partisi son eyalet seçimlerinde Graz kentinde şaşılacak bir şekilde %20‘i oy alıyor. Bu başarı Avusturya Komünist partisinin neredeyse parçalanmaya gittiği bir dönemde oluyor. Graz bölgesindeki Komünistler parti içi tartışmalara katılmayarak kendilerini “otonom” ilan ediyorlar ve parti içi ideolojik tartışmalardan daha çok yerel siyaset üretme kararı alıyorlar. Partililer bu şehirdeki en büyük sorunun konut sorunu olduğunu fark ederek, 2200 Euro’dan fazla maaş alan parti yöneticileri paralarını kurdukları konut fonuna bağışlıyorlar. Üyelerden de konut fonu için yardım toplayarak halk ile dayanışma içerisine giriyorlar. İnsanlara sadece para yardımı yapılmıyor hem sorunların mücadelesinde destek veriliyor, hem de elektrik gaz gibi ödenemeyen faturalarına yardımcı olunuyor. Özelleştirme ile özel şirketlerle satılan evlerde oturan yoksul halk ile dayanışma içerisine giriliyor. Avusturya Komünist Partisinin bütün ideolojik iç tartışmaları bir yana bırakarak halkla dayanışma içerisine girmesinin yansıması Graz şehrinde %20 oy alması olmuş.
“ Dünyayı değiştirme, Sorun Çöz ” diyerek parti içi ideolojik tartışmaları bir yana bırakan ve pratik örgütlenmeye geçen Avusturya Komünist Partisi’nin bu başarısı dünya Solu’na örnek olmalıdır.
CHP’nin en büyük sorunu budur. AKP’nin de en büyük başarısı bu olmuştur. Yıllardır “ Ulusalcılar, Sosyal Demokratlar” gibi hep dar ideolojik reçetelerde aradığımız çözüm arayışlarının sonu olmadığını görmek zorundayız.
Dünyayı değiştirerek, nurlu ufuklar yaratmak yerine, güncel sorunlar içerisinde ezilen insanlara sahip çıkmak, onlarla dayanışmak en büyük örgütlenme modelidir.
Bu toprakların insanı bir fincan kahvenin kırk yıl hatrını sayan insanlardır. Bu topraklarda iyilik ve yardımlaşma her kaleyi fetheden bir sihirdir.
Özde devrimci ve dönüşümcü olduğunu iddia eden Sol, pratikte de devrimci olmak zorundadır. Boş ideolojik kurtuluş tabletlerinin artık siyaseten hükmü düşmüştür.
Peki bu örgütlenme somut olarak nasıl olacaktır? Bahsedilen yapılanmayı kurmak için yeterli kaynak nereden bulunacaktır? Yoksa bu fikir de başka bir utopia mıdır?
Her şeyden önce şunu açıklıkla belirteyim. Kurulacak ekonomik dayanışmanın maliyeti BEDAVA’dır. Herkesin kolaylıkla katılacağı ve büyüteceği bir doku içermektedir.
YOL HARİTASI
1- “ Parti eksenindeki insanlarda “ ÇAĞDAŞ TÜKETİCİ “ bilinci oluşturulmalıdır.
2- Çağdaş Tüketici bilincine sahip insanlar tüketimde her şeyden önce Çağdaş Üretici bilinciyle hareket eden firmaların ürünlerine tüketici desteği vermelidir.
3- Çağdaş tüketici bilincine sahip üyelere bulundukları semtlerde, mahallelerde alışveriş yapabilecekleri çağdaş esnaf ve çağdaş ürünler tanıtılmalıdır.
4- Çağdaş firmalar, kendi aralarında dayanışma içine girerek hem yoksul insanlara yardım etmekte öncü olmalı, hem de insanlara istihdam sağlamalıdır. Elde edilen gelirlerle okullar, eğitim kurumları gibi Çağdaş öğrencilerin yetiştirileceği kurumlara öncelik vermelidir.
5- Çağdaş tüketici bilincine sahip girişimci insanların bir araya gelerek çok hissedarlı isletmeler kurmalarının önü açılmalıdır.
Çağdaş Ekonomi ( Çağdaş üretici ve tüketicinin toplamı) düşüncesinin nasıl olabileceğine birkaç örnek verdik. Bu model üzerinde durularak çok daha kapsamlı hale getirilebilecek bir yön taşımaktadır.
Bu dönem ekonomik dayanışma en büyük örgütlenme gücüdür. Kendi şirketlerimizle oluşturacağımız dayanışma fonları ve insanlara istihdam yaratabilme özelliği insanların gündelik sorunlarına uzatılabilecek en değerli elden birisi olacaktır.
AKP ideolojik bir parti değildir. En buyuk gücünü kurulusundan beri Ekonomik dayanışma ve yardımlaşma faaliyetlerinden almıştır.
Bizim en büyük sorunumuz içe kapalı ideolojik tartışmalarla birbirimizi hırpalamamızdır.
Yaşadığımız tıkanıklığın ana sebeplerini göremiyor, maalesef sorunu CHP’nin sadece Ulusalcı ya da Sosyal Demokrat bir çizgiye gelmesiyle ya da lider arayışlarıyla çözüleceğini sanıyoruz.
CHP’nin bugün gelinen noktada en buyuk sorunu ne parti içi çizgi ne de lider sorunudur. Halk ile bir türlü giremediği sosyal ve ekonomik dayanışmadır.
İdeolojik çözüm arayışları soyut bir boyutta sonuçsuzca devam etmektedir.
Çağdaş Ekonomiyi kurmanın en büyük faydası her şeyden önce ülke ekonomisine katkı olacaktır.
Üretilecek mal ve hizmetlerin Çağdaş tüketiciler tarafından tüketilmesi bu model için Pazar sorununu ortadan kaldırmaktadır. Yıllardır üretimden gelen gücü için mücadele eden Sol’un artık, tüketimden gelen gücünü de kullanma zamanı gelmiştir.
Yukarıda sadece taslak ve çıkıs formülü olarak anlatılan ÇAĞDAŞ EKONOMİK DAYANIŞMA, birçok yetişmiş insanımızın gündemine alıp konuyu tartışmasıyla birlikte daha somut ve pratik bir çözüm modeli olmaya adaydır.
Muhafazakar örgütlenmelerin gerek Türkiye’de, gerekse yukarıda anlattığım Ortadogu ülkelerinde, Avusturya Komünist Partisi’nin daha geçen ay Graz’da yakaladığı büyük başarılar üzerinde lütfen düşünelim.
Halk artık mutlu yarınlar masalı değil, sorunlarını çözen mekanizmalar istiyor. Ulusalcılar, Sosyal Demokratlar, Sosyalistler arasında geçen sert ideolojik tartışmalarla sokaktaki insan, inanın bir domatesin fiyatı ile ilgilendiği kadar ilgilenmiyor.
Atatürk, “ Arkamda tek bir dogma bırakmıyorum, en büyük mirasım akıldır” demiştir. Aklı ve onun ışığını rehber alan herkesin bu modeli tartışmasını istiyorum. Modelde yapılamayacak, utopik bir şey yoktur. Her şey ekonomik anlamda da üye dayanışmasına dayanmaktadır.
Sanıldığı gibi sonuclarini uzun vadede degil, 6 ay gibi kisa bir surede vermeye baslayacaktir.
Ayrica parti tabani tarafindan sahiplenilip isletilmeye baslatilacagi icin parti icerisindeki tek duze Kemalist – Sosyal Demokrat gibi yapay ayrimlari da ortadan kaldiracaktir.
Ekonomik kaynaklarımızı kurmak ve bu kaynaklardan elde edilecek kazançları halk ile paylasmak… Halkçı ekonominin en önemli ayağı da bu değil midir?
Hayatta zor olan bir şey yoktur. Zor olan tek şey insanların buna inanmasıdır.